Hukuk Genel Kurulu 2013/1655 E. , 2014/558 K.
MAHKEMESİ : Denizli 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 25/12/2012
NUMARASI : 2012/281 E-2012/813 K
Taraflar arasındaki “sigortalılık süresinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 1. İş Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.01.2012 gün ve 2011/1141 E. 2012/52 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 25.06.2012 gün ve 2012/6630 E. 2012/12032 K. sayılı ilamı ile;
(…Dava, davacının Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının kısmen kabulüne karar verilmiştir.
HMK'nın 27. maddesinde “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları”, HMK'nın 143. ve devamı maddelerinde ”Tarafların ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat için duruşmaya davet edileceği” ve HMK'nın 294. maddesinde ise “ Hükmün yargılamanın sona erdiği duruşmada verileceği ve tefhim olunacağı” belirtilmiştir.
Mahkemece, tahkikat aşamasında tarafların duruşmaya davet edilmeksizin ve yargılamanın sona erdiği duruşmada hüküm verilmeksizin tarafların hukuki dinlenilme haklarını ihlal eder şekilde dosya üzerinden inceleme yapılarak karar verilmesi hatalıdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O Halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tarım Bağ-Kur sigortalılık süresinin tespiti istemine ilişkindir.
avacı vekili 26.10.2011 harç tarihli dava dilekçesinde özetle, davacının 1995-2002 yılları arasında kendi nam ve hesabına tarımsal faaliyetlerde bulunup, 14.12.1995- 15.04.2002 tarihleri arasında 2001 yılı hariç zorunlu tarım Bağ-Kur sigortası kesintisi yapıldığını, Kurumun 2926 sayılı Kanun'un 9.maddesi uyarınca davacının resen tescilini yapması gerekirken yapmadığını, davacının kayıt ve tescil işlemi için müracaatının da reddedildiğini belirterek, davacının 01.01.1996-31.12.2000, 01.05.2002-31.12.2002 tarihleri arasında zorunlu tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının tescil talebine konu dönemde yürürlükte olan aile reisi şartını taşımadığını, geriye dönük prim ödemesi ile sigortalılık kazandırmanın Kurumun aktüeryal dengelerini bozduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 320. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı SGK vekilinin temyizi üzerine özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece; “HMK'nun 320/1.maddesi ile, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlere dosya üzerinde karar verilmesinin mümkün hale getirildiği ve hatta, basit yargılama usulüne tabi dava ve işler sayılırken bu durumun ayrıca bir bentte düzenlendiği, bu nedenle dilekçelerin verilmesi aşamasından sonra dilekçe ve dosyada yer alan deliller yeterli görülüyorsa ayrıca ön inceleme yapmadan ve duruşma açmadan da karar verilebileceğini, tarafların hukuki dinlenilme hakları; davalı tarafın cevap dilekçesi ve delilleri alınarak kullandırıldığı gibi, taraflardan hiçbirinin hukuki dinlenilme haklarının kullandırılmadığına dair bir itirazı ve temyizi de olmadığı” gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ilişkin kararda direnilmiştir.
Direnme hükmü davalı vekili tarafından temyiz edilmektedir.
Uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK’nun 320. maddesi uyarınca; taraflar duruşmaya davet edilmeden, dosya üzerinden karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için basit yargılama usulünün özellikleri üzerinde durulmasında yarar vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nda iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (m.118-186) ve basit (m.316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir. Örneğin, asliye hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanırken, sulh hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.
6100 sayılı HMK’nun “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi düzenlemesi uyarınca; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler” basit yargılama usulüne tabidir.
Bu aşamada öncelikle belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesinde yer alan; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir” hükmü uyarınca ve kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına Ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu olduğu ve uyuşmazlıkta iş mahkemelerinin görevli bulunduğu belirgindir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca, iş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanacağı belirtilmiş ise de, 6100 sayılı HMK’nun yazılı ve basit usul olmak üzere sadece iki yargılama usulü kabul etmiş olduğu ve 316. maddesinin (g) bendinin “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler” hakkında da basit yargılama usulünün uygulanacağı düzenlemesi dikkate alındığında, 6100 sayılı Kanun’un 01.10.2011 olan yürürlük tarihinden itibaren artık iş mahkemelerinde de basit yargılama usulünün uygulanacağı açıktır.
6100 sayılı Kanun’da yazılı yargılama usulü ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleri ve farklı noktalarıyla belirtilmiş, hüküm bulunmayan hallerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiştir (m. 322/1).
Basit yargılama usulü, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür.
Basit yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (m. 317/1). Ancak dava ve cevap dilekçeleri, yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir (m.317/4). Burada amaç, basit işlerde avukat tutamayanlara kolaylık ve böyle bir durumda dahi dava ve cevap dilekçelerinin bir düzen içinde mahkemeye verilmesini sağlamak, ayrıca hak kayıplarının önüne geçmektir.
Basit yargılama usulünde cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (m. 317/2).
6100 sayılı HMK'nun 317. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap (replik) ve ikinci cevap (düplik) dilekçesi verilemez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar. Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.
Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (m. 319).
6100 sayılı HMK’nun basit yargılama usulünde “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.”
Görüldüğü üzere basit yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de basitleştirilmiştir. Bu kapsamda eğer, dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse (örneğin, geçici hukuki korumalarda), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece dilekçe ve delilleri dikkate alınarak karar verilebilir.
Buna göre; HMK’nun 320. maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedilebilir; ilk itirazlar hakkında karar verilebilir ya da dilekçelere eklenen deliller yeterli görülürse davanın esası hakkında karar da verilebilir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka, davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde dosya üzerinden karar verildiğinde, taraflara dava ve cevap dilekçesinin tebliği ile bu dilekçelerinde bildirdikleri deliller toplanmış olacağından, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğinden de sözedilemeyecektir.
Yukarıda açıklandığı üzere, dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da, mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hakim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür (m. 320/2).
Yukarıda belirtilen ön incelemeden sonra mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay olmalıdır (m. 320/3-c.1).
Basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hakim tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder (m. 321/1).
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.03.2014 gün ve 2013/10-777 E. 2014/396 K. ile 26.06.2013 gün ve 2013/18-18 E. 2013/891 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde; davacının 01.01.1996-31.12.2000, 01.05.2002-31.12.2002 tarihleri arasında 2926 sayılı Kanun uyarınca tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitini talep ettiği, dava dilekçesinin ekinde ibraz edilen tevkifat listesinin incelenmesinde, teslim ettiği ürün bedellerinden; Denizli Tekel Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünce 14.12.1995-15.04.2002 tarihleri arasında 2001 yılı hariç Bağ-Kur prim kesintisi yapıldığı, mahkemece; “Davacıdan Tekel İşletme Müdürlüğünce 2001 yılı hariç 14.12.1995-15.04.2002 tarihleri arasında prim kesintilerinin yapıldığı, 1995 yılı kesinti listelerinde davacının isminin bulunmadığı, 1995 yılı kesintisini yapmış görünen M.Kavala şirketine yazılan müzekkerenin bu şirketin bu adreste tanınmadığından bahisle bila tebliğ iade edilip, 1995 yılında özel tütün şirketince yapılan prim kesintisinin kurum hesabına intikal ettiğinin ispat edilemediği, 1996 yılında yapılan prim kesintisinin ise 20.06.1996 tarihinde kurum kayıtlarına intikal ettiği, davacı vekilinin davacıdan 1995 yılında tevkifat yapılan özel şirkete ulaşılamadığından, davacının zorunlu sigortalılığının ikinci tevkifatı takip eden ay başından itibaren (01.06.1996) tespit edilmesi talebinde bulunduğu, davacının Denizli Ziraat Odasının 20.06.2005-31.07.2007 tarihleri arasında üyesi olduğu, zabıta ve muhtarlık araştırmalarına göre dava konusu dönemde, Kurtluca köyünde ikamet edip, eşine ait ve üçüncü şahıslardan kiraladığı taşınmazlarda tarımsal faaliyetlerini aralıksız sürdürdüğü, tütün, anason, arpa, buğday, mısır, nohut gibi ürünler yetiştirip, elde ürünlerini tekele ve tüccarlara sattığı, diğer ürünleri kendi ihtiyaçlarında kullandığı, fazlasını da köye gelen alıcılarına sattığı, yıllık ortalama 4.000,00 TL civarında gelir elde ettiği” gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda davacının 01.07.1996-31.12.2000 ile 01.05.2002-31.12.2002 tarihleri arasında 2926 sayılı Kanun kapsamında tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, taraflar duruşmaya davet edilmeksizin hüküm kurulmuş ise de, dosyanın incelenmesinde mahkemenin taraflarca bildirilen delillerle yetinmeksizin re'sen incelemeye girişerek delil topladığı ve değerlendirdiği, diğer bir ifade ile tahkikat aşamasına ilişkin işlemler yaptığı anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK'nun 320. maddesinin 1. fıkrasında “mümkün olan hallerde” taraflar duruşmaya davet edilmeksizin karar verileceği düzenlenmiş olup, mahkemece, 23.11.2011 tarihli “Tensip zaptı” başlıklı tutanağının 5, 6, 7, 8, 9 ve 12. bentlerinde belirtildiği üzere re'sen delil toplanmakla, dosyada mevcut delillerin karar verilmesine yeterli görülmediğinin kabulü zorunludur. Bu durumda somut olayda, dosya üzerinden karar verilebilmesi “mümkün olan haller” bulunmadığından, re'sen toplanan delillere karşı davalıya savunma hakkı tanınmadan, taraflar duruşmaya davet edilmeksizin karar verilmesi isabetsizdir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, somut olay itibariyle duruşma açmadan evrak üzerinden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenler ve yukarıda belirtilen ilave nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, mahkemece, duruşma açılmadan ve taraf delilleri toplanmadan dosya üzerinden karar verilmesine ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.04.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.