Ceza Genel Kurulu 2017/789 E. , 2019/360 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 160-347
Nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda değişen suç vasfına göre sanık ...'nın basit dolandırıcılık suçundan TCK'nın 157/1, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 1.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve hapis cezasının aynı Kanun'un 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Isparta Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.07.2010 tarihli ve 53-188 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesince 25.06.2014 tarih ve 19980-12792 sayı ile;
'...Sanığın, katılanın elma bahçesine gelerek 10.250 TL'lik elmayı pazarlık usulü alarak peşin 500 TL para ödeyip elmayı toplayarak götürdüğü, birkaç gün sonra katılanın yanına gelerek suça konu düzenlenmiş olan sahte çeki önceden doğan borcu sebebiyle katılana vermek suretiyle çekteki ciro imzalarını ve keşideci imzasını atarak veya attırarak sahte çeki kullandığı iddia ve kabul olunmasına göre, önceden doğan borç nedeniyle bu borcun ödenmesi için hileli davranışlarda bulunulması hâlinde, zarar, kandırıcı nitelikteki davranışlar nedeniyle meydana gelmediğinden dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı gözetilmeden beraat kararı yerine yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesi,
Kabule göre de;
a- Sanığa atılı eylemin TCK'nın 158/1-f maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde aynı Kanun'un 157/1. maddesi gereğince uygulama yapılması,
b- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2007 tarihli ve 2007/10-108 E., 2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, nitelikli dolandırıcılık suçundan hüküm kurulurken yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin adli para cezasının alt sınırın üzerinde 60 gün olarak tayin edilmesi,
c- Tekerrüre esas mahkûmiyeti bulunan sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 58. maddesinin uygulanmaması,' isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Kabule göre bozma nedenlerine uyan Isparta 1. Ağır Ceza Mahkemesince 27.11.2014 tarih ve 160-347 sayı ile;
'...Sanığın 2008 Ekim ayı itibarıyla müştekiye ait elma bahçesine giderek 10.250 TL'lik elmayı pazarlık usulü ile satın aldığı, orada 500 TL kapora ödediği ve üzerine borcuna karşılık emanette kayıtlı Türkiye İş Bankası yazılı 15.12.2008 keşide tarihli, hamiline 9.500 TL tutarındaki çeki müştekiye müştekinin oğlu tanık ... yanında önceden hazırlanmış olarak verdiği, bu sırada elmaları toplayarak götürdüğü, tanığın bu çeki 15.12.2008'de İş Bankası Isparta Sanayi şubesine götürdüğünde banka görevlilerinin İş Bankasına ait bastırılmış çek olmadığı ve sahte çek olduğunu bildirdikleri ve buna dair şerhi çekin arka yüzüne yazdıkları, çekin üzerinde yazı, imza, rakamların sanığın eli ürünü olmadığı sabit olsa da, çeki kullanan sanığın bu çeke ait bir doğru açıklama getirmediği, çeki başkasına yazdırmasının da mümkün olduğu, sanığın adli sicil kayıtları da dikkate alındığında baştan itibaren kastının müştekiyi hileli davranışlarla aldatmak olduğu hususunda şüphe bulunmadığı,
Ayrıca müşteki ve tanık Serhat'ın olayın hemen akabinde, 15.12.2008 tarihinde alınan kolluk ifadelerinde sanıkla müştekinin bahçede 10.250,00 TL karşılığında elmaları satın alma konusunda anlaşma yaptıkları, sanığın o sırada 750,00 TL kapora verdiği, akabinde sanığın 3-4 gün sonra gelerek bahçedeki elmaları toplamaya başlayınca kalan borcu için suça konu çeki verdiği yönündeki anlatımları karşısında olayda menfaatin (elmaların toplanması) çekin verildiği sırada temin edilmiş olduğu, çekin verilmesi anı ile menfaatin temin edildiği anın aynı güne tekabül ettiği, bunun aksini destekler nitelikte herhangi bir delil bulunmadığı,
Bozma kararına dayanak Ceza Genel Kurulunun 1998/6-8 E, 1998/69 K. sayılı 03.03.1998 tarihli kararı;
'...TCK'nın 503/1. maddesinde yazılı dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; bir kimsenin iyi niyetinden yararlanarak kandırıcı nitelikteki hile ve desiselerle onu yanıltıp kendisine veya bir başkasına haksız çıkar sağlanması gerekir. Kullanılan hile ve desiseler ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu haksız bir çıkar sağlanmalı, mağdur veya bir başkasına zarar verilmelidir. Dolandırıcılık suçuna ilişkin bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, mağdur veya bir başkasına verilen zarar, sanığın hileli söz ve davranışlarından sonra ve bu nitelikteki söz ve davranışların sonucu oluşmalıdır. Önceden oluşmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için, sanığın müştekiye karşı hileli davranışlarda bulunması hâlinde, dolandırıcılık suçu oluşmaz. Zira karşı taraf, zararın veya alacağının varlığından haberdar olup zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu oluşmamıştır...
İnceleme konusu olayda; İzmir’de tekstil işiyle uğraşan sanığın Ankara’ya geldiği zamanlarda babası ...’ın Demetevler’deki marketine giderek burasını babası adına çalıştıran kardeşi Kürşat Bayram’a yardım ettiği, markete mal getiren müştekiye 01.05.1993 keşide tarihli, 4.420.000 Lira meblağlı çek ile, 26.05.1993 düzenleme tarihli ve 1.600.000’er Lira bedelli iki adet bono düzenleyip verdiği, çek ve bonoların altına babası ...’ın ismini taşıyan kaşeyi basıp kendi imzasını attığı sabit olmakla beraber, bu sahte çek ve senetlerin müştekiye, daha önce markete değişik zamanlarda alınan malların karşılığı olarak sonradan mı, yoksa karşılıklarında yeniden mal alabilmek için önceden mi verildiği tarafların anlatımlarına göre yeterince açıklığa kavuşturulmamıştır. Suçun yasal öğeleri ile oluşup oluşmadığının saptanması ve TCK'nın 80. maddesinin uygulanması bakımından önemli olan bu husus; sahte çek ve senetleri kendisinin düzenlediğini ikrar eden sanık ile müşteki, tanık Kürşat Bayram ve aynı suçlardan beraat hükmü onanarak kesinleşen diğer sanık ... yeniden dinlenilmek gerektiğinde iş yerine ait belgeler üzerinde inceleme yaptırılmak suretiyle belirlenmelidir. Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün saptanan eksik soruşturma nedeniyle bozulması gerekir.' şeklindedir.
Konunun daha iyi anlaşılması bakımından, 03.03.1998 tarihli kararda geçen olayın iyi irdelenmesi gerekir. Zira Genel Kurul kararına dayanan olayla mahkememizin dosyasına konu olaylar farklılık arz etmektedir.
1-Kanaatimizce, Ceza Genel Kurulunun kararına konu olayda önceden doğan borç ilişkisinden söz edebilmek için üç hususiyetin bir arada olması gerekir:
a) Öncesine dayanan gerçek bir alış veriş ve borç,
b) Bu alışverişin sürekliliği,
c) Önceden doğan bir borç ve gerçek bir borçlanma iradesi. Somut olayda öncesinde müşteki ile süreklilik arzeden herhangi bir alışverişi bulunmayan sanığın süreklilik müştekiyi hileli davranışlarla aldatarak dolandırdığı, en başından itibaren dolandırıcılık kastıyla hareket ettiği açıktır. Dolayısıyla başından beri dolandırıcılık kastıyla hareket eden zanlının suça konu sahte senedi üç gün sonra elmaları toplamaya başladığı esnada vermesi olayında, önceden doğan gerçek bir borç ilişkisinden sözedilmesi mümkün olmadığından sanığın dolandırıcılık suçundan cezalandırılması gerekir. Ceza Genel Kurulu kararında korunmak istenen husus zanlının akid esnasında dolandırıcılık kastının olmama ihtimalidir. Resmî evrakta sahtecilik kastının sonradan ortaya çıkabilmesi mümkün olsa da dolandırıcılık kastı başta bulunmayabilir. Oysa Ceza Genel Kurulu kararına konu olan hâl somut olayda uygulanamaz. Sanığın elmaları toplamaya başladığı an sahte çek verdiği sabit olduğundan öncesine dayalı bir borç ilişkisi yoktur. Ayrıca peşinatın ödendiği esnada mal teslimi yapılmadığından akit tamamlanmış değildir.
2-03.03.1998 tarihli karar 765 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu tarihte verilmiş olup tarifini ve karşılığını Kanun'un 503/1. maddesinde bulur. Bu maddeye göre; 'Bir kişiyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlayan kişi...' dolandırıcılık suçu işlemiş olur. 5237 sayılı Kanun'da ise dolandırıcılık suçu, 157. maddede şöyle tarif edilmiştir; 'Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişi...' Kandırabilecek nitelikte hile ve desise unsuru terkedilmiş, kandırabilecek nitelikte olmasa da hileli davranışlarla muhatabı aldatmak yeterli bulunmuştur. Zira kandırıcılık unsuru soyut olup, muhatapta meydana getirdiği etki ile bilinir. Dolayısıyla 765 sayılı Kanun'un ilgili maddesinde kandırıcılık unsuruna dayanan 03.03.1998 tarihli Ceza Genel Kurulu kararı dayanaktan yoksun olup terkedilmelidir. Kaldı ki, somut olayda 03.03.1998 tarihli Ceza Genel Kurul kararında aranan şartlar dahi oluşmamıştır.
3-Diğer yönden baştan itibaren müştekinin yanına hileli davranışlarla menfaat temin etme amacıyla gelen sanığın, anlaşma yaparak menfaat sağladıktan bir süre sonra anlaşma gereği çek ya da senet verilmesi durumuna hayatın olağan akışı içinde çoğunlukla rastlanması, sonradan borcu ödemeye ilişkin kıymetli evrak verilmesi hâlinde önceden doğan borç ilişkisi kabul edilerek sanıklar hakkında dolandırıcılık suçunun oluşmayacağının düşünülmesinin baştan itibaren dolandırma kastında olan sanıklara bir fırsat tanıyacağı ve özellikle bu konuda adli sicil kaydı bulunan şahısların bu şekilde benzer dosyalardan beraat etmesi halinde sanıkların öğrendikleri bu durum karşısında birçok kişiyi daha mağdur etmelerinin yolunun açıldığı, bu sebeple bozma ilamında yer alan gerekçeye dayanılmasının günlük hayat şartlarında ve uygulamada kötü niyetli olan sanıklara fırsat sağlaması ve bunun meslek hâline getirilmesinin önünü açacağı anlamına geldiği, bu şekilde sayıları artmakta olan mağdurların inanarak mallarını teslim ettikten bir süre sonra borcu ödemeye ilişkin belge almalarının bilmeden kendi aleyhlerine bir sonuç husule getirdiği, aldığı çek ya da senedin de sahte çıkması hâlinde alacağına hiçbir şekilde kavuşamamaları ve bu şekilde adalete olan güvenin de büyük oranda sarsıldığı kanaatindeyiz. Kaldı ki somut olayda öncesinde mal teslimi yapılmadığından menfaat temini ile çekin aynı zaman diliminde olduğu da açıktır.
Ayrıca aynı olayda sanığın düzenleyerek ya da bir şekilde ele geçirerek müştekiye verdiği çek konusunda resmî evrakta sahtecilik suçunun oluştuğunun kabul edilmesi karşısında aynı çekin kullanılması suretiyle bankaların da aracı kılınarak çeke olan güvenden faydalanmak suretiyle menfaat temin eden kişi hakkında dolandırıcılık suçunun oluşmadığının düşünülmesinin açıkça çelişkili ve izah edilemez bir durum meydana getirmektedir. Ödeme vasıtası olan çek yaprağının sahte olarak bastırılıp başkalarına da içeriği yazdırıldıktan sonra borç ödeme aracı olarak kullanılması fiili, açıkça karşı tarafı hataya düşürüp aldatmak olduğuna göre suç unsurlarının somut olayda oluştuğu kanaatine varılmış;
Müşteki anlatımı, tanık beyanları, sanığın tevil yollu ikrarı ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla sanığın sahte çek yaprağını kullanarak dolandırıcılık suçunu işlediği,' şeklindeki gerekçeyle değişen suç vasfına göre sanığın nitelikli dolandırıcılık suçundan TCK'nın 158/1-f ve 52/2 maddeleri uyarınca 4 yıl hapis ve 24.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanığın kazanılmış hakkı gözetilmek suretiyle CMUK'nın 326/son ve TCK'nın 52. maddesi uyarınca 1 yıl hapis ve 1.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve TCK'nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.03.2015 tarihli ve 32594 sayılı 'Bozma' istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 427-1555 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 22.05.2017 tarih ve 3807-11295 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanarak kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı nitelikli dolandırıcılık suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmün “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçelerle veya sonradan yürürlüğe girip lehe hükümler içermekle uygulanması gereken yeni kanun normlarına dayanarak hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi hâlinde ise incelemenin Yargıtayın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama neticesinde, sanığın katılandan 10.250 TL'lik elma satın aldığı ve 500 TL kapora ödeyip elmaları toplayarak götürdüğü, birkaç gün sonra katılanın evine giderek borcuna karşılık 9.500 TL tutarındaki çeki katılana verdiği şeklindeki gerekçe ile verilen mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece önceden doğan borç nedeniyle bu borcun ödenmesi için hileli davranışlarda bulunulması hâlinde, zarar, kandırıcı nitelikteki davranışlar nedeniyle meydana gelmediğinden dolandırıcılık suçunun oluşmayacağına karar verilerek bozulmasından sonra Yerel Mahkemece sanığın, 2008 Ekim ayında katılanın elma bahçesine giderek 10.250 TL karşılığında elma satın aldığı ve 500 TL kapora ödediği, kaporanın ödendiği esnada mal teslimi yapılmadığından sözleşmenin tamamlanmadığı, 3-4 gün sonra gelerek bahçedeki elmaları toplamaya başlayınca kalan borcuna karşılık suça konu 9.500 TL tutarındaki çeki katılana verdiği ve bu sırada elmayı toplayarak götürdüğü, olayda menfaatin yani elmaların toplanmasının çekin verildiği sırada temin edilmiş olduğu, çekin verilme anı ile menfaatin temin edildiği anın aynı güne tekabül ettiği, bunun aksini destekler nitelikte herhangi bir delil bulunmadığı, sanığın elmaları toplamaya başladığı an sahte çek verdiği sabit olduğundan öncesine dayalı bir borç ilişkisinin bulunmadığı, somut olayda öncesinde mal teslimi yapılmadığından menfaat temini ile çekin aynı zaman diliminde olduğu şeklinde önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçelerle mahkûmiyet hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
Bu şekilde yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurulmak suretiyle verilen karar direnme kararı niteliğinde değildir. Önceki hükümde yer almayan bu hususlar Özel Daire tarafından denetlenmemiş olduğundan, Özel Dairece denetlenmeyen bir konunun ilk kez ve doğrudan Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmesine kanunen imkan bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin son uygulaması direnme kararı niteliğinde olmayıp, yeni hüküm niteliğindedir. Özel Daire denetiminden geçmemiş olan bu yeni hükmün doğrudan Ceza Genel Kurulunca ele alınması mümkün olmadığından, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Isparta 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.11.2014 tarihli ve 160-347 sayılı kararı yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 30.04.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.