Ceza Genel Kurulu 2016/312 E. , 2021/700 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 28-45
Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan; sanık ...’nin TCK'nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 yıl 5 ay hapis, sanık ...’ın TCK'nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis; sanıklar, ..., ..., ... ve ...’nın TCK'nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 6 yıl 8 ay hapis; sanıklar ... ve ...'nın TCK'nın 44, 103/1-a, 103/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis,
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan; sanık ...’nin aynı Kanun'un 109/1, 109/3-b-f, 109/5, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis; sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’nın aynı Kanun'un 109/1, 109/3-b-f, 109/5, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2 yıl 6 ay hapis; cezaları ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık ...’ın beraatine ilişkin ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.02.2014 tarihli ve 28-45 sayılı hükümlerin sanıklar ... ile ... ve müdafileri, sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... müdafileri, Cumhuriyet savcısı, katılan mağdure vekili ve katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 25.12.2014 tarih ve 7381-14889 sayı ile sanıklar hakkında hata hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin eksik araştırmayla hüküm kurulduğuna dair tebliğname görüşüne iştirak edilmediği belirtilerek sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından, sanık ... hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan, sanıklar ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlerin oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiş, sanık ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, sanıklar ... ve ... hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından kurulan hükümlere ilişkin ise özetle;
'Sanık ...’ın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken beraatine hükmolunması, sanıklar ... ve ... hakkında mağdureyle bir kez ilişkiye girme eylemleri nedeniyle haklarında dava açıldığı ve hükmün gerekçe bülümünde de sanıkların eylemlerinin iddia edildiği şekilde gerçekleştiği kabul edildiği hâlde hüküm fıkrasında sanıkların, sanık ...'nin mağdureyle cinsel ilişkiye girmesini sağlayarak bu suça asli fail olarak katıldıkları gerekçesiyle cezalandırılmalarına karar verilerek çelişkiye düşülmesi,' isabetsizliklerinden bozulmalarına karar verilmiş,
Daire Üyesi ...;
'Mağdurenin 04.09.2009 tarihli mahkeme beyanında ilişkiye girdiği sanıklardan bazılarının yaşını sorduklarında 22 yaşında olduğunu söylediğini ifade etmesi, sanıklardan ..., ... ve ...'ın mağdure ile ilişkilerinin bir defaya mahsus ve kısa süreli olması, sanıklardan ...'in mağdureye küçük gösteriyorsun diye sorması üzerine mağdurenin 1986 doğumlu gözüken kimliğini gösterdiğini, sanık ...'nın ilişkiden önce yaşını sorduğunu, onada kimliğini gösterdiğine ilişkin beyanları, sanık ...'ın ise ilişkiye kendisinin girmediğini, ... adlı bir arkadaşının 22 yaşlarında bir kız varmış demesi ve söylemesi üzerine arkadaşı için mağdureyi temin eden şahsı aradığını, arkadaşı ile birlikte mağdureyi alarak bağ evine bıraktığını, ilişkiden sonrada bağ evine giderek arkadaşı ile mağdureyi alarak geri götürdüğünü, karanlık olması nedeniyle yaşının küçük olduğunu bilmediğini ifade etmesi karşısında, mağdurenin 04.09.2009 tarihli mahkeme beyanı, kısmen kilolu olması, sanıkların aksi sabit olmayan savunmaları, iş bu sanıkların ilişkilerinin bir defaya mahsus ve bir arada kalma sürelerinin uzun olmaması, mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu gösterir sahte kimlik taşıması birlikte değerlendirildiğinde, bu sanıklar yönünden mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bildiklerine dair tam bir vicdanı kanı verecek, sübuta yeter kesin deliller bulunmadığından sayın çoğunluk görüşüne adı geçen sanıklar yönünden katılmıyorum.' düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.03.2015 tarih ve 195779 sayı ile;
'..Sanıklar ...’nun, ...’le birlikte mağdur ... ...’nun fotoğrafını ...’den hırsızladıkları ...’ün kimliğine yapıştırdıkları, 24.12.2008 tarihli ... Kriminal Polis Laboratuvarı ekspertiz raporuna göre; fotoğraf değişikliği suretiyle yapılan tahrifatın iğfal kabiliyetine haiz olduğu, mahkemeninde tahrifatın iğfal kabiliyetine haiz olduğunu kabul ederek sanık ... hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar vermiş, Yargıtay 14. Ceza Daireside hükmün bu bölümünü onamasına karar vermiştir.
Mağdure hakkında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezince ve içinde radyoloji uzmanı bir akademisyenin de bulunduğu heyetçe tanzim olunan raporda mağdurenin kemik yaşının 16 olarak saptandığının belirtilmesi, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun 30/09/2009 tarihli cevabi yazısında nadiren de olsa kemik yaşının gerçek yaşa göre 4 yaş daha büyük olarak çıkmasının mümkün bulunduğu şeklindeki tespiti, dosyada mevcut bulunan ve kolluk görevlilerince tanzim olunan 05/01/2009 tarihli tutanak ve polis memuru ...'ün soruşturma beyanı ile açıkça anlaşıldığı şekilde; kamu davasına konu olay ortaya çıkmadan önce mağdure adına Derya Öztürk ismiyle çıkartılan ve doğum yılı 1986 olarak gösterilen nüfus cüzdanı polis memurlarınca incelendiği halde, mağdurenin fiziksel görünümü itibariyle yaşından şüphe edilmemiştir
Mağdurenin 04.09.2009 tarihli mahkeme beyanında ilişkiye girdiği sanıklardan bazılarının yaşını sorduklarında 22 yaşında olduğunu söylediğini ifade etmesi, sanıklardan ..., ... ve ...'ın mağdure ile ilişkilerinin bir defaya mahsus ve kısa süreli olması, sanıklardan ...'in mağdureye küçük gösteriyorsun diye sorması üzerine mağdurenin 1986 doğumlu gözüken kimliğini gösterdiğini, sanık ...'nın ilişkiden önce yaşını sorduğunu, onada kimliğini gösterdiğine ilişkin beyanları, sanık ...'ın ise ilişkiye kendisinin girmediğini, ... adlı bir arkadaşının 22 yaşlarında bir kız varmış demesi ve söylemesi üzerine arkadaşı için mağdureyi temin eden şahsı aradığını, arkadaşı ile birlikte mağdureyi alarak bağ evine bıraktığını, ilişkiden sonrada bağ evine giderek arkadaşı ile mağdureyi alarak geri götürdüğünü, karanlık olması nedeniyle yaşının küçük olduğunu bilmediğini ifade etmesi karşısında, mağdurenin 04.09.2009 tarihli mahkeme beyanı ve mahkemenin gözlemine göre kısmen kilolu olması, sanıkların aksi sabit olmayan savunmaları, sanıkların ilişkilerinin bir defaya mahsus ve bir arada kalma sürelerinin uzun olmaması, mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu gösterir sahte kimlik taşıması birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bildiklerine dair tam bir vicdanı kanı verecek, sübuta yeter kesin deliller bulunmadığı anlaşılmıştır
Sonuç ve İstem: Somut olayda; Sanıklar ...’nun, ...’le birlikte mağdur ... ...’nun fotoğrafını ...’den hırsızladıkları ...’ün kimliğine yapıştırdıkları, 24.12.2008 tarihli ... Kriminal Polis Laboratuvarı ekspertiz raporuna göre; fotoğraf değişikliği suretiyle yapılan tahrifatın iğfal kabiliyetine haiz olduğu, dosyada mevcut bulunan ve kolluk görevlilerince tanzim olunan 05/01/2009 tarihli tutanak ve polis memuru ...'ün soruşturma beyanı ile açıkça anlaşıldığı şekilde; kamu davasına konu olay ortaya çıkmadan önce mağdure adına Derya Öztürk ismiyle çıkartılan ve doğum yılı 1986 olarak gösterilen nüfus cüzdanı polis memurlarınca incelendiği halde, mağdurenin fiziksel görünümü itibariyle yaşından şüphe edilmemesi, mahkemeninde tahrifatın iğfal kabiliyetine haiz olduğunu kabul ederek sanık ... hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar vermesi üzerine; Yargıtay 14. Ceza Daireside hükmün bu bölümünü onamasına karar vermiştir .
Mağdurenin 04.09.2009 tarihli mahkeme beyanında ilişkiye girdiği sanıklardan bazılarının yaşını sorduklarında 22 yaşında olduğunu söylediğini ifade etmesi, sanıkların aksi sabit olmayan savunmaları, sanıkların ilişkilerinin bir defaya mahsus ve bir arada kalma sürelerinin uzun olmaması, mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu gösterir iğfal kabiliyetine haiz sahte kimlik taşıması, yaşının küçük olduğundan şüphe eden sanıklara sahte kimliğini ibraz etmiş olması birlikte değerlendirildiğinde, magdure ile para karşılığında ilişkiye giren sanıkların mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bildiklerine dair sübuta yeter kesin deliller bulunmadığı anlaşılması nedeniyle,
Mağdure ile para karşılığı ilişkiye giren sanıklar ..., ..., ..., ... ..., ..., ..., ..., ... ve ... ve ... hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve hürriyetinden yoksun kılma suçlarından verilen hükümlerin kaldırılması gerektiği,' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 17.12.2015 tarih ve 2423-11815 sayı ile 23.05.2014 tarihinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarından öldüğü anlaşılan sanık ... yönünden itirazın bu nedenle kabulüne karar verilmiş, diğer sanıklar yönünden itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık ... hakkında kurulan mahkûmiyet hükümleri ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık ... hakkında verilen beraat hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ..., çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık ... ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık ... hakkında TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma imkânının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.03.2015 tarihli itirazından sonra sanık ...’ın Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminde 20.02.2017 tarihinde, sanık ...’nın ise 16.11.2015 tarihinde öldüklerinin anlaşılması karşısında bu hususların öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre sanık ...’ın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 20.02.2017, sanık ...’nın ise 16.11.2015 tarihinde öldükleri anlaşılmıştır.
Ön sorun bakımından isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için karar tarihinden sonra sanık veya hükümlünün ölmüş olmasına bağlanan hukuki sonuçlarla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
TCK’nın 'Sanığın veya hükümlünün ölümü' başlıklı 64. maddesi;
'Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur.' şeklinde düzenlenmiştir.
5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun 'Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi' başlıklı 12. maddesinin (a) bendinde, ilgilinin ölümü üzerine arşiv bilgilerinin tamamen silineceği hüküm altına alınmış, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun 'Adlî sicil bilgilerinin silinmesi' başlıklı 9. maddesinin 2. fıkrasında da aynı yönde düzenlemeye yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği; hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi hâlinde kovuşturma imkanının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölüm, ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş bulunan para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları da mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından, düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, fakat ortada suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında da açıklandığı üzere, temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Gelinen aşamada itiraz olağanüstü kanun yoluna başvurulmasına ilişkin esaslar ve başvuru amaçları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden sonra hükümlünün ölmesi durumunda nasıl bir karar verilmesi gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK'da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK'da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; 'Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.' biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; 'Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.' şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinde yer alan 'lehe itirazda süre aranmayacağına' ilişkin cümle dışında madde metinleri benzerlik arz etmektedir.
05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 99. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine;
'2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.' şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Yargıtay Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanır.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz yasa yoluna başvurusunu 'itirazname' denilen belgeyi düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itiraz üzerine incelemeyi dosya üzerinden yapar ve düşme sebebi varsa davanın düşmesine karar verir. İtiraz nedenlerini yerinde görmezse itirazı reddeder, yerinde görürse, kararı ıslah eder. İtirazın reddedilmesi hâlinde Ceza Dairesinin kararı konusunda bir karar vermesi gerekmez (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, 19. Bası, ... 2020, ....956).
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi de bulunmaktadır. Kanun yollarının ortak amacı, temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olup Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da, temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, kanun yolu davası açabilmek için korunan hukuki yararın ihlâl edilmiş olması gerekir. Kanun yolu başvurusunun temel şartlarından biri karardan zarar görme şartıdır (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, ..., 2021, ....894-899). Olağanüstü kanun yollarının genel amacı, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasıdır. Yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, ancak hukuki yararın bulunması kaydıyla olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Sanıklar ... ve ...'nın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanıkların atılı suçlardan mahkûmiyetlerine karar verildiği, Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 25.12.2014 tarih ve 7381-14889 sayı ile sanık ... hakkında Yerel Mahkemece çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ile sanık ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına, sanık ... hakkında Yerel Mahkemece çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.03.2015 tarih ve 195779 sayı ile, sanıklar hakkında TCK'nın 30. maddesinin uygulanma koşullarının oluştuğu görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulmasından sonra güncel nüfus kaydına göre sanık ...’ın 20.02.2017, sanık ...’nın ise 16.11.2015 tarihlerinde öldükleri anlaşılan olayda;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının konusu, sanık ... hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, sanık ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından haklarında verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen ve itiraz sırasında hayatta olan sanıklar hakkında TCK'nın 30. maddesinin uygulanma koşullarının oluştuğu, bu itibarla sanıklara atılı onanmak suretiyle kesinleşen suçların unsurları itibarıyla oluşmadığı yönünde hükmün hukuka uygunluğunun denetlenmesi ve bu yolla içtihat birliğinin sağlanması amacını taşımakla birlikte, sanıklar ... ve ...'nın, itiraz tarihinden sonra ölmeleri nedeniyle ceza mahkûmiyeti ve mahkûmiyete bağlı tüm sonuçlar ortadan kalkmış bulunacağından mahkûmiyet kararından zarar görme şartının gerçekleşmesi artık söz konusu olmadığı gibi sadece sanıklar açısından sonuç doğuracak olan hükümlerin, maddi ceza hukuku veya muhakeme hukukuna uygun olup olmadığının denetlenmesinde de hukuki bir yarar kalmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının konusunun kalmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu ön sorun yönünden reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu ön sorun yönünden değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Ayrıca sanık ... hakkında Yerel Mahkemece kurulan çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulmasından sonra; bozma ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 16.11.2015 tarihinde öldüğü bilgisi yer aldığından, ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına sanık ... hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nın 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
2- Ön sorun konusunda ulaşılan bu sonuç karşısında, çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanıklar ..., ..., ..., ... ve ..., çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık ... ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık ... hakkında TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma imkânının bulunup bulunmadığı;
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan mağdure ... ...'nun babası katılan ...’nun 07.11.2008 tarihinde katılan mağdurenin 15 gündür kayıp olduğunu kolluk görevlilerine bildirdiği, katılan mağdurenin ... İlköğretim Okulunda okuduğunu ancak devamsızlık nedeniyle okuldan atıldığını belirttiği (Kararın devam eden kısımlarında katılan mağdure ... ...'dan 'mağdure' şeklinde bahsedilecektir.),
10.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; trafik kazası üzerine araçta yaralı hâlde bulunan kişilerden mağdurenin kolluk görevlilerine anlatacağı hususlar olduğunu söylemesi üzerine tahkikata başlandığı, araçta mağdure dışında ... Gelgör ve inceleme dışı sanık ...’in de bulunduğu, mağdurenin, aracı kullanan inceleme dışı sanık ...’nun kaçtığını belirttiği,
10.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; mağdurenin, evden kaçtığını, inceleme dışı sanıklar ... ve ...’le tanıştığını, bu kişiler aracılığıyla Osmancık’ta para karşılığı cinsel ilişkiye girdiğini belirttiği sanıklar ..., ..., ... ve ...’nin yakalandığı,
09.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; inceleme dışı sanık ...’nun kaçtığı istikamette yapılan aramada ele geçirilen cep telefonu üzerinde yapılan incelemede, 09.11.2008 tarihinde sanık ... ile inceleme dışı sanık ... arasında arama kaydı bulunduğunun tespit edildiği,
12.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; inceleme dışı sanık ...’in cep telefonunu rızasıyla kolluk görevlilerine teslim ettiği, yapılan incelemede; ...’e ait cep telefonunda sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...’nın cep telefonu numaralarının kayıtlı olduğu, 08.11.2008 ve 09.11.2008 tarihinde ...’le sanıklar ... ve ... arasında iletişim kayıtlarının bulunduğu,
Kolluk görevlilerince düzenlenen tarihsiz tutanağa göre; mağdurenin kullandığı cep telefonunda sanıklar ... ve sanık ...’ın (Sarı ismiyle kayıtlı olduğu,) inceleme dışı sanık ...’in (Mıstık ismiyle kayıtlı olduğu,), inceleme dışı sanık ...’nun (Deniz ismiyle kayıtlı olduğu) cep telefonu numaralarının kayıtlı olduğu,
Mağdurenin 05xx 6xx 7x x8, sanıklar ...’nın 05xx 6xx 3x x6, ...’ın 05xx 5xx 3x x9, ...’in 05xx 5xx 8x x0, ...’in 05xx 6xx 2x x1, ...’ın 05xx 7xx 2x x6, ...’nin 05xx 8xx 1x x7, ...’ın 05xx 5xx 3x x9, inceleme dışı sanıklar ...’in 05xx 7xx 7x x2, ...’nun 05xx 5xx 6x x0 numaralı telefon hatlarını kullandıkları,
10.11.2008 tarihinde Osmancık Devlet Hastanesinde görevli kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından düzenlenen rapora göre; mağdurede anal livata bulgusuna rastlanılmadığının, hymen muayenesinde; saat 21.00 hizasında eski yırtık tespit edildiğinin bildirildiği,
10.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen teşhis tutanağına göre; birinci grupta 1 numarada inceleme dışı sanık ..., 3 numarada sanık ..., 5 numarada sanık ...’nin yer aldığı, mağdurenin 1 numaralı şahsı tanıdığını, sigortacı olduğunu ve adını Altan olarak bildiğini, ... ile kendisini inceleme dışı sanık ...’ın tanıştırdığını, ... ile ...’ın tarlasında araçta ilişkiye girdiğini, inceleme dışı sanık ...’in de orada olduğunu, kendisini ölümle tehdit ettiğini, ilişkiye girdiklerinde ...’ın da yanlarında olduğunu, 2 numaralı şahsı tanımadığını, 3 numaralı şahsı faytoncu mıstık olarak bildiğini, sanık ...’le bir kez Adatepe’de ilişkiye girdiklerini, ilişkiye girmeden önce esrar alıp içtiklerini, 4 numaralı şahsı tanımadığını, 5 numaralı şahsın sanık ... Şeker olduğunu, onunla iki kez ilişkiye girdiklerini, inceleme dışı sanık ...’in 70 TL aldığını belirttiği, ikinci grupta 1 numarada inceleme dışı sanık ..., 3 numarada inceleme dışı sanık ..., 5 numarada inceleme dışı sanık ...’nin yer aldığı, mağdurenin 1 numaralı şahsı tanıdığını, kendisini ...’den getirerek pazarlayan kişi olduğunu, 5 kez ilişkiye girdiklerini, 3 numaralı şahsı alçı ustası Şadi olarak bildiğini, ...’in pazarlamasıyla iki kez birlikte olduğunu, ilişki sonucunda ...’in 80 TL para aldığını, ...’ın evinin bir odasında alçılar olduğunu, alçıları gördüğü için tanıdığını, 5 numaralı şahsın adını bilmediğini ancak onunla bağ evinde su deposu yakınlarında 40 TL karşılığında ilişkiye girdiğini, 2 ve 4 numaralı şahısları tanımadığını belirttiği, üçüncü grupta 3 numaralı şahsın sanık ..., 5 numaralı şahsın inceleme dışı sanık ... olduğu, mağdurenin 3 numaralı şahsı tanıdığını, gazinocu ... ve ördeğin ... olarak bildiğini, ona '... abi' şeklinde hitap ettiğini, dağ evinde cinsel ilişkiye girdiklerini, ilişki sonucunda ondan para almadığını ancak daha önce onunla tanımadığı bir kişinin evinde ilişkiye girecekleri esnada ...’in kendisinden soyunmasını istediğini, ona 'Önce parayı ver. Sonra soyunurum.' dediğini, bunun üzerine ...’in, boğazını sıktığını, kendisini kurtarması için ...’e seslendiğini, ...’in gelerek 'Bu adam böyle bir şey yapmaz.' dediğini, o gün ilişkiye girmediklerini, 5 numaralı şahsın inceleme dışı sanık ... olduğunu, şahsın, kendisini erkeklere pazarladığını ve kendisiyle ilişkiye girdiğini belirttiği, beşinci grupta 2 numaralı şahsın sanık ..., 4 numaralı şahsın sanık ... olduğu, mağdurenin 2 numaralı şahsın 'Sarı mıstık' lakaplı kişi olduğunu, alçı ustası Şadi’nin evinde onunla cinsel ilişkiye girdiğini, 4 numaralı şahsı emekli astsubay olarak tanıdığını, yaşlı olması sebebiyle ilişkiye giremediklerini ancak vücuduna, şahsın elleriyle dokunduğunu, kendisini taciz ettiğini, cinsel organını gösterdiğini belirttiği,
11.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen yer gösterme tutanağında; mağdurenin sanık ...’le ilişkiye girdiği bağ evini bizzat teşhis ettiği, kime ait olduğu bilinmeyen bağ evindeki çekyatta ...’le bir kez ilişkiye girdiğini beyan ettiği,
11.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen ifadeli yüzleştirme tutanağına göre; sanık ...’in hazır bulunan inceleme dışı sanık ...’nı tanıdığını, yaklaşık bir hafta önce mağdureyle birlikte İleğen gölü civarında eğlenirken mağdurenin esrar içmek istediğini söylediğini, ...’na emaneten bırakıldığını bildiği esrardan almak için onun yanına gittiklerini, ücretsiz olarak esrardan alıp ayrıldıklarını, ...’nın mağdureyle karşılaşmadığını belirttiği, sanık ...’nın sanık ...’i tanıdığını, lakabının 'Faytoncu mıstık' olduğunu, esrarı ...’da tanımadığı bir kişiden aldığını, ...’e ücretsiz olarak verdiğini, mağdureyi ise görmediğini ifade ettiği,
12.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen teşhis tutanağına göre; teşhis odasına 5 farklı şahsın alındığı, mağdurenin 5 numaralı şahsı tanıdığını, diğer şahısları tanımadığını beyan ettiği, şahsın, kendisini ve inceleme dışı sanık ...’i kırmızı bir araba ile aldığını, aynı araçta ön koltukta 45-50 yaşlarında bir kişinin olduğunu, hep beraber bağ evine gittiklerini, ... ve 5 numaralı şahıs olan sanık ...’ın, kendisini bağ evinde 45-50 yaşlarındaki kişiyle yalnız bıraktıklarını, kendisine şahsın 60 TL para verdiğini, ilişkiye girdiklerini, ardından şahsın ...’ı telefonla aradığını, 'İşimiz bitti. Gelin bizi alın.' dediğini, 15-20 dakika sonra ...’ın gelip kendilerini aldığını, ardından başka bir yerden ...’i aldığını, ...’i ve kendisini köprünün orada indirdiğini, indikleri sırada ...’ın ...’e 50 TL para verdiğini, ardından sanık ...’nin evine gittiklerini beyan ettiği,
12.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen yer gösterme tutanağına göre; mağdurenin sanık ... ve inceleme dışı sanık ...’le birlikte yol kenarında beton masa ve oturma yerinin olduğu yere gittiklerini, sonra ...’le birlikte bir yere esrar almaya gittiklerini, esrar alıp dönerken ...’le araç içerisinde bir kez ilişkiye girdiklerini, ardından gölet mevkiine gittiklerini bildirdiği,
12.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen yer gösterme tutanağına göre; mağdurenin sanık ...’nin evine gidildiği, mağdurenin inceleme dışı sanık ...’le söz konusu eve gittiklerini, yemek yiyecekleri sırada inceleme dışı sanık ...’ın geldiğini, içki içtiklerini, ...’la odaya geçtiklerini ancak ...’ın ilişkiyi gerçekleştiremediğini, sonra ... ile aynı odaya geçtiklerini, birlikte olduklarını, biraz oturduktan sonra tekrar ilişkiye girdiklerini belirttiği,
12.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen yer gösterme tutanağına göre; mağdurenin inceleme dışı sanık ...’nın kendisi, inceleme dışı sanıklar ... ve ...’ı arabasıyla aldığını, ...’ın tarlasına gittiklerini, hep birlikte içki içtiklerini, ... ile onun arabasına gittiklerini, 45 TL karşılığında ilişkiye girdiklerini, sonra ...’nın kendilerini at yarışlarının yapıldığı yere bıraktığını, söz konusu tarlanın nerede olduğunu bilemediğini ancak ...’nın aracının arka kısmında bir kez birlikte olduklarını ifade ettiği,
12.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen yer gösterme tutanağına göre; inceleme dışı sanık ...’ın evine gidildiği, mağdurenin, inceleme dışı sanıklar ... ve ... ile birlikte eve girdiklerini, hep beraber yemek yediklerini, ardından yatak odasına geçerek ...’la ilişkiye girdiklerini, sabah tekrar ...’la bir kez daha ilişkiye girdiğini belirttiği,
17.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen teşhis tutanağına göre; mağdurenin 1 numaralı şahsın inceleme dışı sanık ...’nun kardeşi ... olduğunu, 3 numaralı şahsın inceleme dışı sanık ... olduğunu, ...’in evinde kızı Nevin’in olduğunu, Nevin’in, kendisine banyo yaptırdığını, ardından Cemal’in, kendisini 5 numaralı şahıs olan sanık ... ve 7 numaralı şahıs olan sanık ...’a 50 TL karşılığında sattığını, ... ve ...’la birlikte sanayiye gittiklerini, önce ... sonra ... ile para karşılığında birlikte olduğunu, ...’nın, kendisine telefon numarasını verip 'Telefon aldığında beni ara.' dediğini, ardından ...’nın kendisini Cemal’in evine bıraktığını, 2, 4 ve 6 numaralı şahısları tanımadığını bildirdiği,
13.11.2008 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; sanık ...’la yapılan görüşmede; ...’ın mağdureyle ilişkiye giren şahsı tanımadığını ancak onu mağdureyle ilişkiye girdiği yere kendisinin götürdüğünü belirttiği,
31.10.2008 tarihinde düzenlenen sosyal inceleme raporundan; mağdurenin ilköğretim okulu 7. sınıf öğrencisi olduğu, okul müdür yardımcısından yaklaşık bir aydır mağdurenin okula devam etmediğinin öğrenildiği,
13.02.1996 tarihinde SSK Tepecik Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Hastanesince düzenlenen ameliyathane raporuna göre; 13.02.1996 tarihinde mağdurenin annesinin bir kız çocuğu dünyaya getirdiği,
03.06.1996 tarihinde düzenlenen mernis doğum tutanağına göre; mağdurenin 13.02.1996 tarihinde sağlık personeli yardımı ile dünyaya geldiği,
30.04.2009 tarihli ... Ege Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yazısına göre; mağdurenin annesi Atiye ...’ya ait ameliyat ve doğum raporunun gönderildiği ancak 29.06.2006 tarihinde ...’de meydana gelen fazla yağışlar nedeniyle 1996-1997-1998 yıllarına ait bazı dosyaların zarar gördüğü ve çürüdüğü, bu nedenle imha edildikleri,
21.05.2009 tarihinde ... İlköğretim Okulu müdürlüğünce yazılan yazıya göre; mağdurenin 7. sınıfta okuduğu ve hâlen devamlı öğrenci olduğu,
24.12.2008 tarihinde ... Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen tutanağa göre; kimlikteki orijinal fotoğrafın kimlik laminesi kaldırılarak çıkartılıp yerine mağdureye ait fotoğrafın yerleştirildiğinin ve belgenin tamamının tekrar lamine ile kaplandığının belirlendiği, kimlik üzerinde fotoğraf değişikliği suretiyle yapılan ve kriminal ekiplerince laminesi açılmadan önce meydana getirilen tahrifat nedeniyle belgenin ibraz edileceği şahısların ilk bakışta ve kolaylıkla dikkatini çekmeyecek nitelikte olması nedeniyle iğfal kabiliyetini haiz olduğu,
05.01.2009 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; 04.11.2009 tarihinde saat 15.00 sıralarında at yarışları mevkisinin kontrolü için söz konusu yere intikal edildiği, ağaçlıklar arasında yapılan kontrolde bir kişinin oturduğunun fark edildiği, şahsın yanına gidildiğinde kendisini emekli astsubay olarak tanıttığı, inceleme dışı sanık ...’ın yalnız başına oturduğu, yanında bira şişesi olduğu, yakınlarda yapılan kontrollerde 100-150 metre ileride iki kişinin oturduğunun fark edildiği, yanlarına gidildiğinde daha önce hakkında fuhuş suçundan işlem yapılan inceleme dışı sanık ... ve yanında mağdurenin bulunduğunun görüldüğü, ...’in mağdureyi kız arkadaşı olarak tanıttığı, bir kişinin gelerek kendilerini oradan alacağını söylediği, aynı durumu mağdurenin de teyit ettiği ve arkadaş olduklarını belirttiği, mağdureden kimliğini ibraz etmesinin istenildiği, mağdurenin 1986 doğumlu ...’e ait kimliği gösterdiği, kimlikte mağdureye ait fotoğrafın bulunduğu, telsiz anonsu ile GBT kaydının sorulduğu, telsizle bir kayıt olmadığının bildirilmesi üzerine mağdurenin inceleme dışı sanık ...’in yanından uzaklaştırıldığı, mağdureye ...’in para karşılığında erkeklere kadın pazarladığından bahsedildiği, ...’in tekin birisi olmadığının, onunla neden arkadaşlık kurduğunun, ...’in kendisini satıp satmadığının, kendisini zorla tutup tutmadığının sorulduğu ancak mağdurenin bu konuşmalar üzerine biraz da tepkili olarak 'Ne münasebet? Biz arkadaşız. ...’de tanıştık. Ben kendi rızamla geldim. Öyle bir şey yok. Beni zorla da tutmuyor. Benim kimseden de dava ve şikâyetim yoktur. Ben kendi rızamla bu şahsın yanındayım.' dediği, buna rağmen komiser yardımcısına ...’in yanında bir kadın olduğu, mağdurenin GBT sorgusunun temiz çıktığı, bu konuda bir talimatının olup olmadığının, mağdureyi ve inceleme dışı sanık ...’i emniyet amirliğine götürmeleri gerekip gerekmediğinin sorulduğu, komiser yardımcısının mağdurenin yaşını sorduğu, mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu söylemeleri üzerine komiser yardımcısının yapılacak bir şey olmadığını söylediği, bunun üzerine daha önce Vezirköprü’de çalışan ve oranın halkını tanıyan polis memuru Şevket Yazar’a mağdureyi tanıyan birilerinin olup olmadığının sorulduğunu, Şevket’in araştırıp bilgi vereceğini söylediği, bekleme sırasında mağdurenin tekrar ikna edilmeye çalışıldığı ancak mağdurenin ...’le arkadaş olduklarını, kesinlikle erkeklere para karşılığında pazarlamadığını, kendisine sorulan sorularla iftiraya uğrayarak hakaret edildiğini belirttiği, aynı tepkiyi ...’in de gösterdiği, mağdureye 'Bu konu ile ilgili herhangi bir şey varsa seni doktora götürüp rapor aldırırız. Çıkarsa o zaman ne diyeceksin?' dedikleri, mağdurenin 'Götürün öyle bir şey yok.' dediği, o sırada Şevket’in telefonla arayarak ...’ün dayısının oğluyla telefonda konuştuğunu, Derya’nın ...’de yaşadığını öğrendiğini, kendisinin de gelip mağdureyle görüşeceğini söylediği, bunun üzerine oradan biraz uzaklaşıp diğer yerleri kontrol ettikleri, biraz sonra Şevket’in telefonda mağdureyle görüştüğü, mağdurenin herhangi bir şeyden bahsetmediğini söylediği, Şevket’ten ... ve mağdureyi ikaz edip oradan ayrılmalarını söylemesinin istenildiği, ardından Şevket’in telefonla mağdure ve ...’in bir araca bindiklerini, araçta sanık ...’in de bulunduğunu, aracı takip ettiğini, ... ve mağdurenin garajda inerek minibüse bindiklerini ve ilçeyi terk ettiklerini söylediği, kolluk görevlilerinin gözlemine göre; mağdurenin herhangi anormal bir durumunun olmadığının, defalarca yüz yüze ve Şevket tarafından telefonla ...’in kendisini pazarlayabileceği, zorla tutabileceği, ...’in iyi bir kişi olmadığı konusunda ikna edilmeye çalışıldığının belirtildiği ancak mağdurenin zorla tutulmadığını, para karşılığı erkeklere pazarlanmadığını, kimseden bir şikâyetinin olmadığını belirttiği, mağdureye ...’in yanından ayrılmak istediği takdirde ...’e dönmesi konusunda kendisine emniyet görevlileri olarak yardımcı olunacağının ifade edildiği ancak mağdurenin kabul etmediğinin belirtildiği,
İki çocuk psikiyatri uzmanınca 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesine hitaben yazılan raporda; mağdureyle yapılan görüşmelerde; yedi yaşında ilkokula başladığını, ilk gittiklerinde iki gece inceleme dışı sanık ...’nın evinde kaldıklarını, sanık ...’nin evinde yaklaşık bir hafta kaldığını, inceleme dışı sanık ... ile dışarıda buluştuklarını, arabada ilişkiye girdiklerini, aynı gün sivil polislerin kendilerini gördüğünü, inceleme dışı sanıklar ... ve ...’nun daha önce fotoğrafını çekip ... isimli kişinin nüfus cüzdanına yapıştırıp kendisine verdiklerini, 'Yaşın tutmuyor. Sorarlarsa bunu göster. Başımız derde girmesin. Yakalanırsak ismimizi verirsen seni mermi manyağı yaparız.' dediklerini, polisler kimliğini sorduğunda onlara sahte kimliği gösterdiğini, sorulara kaçamak cevaplar verdiğini, korktuğu için bir şey söyleyemediğini (mağdureden, polislerin kendisinin yaşından ve orada bulunma nedeninden şüphelenmelerine rağmen sorgulamayı derinleştirmediklerinin, ...’in yanında kalmasına izin verdiklerinin öğrenildiği, bu nedenle polislerin, olayların devamına zemin hazırladıkları, dolayısıyla 18 yaşından küçük olan şahsın bundan sonra yaşadığı cinsel istismara maruz kalmasında katkıları olduğunun düşünüldüğü hususunun not edildiği,), polislerden korkup o gece ...’e gittiklerini, bir gün ...’nun evinde kalıp döndüklerini, ...’den döndükten sonra iki gün inceleme dışı sanık ...’ın evinde kaldıklarını, orada 'Sarı mıstık' lakaplı sanık ... ile birlikte olduğunu, iki hafta kadar ise ...’nin evinde kaldıklarını belirttiği, sonuç olarak; mağdurenin yaş grubu içerisinde normal zekâ düzeyinde olduğunun, psikiyatrik görüşmede tutarlı bilgiler verdiğinin, sözüne itibar edilebileceğinin, ruh sağlığının bozulduğunun mütalaa edildiği,
18.11.2008 tarihinde 19 Mayıs Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezince düzenlenen rapora göre; radyoloji anabilim dalınca çektirilen el, bilek, kemik grafilerinin ilk değerlendirmesinde 15 yaş ile uyumlu olduğunun, yaş durumunun tekrar değerlendirilmesi için mağdurenin iki yönlü dirsek grafisinin de çektirilerek değerlendirilmesi gerektiğinin bildirildiği,
05.12.2008 tarihinde 19 Mayıs Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezince düzenlenen aralarında bir radyoloji uzmanının da bulunduğu heyet raporuna göre; mağdurenin ruh sağlığının bozulduğu, kemik yaşının '16 yaşından gün almış' şeklinde saptandığı, mağdurenin yaşı, fiziksel gelişimi, motor-mental gelişimi ve psikiyatrik görüşmelerde verdiği bilgiler neticesinde sözüne itibar edilebileceği,
30.03.2009 tarihinde Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunca düzenlenen rapora göre; genetik, hormonal, çevresel gibi bazı faktörler nedeniyle kemik yaşının gerçek yaşa göre büyük çıkabileceğinin, nadir olmakla birlikte bu farkın 4 yaşa kadar uzanabileceğinin tıbben bilindiğinin, mağdurenin grafileri ile birlikte muayeneye gönderildiği takdirde gerçek yaşı konusunda görüş bildirilebileceğinin mütalaa edildiği,
08.07.2011 tarihinde Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunca düzenlenen raporda; 07.04.2010 tarihli muayenesinde; mağdurenin hastane doğumlu olup hâlen 7. sınıfta okuduğunun, mağdurenin 13.02.1996 olarak belgelenen doğum kaydına uygun gelişim gösterdiğinin, 09.11.2008 tarihinde 12 yaşını bitirmiş olup 13 yaşını bitirmediğinin kabulünün uygun olacağının belirtildiği,
26.11.2010 tarihinde Adli Tıp 6. İhtisas Kurulunca düzenlenen rapora göre; mağdurenin mağduru bulunduğu olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına mani olacak mahiyet ve derecede herhangi bir psikiyatrik bozukluk tespit edilmediği, 09.11.2008 tarihi ve öncesinde mağdurenin mağduru bulunduğu olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğu, mağduru bulunduğu olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabileceği,
25.02.2013 tarihinde Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunca düzenlenen rapora göre; 25.01.2013 tarihli muayene kaydında mağdurenin; sanık ... ile ilişkiye girmediğini, evden kaçtığı dönemde ... diye bir arkadaşının ... ve ...’yi çağırdığını, sahte kimlik düzenlediklerini, sürekli iğne verdiklerini belirttiği, mağdurenin 09.11.2009 tarih ve öncesinde ...’in eylemine bağlı ruh sağlığının bozulmadığı, ... ve ...’in eylemlerinden dolayı ayrı ayrı ruh sağlığının bozulduğu,
12.07.2009 tarihinde mağdurenin ... Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği dilekçede; Osmancık’ta bulunduğu sırada 'Sigortacı Altan' olarak bildiği sanık ...’den şikâyetçi olduğunu, jandarmadan korktuğu için diğer şahısların teşhis için gösterildiği sırada sanık ...’i de ilişki kurduğu kişi olarak gösterdiğini ancak ...’le hiçbir ilişkisinin olmadığını, ...’in, kendisi ile inceleme dışı sanıklar ... ve ...’i at yarışlarının yapıldığı yere arabasıyla götürüp bıraktığını, kendilerine iyilik yaptığı hâlde onu haksız yere suçladığını bildirdiği,
İnceleme dışı sanık ...'in kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçundan denetimli serbestlik tedbirine, resmî belgede sahtecilik ve insan ticareti suçlarından mahkûmiyetine dair ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.04.2010 tarihli ve 106-136 sayılı kararda; '...her ne kadar sanık ... mağdurenin kendisini başka isimle tanıttığını, kendisinin sadece mağdurenin vesikalık fotoğrafını çektirttiğini, ancak mağdureye sahte kimliği kimin çıkarttığını bilmediğini söylemiş ise de dosyaya yansıyan ve haklarında tefrik kararı verilen diğer sanıkların beyanlarında mağdurenin sık sık kimliğini çıkartıp gösterdiği ve yine gerek mağdure, gerek sanık ...'nın beyanlarından mağdurenin polis kontrolünde de söz konusu kimliğini kullandığı, dolayısıyla dosyaya yansıyan beyanlardan tefrik kararı verilen sanıkların tamamına yakınının mağdurenin kimliğini gördüğü ve bu esnada mağdurenin yanında bulunan ...'in mağdure için düzenlenen sahte kimliği görmemesinin mümkün olmadığı, kaldı ki mağdurenin duruşmada gözlemlenen fiziki özellikleri dikkate alındığında yaşının ufak olduğunun ilk bakışta anlaşıldığı, üstelik kaybettiği nüfus kağıdına fotoğraf yapıştırılan Derya Döktürücü'nün 20 yaşının üzerinde olduğu, dolayısıyla söz konusu nüfus kağıdının mağdureye ait olmadığının rahatlıkla anlaşılabileceği dikkate alındığında sanığın savunmalarının kendisini suç ve cezadan kurtarmaya yönelik olduğu kanaatine varılarak itibar edilmediği,' gerekçesine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan mağdure ... ... 10.11.2008 tarihinde Kollukta; anne ve babasının ayrı olması sebebiyle sürekli evden kaçtığını, yakalandığı zaman babasına teslim edildiğini, babasının, kendisini dövmesi, keserle vurması ve kötü muamelede bulunmasından dolayı da evden sürekli kaçtığını, bir bir buçuk ay önce evden kaçtığında ... isimli arkadaşının '...’a gidersin orada para kazanırsın. ...’da ... ve ... isminde arkadaşlarım var onlarla çalışırsınız. Erkeklerle para karşılığı birlikte olursun, ... senin sürekli yanında olacak.' dediğini, kendisinin de bunu kabul ettiğini, ertesi gün inceleme dışı sanıklar ... ve ...'nin geldiklerini, 'Gerçekten bu işi yapacaksan gel.' dediklerini, teklifi kabul ettiğini, birlikte ...'den ...'a gittiklerini, ...'da ilk olarak ...'in, kendisini tekel bayisi işleten bir adama 15-20 TL'ye sattığını, ancak surat asınca adamın ilişkiye girmekten vazgeçtiğini, bunun üzerine ...'in sinirlenip bağırdığını, daha sonra ...'le birlikte Osmancık ilçesine gittiklerini, ...'nun ise ...'e döndüğünü, aynı gün ... ve ...'in, kendisinin resmini çektirip ... adına olan kimliğe yapıştırdıklarını, bu şekilde sahte kimlik tanzim ettiklerini, Osmancık'a gitmeden inceleme dışı sanık ...'nın kendilerini karşıladığını ve Tabaş diye bilinen inceleme dışı sanık ...’nın Osmancık'ta bulunan evine götürdüğünü, bu evde inceleme dışı sanık ... ve ...'in getirdiği müşterilerle birlikte olduğunu, ertesi gün akşam da inceleme dışı sanık ...'in getirdiği müşterilerle birlikte olduğunu, ...'in Osmancık ilçesinde gazinosu olan sanık ...'i aradığını, ..., ... ve adını bilmediği yaşlı bir adam ile birlikte Adatepe'ye gittiklerini, orada yaşlı olan adamla 40 TL karşılığında iki kez birlikte olduğunu, daha sonra ...’in arkadaşı olan sanık ...'un evine gittiklerini, bu evde yaklaşık bir hafta kaldıklarını, o süre içerisinde ...'un, kendisiyle iki kez ilişkiye girdiğini, ...'un ilişki sebebiyle ...’e 80 TL para verdiğini, daha sonra ...’un evine inceleme dışı sanık ...'ın geldiğini ve eliyle vücuduna dokunduğunu, sonrasında ...'in 'Faytoncu mıstık' lakabıyla tanınan sanık ...'i yanlarına çağırdığını, birlikte Adatepe'ye gidip alkol aldıklarını, orada sarhoş olduğunu, ...'le birlikte hatırlamadığı bir yere giderek esrar aldıklarını, Adatepe'ye dönerlerken yolda aracı durduran ...'in 'Seninle bu akşam hiç kimse birlikte olmadan ben birlikte olayım.' dediğini, aracın içerisinde ...'le birlikte olduklarını, ilişki sonunda 50 TL aldığını, o gece esrarı birlikte içtikten sonra ...'in ...'le birlikte kendisini gazinocu sanık ...'in yanına götürdüğünü, oradan da ...’un evine gittiklerini, ertesi gün kalktığında ...'ın 'Sigortacı Altan' lakaplı sanık ...'i çağırdığını, ...'le 50 TL karşılığında ...'ın tarlasının yakınlarında bir arabanın içerisinde ilişkiye girdiklerini, sonra ...'in kendilerini at yarışlarının yapıldığı yere bıraktığını, orada ...'in bali çektiğini, ...'ın da sarhoş olduğunu, o sırada ...'in 'Sivil polisler geliyor yukarı doğru çık.' dediğini, bunun üzerine tepeye doğru çıkıp bir ağacın altında tek başına oturduğunu, yarım saat sonra döndüğünde sivil polislerin gelerek kimliğini kontrol ettiklerini, polislerle aralarında çeşitli konuşmaların geçtiğini, polislerin ...’e 'Bu kızı Osmancık'tan gönder.' dediklerini, kimlik kontrolünün 04.11.2008 tarihinde gerçekleştiğini, ...'in, kendisini terminale bıraktığını ve ...'le birlikte ...'e gittiklerini, orada bir kaç gün ...'nun evinde kaldıktan sonra ... ve ...'le tekrar Osmancık'a döndüklerini, ... ve ... bir arazide bali çekerlerken yanlarına ... ve ...'in geldiklerini, ...'in ...'e 'Bu gün sizde kalalım. Yarın biz ...'ya gideceğiz. ... ...'da 6-7 gün kalacak çalışacak oradan Muş iline götüreceğiz. Muş'ta bir gece bizde kalacağız. Ertesi gün ...'e gideceğiz.' dediğini, ...'in de 'Hava kararmadan mahalleye giremeyiz canımıza okurlar, şikâyet ederler.' şeklinde cevap verdiğini, ...'in de bunun üzerine 'Hava kararınca faytoncu mıstık'ın evine gideriz.' dediğini ve ...'in ...'le birlikte ayrıldıklarını, daha sonra ...'in 'dayı' şeklinde hitap ettiği Osmancık'ta gazinoculuk yapan, ismini bilmediği bir şahıs ile 50 TL karşılığında bir bağ evinde cinsel ilişkiye girdiğini, ardından ...'e çağrı attığını ve ...'in, kendisini evden aldığını, sonra bir kaç kişiyle daha ilişkiye girdiğini, o sırada kendisini telefon ile arayan ...'in 'Nerdesiniz Derya? Çok sinirlendim. Çabuk gelin.' dediğini, sonra ...'nun arabasına bindiklerini ve polislerin kendilerini takip etmeleri nedeniyle kaçtıklarını, ardından kaza yaptıklarını, sorulması üzerine inşaatlarda alçı işleri yapan inceleme dışı sanık ...'nin evinde bir gün kaldığını ve 80 TL karşılığında ilişkiye girdiğini, ...'nin evine ... ile ...'nin götürdüklerini, ... ile ...'nin evinde iki kez 70 TL karşılığında cinsel ilişkiye girdiğini, üzerinde ele geçirilen kimliği ... ve ...'in hazırladıklarını, sahte kimliği başka kızlarda da kullandıklarını bildiğini,
12.11.2008 tarihinde Savcılıkta; telefonunda ... Abi olarak kayıtlı olan numaranın sanık ...'e ait olduğunu, sanık ...'un evinde kaldıklarında kendisini Derya olarak tanıttığını, yaşını soranların olduğunu, onlara 22 yaşında olduğunu söylediğini, kimlik kontrolü yapan polislere inceleme dışı sanık ...'in, kendisini pazarladığından bahsetmediğini ancak polislerin şüphelendiğini, polislerin kimliğin sahte olduğunu anlamadıklarını, inceleme dışı sanık ... ile iki kez ilişkiye girdiğini, sanık ... ile de ... ile ilişkiye girdiği yatak odasında birlikte olduğunu, Kollukta yaptırılan teşhis sırasında tanıdığı şahısları tek tek gösterdiğini, ilköğretim 7. sınıfta öğrenim gördüğünü ve hiç sınıfta kalmadığını, nüfusa zamanında yazıldığını ailesinin, kendisine söylediğini, yapılan gözlemde; mağdurenin ifade verirken olayları çok net hatırladığının, isimler de dahil bir çoğunu bir seferde söylediğinin, herhangi bir travma gözlemlenmediğinin, sorulara makul ve mantıklı cevaplar verdiğinin belirtildiği, 15.11.2008 tarihinde önceki beyanlarına ek olarak Savcılıkta; telefonunda 8. sırada kayıtlı olan ...'nın sanık ..., Sarı Mıstık'ın ise sanık ... olduğunu, sanık ...'le arabanın arka koltuğunda ilişkiye girdiklerini, göbeği nedeniyle aracın ön koltuğunu öne doğru götüren ...'in ilişkiye girmek için 15-20 dakika kadar uğraştığını, inceleme dışı sanık ...'in evindeyken Cemal'in sanık ...'yi çağırdığını, ...'nin Cemal'e 50 TL para verdiğini, daha sonra ...'yle birlikte sanayiye giderek bir dükkânın asma katında ilişkiye girdiklerini, ilişkiden sonra ...'nin kendisini aldığı eve geri bıraktığını,
17.11.2008 tarihinde Savcılıkta; sanıklar ... ve Özkan'ı teşhis ederek, inceleme dışı sanık ...'in, kendisini 50 TL'ye sanık ... ve Kollukta teşhis ettiği sanık ...'a sattığını, sanıklar ile birlikte sanayiye gittiklerini ve burada onlarla cinsel ilişkiye girdiğini, ... ve Özkan’la birlikte sanayiye giderken onlara 22 yaşında olduğunu söylediğini, sanık ...'nin cep telefonu numarasını kendisine verdiğini,
01.03.2009 tarihinde istinabe olunan Mahkemede; sanık ... ile ona ait evde bir kez ilişkiye girdiğini, daha sonra inceleme dışı sanık ...'nın evine gittiklerini, bu evde para karşılığı bir kaç kişiyle ilişkiye girdiğini, inceleme dışı sanık ...'le birlikte evden ayrılarak içinde sanık ... ve ondan başka üç kişinin daha bulunduğu bir araca bindiklerini, ıssız bir yere gittikten bir müddet sonra yanlarına inceleme dışı sanık ...'nin geldiğini, ...'yle iki kez cinsel ilişkiye girdiğini, ardından sanık ...'in geldiğini, ...’e 'Buradan gidelim.' dediğini, bunun üzerine ...’le birlikte ...'un evine gittiklerini, o gece ...'un evinde kaldıklarını, ertesi gün ...'le birlikte evden çıktıklarında ...'in arabayla kendilerini beklediğini gördüğünü, arabada tanımadığı bir şahsın daha olduğunu, yine birlikte ıssız bir yere gittiklerini, dönüş yolunda para karşılığı cinsel ilişkiye girme teklifinde bulunan ...'in teklifini kabul ederek arabada cinsel ilişkiye girdiklerini, daha sonra ...'le birlikte baraka tipi bir eve gittiklerini, ...'le bir kez normal yoldan cinsel ilişkiye girdiklerini, sonraki gün sanık ..., inceleme dışı sanık ... ve ...'le beraber araçla bir bahçeye gittiklerini, orada ...'in, para karşılığı cinsel ilişkiye girmek istediğini söylediğini, kendisinin kabul etmediğini ancak ...’in baskısıyla ... ile cinsel ilişkiye girdiğini, daha sonra ...'in kendilerini at yarışlarının yapıldığı yere bıraktığını, orada bulunan polislerin yanlarına gelerek kimliklerini sorduklarını, üzerinde bulunan sahte nüfus cüzdanını polislere gösterdiğini, bir kişiyle telefon görüşmesi yapan polis memurunun 'Aileni tanıyorum. Burada kalma.' dediğini, bunun üzerine ...'le birlikte aynı gün ...’e gittiklerini, sonrasında ise inceleme dışı sanık ...'yu da yanlarına alarak tekrar Osmancık’a dönüp ...'nin evine gittiklerini, o gece para karşılığı inceleme dışı sanık ...'yle bir kez cinsel ilişkiye girdiğini, sanıklardan şikâyetçi olduğunu, sanık ... müdafisi tarafından sorulması üzerine; birlikte olduğu şahıslara üzerinde taşıdığı sahte kimliği göstermediğini, yalnızca bir kez ...'le birlikte olurken kimliği ...'in ...’e gösterdiğini, ilişkiye girdiği şahısların, ismini Derya olarak bildiklerini, yaşı konusunda ise bilgilerinin olmadığını, 04.05.2009 tarihinde Mahkemede; sanık ...'la bir kez cinsel ilişkiye girdiğini, aradan zaman geçmesi ve kişilerin fazla olması nedenleriyle bir kısım sanıkların isimlerini ve olayları net hatırlamadığını, sanıkların isimleri söylenmeksizin mağdureye gösterilerek sorulması üzerine; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'yi isimleriyle hatırlayan mağdurenin bu sanıklarla ilişkiye girdiğini, sanık ...'ı tanımadığını, sanık ...'un ise ismini bilmediğini ve kendisine yönelik cinsel bir davranışının bulunmadığını belirttiği, sadece inceleme dışı sanıklar ... ile ...’den şikâyetçi olduğunu diğer sanıklarla ilgili şikâyetinin bulunmadığını, sanayide sadece sanık ... ile ilişkiye girdiğini, başkasına ait kimlik kullandığını, polisler kimlik kontrolü yaptıklarında o kimliği gösterdiğini, ilişkiye girdiği şahıslardan bazılarının kendisine kaç yaşında olduğunu sorduklarında 22 yaşında olduğunu söylediğini, kimliği çıkartıp göstermediğini, sadece 22 yaşında olduğunu söylediğini, 8 yaşında okula başladığını, 7. sınıfa kadar okuduğunu,
02.09.2009 tarihinde istinabe olunan Mahkemede; 12.07.2009 tarihli dilekçeyi kendisinin yazdığını, sanık ... ile ... da tanıştığını, ... Ağır Ceza Mahkemesinde korkması nedeniyle ...'le ilişkiye girdiğini söylediğini, aslında cinsel ilişkiye girmediklerini, ...'in hiçbir suçunun olmadığını,
28.04.2009 tarihli dilekçesinde; ...’tan şikâyetçi olmadığını,
Katılan ... istinabe olunan Mahkemede; olayı gazetelerden öğrendiğini, tüm sanıklardan şikâyetçi olduğunu,
Tanık ... Savcılıkta; tarihini hatırlamadığı bir gün saat 14.00 sıralarında ekip arkadaşı olan polis memuru Cengiz Yalçın'la birlikte emniyete ait sivil araçla at yarışlarının yapıldığı yere gittiklerinde, inceleme dışı sanık ...'ı tek başına oturur hâlde gördüklerini, alkol alan ...'ın kendilerine emekli astsubay olduğu söyleyerek kimliğini gösterdiğini, etrafta birilerinin olabileceğini düşünerek çevreyi kontrol ettiklerinde daha önceden tanıdıkları inceleme dışı sanık ...'in yanında bir kadını otururken gördüklerini, yanlarına gidip ne aradıklarını sorduğunda 'Birini bekliyoruz. Bizi gelip alacak.' dediklerini, inceleme dışı sanık ...'in daha önceden fuhuş suçundan sabıkası olduğunu bildiği için kendisine 'Ne iş? Bu kız kim?' dediğini, ...'in 'Arkadaşım ...'de tanıştık.' şeklinde cevap verdiğini, bunun üzerine ona 'Arkadaşım ayağını bırak. Bu kızı buralarda pazarlıyor musun?' dediğinde tepki gösteren ...'den 'Benim kız arkadaşım olamaz mı?' cevabını aldığını, daha sonra araçta bulunan ajandaya kaydını yapıp GBT kontrolü yapmak için mağdurenin kimliğini istediğinde mağdurenin ...'e ait kimliği verdiğini, GBT sorgulamasının temiz çıktığını ancak Vezirköprü nüfusuna kayıtlı olduğunu görünce Vezirköprü'yü iyi bilen ve daha öncede orada polis memuru olarak çalışan Şevket Yazar isimli arkadaşını aradığını, arkadaşının da Vezirköprü'de kızın dayısına ulaştığını, kızın ...'de bulunduğunu ancak telefondan kıza ulaşamadıklarını söylemesi nedeniyle mağdureden şüphelenmediğini, çok dikkat etmediğini, nüfus cüzdanınındaki fotoğrafın üzerinde mühür bulunduğunu ve herhangi bir sahtecilik sezinlemediğini, mağdureyi bir kenara çekip ...'in pek güvenilir bir adam olmadığını ve daha önceden kadın pazarladığını söyleyip kendisini de pazarlayıp pazarlamadığını sorduğunu, kendisini tersleyen mağdurenin 'Biz arkadaşız. Beni kimseye pazarlamıyor. Kesinlikle öyle bir şey yok.' dediğini, bu durumu amirine telefonla bildirip mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu söyleyince amirinin yapacak bir şey olmadığını söylediğini, mağdurenin zorla tutulduğuna veya pazarlandığına dair herhangi bir emare ve gözlemlerinin olmadığını, şüpheli bir durumun bulunmadığını, mağdurenin ...'den şikâyetçi olmaması ve doğum tarihinin kimlikte 1986 yazması nedenleriyle karakola davet etmediklerini, bu olayla ilgili ayrıntılı tutanağı tanzim edip savcılığa ileteceğini,
... şüpheli sıfatıyla Kollukta ve tanık sıfatıyla Mahkemede; inceleme dışı sanık ... Osmancık ilçesine geldiğinde ona 'Kardeş bu bayanı getirdin. Ama seni burada bu işi yapan Tabaş ve Cemal barındırmazlar. Daha önceden de erkeklere para karşılığı satmak için getirdiğin iki Gürcistan uyruklu kadını Cemal yakalatmıştı. Bunu da yakalatır.' dediğinde ...'den ikişer gün inceleme dışı sanıklar İbrahim ve Cemal’in evinde kaldıkları ve o evlerde sahte kimlikli mağdureyi erkeklere para karşılığında pazarladığı cevabını aldığını, mağdureyi bir kez köy yolunda gördüğünü, kendisinin ...'le birlikte sanık ...'e ait araçla Kumbala yoluna içmeye gittiğini, at yarışlarının olduğu yerde içerlerken ...’e telefon geldiğini, ...'in 'Tamam abi geliyorum.' dediğini, ...'le birlikte araçla bir süre gittikten sonra ... ve mağdureyi yolda gördüklerini, ... ve mağdurenin aracın arka koltuğuna bindiklerini, mağdurenin cebinde kırılacağı düşüncesiyle kimliğini uzattığını, kimliğe baktığında mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu gördüğünü fakat yine de yaşının küçük olduğu hususunda şüphelendiğini, daha sonra hep birlikte sanık ...'un evine gittiklerini, olayların ortaya çıkmasını müteakip Pazartesi günü saat 11.00 sıralarında polislerin 'Sarı mıstık' lakaplı sanık ...'ı arayarak emniyete gelmesini istediklerini, patronları olan Hüseyin Aksoy'un sanık ...’a 'Ne yaptın da polisler seni arıyor?' diye sorduğunda ...'ın 'Herhalde Şadi’nin evindeki olay patlak verdi.' diyerek cevap verdiğini, inceleme dışı sanık ...'yi inşaatlarda birlikte çalışmaları nedeniyle tanıdığını, ...'nin inceleme dışı sanıklar ... ve ...'yu evinde karşılıksız barındırmayacağını fakat mağdureyle ilişkiye girip girmediğini bilmediğini,
Tanık ... Mahkemede; inceleme dışı sanık ...’nın eşi olduğunu, mağdure ve inceleme dışı sanık ...’i parkta gördüğünü, mağdurenin, kendisini Derya adıyla tanıttığını, ...’in mağdureyle evleneceğini dile getirdiğini, gördüğü kişiyi tarif etmesinin istenilmesi üzerine; 20-21 yaşlarında, kısa boylu, esmer, hafif kilolu olduğunu, şapka taktığı için saç rengini görmediğini,
Tanık ... Kollukta; mağdureyi yaklaşık bir ay önce gördüğünü, inceleme dışı sanık ...’nın evine mağdurenin inceleme dışı sanık ...’le geldiğini, iki gün kalarak evde erkeklerle ilişkiye girdiğini, erkeklerle pazarlığı ... ve ...’in yaptıklarını,
Mahkemede; inceleme dışı sanık ...’nın evinde mağdureyi ya da başka bir kimseyi görmediğini, hazırlık ifadesiyle arasında oluşan çelişki nedeniyle sorulması üzerine; okuma yazmasının olmadığını, jandarmanın yazdığı tutanağı söylenmesi üzerine imzaladığını,
İnceleme dışı sanık ... Kollukta; ...’den geldikten sonra inceleme dışı sanık ... ve mağdurenin bir fotoğraf çektirdiklerini ve fotoğrafı başka bir nüfus cüzdanına yapıştırdıklarını, kalan fotoğrafları kendisine verdiklerini, madurenin de söylediği gibi ...’den erkeklerle ilişkiye girmesi için ...’a geldiklerini, ilk gün kendilerinin yürüyerek inceleme dışı sanık ...’nın evine gittiklerini, mağdurenin ilk gün kimseyle ilişkiye girmediğini, mağdureyle bir kez ilişkiye girdiğini, Kızılırmak’ın kenarına gittiklerinde 'Ördek' lakaplı sanık ...’i gördüklerini, 15-20 dakika oturup balık yediklerini ve ayrıldıklarını, sanık ...’nin evinde kalmaya gittiklerini, üç gün kaldıklarını, ...’nin mağdureyle ilişkiye girmek istediğini ancak ona 'Bu kız bakiredir. Benim kız arkadaşımdır.' dediğini, bunun üzerine ...’nin mağdureyle ilişkiye girmediğini, ...’e ...’nin mağdureyle ilişkiye girdiği yönündeki ifadesinin okunup sorulması üzerine; mağdurenin ...'la ilişkiye girmediği konusunda yalan söylediğini, ...'un evinde kaldıkları süre boyunca inceleme dışı sanık ...’la tanıştıkları ve ...’ın mağdureyi para karşılığında taciz ettiği yönündeki iddiayı kabul etmediğini, 'Faytoncu mıstık' lakaplı sanık ...’le çarşıda karşılaştıklarını, biraz sohbet ettiklerini, mağdureyle tanıştırdığını, birlikte ağaçlık bir alana sohbet etmeye gittiklerini, mağdurenin votka istediğini, inceleme dışı sanık ...’ın votka getirdiğini, mağdurenin esrar içmek istemesi üzerine ... ve mağdurenin esrar alıp geldiklerini, mağdure ve ...’in ilişkiye girip girmediklerini bilmediğini, daha sonra ...'un evine geçtiklerini, ...'un ...’a gittiğini, kendisinin de pide yaptırmak için dışarı çıktığını, döndüğünde emekli komutan olan inceleme dışı sanık ...’ın gelip mağdureyle sohbet ettiğini gördüğünü, yemek yedikten sonra ...’ın ayrıldığını, yaklaşık iki saat sonra dışarı çıktıklarında ...’ı gördüklerini, ...’ın direksiyon dersi için arkadaşını beklediğini söylediğini, ondan kendilerini de at yarışlarının yapıldığı yere götürüp götüremeyeceğini sorduğunu, ...’ın kabul etmesi üzerine onlarla birlikte gittiklerini, mağdurenin at yarışlarının yapıldığı yerde inceleme dışı sanık ... ile para karşılığında ilişkiye girdiği ve mağdureyi ...’ya pazarladığı yönündeki iddiaları kabul etmediğini, o sırada sivil polis ekiplerinin geldiğini, kimlikleri kontrol ettiklerini, sonra oradan ayrılıp ... ile görüştüklerini, polislerin şüphelenmeleri nedeniyle ...’e geçtiklerini, bir gece orada kaldıklarını, sonra ..., onun sevgilisi Liana ve mağdureyle birlikte ...’ya geçip Liana’yı oraya bıraktıklarını, tekrar araçla ...’a döndüklerini, akşam saat 23.00’e kadar bali çektiklerini, ardından inceleme dışı sanık ...’ı telefonla arayıp kendilerini bir gece misafir edip edemeyeceğini sorduğunu, kabul etmesi üzerine onun evine gittiklerini, ...'nin mağdure ve ...’nun geleceklerinden haberdar olmadığını, orada onları tanıştırdığını, hep birlikte alkol aldıklarını, mağdureyi ...'ye pazarladığı yönündeki iddiayı kabul etmediğini, ...'nin ...’nun, kendisine 'Bu kadını para karşılığında satıyorum. Birlikte olmak ister misin? 20 TL ama evinde kaldığımız için sonra versen de olur.' dediğini ve kendisinin kabul ettiğini ancak erekte olamadığı için mağdureyle ilişkiye giremediğini belirttiği ifadesinin okunup sorulması üzerine; mağdureyi ...'ye pazarlamadığını, ...’nun pazarlayıp pazarlamadığını bilmediğini, ilerleyen saatlerde yakın akrabalarına elektrik çarpması olayıyla ilgili olarak sanık ...’ı telefonla aradıklarını, rakı içtiklerini, kendisinin bali çekmesine kızan ...’ın evden çıkıp gittiğini, ertesi gün mağdureyi ...’e bırakmayı planladıklarını ancak sonra vazgeçtiğini, mağdure ve ...’nun, kendisini Osmancık’a bırakmak için yola çıktıklarını ancak o sırada kaza yaptıklarını, sorulması üzerine; mağdureyle bir kez ilişkiye girdiğini, iki kez pazarladığını,
Savcılıkta; ...’de ... isimli kişi vasıtasıyla mağdureyle tanıştığını, o zaman mağdurenin kendilerine kimliğini gösterdiğini, kimlikte fotoğraf olmadığını, doğum tarihinin 1986 olduğunu, ...’a geldikten sonra mağdurenin fotoğrafını çektirip kimliğine yapıştırdıklarını, telefonunda kayıtlı 'Dayı' şeklinde hitap ettiği herhangi bir kimsenin olmadığını, sadece gazinocu olan ...'i tanıdığını, ona da aynı zamanda 'Ördek ...' denildiğini, ona 'Dayı' şeklinde de hitap ettiğini,
Mahkemede; sahte kimliği kimin nasıl hazırladığını bilmediğini, mağdureyi sadece ... ve ...’ye para karşılığı pazarladığını, mağdurenin belirttiği yerlerin birçoğuna mağdurenin belirttiği kişilerle birlikte gittiklerini ancak ilişki olmadığını, mağdureye zorla fuhuş yaptırmadığını bir gece de polislerin kimlik kontrolü yaptığını, o sırada mağdurenin polislerden yardım isteyebileceğini, sanık ...'un bahsettiği gibi mağdureyi ... Gedik isimli bir şahsa pazarladığını,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; inceleme dışı sanık ...’in bir gün önce saat 21.00 sıralarında telefonla aradığını, bir kadın olduğunu söylediğini, kadınla ilişkiye girmek için para verdiğini ancak kadının kötü kokması nedeniyle ilişkiye girmediğini,
İnceleme dışı sanık ... 10.11.2008 tarihinde Kollukta; on gün önce sanık ...’in gelerek kendisinden esrar aldığını, ...’in yanında kim olduğunu görmediğini,
Savcılıkta ve Mahkemede; arabanın içinde ön koltukta bir kadının olduğunu ancak yüzünü görmediğini, aracın arka koltuğuna oturup uyuşturucuyu verdiğini fakat mağdurenin yüzünü görmediğini,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; sanık ...'in kendisine araba kullanmayı öğretme sözü verdiğini, onunla sözleştiklerini, inceleme dışı sanık ...’in cep telefonundan ...'in aradığını, ...’in, kendisine '... bizi at yarışlarının yapıldığı yere götürür mü?' dediğini, ona 'Evet' şeklinde cevap verdiğini, mağdure de dahil olmak üzere hep birlikte oraya gittiklerini, biraz ileride tarlasının olduğunu, arabadan inerek 10 dakika boyunca tarlasını kontrol ettiğini, ardından at yarışları yapılan yere gittiklerini, ...’e telefon geldiğini, onun ayrıldığını, ... ve mağdurenin bali çekmeleri üzerine ...’le tartıştığını, sivil polislerin geldiğini, ... ve mağdurenin tepeye doğru uzaklaştıklarını, polislerin, kendisine sorular sorduklarını, mağdureyle ilişkiye girmek için para vermediğini, ona elleriyle veya herhangi bir şekilde tacizde bulunmadığını,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; kendisine bazen 'Doktor' şeklinde hitap edildiğini, 04.11.2008 ya da 05.11.2008 tarihinde akşam saat 20.30 sıralarında sanık ...’in, kendisinden votka istediğini, gittiğinde inceleme dışı sanık ... ve mağdurenin de orada olduğunu gördüğünü, mağdurenin ...’e 'Ben 1986 doğumluyum. Seninle evleneceğim.' diyerek şakalaştığını, mağdureyle ilişkiye girmek istemediğini, mağdureyle ilişkiye girmediğini, onu ilişkiye zorlamadığını,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; mağdureyi araçla almadığını, babası inceleme dışı sanık ...’nın evine götürmediğini, mağdureyi tanımadığını,
İnceleme dışı sanık ... Kollukta; evinin alt katındaki dairede inceleme dışı sanık ... ve mağdureyi misafir ettiğini, mağdurenin kim olduğunu sorduğunu, ...’in mağdureyle sevgili olduklarını, evleneceklerini söyleyip mağdurenin kimliğini gösterdiğini, kimlikte mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu gördüğünü, bir gece onları misafir ettiğini, mağdurenin evde hiçbir erkekle cinsel ilişkiye girmediğini,
Savcılıkta; mağdure ile inceleme dışı sanık ...'in birlikte evine geldiklerini, inceleme dışı sanık ...'e 'Bu kız küçük değil mi?' dediğinde, ...'in mağdurenin nüfus cüzdanını gösterip mağdureyi kaçırdığını ve onunla evleneceğini söylediğini, mağdurenin kimliğine baktığında 1986 doğumlu yazdığını gördüğünü,
Mahkemede; mağdureye fuhuş yaptırmadığını,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; mağdureyle ilişkiye girmediğini, onu pazarlamadığını, mağdure ve inceleme dışı sanık ...’in sanık ...’nin evinde iki ya da üç gün kaldıklarını, kızı tanık Nevin’in telefonla araması üzerine eve gittiğini, evde ... ve mağdurenin olduğunu, ...’in telefonda sanık ...’le görüştüğünü, kendisinin ...’e neden geldiğini sorduğunu, ...’in '...’un evine gitmeden banyo yaptırmak için geldik.' dediğini, o sırada mağdurenin cebinden kimlik çıkararak kimliğini gösterdiğini, kimlikte mağdurenin adının Derya yazdığını ve 1986 doğumlu olduğunu gördüğünü, ...’in mağdureyle evleneceğini söylediğini, sonra ...’e telefon geldiğini, mağdure ve ...’in ayrılıp inceleme dışı sanık ...’ın evine gittiklerini, kendisinin onları polise ihbar ettiğini,
İnceleme dışı sanık ... Mahkemede; mağdureyle ... ...’da oturan ... isimli kişinin, kendisini telefonla araması üzerine telefonu Osmancık ilçesinde kadın pazarladığını bildiği dayısının oğlu olan inceleme dışı sanık ...'e verdiğini, ... isimli kişinin telefonda inceleme dışı sanık ...'e mağdureden bahsedip 'Gelin görüşelim.' dediğini, bunun üzerine ...'in ...’deki evine gittiklerini, orada ...'in ve mağdurenin de olduğunu, inceleme dışı sanık ...'in mağdureye yaşını sorduğunda mağdurenin 18 yaşında olduğunu, kimliğinin yanına bulunmadığını söylediğini, ...'in mağdureye para karşılığı kadınların erkeklerle ilişkiye girmesine aracılık yaptığını, isterse kendisini de kullanabileceğini söylediğini, mağdurenin de kabul ettiğini, bu görüşmeden 3-4 gün sonra ...’e ait araçla birlikte ...’a gittiklerini, Emre'de bulunan ... isimli bir kadına ait kimliğe mağdurenin fotoğrafını yapıştırmayı teklif ettiğini, bu amaçla ...'le mağdurenin bir fotoğrafçıya giderek vesikalık fotoğraf çektirdiklerini, mağdurenin fotoğrafını ...’ün kimliğine Emre'nin yapıştırdığını, sonra oradan ayrıldığını,
İnceleme dışı sanık ... Kollukta; 08.11.2008 tarihinde ...’in telefonla arayıp 'Bu gece sende kalabilir miyiz? Param yok. Hava soğuk. ...’den geldim.' dediğini, ...’e acıdığını ve 'Olur.' dediğini, sonra ..., inceleme dışı sanık ... ve mağdurenin geldiklerini, ilk başta onları eve almak istemediğini ancak sonra dayanamayıp eve aldığını, misafir ettiğini, ...’nun mağdureyi eşi olarak tanıttığını, ...’in, akrabasına elektrik çarpması nedeniyle sanık ...’ı çağırmasını istediğini, 'Rakı getirtip içelim.' dediklerini, ...’ın rakı getirdiğini, birlikte içtiklerini, rakı bittikten sonra ..., ... ve mağdurenin bali çekmeye başladıklarını, aradan bayağı zaman geçtiğini, ...’ın duruma kızarak evden çıkıp gittiğini, sonra ...’nun, kendisine 'Bu kadını satıyorum. Para karşılığında bu kadınla birlikte olur musun?' dediğini, kabul ettiğini, 20 TL istediklerini ancak parası olmadığını söylediğinde ...’nun 'Madem senin evinde kalıyoruz birlikte ol. Parasını daha sonra verirsin.' dediğini, mağdureyi yan taraftaki odaya götürdüğünü ancak sarhoş olması nedeniyle vücudunun uyanmadığını, mağdureyle ilişkiye girmediğini, başarısız olduğunu, bunun üzerine kendi yatağına yattığını, ..., ... ve mağdurenin ise diğer odada birlikte uyduklarını, o sırada mağdurenin kimliğini ...’ya çıkarttırıp gösterdiğini, mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu, ...’in, kendisini ve ...'ı tehdit ettiğini, sorulması üzerine; mağdureyle ilişkiye girmediğini, ...’ın da ilişkiye girdiğini görmediğini, ...’ın bali çekilmesi üzerine sinirlenip evden çıktığını, mağdurenin kimliğinin sahte olduğunu ve yaşının küçük olduğunu bilmediğini, mağdureyle ilişkiye girmeye çalıştığını ancak erekte olamaması nedeniyle başarılı olamadığını,
Savcılıkta; inceleme dışı sanık ...'nun mağdureyi pazarladığını söyleyip kendisine de teklif etmesi üzerine mağdureye 'Çok içiyorsun, yaşın kaç?' dediğini, mağdurenin kimliğini gösterdiğini, kimlikte 1986 doğumlu ve ...'li olduğunu gördüğünü, evinde iki gece kaldıklarını,
Sulh Ceza Mahkemesinde; mağdureyle ilişkiye giremediğini, vücudunun uyanmadığını, mağdureye yaşının çok küçük olduğunu söylediğini, bunun üzerine mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu söyleyerek kimliğini gösterdiğini,
Mahkemede; mağdurenin kendisini Derya olarak tanıttığını, aşırı alkol alan mağdureye 'Niye bu kadar içiyorsun?' dediğini, mağdurenin, kimliğini çıkartıp suratına doğru fırlattığını, daha sonra mağdure ve inceleme dışı sanıkların bali içtiklerini, ilişkiye girmek için mağdureyle yan odaya geçtiklerini ancak çok sarhoş olması nedeniyle ilişkiyi gerçekleştirip gerçekleştirmeme konusunda tereddüt yaşadığından ilişkiye girmediğini,
İnceleme dışı sanık ... Kollukta; Osmancık’ta Altan ve ... isimleriyle tanındığını, fotoğrafı gösterilen mağdureyi tanıdığını, inceleme dışı sanık ...’la arkadaş olduklarını, arkadaşının, kendisine ehliyet almayı düşündüğünü, bu nedenle direksiyon eğitimi almak istediğini söylediğini, ...’ın, kendisini ...’e ait telefondan aradığını, 'Seni bekliyorum.' dediğini, gittiğinde sahil parkta ...’ı ve yanında tanımadığı bir genç ile mağdureyi gördüğünü, ...’ın ... ve mağdurenin nişanlı olduklarını, at yarışlarının yapıldığı alanda piknik yapıp gezeceklerini söylediğini, ...’ı uzun süredir tanıdığını, o nedenle aklına bir kötülük gelmediğini, arabaya üç şahsı da alıp at yarışlarının yapıldığı yere gittiğini, piknik masalarının yanına gittiğinde ...’nın 'Biramı içeyim. Acele etme.' dediğini, orada 5-10 dakika kadar oturduklarını, sonra kendisini sigorta işindeki bir müşterisinin aradığını, onları orada bırakarak iş yerine geçtiğini, tekrar onları görmediğini, mağdureyle ilişkiye girmediğini, mağdurenin 10.11.2008 tarihli ifadesi ve 10.11.2008 tarihli teşhis tutanağının okunarak sorulması üzerine; ...’a ait bir tarla olmadığını, ...’ın, kendisini ...’in telefonundan araması nedeniyle mağdurenin, telefon numarasını öğrenmiş olabileceğini, suçlamaları kabul etmediğini, yaşı ve kilosu nedeniyle böyle bir işi başkalarının yanında ve özellikle arabada gerçekleştirmesinin mümkün olmadığını, neden iftira atıldığını bilmediğini,
Savcılıkta; at yarışlarının bulunduğu alana gittiklerinde inceleme dışı sanık ...'ın 100 metre ileride bulunan bir tarlanın başına gittiğini,
Mahkemede; inceleme dışı sanık ... tarlaya gezmeye gittiğinde mağdureye nereli olduğunu sorduğunu, Veziköprülü olduğunu söyleyince 'Kimlerdensin?' dediğini, bunun üzerine mağdurenin nüfus cüzdanını çıkartıp uzattığını, incelediğinde tanıdık olmadığını gördüğünü, mağdurenin kendisini Derya olarak tanıttığını, yaşı ve kilosu itibarıyla arabada mağdureyle ilişkiye girmesinin fiilen mümkün olmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ... Kollukta; kendisini telefonla arayan inceleme dışı sanık ...'in 'Misafirim var. İzin verirsen senin evine geleceğiz.' dediğini, kabul etmesi üzerine eve geldiklerini, mağdureyi ...'li, 22 yaşında ve Derya isminde bildiğini, nüfus cüzdanını kendisine mağdurenin gösterdiğini, mağdurenin kullandığı sahte kimlikte doğum yerinin Vezirköprü olduğunun sorulması üzerine, mağdurenin, ...'li olduğunu söylediğini, ...'e verdiği 70 TL karşılığında mağdureyle iki defa cinsel ilişkiye girdiğini, mağdurenin yaşını 22 olarak bildiğini, yaşının küçük olduğunu bilmesi hâlinde ilişkiye girmeyeceğini, evine de almayacağını, pişman olduğunu,
Savcılıkta; inceleme dışı sanık ...'in, kendisine daha önce de kadın tedarik ettiğini, kasım ayının birinci veya ikinci günü evlerine geldiklerini, iki gece, üç gün kaldıklarını, mağdurenin kimliğini gösterdiğini,
Mahkemede; mağdurenin inceleme dışı sanık ...'le birlikte evine ilk defa geldiğinde 'Şunu bir yere koy.' diyerek nüfus cüzdanını verdiğini, nüfus cüzdanında mağdurenin yeni çekilmiş olduğunu düşündüğü bir fotoğrafının bulunduğunu, kimlikte Derya Döktürücü ve 22 yaşında yazdığını, saçları ve boyu kısa olan mağdurenin yaşı konusunda biraz tereddüt yaşadığını ancak çok önemsemediğini,
Altıncı celsede; mağdureyle bir kez ilişkiye girdiğini,
Sanık ... Kollukta; bir hafta kadar önce inceleme dışı sanık ...'in, kendisini telefonla arayarak 'Ağabey ...'den geliyorum misafirim var. Bu akşam bizi ağırlar mısın?' dediğini, kendisinin de o saatte çalıştığını ancak akşam elinden geleni yapacağını söylediğini, akşam bir araçla giderek ... ve mağdureyi aldığını, çalıştığı yerin yakınlarında bira içmeye başladıklarını, o esnada mağdureye 'Çok küçük gösteriyorsun. Kaç yaşındasın?' dediğini, mağdurenin bu soru üzerine kimliğini çıkarttığını, kimliğinde doğum yılının 1986, isminin Derya olduğunu, hatta mağdurenin biranın kendisine dokunmadığını söyleyerek votka istediğini, inceleme dışı sanık ...'in votka getirdiğini, gelen votkanın tamamını sahte kimlikli mağdurenin içtiğini, mağdurenin esrar istemesi üzerine birlikte esrar almaya gittiklerini, havanın karanlık olduğunu, geri dönüş yolunda aşırı alkollü olan mağdureyi arabanın tuttuğunu, araçtan inerken başı dönen mağdurenin düştüğünü, mağdurenin yaşının küçük ve kimliğinin sahte olduğunu emniyette öğrendiğini, 'Faytoncu mıstık' olarak tanındığını, mağdureyle cinsel ilişkiye girmediğini,
Savcılıkta; bira içtikten sonra 'Bu bana hafif geldi. Votka aldır.' diyen mağdureye yaşını sorduğunda, mağdurenin kimliğini gösterdiğini, kimlikte doğum yılının 1986 ve adının ... olarak yazdığını,
Sorguda; inceleme dışı sanık ...'in yanında kendisini Derya olarak tanıtan mağdurenin de olduğunu, ...'e '... bu küçük bunu ne yapacaksın?' dediğinde mağdurenin kimliğini çıkarıp gösterdiğini, daha sonra esrar isteyen mağdurenin yine kimliğini gösterdiğini,
Mahkemede; inceleme dışı sanık ...'le birlikte bira içerlerken mağdurenin bira istediğini, boyu çok ufak olduğundan ...'e sorduğunu, ...'in onayıyla mağdureye bira verdiğini, bu sırada mağdurenin cebinden bir kimlik çıkartarak kendisine doğru gösterdiğini, kimlikte adının Derya olarak yazdığını,
Sanık ... Kollukta; mağdurenin 12.11.2008 tarihli ifadesinin okunarak sorulması üzerine; Osmancık’taki festival kapsamında pazaryerine çok sayıda seyyar satıcıların çadırlarıyla geldiklerini, bunların içinden ... isimli kişiyle birahanede tanıştıklarını, ...’in panayır süresince birahaneye geldiğini, yine hatırlamadığı bir gün hava kararmaya başladığında ...’in geldiğini, 'G... ... ismiyle tanınan kişinin elinde bir kadın varmış. Onunla irtibata geçmek istiyorum. Kadınla birlikte olmak istiyorum.' dediğini, kendisine yardımcı olup olamayacağını sorduğunu, ona 'Ne çabuk öğrendin sen böyle bir şeyi? Beni karıştırma.' dediğini, ...’in '...’nın numarası bile gelecek bana. Sen yardımcı olmazsan bir müşteri kaybedersin.' dediğini, müşteri kaybetmemek maksadıyla ona yardımcı olacağını söylediğini, inceleme dışı sanık ...’i telefonla arayıp ...’in mağdureyle ilişkiye girmek istediğini söylediğini, ...’in 'Tamam. Gelin. Bizi Güney mahallesinden alın.' dediğini, arkadaşından ödünç bir araba alarak ...’le birlikte gidip ...’i ve mağdureyi aldıklarını, bağa gittiklerini, mağdure ve ...’i bırakıp ayrıldığını, 20 dakika sonra ...’in, kendisini telefonla aradığını, 'Ağabey ... aradı. İşleri bitmiş. Gidip alalım.' dediğini, bunun üzerine ...’le birlikte bağ evinden ...’i ve mağdureyi aldıklarını, ... ve mağdureyi aldıkları yere bıraktıklarını, arabadan inmeden önce ...’in, üzerinde para olmadığını belirtip ...’e 50 TL vermesini, birahaneye gidince parayı bozdurup vereceğini söylediğini, bu nedenle ...’e 50 TL verdiğini, yaklaşık yarım saat sonra ...’in gelerek parayı kendisine verdiğini, ...’i tanıdığını fakat mağdureyi tanımadığını,
Savcılıkta; ...'in gazinoda çalışan kızların dışarı çıkıp çıkmadığını kendisine sorduğunu, böyle bir şeyin olmadığını söyleyince de ...'in 'G.... ... diye birisinde 22 yaşında bir kız varmış. Bana yardımcı ol da onunla buluşayım.' dediğini, başka bir müşteriden emanet aldığı araçla ...'i, mağdureyi ve ...'i alarak bir arkadaşının hafta içi boş olan bağ evine gittiklerini, bu evde mağdureyle ... isimli şahsı yalnız bırakıp ayrıldıklarını, mağdureye veya ...'e mağdurenin yaşını sormadığını, mağdureyle hiç konuşmadığını, mağdureyi karanlık ortamda gördüğünü, bu nedenle yaşının küçük olduğunu bilmediğini, ilk başta ...'in mağdurenin 22 yaşlarında olduğunu söylemesi nedeniyle bu şekilde düşündüğünü, mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilerek hareket etmediğini,
Mahkemede; Kolluktaki ifadesinin alınması sırasında ... isimli bir şahsın ismini uydurduğunu, aslında ... isimli Almanya’da yaşayan bir arkadaşıyla biraz dolaştıktan sonra, ...'in '...’den bir kız getirmişler. Arasak olur mu?' demesi üzerine inceleme dışı sanık ...’i aradıklarını, mağdurenin bulunduğu yeri öğrendiklerini, yolda jandarma ve polisin sıkı bir şekilde kontrol yaptığını, ...’in de alkollü olduğunu, bu nedenle aracı kullanmasını kendisinden istediğini, bulundukları yerden mağdure ve ...'i alarak hep birlikte bir arkadaşının bağ evine gidip mağdure ve ...'i bağ evinde bıraktıklarını, mağdureyle ilişkiye giren ...'in kendilerini araması üzerine gidip onları aldıklarını, ...’in Almanya adresini ve açık kimliğini de tam bilemediğini,
Sanık ... Kollukta ve Savcılıkta; inceleme dışı sanıklar ... ve ...’nun yakın akrabalarına elektrik çarpması olayıyla ilgili olarak sanık ...’ın telefonundan kendisini aradıklarını, bulundukları yere gittiğinde herkesin alkol aldığını gördüğünü, kendisinin de birkaç bira içtiğini, mağdureyi orada gördüğünü, ...’nun mağdureyi eşi olarak tanıttığını, ... ve ...’nun akrabalarını elektrik çarpması nedeniyle kendisine 'Bize de bakacaksın.', mağdureye de 'Buna iyi bak. Bu sarı mıstık. Bize bakmazsa bunu yakacaksın.' dediklerini, ayrıca ...’in 'Patronuna söyle. Bize de para gönderecek.' şeklinde sözlerle kendisini tehdit ettiğini, ardından onların bali çekmeye başlamaları nedeniyle korkup oradan ayrıldığını, mağdurenin, kendisiyle 70 TL karşılığında ...'nin evinde ilişkiye girdiği yönündeki iddiasının sorulması üzerine; mağdureyi ...'nin evinde bir kez gördüğünü, onunla ilişkiye girmediğini, ...’in akrabasına elektrik çarpması olayı nedeniyle dolayı para koparmak için böyle bir komplo kurduğunu,
Mahkemede; mağdureyle cinsel ilişkiye girmediğini, mağdurenin ismini Derya olarak bildiğini,
Sanık ... Kollukta; mağdurenin 15.11.2008 tarihli ifadesinin okunarak sorulması üzerine; inceleme dışı sanık ...’in evine gitmeden önce onunla telefonda pazarlık yaptıklarını, yanında sanık ...’ın da olduğunu, pazarlık üzerine Cemal’den mağdureyi okulun önünde Cemal'den aldıklarını, sanayiye gittiklerini, önce kendisinin dükkândaki asma kata mağdureyle birlikte çıktığını, mağdurenin soyunmaya başladığını ancak mağdureye 'Soyunma. Birlikte olmayacağız.' dediğini, mağdurenin sebebini sorduğunu ancak ona 'Boş ver. Muhabbet edip aşağıya inelim.' şeklinde cevap verdiğini, birer sigara içip aşağı indiklerini, ardından Özkan’ın yukarı çıktığını, 10 dakika geçmeden aşağı indiğini, sonra mağdureyi aldıkları yere bıraktıklarını, Özkan’ın 'Ben ilişkiye girmedim. Boş yere para verdin.' dediğini, Özkan’a gülerek kendisinin de mağdureyle ilişkiye girmediğini söylediğini, mağdureyle birlikte olmadıklarını, 17.11.2008 tarihli teşhis tutanağının okunarak sorulması üzerine; mağdureyle ilişkiye girmediğini, mağdurenin çok alkollü olup kendinde olmadığını ve çirkin olduğunu, mağdureye telefon numarasını vermediğini, bira da vermediğini, asma katta otururken mağdureye yaşını sorduğunu, mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu söyleyip kimliğini gösterdiğini,
Savcılıkta; inceleme dışı sanık ...'i arayıp 'Kadın var mı?' diye sorduğunu, 'Var, evin yanına gelin.' şeklinde cevap alması üzerine sanık ...'la birlikte mağdureyi alarak sanayiye götürdüklerini, önce kendisinin üst kata çıktığını, daha sonra da sanık ...'ın üst kata çıkıp 3-5 dakika kadar sonra mağdureyle birlikte aşağı indiğini, sanayiye giderken mağdurenin kendisine 22 yaşında olduğunu söylediğini, hatta kimlik gösterdiğini, güzel bulmadığı mağdureyle kendisi ve sanık ...'ın ilişkiye girmediklerini,
Mahkemede; sanık ...'la birlikte mağdureyi sanayiye boş bir dükkâna götürdüklerini, Özkan'ın arabadan inmediğini, mağdurenin yanına çıkmadığını, kendisinin mağdureyle dükkânın üst katına çıktığını ancak orada mağdurenin kusması nedeniyle ilişkiye girmediklerini, mağdureyi götürüp inceleme dışı sanık ...’e bıraktıklarını,
Sanık ... Kollukta; 'Deli ...', 'Belediyeci ...' ve 'Ördek ...' lakaplarıyla tanındığını, fotoğrafı gösterilen mağdureyi tanıdığını, 07.11.2008 tarihinde ırmak kenarındayken inceleme dışı sanık ... ve mağdurenin geldiğini, tuttuğu balıktan birazını onlara verdiğini, ...’e 'Bu kız kimdir?' şeklinde soru sorduğunu, ...’in 'Kız arkadaşım.' dediğini, balığı aldıktan sonra ayrıldıklarını, mağdurenin 10.11.2008 tarihli ifadesinin ikinci sayfasının ve 10.11.2008 tarihli teşhis tutanağının okunarak sorulması üzerine; mağdureyi sadece balık almaya geldiklerinde gördüğünü, ırmak kenarında 10-15 dakika kadar oturduklarını, ...’in, kendisini mağdureye '... abi' şeklinde tanıttığını, 'Gazinocu ...' değil, 'Ördeğin ...' olarak tanındığını, dağ evinde ya da herhangi bir yerde mağdureyle ilişkiye girmediğini,
Savcılıkta; mağdureyle Adatepe'ye veya bağ evine gitmediğini, mağdureyi sadece ırmak kenarında gördüğünü, arabasının olmadığını,
Mahkemede; mağdurenin, kendisi hakkındaki beyanlarının tamamın çelişkili olduğunu, mağdureyi sadece balık tutarken gördüğünü,
Sanık ... Kollukta; 17.11.2008 tarihli teşhis tutanağının ve 17.11.2008 tarihli sanık ...’nın ifadesinin okunarak sorulması üzerine; sanık ...’yı tanıdığını, ...'yle birlikte akşam alkol alırken ...’nin arabasında sızıp kaldığını, ...'yle Cemal’in görüştüklerini, daha sonra ...’nin Cemal’in eline yeni bir kişinin geldiğini öğrendiğini, bilmediği bir yere gittiklerini, ...’nin Cemal’e mağdureyle birlikte olmak için 50 TL para verdiğini, mağdurenin aracın arka koltuğuna oturduğunu, birlikte sanayiye gittiklerini, mağdurenin de sarhoş olduğunu, mağdurenin araçta bulunan biralardan içtiğini, ayakta duracak hâlinin olmadığını, ...’nin bir dükkânı açtığını, önce ...’nin mağdureyi alıp üst kata çıktığını, sonra kendisinin arabadan inmeye çalıştığını, alkolün verdiği sarhoşlukla kendinde olmadığını, arabadan inip ...’ye ilişkiye girmek istemediğini söylediğini, yukarı çıkması ve aşağı inmesi arasında kısa bir süre geçtiğini, mağdurenin çirkin olması, kendisinin ve mağdurenin aşırı sarhoş olmaları nedenleriyle ilişkiye girmediğini, ...’ye 'Boş yere para verdin. Ben ilişkiye girmedim.' dediğini, ...’nin de bunun üzerine 'Ben de ilişkiye girmedim.' dediğini, sonra mağdureyi alıp Cemal’in yanına bıraktıklarını, mağdurenin Cemal’in evinden alınmasından sanayiye götürülmesine kadar aydınlık bir ortam olmadığını, dükkânın asma katında aydınlık bir ortam oluşunca mağdureyi gördüğünü, mağdurenin çirkin ve ikisinin de alkollü olması nedenleriyle ilişkiye girmekten vazgeçtiğini,
Mahkemede; kanser hastası olan annesinin tahlil sonuçlarının kötü çıkması nedeniyle alkol aldığını, daha sonra sanık ...'yle buluştuklarını, ...'nin inceleme dışı sanık ...'le telefonda görüştüğünü ve Cemal'in yanına gittiklerini, ...'nin Cemal’e 50 TL verdiğini, mağdurenin arabaya bindiğini, Cemal’in yanına gitmeden önce söylediği gibi ...'den yine kendisini evine bırakmasını istediğini, ancak sanık ...'nin 'Çok uzun sürmez.' demesi üzerine birlikte sanayiye gittiklerini, ...'yle mağdurenin bir dükkâna girdiklerini, kendisinin arabada kaldığını, Osmancık Adliyesinde asliye hukuk mahkemesi kâtibi olarak çalıştığını, mağdurenin ifade vermek üzere adliyeye ilk geldiği zaman kendisini gördüğünü, sanıkların büyük kısmının tutuklandığı sorguya nöbetçi olduğu için kendisinin çıktığını,
Savunmuşlardır.
01.06.2005 günü yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 'Hata' başlıklı 30. maddesi;
'Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır' şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarih ve 25869 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun dördüncü maddesi ile eklenen 'işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi cezalandırılmaz' biçimindeki dördüncü fıkra ile son halini almıştır.
Anılan maddede çeşitli hata halleri düzenlenmiş olup, birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrası ile kişinin, suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre; kardeşi olduğunu bilmediği birisini öldüren fail, kasten öldürme suçunun nitelikli hallerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin basit halinden sorumlu olacak, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında da değer azlığı hükmü uygulanacaktır.
Üçüncü fıkrada ceza sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış, fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata halleri düzenlenmiştir. Failin bu hükümden yararlanabilmesi için, içerisinde bulunduğu şartlar bakımından hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir.
5377 sayılı Kanun ile eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüş, diğer bir ifadeyle eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmiş ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte bulunmuş ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun tespitinde kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içerisinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup, hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilinden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın tayininde dikkate alınacaktır.
Bu aşamada uyuşmazlığa ilişkin olarak maddenin birinci fıkrasının daha ayrıntılı ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasının gerekçesinde de; 'Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder; ancak, gerçekte bu hareket eden cisim insandır ve dolayısıyla bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir. Fıkrada ayrıca maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için, böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail taksirle öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır' açıklamasına yer verilmiştir.
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup, bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin hatadır. Hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde olması hâlinde sanığa ceza verilemeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil edebilmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Birinci fıkranın ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk halinin saklı bulunduğu belirtildiğinden, taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik veya dikkatsizlik sonucunda hataya düşülmesi, kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle ölüme neden olma suçundan sorumlu olacaktır.
Öğretide bu konuya ilişkin olarak; 'Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi gerçekleştirmesi gibi.' (... Emin Artuk-Ahmet Gökcen- Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Adalet Yayınevi, ... 2014, .... 522) 'Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır.' (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 12. Baskı, Adalet Yayınevi ... 2014, .... 431) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Diğer taraftan uyuşmazlığa konu olan 'çocukların cinsel istismarı' suçu, 5237 sayılı TCK'nın 103. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin ilk iki fıkrası;
'1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.
2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur' şeklinde iken, hüküm tarihinden sonra 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunun 59. maddesi ile;
'1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;
a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
Anlaşılır.
2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda onaltı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur' biçiminde değişikliğe uğramış,
02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 13. maddesi ile de;
'Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;
a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza on sekiz yıldan az olamaz.' şeklinde son hâlini almıştır.
Bu hüküm uyarınca suçun maddi unsurlarından birisi de mağdur olup, kanun koyucu TCK'nın 103. maddesinde üç grup mağdura yer vermiştir. İlki onbeş yaşını tamamlamamış, ikincisi onbeş yaşını tamamlamış olmakla birlikte, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş, üçüncüsü ise onbeş yaşı tamamlayıp onsekiz yaşını tamamlamamış olan çocuklardır.
Birinci ve ikinci grupta yer alan çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın dahi gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış istismar suçunu oluşturmakta, fiilin bu kişilere karşı cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle işlenmesi durumunda, anılan maddenin dördüncü fıkrası uyarınca cezanın yarı oranında artırılması gerektirmektedir.
Üçüncü grupta yer alan çocuklar yönüyle fiilin suç oluşturması için cinsel davranışın cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Nitekim cebir, tehdit ve hile olmaksızın onbeş yaşını bitirmiş çocukla cinsel ilişkide bulunan kişiler, çocukların nitelikli cinsel istismarı suçundan değil, şikâyet üzerine 104. maddede düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan cezalandırılacaktır.
Fail, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin onbeş yaşını doldurmadığı hâlde, onbeş yaşını ikmal ettiği düşüncesiyle mağdurenin de rızasıyla cinsel ilişkide bulunur ve şikâyetçi olmayan mağdurenin yaşı konusundaki yanılgısı esaslı hata niteliğinde olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan mağdurun yaşına ilişkin bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağı ve suçun taksirle işlenmesi hali kanunda cezalandırılmadığından CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir. Suçun maddi unsurlarında hata hali faile ilişkin bir durum olduğundan, bu hususun fail veya müdafii tarafından ileri sürülmesi gerekmekte olup kural olarak mahkemece suçun maddi unsurlarında hataya düşülüp düşülmediğine ilişkin bir araştırma yapılmayacaktır.
TCK’nın 'Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' başlıklı 109. maddesi ise;
'(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.' şeklinde düzenlenmiş iken,
14.07.2021 tarihinde yürürlüğe giren 7331 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile;
'(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2)...
(3)...
e) Üstsoy, altsoy veya eşe ya da boşandığı eşe karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4)...
(5)...
(6)...',
Hâlini almıştır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda korunan hukukî değer, “kişilerin kendi istekleri ve iradeleriyle serbestçe hareket edebilme özgürlükleri”dir. Kişilerin bir yerde kalma ve bir yere gitme hürriyetleri bulunduğundan bu suçun işlenmesi sonucu anılan hürriyetleri ihlâl edilmiş olmaktadır. Ancak suçun oluşabilmesi için bu ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması zorunludur.
Ceza Genel Kurulunun 11.03.2008 gün ve 253-52 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK'nun 6/1-a maddesinde, “henüz 18 yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlanan çocuk kavramının, kanun koyucu tarafından cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde, “onbeş yaşını bitirmiş”, “onbeş yaşını tamamlamamış” şeklinde iki ayrı dönem olarak ele alındığı görülmektedir. Buna göre bu bölümde “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklar ile “onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı kategoride mütalaa edilmiştir. TCK'nun 103/1-a maddesinde, 'onbeş yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken aynı maddenin b bendinde ise diğer çocuklar ifadesiyle “onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Kanun koyucu bu maddede “onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı rızalarıyla yapılan cinsel davranışları cinsel istismar suçu kapsamına almamış ve bu kategorideki çocukların rızalarına önem vermişken “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı yapılan her türlü cinsel davranışı rızaları olsa bile çocukların cinsel istismarı suçu kapsamına almıştır. TCK'nun 104. maddesinde de, cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlemiştir. Bu nedenle çocuklara karşı cinsel amaçlı olarak işlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının da iki kategoride ele alınması gerekmektedir: Birinci kategoride yer alan “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı işlenen “cinsel amaçlı olarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçunda, çocukların rızalarının hukuken değer ifade etmemektedir. İkinci kategoride yer alan “onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı işlenen “cinsel amaçlı olarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçunda çocukların rızalarının bu suç açısından 5237 sayılı TCK'nunn 26/2. maddesi anlamında hukuka uygunluk nedeni oluşturduğu istikrarlı yargı kararlarıyla kabul edilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Mağdurenin aşamalarda ayrıntılı bir şekilde sanıkların isimlerini vererek onlarla girdiği ilişkileri açıkladığı, sanık ...'nin Kollukta; mağdureyi 22 yaşında ve ...'li olarak bildiğini, mağdurenin, kendisine nüfus cüzdanını gösterdiğini, onunla iki kez ilişkiye girdiğini, mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilmesi hâlinde onunla ilişkiye girmeyip evine de almayacağını, Savcılıkta; evinde mağdurenin 2-3 gece kaldığını, Mahkemede; mağdurenin geldiğinde nüfus cüzdanını verip 'Şunu bir kenara koy.' dediğini, kimlikte mağdurenin 1986 doğumlu olarak göründüğünü, yaşı konusunda tereddüt duyduğunu ancak çok da önemsemediğini, sanık ...'in Kollukta ve Savcılıkta; mağdureye 'Çok küçük gösteriyorsun. Yaşın kaç?' dediğini, mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu gösteren kimliği çıkardığını, mağdureyle ilişkiye girmediğini, Sulh Ceza Mahkemesinde; '... bu küçük. Bunu ne yapacaksın?' dediğini, mağdurenin kimlik çıkarıp gösterdiğini, Mahkemede; bira içerken mağdurenin de istediğini, mağdurenin boyunun kısa olması nedeniyle inceleme dışı sanık ...'e döndüğünü, ...'in 'Ver.' demesi üzerine mağdureye de bira verdiğini, mağdurenin o sırada kimliğini gösterdiğini, kimlikte adının 'Derya' olduğunu, sanık ...'ın Kollukta; mağdureyi alıp ... isimli kişiyle birlikte bağ evine götürdüğünü, onları orada bıraktığını, Savcılıkta; ... isimli kişinin '22 yaşında bir kız varmış. Bana yardımcı ol. Onunla buluşayım.' dediğini, mağdurenin yaşını ne mağdureden ne de inceleme dışı sanık ...'den sorduğunu, mağdureyle konuşmadığını, onu karanlık ortamda gördüğünü, yaşının küçük olduğunu bilmediğini, ...'in, mağdurenin 22 yaşında olduğunu söylemesi nedeniyle aksini düşünmediğini, yaşının küçük olduğunu bilerek hareket etmediğini, Mahkemede; ... isimli bir kişinin olmadığını, ... isimli arkadaşının alkollü olduğunu, yolda polis ve jandarmanın sıkı bir kontrol uyguladığını, bu nedenle aracı kullanmasını kendisinden istediğini, mağdure ve ...'i alıp mağdureyle ...'i bağ evine bıraktıklarını, sanık ...'ın aşamalarda; mağdureyle ilişkiye girmediğini, sanık ...'nın Kollukta; mağdureyi alıp sanayideki bir dükkânın asma katına çıktığını, mağdurenin alkollü ve çirkin olması nedenleriyle ilişkiye girmediğini, asma katta otururken ona yaşını sorduğunu, mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu söyleyip kimliğini gösterdiğini, Savcılıkta; sanayiye giderken mağdurenin, kendisine 22 yaşında olduğunu söyleyip kimlik gösterdiğini, güzel olmadığı için mağdureyle ilişkiye girmediğini, Mahkemede; mağdureyle birlikte dükkânın üst katına çıktıklarını, mağdurenin kusması nedeniyle ilişkiye girmediğini, sanık ...'in aşamalarda; ırmak kenarında balık tutarken mağdure ve inceleme dışı sanık ...'in birlikte geldiklerini, dağ evinde ya da başka bir yerde mağdureyle ilişkiye girmediğini, sanık ...'ın Kollukta; sanık ... ve mağdureyle birlikte sanayideki dükkâna gittiklerini, asma kata mağdurenin yanına çıkmasıyla inmesinin bir olduğunu, kendisinin ve mağdurenin sarhoş olması ve ayrıca mağdureyi çirkin bulması nedenleriyle ilişkiye girmediklerini, sanayiye gidene kadar aydınlık bir ortam olmadığını, asma katta aydınlık bir ortam olunca mağdureyi gördüğünü, Mahkemede; sanık ... ve mağdurenin bir dükkâna girdiklerini, kendisinin arabada kaldığını savunduğu, inceleme dışı sanık ...’nın Savcılıkta mağdure ile inceleme dışı sanık ...’in birlikte eve geldiklerini, inceleme dışı sanık ...'e 'Bu kız küçük değil mi?' dediğini ifade ettiği, ...'nın şüpheli sıfatıyla Kollukta ve tanık sıfatıyla Mahkemede; ...'le birlikte araçla bir süre gittikten sonra ... ve mağdureyi yolda gördüklerini, ... ve mağdurenin aracın arka koltuğuna bindiklerini, mağdurenin cebinde kırılacağı düşüncesiyle kimliğini uzattığını, kimliğe baktığında mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu gördüğünü fakat yine de yaşının küçük olduğu hususunda şüphelendiğini belirttiği anlaşılan olayda;
Nüfus kaydından mağdurenin sağlık personeli yardımıyla dünyaya geldiğinin anlaşılması, suç tarihlerinde yaklaşık 12 yaş 8 aylık olan mağdure hakkında Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 08.07.2011 tarihli raporunda, mağdurenin 09.11.2008 tarihinde 12 yaşını bitirmiş olup 13 yaşını bitirmediğinin kabulünün uygun olacağının oy birliğiyle mütalaa edilmesi, her ne kadar 24.12.2008 tarihinde ... Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen tutanakta mağdure tarafından kullanılan iğfal kabiliyetini haiz nüfus cüzdanı bulunsa da söz konusu nüfus cüzdanını taşıyan kişinin fiziki özelliklerinin de göz önünde bulundurulmasının gerekmesi, bu çerçevede örneğin 8 yaşında küçük bir kız çocuğunun söz konusu kimliği elinde bulundurması nedeniyle onunla ilişkiye giren kişilerin sahte kimlik veya belgeye istinaden hata hükümlerinden faydalanmaları gerektiğinin kabulünün mümkün olmaması, 24.12.2008 tarihli raporun 12 yaş 8 aylık olan mağdurenin fiziki özelliklerinin göz önüne alınarak değerlendirilmesinin gerekmesi, somut olayda inceleme dışı sanık ...'in kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçundan denetimli serbestlik tedbirine, resmî belgede sahtecilik ve insan ticareti suçlarından mahkûmiyetine dair ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.04.2010 tarihli ve 106-136 sayılı kararda; '...mağdurenin duruşmada gözlemlenen fiziki özellikleri dikkate alındığında yaşının ufak olduğunun ilk bakışta anlaşıldığı, üstelik kaybettiği nüfus kağıdına fotoğraf yapıştırılan Derya Döktürücü'nün 20 yaşının üzerinde olduğu, dolayısıyla söz konusu nüfus kağıdının mağdureye ait olmadığının rahatlıkla anlaşılabileceği dikkate alındığında sanığın savunmalarının kendisini suç ve cezadan kurtarmaya yönelik olduğu kanaatine varılarak itibar edilmediği,' gerekçesine yer verilmesi, inceleme dışı sanık ...’nın ...'e 'Bu kız küçük değil mi?' şeklinde ve ...'nın şüpheli sıfatıyla Kollukta ve tanık sıfatıyla Mahkemede kimliğe baktığında mağdurenin 1986 doğumlu olduğunu gördüğünü fakat yine de yaşının küçük olduğu hususunda şüphelendiği biçiminde beyanlarda bulunmaları, 05.01.2009 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanakta; ...’in mağdureyi kız arkadaşı olarak tanıttığı, bir kişinin gelerek kendilerini oradan alacağını söylediği, aynı durumu mağdurenin de teyit ettiği ve arkadaş olduklarını belirttiği, mağdureden kimliğini ibraz etmesinin istenildiği, mağdurenin 1986 doğumlu ...’e ait kimliği gösterdiği hususlarının yer alması karşısında mağdure ve sanık tarafından sevgili oldukları yönünde iradesi etkilenen bir polis memurunun göstermesi gereken hassasiyet ile inceleme dışı sanık ...’nın ve ...'nın şüpheli sıfatıyla Kollukta ve tanık sıfatıyla Mahkemedeki beyanları da nazara alındığında yaşının küçük gösterdiği hususunda hiçbir tereddüt bulunmayan 15 yaşından küçük mağdurenin geçerli olmayan rızası ile onu hürriyetinden yoksun bırakarak onunla cinsel ilişkiye giren sanıkların göstermesi gereken hassasiyetin aynı derecede olmaması, korunması gereken yaştaki küçük kız çocuklarının cinsel istismarı ve hürriyetinden yoksun bırakılması gibi durumlarda olayın failleri tarafından hürriyeti kısıtlanan ve cinsel ilişkiye girilen mağdurenin yaşı konusunda daha büyük bir dikkat ve hassasiyet gösterilmesinin gerekmesi, aksi takdirde somut olaydaki gibi yaşı küçük çocukların fuhşa sürüklenmesi gibi durumlarda sahte nüfus cüzdanı veya ehliyet gibi belgelerle basit bir şekilde olayın faillerinin hata hükümlerinden yararlanmasının olanaklı hâle gelmesiyle olayın faillerinin suçtan kurtulmasının kolaylaştırılması sonucuna yol açılacak olması, eldeki dosyada ise mağdurenin 15 yaşından küçük olduğu noktasında tıbbi belgeler ile nüfus müdürlüğünce tutulan kayıtlar arasında bir uyumsuzluk ve tereddüt de bulunmaması karşısında 15 yaşından küçük olan mağdureyle cinsel ilişkiye giren sanıklar hakkında TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma koşullarının oluşmadığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı ve Üyeleri ... ile ...;
'Sahte nüfuz cüzdanı kullanarak gerçek yaşından daha büyük olduğunu söyleyen mağdurenin yaşı konusunda hataya düştükleri dosya içeriğinden anlaşılan sanıkların TCK’nın 30/1 maddesinden istifade edip edemeyeceği hususunda; Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
'Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle TCK’nın 30 maddesinin konumuzu ilgilendiren birinci fıkrasının, 5237 sayılı kanunumuzun üzerine inşa edildiği kusur ilkesinde nasıl karşılık bulacağı belirlenip somut olayımızda ulaşılan sonucun ceza hukukumuzun olmazsa olmasını teşkil eden kanunilik, hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşıp bağdaşmayacağının yargı kararları ışığında öğretideki görüşlerden de yaralanılması suretiyle belirlenmesi gerekmektedir.
Madde 30- (1) Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır.
TCK MADDE 30 gerekçesi
Birinci fıkrada suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir. Kast, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların bilerek ve isteyerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddi unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata durumunda kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
Yasal düzenlemeleri bu şekilde açıkladıktan sonra, uyuşmazlığın konusunu teşkil eden TCK’nın 30/1 maddesinin öğretide nasıl karşılık bulunduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
Prof. Dr. Kayıhan İÇEL:
Hata ceza hukuku ortamında iki şekilde söz konusu olur. Bunlardan biri, 'hukuki bilgisizlik veya hata' ismi verilen durumdur ki, bunda fail işlediği eylemi cezalandıran bir hukuk normu bulunduğunu bilmez veya böyle bir norma yanlış anlam vermek suretiyle yanılgıya düşer. Diğeri ise 'fiili veya maddi hata' ismi verilen durumdur. Bu tür hatada failin hukuk normu yönünden herhangi bir bilgisizliği veya yanılgısı olmadığı halde, işlediği fiilin maddi kısmında hataya düşer.
TCK’nın 4 Maddesi 'ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz' diyerek hukuki hatanın sorumluluğa etkili olmadığını vurgulamıştır. (Ceza Hukuku Genel Hükümler-2017 Yenilenmiş Bası-Sayfa:482)
Prof. Dr. İzzet ÖZGENÇ-
Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) müşahhas bir olayda suçun maddi unsurlarına müteallik hususlardaki bilgisizliği, eksik veya yanlış bilgiye ifade eder. Bir başka ifadeyle, faildeki müşahhas olaya ilişkin tasavvurun gerçekle bağdaşmamasıdır.
Bu hata suça ilişkin kastı ortadan kaldırır. (m 30, f.1, birinci cümle). Bu hata halinde kasten işlenmiş bir haksızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Failin bilgisi veya tasavvuru gerçeğe uysaydı, işlediği fiilin bir haksızlık teşkil etmeyeceği muhakkaktır. (Türk Ceza Hukuku-Genel Hükümler-15. Bası. Sayfa: 474-475)
Prof.Dr. Ersan ŞEN;
Hükümde, failin kastını kaldıran bir hata hali vardır. Bu hüküm gereğince; suçun maddi unsuruna ilişkin bilgisizliği (hata hali), yani sanığın tasavvuru ile gerçeğin birbirine uymaması, kastı ortadan kaldırır. Hatada, failin iradesi ile objektif durumun uyuşmadığı kabul edilir. Kastı engelleyen hata, suçun kanuni tanımında belirtilen maddi unsurlarda düşülen hatadır. Çünkü kast, suçun maddi unsurlarını bilmeyi gerektirir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgisizlik hali, fiilin kasten gerçekleştirilmediğini ortaya koyar.
Fail; suçun unsurlarında hataya düşüyor. Ortada fail yönünden bir bilgi hatası var. Bu bilgi hatası; mağdur, fail, illiyet bağı, suça konu eşya, netice, suçun konusu, gerçekleştirilen hareket hakkında olabilir.
Suçun maddi unsurlarında yapılan hata; failin sübjektif durumuna, algısına ve kavrayışına ilişkin bir durumdur. Yapılan hata fiziksel, yani dış dünya ile ilgilidir. Hatanın nedeni, gerçeklik ile failin zihni arasında oluşan farktan kaynaklanmaktadır. Ancak ortada gerçekle ilgili bir tasavvur bulunmasına rağmen bu tasavvurun gerçek olup olmadığı konusunda bir şüphe varsa hatadan bahsedilmez. Suçun maddi unsurlarından birisinde duyulan şüphe, olası kastı veya bilinçli taksiri gündeme getirir.
Örnekler;
Kendi malı sanıp, başkasının eşyasını almak,- Gerçekte insan olan kişiyi ayı sanarak öldürmek,- Kendi evi zannedip başkasının evine girmek,- 15 yaşından büyük olduğunu düşündüğü mağdurla cinsel ilişkiye girmek.
Uyuşmazlığın daha iyi anlaşılabilmesi için bu aşamada uyuşmazlığın konusunu teşkil eden TCK’nın 30/1 maddesinin, suç politikasında izlenen maddî adalet amacına ulaşmak için uyulması gereken başlıca ana ilkeler arasında yer alan kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesi ve bunun doğal sonucu olarak hukuk devleti ilkesi ile irtibatlandırılması gerekmektedir. Zira, cezanın, failin eyleminden dolayı kınanabilmesi durumunda uygulanabilmesini ifade eden kusur ilkesi, çağdaş ceza hukukunda ceza sorumluluğunun en önemli özelliğidir. Bu ilke, bir yandan kusursuz bir kimseye ceza verilemeyeceğini öngördüğü gibi, diğer yandan faile kusurundan daha ağır bir cezanın uygulanmasını da yasaklar. İlkel ceza hukuklarında görülen kişinin kusuruna bakılmaksızın neticeden sorumluluğun (Erfolgshaftung) çağdaş ceza hukukunda yeri yoktur. 5237 sayılı yeni ...21.m., suçun oluşmasını kastın varlığına bağlı tutarak, bilerek ve istenerek suçun işlenmesini temel kusurluluk şekli olarak kabul etmiş, 22.m. ise taksirle işlenen eylemlerin ancak kanunun açıkça belirttiği durumlarda cezalandırılacağını öngörmüştür. Bunun gibi, sonuç nedeniyle ağırlaşmış suçlarda en azından taksir düzeyinde bir kusurun aranması (m. 23), kusur ilkesi bakımından yeni yasanın getirdiği çağdaş ceza hukukuna uygun önemli bir düzenleme olmuştur. Kusur ilkesinin doğal sonucu ceza sorumluluğunun bireyselliği ilkesi’dir. İnsanları, başkalarının eylemlerinden dolayı cezalandıran totaliter rejimlerin insanlığa getirdiği acı deneyimlerden sonradır ki, bir kimsenin yalnız kendi hareketinden sorumlu olabileceği esasının anayasalarda yer alması gerekli görülerek, 1982 Anayasamızın 38. maddesi sözü geçen ilkeye yer vermiştir. Yeni TCK. 20. maddesi ise «Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz» hükmüyle ceza sorumluluğunun bireyselliğine ilişkin anayasal ilkeyi Ceza Kanunu kapsamına almıştır.
Öğretideki görüşlerin bu şekilde özetlenmesinden sonra uyuşmazlık konusu TCK’nın 30/1 Maddesinin, kusur ilkesi çerçevesinde yargı kararlarında nasıl değerlendirildiğinin belirlenmesi gerekmektedir.
Y.C.G.K. 2008/192 K sayılı ilamı;
Şu durumda; yorgun olarak eve gelip, aydınlık olan dış ortamdan karanlık olan ev ortamına giren sanığın, sincaplarla ilgili olarak daha önceden meydana gelmiş olan olayların da etkisiyle, pencerenin önünde hareket eden canlıyı sincap zannedip, gerekli dikkat ve özeni göstermeden av tüfeği ile ateş etmek suretiyle pencerenin önünde bulunan kardeşini vurmaktan ibaret eylemi, hem 765 sayılı Yasa açısından, hem de 5237 sayılı Yasa yönünden 'taksirle öldürme' suçunu oluşturacağından Yerel Mahkemenin direnme kararı yerinde değildir.
Y.C.G.K 2008/24 K sayılı ilamı;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 09.07.2002 gün ve 178-287 tarihli kararında da belirtildiği üzere; belli bir kamu hizmeti veya görevi yapan memurun yapmakla görevli olduğu işi yapmaması veya yasaya göre yapılması gereken biçimde yerine getirmemesi veya geciktirmesi suç sayılmıştır. Buna karşılık, görevi savsama suçu kasten işlenebilen suçlardan olup, oluşması için memurun görevini bilerek ve isteyerek savsaması gerekmektedir.
Olayımızda ise; sanığın yasaya aykırı olarak Muhammet Sucu isimli çocuğun hürriyetini 78 gün kısıtladığı hususunda şüphe bulunmamakla birlikte, söz konusu uygulamanın iş yoğunluğu kaynaklı beşeri hatadan kaynaklandığı kabul edilmelidir.
Y. 16. C.D , 2017/4758 K sayılı ilamında ; TCK’nın 30/1 maddesindeki unsur yanılgısı;
'Haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur. (Göktürk, Haksızlık Yanılgısının Ceza Sorumluluğuna Etkisi, Seçkin Yayınları, 2017 baskı)
Unsur yanılgısında kısacası, fail somut olayda ne yaptığının bilincinde değildir. Somut olayın gerçekleşme koşullarında yanılmaktadır. Failin iradesi suçun yasal tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesine yönelik değildir. Esasen unsur yanılgısında kaçınabilirlik önemli değildir. Zira her iki halinde kastı bertaraf edici etkisi bulunmamaktadır' şeklinde özetlenmiş,
Aynı kararda; hata, unsur hatası ve haksızlık yanılgısının ayrıntılı olarak tartışıldığı ve doktrinde tarihi dönüm noktası olarak kabul edilen (Göktürk, age....:88), İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Alman Federal Mahkemesi Büyük Ceza Kurulu'nun 18.03.1952 tarihli kararına ayrıntılı bir şekilde yer verilmiş olup;
Söz konusu kararda özet olarak; 'hukuka aykırılık bilinci; failin, davranışının hukuken tasvip edilmediğini, yasaklandığını bilmesidir. Suçun yasal tanımında yer alan unsurlar haksızlık bilincinin konusunu oluşturmaz; bunlar kast kapsamındadırlar. Failin suçun yasal tanımında yer alan unsurların somut olayda gerçekleştiğini bilmemesi unsur yanılgısıdır. Unsur yanılgısında, fail somut olayda ne yaptığının bilincinde değildir. Failin iradesi suçun yasal tanımında yer alan unsurların gerçekleştirilmesine yönelik değildir. Bu nedenle failin kasten hareket ettiği söylenemez.
Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmadığı, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkanını sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. Kusur yargısının temelini oluşturan insanın irade özgürlüğü ise, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranışla haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur.
Y.5.C.D 2006/7131 K sayılı ilamı;
Rızasıyla eve gelen ve 15 yaşını bitirmesine de birkaç ay kalan mağdurenin görünüm itibariyle de gerçekte 15 yaşından küçük olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağı ve içinde bulundukları sosyal ve kültürel durumları itibariyle sanıklarca yaşının küçüklüğünün bilinip bilinemeyeceği hususları birlikte değerlendirilmek suretiyle, eylemlerinin 30.madde kapsamında kalıp kalmayacağının karar yerinde tartışılması ile sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken eksik soruşturmayla yazılı şekilde karar verilmesi,
Y.14.C.D 2018/6131 K sayılı ilamı;
Mağdure ile sanıkların aşamalardaki mağdurenin yaşı konusundaki beyanları ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, her ne kadar Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun 27.07.2017 tarihli raporunda mağdurenin doğum kaydına uygun gelişim gösterdiği belirtilmiş ise de 15.05.2014 tarihli 17 yaş içi ile uyumlu olduğuna dair usulüne uygun heyet raporu ve mahkemece 12.10.2017 tarihli duruşmada yapılan gözlemde 20 yaş civarında olduğuna ilişkin tespitinde mağdurenin kayıt yaşına göre daha büyük olduğunun anlaşılması ve bozma öncesi de sanıkların mağdurenin yaşı konusunda hataya düştüklerinin kabul edilmesi karşısında, sanıklar hakkında ...30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanması suretiyle karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Y.14.C.D. 2019/10072 K sayılı ilamıda aynı doğrultudadır.
765 sayılı Türk Ceza Kanunun da 5237 sayılı TCK’nın 30 maddesine benzer bir düzenlemeye yer verilmemesine karşın, Yargıtay uygulamalarında haksızlık yanılgısı, kast kapsamında ele alarak çözüm yoluna gidilmiştir. (CGK. 24.12.1996, E:1996/8-286, K: 1996/296)
Y.11.C.D. 2000/4407 K sayılı ilamı;
Minibüs şoförü olan sanığın, müştekiye ait bağajdaki bavulunu yanlışlıkla başka bir yolcuya vermesi şeklindeki eyleminde, müsnet suç unsurları itibariyle oluşmadığından beraati yerine mahkumiyetine hükmolunması,
Gerek 765 sayılı kanun döneminde gerekse 5237 sayılı kanun döneminde yerleşik uygulamalara dönen içtihatlar ve öğretide özetlenen görüşler ışığında, somut olayımıza baktığımızda;
13/02/1996 tarihinde hastanede doğan ve suç teşkil eden eylemlerin gerçekleştiği 08/11/2008 tarihi ile hemen öncesinde yaklaşık olarak 12 yaş 8 ay 25 günlük olması nedeniyle geçerli bir rızasından söz edilmesi mümkün olmayan mağdure ile itiraza konu edilen sanıkların önceden tanıştıklarına dair herhangi bir delilin elde olunamadığı gibi bu hususta herhangi bir iddianın dahi ileri sürülmemiş olması, mağdurenin içerisinde bulunduğu çaresizlikten istifade eden ve kötü niyetli oldukları hususunda hiçbir kuşku bulunmayan itiraz kapsamı dışındaki hükümlüler tarafından, mağdurenin gerçek yaşını 22 olarak gösteren iğfal yeteneğine haiz sahte nüfus cüzdanı düzenlenmiş olması, mağdurenin para karşılığı kendisi ile cinsel ilişkide bulunan sanıklardan bir kısmına gerçek yaşı konusunda yanıltıcı bilgi verdiği gibi bazı sanıklara kendisi için düzenlenen sahte nüfus cüzdanını göstermiş olması, mağdure için ... 19. Mayıs Üniversitesi tarafından düzenlenen 05/12/2008 tarihli raporda, kemik yaşı olarak 16 yaşından gün aldığının tespit edilmiş olması, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu tarafından, gerçek yaş ile kemik yaşı arasında 4 yaş farkın olabileceğinin belirtilmiş olması ve 15 yaşını dolduran mağdurun rızasına istinaden ilişkide bulunulmasının takibi şikayete bağlı suçlardan olması karşısında; somut olayda mevcut veriler dikkate alındığında henüz 15 yaşını doldurmayan mağdurenin yaşı konusunda sanıkların hataya düşmelerini haklı gösterecek sebeplerin mevcut olmasından dolayı cinsel istismar suçunun unsurlarında hataya düştükleri kabul edilmelidir. Zira eylemin sübutu konusunda en küçük bir şüpheyi dahi 'şüpheden sanık yararlanır' kuralı gereğince sanık lehine değerlendiren ceza muhakemesi hukukunun, somut olayımızdaki suçun unsurlarında yanılgıya neden olabilecek çok sayıdaki şüpheyi görmezlikten gelmesi beklenemez. Konusunda uzman olan kişilerden teşekkül eden heyetin, radyolojik görüntülerle birlikte her türlü teknik incelemeyi yaptıktan sonra vardıkları sonuçlarda dahi yanılgı olabilirken, mağdurenin sadece fiziki durumunu kısa süreliğine gören sanıkların yanılma ihtimalinin bulunmadığını kabul etmenin bilimsel gerçeklerle bağdaşmayacağı açıktır. Somut olayımızda, yargılamaya konu edilen eylemin ahlak kurallarına aykırılık derecesi ile suçtan zarar görenin uğradığı mağduriyetin derecesi gibi son derece sübjektif değerlendirmeler ile unsur yanılgısı açısından varılan sonucun benzer olaylardaki içtihatlarla çelişeceği ve buna bağlı olarak hukuki güvenlik ilkesini zedeleyeceği açıktır. Zira ceza muhakemesi hukukunun nihai hedefi olan adalete ulaşmak amacıyla hareket edilse dahi uygulayıcıların, ceza hukukunun olmazsa olmazı olan kanunilik ilkesinden ayrılarak kendi adalet anlayışına göre hareket etmesine, hukuk devleti ilkesinden asla taviz vermeyen hukuk sistemimizin izin vermesi asla beklenemez. Böyle bir durumda herkesin adalet anlayışı doğal olarak farklı olacağından, hukuki güvenlik ilkesinin sağlanması mümkün olmayacak, bir taraftan toplumun adalet duygusu onarılmak istenirken, diğer taraftan evrensel hukuk kuralları sübjektif değerlendirmeler ile örselenerek eşitlik ilkesinin yıkımına sebebiyet verileceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.. Cinsel suçların aynı zamanda ahlak kurallarıyla yakın ilişki içerisinde olması nedeniyle kamuoyunu çok yakından ilgilendirdiği, bu suçlara maruz kalan mağdurların, yaşadıkları çöküntünün özellikle küçük yerlerde toplumsal baskı ile birleştiğinde, katlanarak arttığı bilinen bir gerçektir. Toplumun bu hassasiyetine çağdaş bütün hukuk sistemleri gibi bizim hukuk sistemimiz de kayıtsız kalmayarak cinsel suçlar için özellikle 6545 sayılı kanun ile ceza kanununun sistematiğini bozacak şekilde ağır müeyyideler öngörmüştür. Yasal düzenlemeden bağımsız olarak yapılan davranışa ahlak kurallarına yada yaşatılan mağduriyete göre anlam yüklenerek hukuka aykırılık bilincinin yada hukuka uygunluk sebeplerinin buna göre belirlenmesinin başta anayasamız olmak üzere, ceza hukukumuzun olmazsa olmaz ilkeleri arasında yer alan kanunilik, kusur ve hakkaniyet ilkelerine aykırı olacağı açıktır. Anayasa Mahkemesi 2006/72 E, 2009/24 K, 19/02/2009 tarihli kararında çağdaş ceza hukukunda kusursuz suç olmayacağına hükmetmiştir. Çağdaş bütün hukuk sistemlerinde olduğu gibi 5237 sayılı kanunumuzun benimsediği kusur ilkesi, uygulamada karşılık bulmuş ve bu husustaki içtihatlar zaman içerisinde istikrar kazanarak yerleşik uygulamaya dönüşmüştür. 765 sayılı kanunda, TCK’nın 30/1 maddesine karşılık gelen bir düzenleme bulunmadığı için, o dönemde unsur yanılgısın gerçekleştiği durumlarda suç kastının bulunmadığından bahisle beraat kararı verilerek bir anlamda hakkaniyete aykırı kararların önüne geçilmek istenmiştir. Oysa böyle bir durumda kastın bulunmadığından söz edilemez. Pencere önünde gördüğü canlıyı hayvan zannederek ateş eden kişinin ateş etme kastının bulunmadığı elbette ki söylenemez. Ancak ateş ettiği canlının insan olmadığı hususunda esaslı bir hataya düşmesi ve bu hatayı haklı gösterecek sebeplerin bulunması halinde kusur ilkesi gereğince kasten adam öldürme suçundan sorumlu tutulamayacaktır. 765 sayılı kanundaki boşluk, o dönemde içtihat yoluyla doldurulmuş, ancak 5237 sayılı kanun hazırlanırken bu boşluk mükemmel bir düzenleme ile giderilerek (TCK’nın 30/1 Maddesi) adalete ulaşabilmek için bütün kapıları açabilecek anahtar uygulayıcıların eline verilmiş, anahtarın kanuna, evrensel hukuk ilkelerine ve yerleşik uygulamalara uygun bir şekilde kullanılıp kullanılmadığı hususundaki denetim yetkisi de temyiz yada istinaf mercilerine bırakılmış, ancak somut olayımızda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu kanaatimizce kanun koyucunun gerçek iradesine aykırı olacak şekilde anılan maddenin uygulanmasını eylemin niteliği ile suçun mağduruna yaşatılan mağduriyetin derecesi gibi sübjektif değerlendirmeler ile genel kuraldan ayrılarak kanunilik ilkesine aykırı davrandığı gibi gerek somut olayımızda gerekse benzer olaylarda adalete ve hakkaniyete aykırı sonuçların ortaya çıkmasına neden olacak uygulamaların önünü açmıştır. Örneğin Y.C.K.K. 2008/192 K sayılı ilamında açıklandığı üzere, hiçbir şekilde kusuru olmaksızın sanığın esaslı hatasının kurbanı olarak en değerli haklarından birisi olan yaşam hakkını kaybeden kişi ile ailesine yaşatılan büyük acıya rağmen ateş ettiği canlının insan olmadığı hususunda esaslı hataya düşen kişi unsur yanılgısından istifade ederken, somut olayımızda mağdurenin yaşı konusunda esaslı hataya düşen sanıkların unsur yanılgısından istifade etmemelerinin, eylemlerin niteliği ve suçtan zarar görenlerin uğradığı mağduriyet derecesi ile izahı mümkün olmayan çok büyük bir çelişki olarak karşımıza çıkacaktır. Yine Y.C.G.K. 2013/432 K sayılı ilamının sonuç bölümünde; 'Kaldı ki sanık hiç bir aşamada mağdurenin onbeş yaşından büyük olduğunu zannettiği veya mağdurenin kendisine böyle söylediği şeklinde bir savunmada bulunmadığından mahkemece kendiliğinden araştırılması gereken bir husus olmadığı gibi, 5237 sayılı TCK'nun 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma şartları da mevcut değildir' denilerek unsur yanılgısının mutlaka sanık yada müdafi tarafından ileri sürülmesinin zorunlu olduğuna karar verilerek, kusursuz maddi gerçeğe ulaşmayı nihai hedef olarak belirleyen ceza muhakemesi hukukunun amacına ve benzer olaylardaki içtihatlara da aykırı davranılmıştır. Zira sırf taraflar ileri sürmedi diye suçun maddi unsurlarında yanılgı olup olmadığı ve buna bağlı olarak suçun bütün unsurlarıyla oluşup oluşmadığı açıklığa kavuşturulmadan kusursuz maddi gerçeğe ulaşılamayacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Kaldı ki, böyle bir kabulün resen araştırma zorunluluğu bulunan ceza hukukunun amacı ile bağdaşmayacağı gibi kronik suçlulara avantaj sağlayacağı da kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Benzer müesseselerde, örneğin hukuka uygunluk sebepleri, haksızlık bilinci, kusur yeteneği, etkin pişmanlık v.b gibi durumlarda, taraflarca ister ileri sürülsün ister sürülmesin ceza hukukunun resen araştırma zorunluluğunun devreye girmesi gerektiğine dair gerek uygulamada gerekse öğretide herhangi bir duraksama yaşanmamasına karşın, yukarıda örnek olarak özetlenen C.G.K. 2013/432 K sayılı ilamında; unsur yanılgısının mutlaka sanık yada müdafi tarafından ileri sürülmesi gerektiğine ilişkin sonuca varılırken, yasal bir dayanak gösterilmediği gibi diğer müesseselerin (hukuka uygunluk sebepleri, haksızlık bilinci, kusur ilkesi, etkin pişmanlık v.b gibi) uygulanması sırasında izlenen resen araştırma yönteminin unsur yanılgısında neden tarafların iradesine hasredildiği açıklanmayarak kanaatimizce adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçası olan gerekçeli karar hakkı da ihlal edilmiştir. Somut olayımızda TCK’nın 30/1 maddesinin koşullarının oluşmasına karşın, sayın çoğunluk tarafından bütün çağdaş hukuk sistemleri gibi bizim hukuk sistemimizin de kabul ettiği kusur ilkesinden ayrılarak, dolaylı olarak objektif sorumluluk ilkesi benimsenerek kanaatimizce Anayasamız başta olmak üzere, ceza kanunumuza ve tarafı bulunduğumuz Avrupa insan hakları sözleşmesine aykırı davranıldığı gibi ceza hukukumuzun olmazsa olmaz ilkeleri arasında yer alan hakkaniyet ilkesine de aykırı davranılmıştır.
Kanun koyucu adaletin gerçekleştirilmesi için hakkaniyet ilkesini kabul etmiştir (5237 sayılı ...nun 3, MK 4/BK 44). Hakkaniyet adil olmayan kuralın değil, adil olmayan sonuçların değiştirilmesi amacına hizmet eder.
Evrensel ilkelere aykırı kararların önlenebilmesi ve buna bağlı olarak hukuki güvenlik ilkesinin sağlanabilmesi için hukuk normlarının yorumlanması sırasında pozitif temeli bulunmayan ancak eşyanın tabiatından kaynaklanan yorum ilkelerine uyulması gerekmektedir. Prof. Dr. Kemal GÖZLER’in deyimiyle; hukuk, ancak Öklid’in teoremleri misali, doğruluğu apaçık olan ilkelerin geliştirildiği ve bu ilkelerin bütün hukukçular tarafından benimsenip standart olarak uygulandığı gün 'bilim' olma sıfatını hak edecektir. İşte ancak o gün, hukuk problemleri bütün hukukçular tarafından aynı şekilde çözümlenecektir. Böyle bir sistemde mahkeme kararları da önceden doğru olarak tahmin edilebilecektir. İşte ancak böyle bir sistemde, hukuk güvenliği ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesi gerçekleşmiş olacaktır.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere, mağdureyi önceden tanımayan ve kısa süreli ilişkide bulunan sanıkların, suçun unsurlarında yaılmış olmaları nedeniyle, haklarında beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi gerekirken, itirazın reddine dair sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.' düşünceleriyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının sanık ... hakkında Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, sanık ... hakkında Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları yönünden REDDİNE,
2- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının sanık ... hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu yönünden değişik gerekçeyle KABULÜNE,
A- Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 25.12.2014 tarihli ve 7381-14889 sayılı sanık ... yönünden Yerel Mahkemece çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin bozma kararının KALDIRILMASINA,
B- ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.02.2014 tarihli ve 28-45 sayılı sanık ... hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, güncel nüfus kayıt örneğinde sanığın, mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulmasından sonra; bozma ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 16.11.2015 tarihinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştırmanın mahallinde yapılarak, sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
3- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanıklar ..., ..., ..., ... ve ..., çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık ... ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık ... hakkında TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma imkânının bulunduğuna ilişkin itirazının REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.11.2021 tarihinde yapılan müzakerede (1) numaralı bentte belirtilen ön sorun yönünden oy çokluğuyla, (2) numaralı bentte belirtilen ön sorun yönünden oy birliğiyle, 04.11.2021 tarihinde yapılan birinci müzakerede (3) numaralı bentte belirtilen uyuşmazlık yönünden yeterli çoğunluk sağlanamadığından 29.12.2021 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
04.11.2021 Tarihli Oturum;