DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2021/3968 E. , 2022/1063 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2021/3968
Karar No : 2022/1063
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1- … Başkanlığı
VEKİLİ: Av. …
2- … Bakanlığı
VEKİLİ: Av. …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onikinci Dairesinin 30/03/2021 tarih ve E:2019/4775, K:2021/1769 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: ÖSYM tarafından Haziran 2010'da yapılan KPSS yerleştirme sonuçlarına göre Kültür ve Turizm Bakanlığı Samsun Taşra Teşkilatına arkeolog olarak yerleştirilmiş olan davacının tercihlerin ÖSYM'ye internetle gönderildiği son gün itibarıyla mezuniyet şartını taşımadığı ileri sürülerek atamasının yapılmamasına ilişkin …tarih ve …sayılı işlem ile bu işlemin dayanağını oluşturan Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi KPSS-2010/1 Tercih Kılavuzu'nun 'Tercihlerin Yapılması İçin Genel Bilgiler' başlıklı 2.1 maddesinde yer alan; 'Tercihlerin geçerli olabilmesi için tercihlerin ÖSYM'ye internetle gönderildiği son gün itibarıyla, sınava girilen öğrenim düzeyindeki bir okuldan veya programdan mezun olunması zorunludur. Tercihlerin internetle ÖSYM'ye gönderilmesinin son günü itibarıyla mezun durumda bulunmayan adayların, yerleştirilmeleri yapılmış olsa bile, atamaları yapılmayacaktır.' yolundaki kuralın iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onikinci Dairesinin 30/03/2021 tarih ve E:2019/4775, K:2021/1769 sayılı kararıyla;
Danıştay Onikinci Dairesinin, 30/05/2014 tarih ve E:2010/7743, K:2014/4485 sayılı 'kısmen iptal, kısmen ret' kararının temyiz edilmesi neticesinde, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/12/2016 tarih ve E:2014/4616, K:2016/3667 sayılı kararıyla; redde ilişkin kısmın onanması, iptale ilişkin kısmın ise bozulması ve bu kararın düzeltilmesi isteminin de 17/04/2019 tarih ve E:2017/2065, K:2019/1798 sayılı kararla reddedilmesi üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 4. fıkrası uyarınca bozma kararına uyularak;
KPSS 2010/1 Tercih Kılavuzu incelendiğinde, adayların sınava girdikleri öğrenim düzeyindeki bir okuldan veya programdan mezun olması koşulunun, sınava girildiği tarih itibarıyla değil, ÖSYM'ce yerleştirme işlemlerinin yapılmasına olanak sağlanması açısından tercihlerin internet yoluyla ÖSYM'ye gönderilmesinin son günü itibarıyla arandığının anlaşıldığı; yerleştirme işlemlerinin açıklanmasından çok kısa bir süre sonra ise ilgili kurumlar tarafından atama işlemleri gerçekleştirildiği; atanma tarihi itibarıyla mezun olacağını düşünerek tercihte bulunan bir adayın, mezun olamaması durumunda, tercihte bulunduğu kadronun boş kalması gibi bir durumla karşılaşılması muhtemel olduğundan, bu durumun hizmet gerekleri ve kamu yararına uygun olmadığı,
Öte yandan, her ne kadar davacının atanma istemiyle başvurduğu tarih itibarıyla başvurduğu kadroya ilişkin mezuniyet şartını taşıdığı görülmekte ise de, davacının atanma talebinin reddine ilişkin bireysel işlemin bu nedenle hukuka aykırı kabul edilmesinin, Kılavuz'un 2.1 ve 3.1 maddelerinde yer alan ve hukuka ve kamu yararına uygun görülen düzenleme nedeniyle tercihte bulunmayan adaylar açısından eşitsizliğe yol açacağı dikkate alındığında, davacının atamasının yapılmamasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle …tarih ve …sayılı işlemin iptali istemi yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Danıştay Onikinci Dairesinin verdiği ilk kararda Kılavuz hükmüne ilişkin olarak davanın reddine karar verildiği ve kararın bu kısmının, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından onandığından, gelinen aşama itibarıyla kesinleştiği; bireysel işleme ilişkin olarak ise, 03/06/2010 tarihi itibarıyla mezun olduğundan atanma tarihinden (14-28 Haziran 2010 tarihi) ve hatta yerleştirme tarihi olan 04/06/2010 tarihinden bile önce mezun olduğu, tercih etmiş olduğu kadronun boş kalmasının mümkün olmadığı; bu nedenle, gerekçenin devamında yer verilen, 'bu durumun (kadronun boş kalması) hizmet gerekleri ve kamu yararına uygun olmadığı açıktır.' yargısının da boşa düştüğü; temyize konu karar nedeniyle, görevine son verildiğinden, yaklaşık 11 yıllık tecrübe sahibi yetişmiş bir memurun görevden alınarak kadronun boşaltılmasının ve daha sonra bu kadro için yeniden emek verilerek memur yetiştirilecek olmasının 'Kamu yararı ve hizmet gerekleri' ile izah edilmesinin mümkün olmadığı; kendisi ile aynı durumda olup görevine devam eden birçok kişi olduğu; normal şartlarda ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitelerin tamamının sınavlarının bitirip, yaz tatiline giriş tarihlerinin Haziran ayının ortasından sonraya denk geldiği ve bu husus dikkate alınarak lise sınavları, üniversite sınavları, KPSS ve bunlara dayalı yerleştirmelerin tamamının Haziran ayının ortasından sonrasına planlandığı; anılan gerekçelerle, 2010 yılı öncesi ve sonrasındaki tüm KPSS yerleştirmeleri Haziran ayının ortasından sonra yapılırken 2010 yılında idarenin kendi iç işleyişi veya siyasi nedenlerle atama takviminin Haziran ayından önce planlandığı ve Kılavuza da başvuruların alınacağı son tarih itibarıyla mezuniyet şartı getirildiği; daha önceki ve sonraki tarihlerde yapılan yerleştirme işlemlerinde başvuru tarihlerinin Haziran sonu ve/veya temmuz olarak planlandığı; 2010 yılında her nedense başvuru tarihinin 26 Mayıs olarak belirlendiği ve eğer 2010 yılı için de üniversitelerin akademik takvimi dikkate alınarak başvuruların alınacağı tarih belirlenmiş olsaydı yaşamış olduğu bu hak kaybını yaşamayacağı; müktesep hak ve kazanılmış hak ilkelerinin de ihlal edildiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından, Danıştay Onikinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin ikinci fıkrasında, Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulmasının;
'a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması' sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkün olduğu belirtilmiş; dördüncü fıkrasında, 'Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davaların temyizen incelenmesinde bu madde ile ısrar hariç 50. madde hükümleri kıyasen uygulanır.' denilmiş; 50. maddesinin dördüncü fıkrasında ise Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde, bu kararın temyiz incelemesinin, bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Danıştay Onikinci Dairesinin temyize konu kararı; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/12/2016 tarih ve E:2014/4616, K:2016/3667 sayılı bozma kararında belirtilen gerekçeler göz önüne alınarak verilmiş bir karar olduğundan, usul ve hukuka uygun bulunmakta ve bozulmasını gerektirecek bir hukuka aykırılık taşımamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onikinci Dairesinin temyize konu 30/03/2021 tarih ve E:2019/4775, K:2021/1769 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Kullanılmayan 97,70- TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine,
4. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/03/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; ikinci fıkrasında ise, hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Anayasa'nın 36. maddesi, adil yargılanma hakkının yanısıra, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de içermektedir.
Kanun yoluna başvuru hakkı ise, mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması anlamına gelmektedir. Eğer, yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerektiği yönünde kuşku bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesinin 06/10/2021 tarih ve Başvuru No:2018/6496 sayılı (Nurettin Yıldız Başvurusu) kararında da belirtildiği üzere, demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; uyuşmazlığın bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir. Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası hakkını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Zira dava hakkını kullanan bireyin asıl amacı uyuşmazlık konusu ettiği talebinin esasıyla ilgili olarak davanın sonunda bir karar elde edebilmektir. Bir başka ifadeyle dava sonucunda şayet bir karar elde edilemiyorsa dava açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte yandan karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir.
Ayrıca anılan kararda, mahkemenin önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde -ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama yapıldığından bahsedilemeyeceği; bu durumda, uyuşmazlığa karşı yargı yolunun teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyeceği ve böylece mahkeme hakkının ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının bir yanılsamadan ibaret kalacağı vurgulanmıştır.
Öte yandan, Anayasa'nın 'Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması' başlıklı 141. maddesinin 3. fıkrasında, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı düzenlenmiş, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, idari işlemlerin; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden yargısal denetime tabi tutulacağı kurala bağlanmış; 24. maddesinde ise, kararda bulunacak hususlar sıralanmış ve (e) bendinde kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçesinin ve hükmün belirtileceği vurgulanmıştır.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında da değinildiği üzere; Anayasa'nın 36. maddesinin 1. fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak bu maddede gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Anayasa'nın 36. maddesine 'adil yargılanma' ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'nin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir. (Anayasa Mahkemesi, Abdullah Topçu, B. No:2014/8868, 19/4/2017, p. 75)
Bu bağlamda, AİHM içtihatlarına göre, genel olarak her bir karar; açık, konuyla ilgili herkesin, mahkemenin neden belirli bir kararı verdiğini anlamasına imkan verecek şekilde olmalıdır. (AİHM, Seryavin ve diğerleri/Ukrayna p.57-61).
Mahkeme kararlarının, hüküm fıkrası ve hükmün dayandığı gerekçe ile bir bütün olduğu, gerekçesiz karar verilmesinin mümkün olmadığı açık olduğuna göre, gerekçenin hem temyiz incelemesini yapacak merci açısından hem de kararı uygulayacak olan idare açısından yeterli açıklıkta olması gerekmektedir.
Yargılama hukukunda, yargı (hüküm), uyuşmazlığı çözmekle görevli ve yetkili yargı yerinin yargılama sürecinin sonunda ulaştığı 'sonuç'tur. Gerekçe, yargıcın çözümlemek durumunda olduğu uyuşmazlığa uygulanması gereken soyut hukuk kuralının saptanmasında, yorumlanmasında ve tüm ayrıntılarıyla ortaya konulup nitelendirilen maddi olaya uygulanmasında izlemiş olduğu yöntemi gösteren ve bu özelliği sebebiyle, yargılamanın nesnelliği ile varılan yargının doğruluğu konusunda davanın taraflarına güven, üst yargı yerine de denetleme olanağı veren açıklamadır.
Bu durumda, davaya konu idari işlemin hukuka uygunluk denetimini yapmakla görevli idari yargı merciince, 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinde sayılan unsurlar yönünden, işlemin hukuka aykırı olup olmadığına dair yargısal denetim yapılması ve bu denetim sonucunda varılan kararın gerekçeli olarak ortaya konulması gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda, ÖSYM tarafından Haziran 2010 döneminde yapılan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Samsun Taşra Teşkilatına arkeolog olarak yerleştirilen davacının, tercihlerin ÖSYM'ye internetle gönderildiği son gün itibarıyla mezuniyet şartını taşımadığından bahisle atamasının yapılmamasına ilişkin bireysel işlem ile bu işlemin dayanağını oluşturan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi KPSS-2010/1 Tercih Kılavuzu'nun 'Tercihlerin Yapılması İçin Genel Bilgiler' başlıklı 2.1 maddesinde yer alan; 'Tercihlerin geçerli olabilmesi için tercihlerin ÖSYM'ye internetle gönderildiği son gün itibariyle, sınava girilen öğrenim düzeyindeki bir okuldan veya programdan mezun olunması zorunludur. Tercihlerin internetle ÖSYM'ye gönderilmesinin son günü itibariyle mezun durumda bulunmayan adayların, yerleştirilmeleri yapılmış olsa bile, atamaları yapılmayacaktır.' düzenlemesinin iptali istemiyle temyizen bakılan davayı açtığı; anılan davada, Danıştay Onikinci Dairesince 'kısmen davanın reddi, kısmen işlemin iptali' yönünde verilen 30/05/2014 tarih ve E:2010/7743, K:2014/4485 sayılı kararın temyizi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/12/2016 tarih ve E:2014/4616, K:2016/3667 sayılı kararıyla, 'davanın kısmen reddine' ilişkin hüküm fıkrasının onanmasına, davalı idarelerden Kültür ve Turizm Bakanlığının temyiz isteminin ise kabulü ile 'işlemin iptaline' ilişkin hükmünün bozulmasına karar verilmiştir. Akabinde ise, Danıştay Onikinci Dairesinin temyize konu 30/03/2021 tarih ve E:2019/4775, K:2021/1769 sayılı kararı ile bozma kararına uyularak, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki belge ve bilgilerin incelenmesinden; davacının dava dilekçesindeki ve temyiz dilekçesindeki iddialarının gerek Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bozma kararında gerek Danıştay Onikinci Dairesi tarafından bozma kararına uyularak verilen temyize konu 30/03/2021 tarih ve E:2019/4775, K:2021/1769 sayılı kararında karşılanmadığı tespit edilmiştir.
Her ne kadar, 2577 sayılı Kanun'un 50. maddesinin dördüncü fıkrası çerçevesinde inceleme yapılan Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde, bu kararın temyiz incelemesinin, bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılacağı hükme bağlanmış ise de, kanun yollarına başvuru durumunda, adil yargılanma hakkı ve gerekçeli karar hakkı çerçevesinde davacıların yargısal koruma taleplerine cevap vermek gerekmektedir ve bu yükümlülük yargı makamlarının anayasal yükümlülüğüdür. Aksi takdirde, davacı tarafın etkili bir şekilde kanun yolunu kullandığından bahsedilemeyecektir.
Açıklanan gerekçelerle, davacının temyiz başvurusunun kabulü ile Danıştay Onikinci Dairesinin temyize konu kararının, davacının bireysel işlem ile ilgili iddiaları kararda karşılanmadığından gerekçeli karar hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden bahisle bozulması gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyorum.