Ceza Genel Kurulu 2018/555 E. , 2019/362 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 127-292
04.05.2010 tarihli kasten yangın çıkarma ve yakarak mala zarar verme suçlarından sanık ...'un beraatine ilişkin KDZ. Ereğli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.01.2011 tarihli ve 283-13 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 26.02.2014 tarih ve 16623-4542 sayı ile;
'Sanığın olay tarihinden üç gün önce ... isimli tanıktan benzin alması, tanık ...'ın olay gecesi saat 03.00 sıralarında katılanın evinin yanmaya başlaması üzerine sanığı olay yerinden kendi evine doğru koşarak giderken görmesi, tanık ...'un da benzer şekilde anlatımda bulunması karşısında; sanığın, aralarında husumet bulunan katılan ...'ın evine benzin dökerek yakmaya kalkışması eyleminin TCK'nın 170/1-a maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve TCK'nın 151/1, 152/2-a maddelerinde düzenlenen mala zarar verme suçlarını oluşturduğu ve 5237 sayılı TCK'nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren yakarak mala zarar vermeye teşebbüs suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 06.06.2014 tarih ve 127-292 sayı ile;
'Her ne kadar Yargıtay bozma ilamı ile tanıklar ... ve ...'un beyanları ile sanığın olaydan üç gün önce ... isimli tanıktan benzin alması gözetilerek sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği belirtilmiş ise de sanığın en baştan beri yaptığı savunmalarda atılı suçlamaları kabul etmediği, mahkememizin 2010/283 esas 2011/13 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere tanıklar Gülser ve Münevver'in jandarmada alınan ilk beyanlarında sanık ...'u olay mahallinde yangın çıktığı anda gördüklerine ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları ve sadece zandan kaynaklı olarak eylemi ... veya ...'un gerçekleştirdiğinden şüphelendiklerini beyan ettikleri hâlde daha sonra Cumhuriyet savcılığında ve mahkememizde alınan beyanlarında ...'un yangının çıktığı mahalden hızla uzaklaşarak kendi evine girdiğini beyan ettikleri, bu hâliyle tanıkların jandarmada alınan beyanları ile Cumhuriyet savcılığında ve mahkememizde alınan beyanları arasında çelişki bulunduğu sanık beyanlarından ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere sanık ile tanıklar arasında önceye dayalı yoğun husumet bulunduğu da gözetildiğinde çelişkili ve zanna dayalı tanıklar Münevver ve Gülser'in beyanlarının mahkûmiyet hükmüne esas alınamayacağı, her ne kadar Yargıtay kararında da belirtildiği üzere sanık ... tanık ...'dan olaydan üç gün evvel benzin almış ise de sanığın savunmasında söz konusu benzini kullandığını, olay günü 5 litre benzin aldığını, bu benzini ise eksiksiz şekilde jandarmaya teslim ettiğini beyan ettiği ve jandarma görevlileri tarafından olay günü sanığın evine gidildiği ve söz konusu benzinin sanık tarafından görevlilere teslim edildiği, sanığın aldığı benzin ile jandarma görevlilerine teslim ettiği benzin arasında fark bulunup bulunmadığının ise tespitinin mümkün olmadığı ayrıca yakma eyleminin benzin ile gerçekleştirildiğine ilişkin de herhangi bir bulgu elde edilemediği dikkate alındığında sanığın olaydan üç gün evvel ... isimli şahıstan ödünç benzin almış olmasının mahkûmiyet hükmü kurmaya yeterli delil niteliğinde olmadığı,” gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hükümlerde olduğu gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.02.2016 tarihli ve 333380 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 161-598 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 07.11.2018 tarih ve 463-12310 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında 24.04.2010 ve 02.05.2010 tarihli kasten yangın çıkarma ve yakarak mala zarar verme suçlarından verilen beraat hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme 04.05.2010 tarihli kasten yangın çıkarma ve yakarak mala zarar verme suçlarından verilen beraat hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı eylemin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
04.05.2010 tarihli görgü tespit tutanağında; olay yerine gelindiğinde yangının başlamadan söndürülmüş olduğu, evde herhangi bir zarar ve ziyanın bulunmadığı, evin üç ayrı yerinden tutuşturulmak suretiyle yangın çıkarılmaya çalışıldığı ancak alevlerin erken fark edilmesi nedeniyle söndürüldüğü ayrıca katılan ...’ın bu olayı gerçekleştiren kişi olarak sanık ...’dan şüphelendiğini beyan ettiği bilgilerine yer verildiği,
04.05.2010 tarihli tutanakta; köy muhtarı Ramazan Turhan'ın beyanına göre, sanığın olay günü benzin alarak köye getirdiğinin görülmesi üzerine köy muhtarının sanığın evine giderek bu benzinin nerede olduğunu sorduğu, sanığın da beş litrelik bidon içinde bulunan benzini getirerek gösterdiği ancak bidonda dört parmak kadar benzinin eksik olduğunun belirtildiği,
Sanığın 16.07.2010 tarihli dilekçesinde; tanık ... ile aralarında husumet bulunduğunu, davalarının devam etmekte olduğunu ve gerekirse dosya numaralarını bildirebileceğini, yine babası olan ... ile tanık ... arasında husumet bulunduğunu, bu davanın da Sulh Ceza Mahkemesinde 2010/1424 esas sayı ile derdest olduğunu belirttiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... aşamalarda; yangını kimin çıkarmaya çalıştığını görmediğini ancak sanıktan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,
Tanık ... aşamalarda; sanığın motoru ile bir yere gideceğinden bahisle kendisinden benzin istemesi üzerine sanığa 01.05.2010 tarihinde iki litre benzin verdiğini,
Tanık ... kollukta; kesim motoru ile motosikleti için ilçe merkezinden aldığı benzini dolu bir şekilde köy muhtarına ve kolluğa gösterdiğini, olay tarihinde oğlu olan sanığın bütün gün evde olduğunu ayrıca belirtilen günde televizyonlarının 00.00-01.00 saatlerine kadar açık olduğunu, sanık ile birlikte televizyon izlediklerini, inceleme dışı suçun katılanı ... ile aralarında bulunan husumet nedeniyle görüşmediklerini, bu nedenle de söz konusu şahısların sanığa iftira atabileceklerini,
Tanık ... kollukta; söz konusu yangınların arazi meselesi nedeniyle husumetli olduğu ... veya onun oğlu olan sanık ... ile bağlantılı olduğunu düşündüğünü, savcılık ve mahkemede ise; olay tarihinde gece saat 03.00 sıralarında katılana ait evden duman çıktığını görünce daha önceden de benzer kundaklamalar olduğu için hemen balkona çıkarak kimin yaptığını tespit etmeye çalıştığını, bu sırada sanığın olay yerinden hızla uzaklaşarak ayrılmakta olduğunu gördüğünü, yangını onun çıkarttığının her hâlinden belli olduğunu, sanığın yanında başka kimse olmadığını, elinde de bir şey bulunmadığını,
Tanık Güler Sorhan kollukta; olay gecesi saat 01.00 sıralarında pencereden bakarken sanığı yolda gezdiğini gördüğünü, sanığın daha sonra kendi evine girdiğini, televizyonlarının saat 03.00 sıralarına kadar açık olduğunu, katılanın evi yanmadan önce yolun kenarına kadar gelen sanığı katılanın evine doğru bakarken gördüğünü, söz konusu evleri kundaklayan şahsın sanık veya sanıkla bağlantılı bir şahıs olduğunu düşündüğünü, savcılık ve mahkemede ise; katılana ait evin birkaç yerden yanmaya başlamasıyla beraber sanığın yanan evin olduğu yerden kendi evine doğru hızla koşarak gittiğini gördüğünü, yanında kimse olmadığını ve elinde de bir şey bulunmadığını, yangını kesin olarak sanığın çıkarttığından emin olduğunu,
İfade etmişlerdir.
Sanık kollukta; inceleme dışı suçun katılanı ... ile aralarında husumet bulunduğunu, olay gecesi saat 00.00 sıralarına kadar kahvehanede olduğunu, 00.30 sıralarında ise evine geldiğini, yemek yedikten sonra yattığını, televizyon dahi izlemediğini, daha sonra 03.00 sıralarında evlerinin karşısında bulunan katılana ait evin yandığını bağırışmalar ve köy muhtarının daha sonra söylemesi nedeniyle öğrendiğini, belirttiği saatten sonra hiçbir şekilde dışarı çıkmadığını, evlerinde bulunan kesme motoru ve motosikleti için babası olan ...’un ilçe merkezinden yaklaşık beş litre benzin getirdiğini, kendisinin kimseden benzin almadığını, mahkemede; olay tarihinden önce tanık ...'dan 2.5 litre benzin aldığını, bu benzini kullandığını, ayrıca Ereğli ilçesinden aldığı beş litre benzini de nasıl aldıysa o şekilde kolluğa teslim ettiğini savunmuştur.
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; 'suçsuzluk' ya da 'masumiyet karinesi' şeklinde, Latincede ise 'in dubio pro reo' olarak ifade edilen 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
04.05.2010 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında katılan ...’ın Zonguldak ili, Ereğli ilçesi, Güllük köyünde bulunan eski evinin üç ayrı yerinden tutuşturulmak suretiyle yakılmak istendiği, alevlerin erken fark edilerek söndürülmesi nedeniyle herhangi bir zararın meydana gelmediği olayda; her ne kadar olay günü sanığın ilçe merkezinden benzin aldığı sabit ise de katılana ait evin benzin kullanılarak yakılmaya çalışıldığına ilişkin herhangi bir tespitin bulunmaması, tanık ...’un kolluk ifadesinde sanığı olay yerinde gördüğüne ilişkin bir beyanının bulunmamasına karşın savcılık ifadesinde bu beyanını değiştirerek katılana ait evden duman çıkması üzerine sanığı olay yerinden hızla uzaklaşırken gördüğünü ifade etmesi, yine tanık ...’ın kollukta katılanın evi yanmadan önce sanığı katılanın evine doğru bakarken gördüğünü belirtmesine karşın, savcılıkta bu beyanını değiştirerek sanığın yangının başlamasıyla birlikte yanan evin olduğu yerden kendi evine doğru koşarken gördüğünü beyan etmesi, tanık ...’un kolluk ifadesinde sanığın babası olan ... ile aralarında arazi meselesi nedeniyle husumet bulunduğunu; sanığın da mahkemeye ibraz ettiği dilekçesinde tanıklar ... ve ... ile aralarında husumet olduğunu belirtmesi karşısında; sanığın savunmalarının aksine atılı suçları işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme hükümlerindeki direnme gerekçesinin isabetli olduğuna ve beraat hükümlerinin onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın eyleminin sabit olduğu, bu nedenle direnme kararına konu hükümlerin bozulması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1-) KDZ. Ereğli 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.06.2014 tarihli ve 127-292 sayılı kararında, yüklenen suçların sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığına ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA, direnme kararına konu hükümlerin ONANMASINA,
2-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 30.04.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.