9. Hukuk Dairesi 2022/5935 E. , 2022/6711 K.
BÖLGE ADLİYE
MAHKEMESİ : ... 9. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : KURUM İŞLEMİNİN İPTALİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 5. İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesinin 17.05.2019 tarihli ve 2016/1124 Esas, 2019/404 Karar sayılı kararı ile davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin 29.03.2021 tarihli ve 2019/2169 Esas, 2021/592 Karar sayılı kararı ile davacının asli talebinin idari yargıda; fer’î talebinin ise adli yargıda görülmesi gerektiği hususu dikkate alınmaksızın karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren Mahkemeye iadesine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda, davacının asli talebi olan kadroya atanma talebi tefrik edilmek suretiyle; asli talebe ilişkin değerlendirme yapılan işbu dosyada İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararın taraflar vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine; davalının istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin yeniden esas hakkında hüküm kurulmak üzere ortadan kaldırılmasına, davanın usulden reddi ile davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.07.2013 tarihinden itibaren Karayolları 3. Bölge Müdürlüğü 33. Şube Şefliğinde çalıştığını, hâlen çalışmaya devam ettiğini, çalışma süresince davalının araçlarıyla bakım işçisi olarak görev yaptığını, asıl işte çalıştığını, davalının emir ve talimatları altında görevini yerine getirdiği, davalının Karaman’daki işyerinin 2013 yılına ait ihalesi iptal edilince 2012 yılına ait ihalenin yüklenicisi ile devam edildiğini, davacı ve diğer çalışanların 2012 yılı ihalesine göre muvazaalı olarak çalıştırıldığını, muvazaa tespitine ilişkin davaların artması üzerine Karayolları Genel Müdürlüğünün üyesi bulunduğu Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS), Türk-İş Konfederasyonu Başkanı, Türkiye Yol Yapı İnşaat İşçileri Sendikası (YOL-İŞ), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı tarafından imzalanan 29.04.2015 tarihli ve devamında imzalanan protokoller ile bir takım şartları taşıyan işçilerin sürekli işçi kadrosuna alınmalarının öngörüldüğünü, davacının da protokolde belirtilen şartları taşıdığını ancak başvurusuna rağmen kadrolu istihdam hakkından yararlandırılmadığını ileri sürerek öncelikle davalı Kurum ile 29.04.2015 tarihi ve devamında imzalanan protokoller gereğince kadroya alınma işlemi için şartları taşıdığının ve kadroya geçirilmesi gerektiğinin tespitine; bu talep kabul görmezse davalı ile yüklenici firmalar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun ve davacının başlangıçtan itibaren davalının işçisi sayılması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı ve hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddi gerektiğini; zira 29.04.2015 tarihinde imzalanan protokol gereğince 6417 işçi istihdam edilmek üzere ön başvuruların alındığını ve gerekli şartları eksiksiz yerine getiren işçilerin atamalarının yapıldığını, itiraz başvurularının beş günlük hak düşürücü süre içerisinde yapılması gerektiği hâlde davacının bu yönde herhangi bir itirazının bulunmadığını, müvekkili İdarenin ihale makamı olduğunu, anahtar teslimi şeklinde ihale edilen işe dair herhangi bir sorumluluğunun bulunmayacağını ve kendilerine husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 17.12.2021 tarihli tefrik kararı sonrasında davacının asli talebi olan kadroya atanma talebine ilişkin yapılan değerlendirme neticesinde;
“…
Dosyaya toplanan tüm belge ve bilgilerin bir bütün olarak incelenmesinden; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesi, 2.7.2018 gün ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 9. maddesi, Genel Kadro ve Usulü Hakkında 2 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 'Sürekli işçi kadroları ve sözleşmeli personel pozisyonları' başlıklı 8. maddesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrası nazara alındığında dava konusu uyuşmazlığın kamu kurum ve kuruluşlarına ait kadroların ihdası, iptali ve kullanılmasına dair esas ve usulleri düzenleyen mevzuattan doğduğu, idare hukuku esaslarına göre kadro kullanımına ilişkin olarak tesis edilen işlemin, kamu görevlileri mevzuatından kaynaklanan bir uyuşmazlık olarak değerlendirilmesi gerektiğinden (Uyuşmazlık Mahkemesinin 28.01.2019 tarih ve 2018/778 Esas, 2019/44 Karar sayılı kararı) iş bu davanın yargı yolunun caiz olmaması, idari yargının görevli olması, yargı yolunun caiz olması 6100 sayılı Kanun'un 114-(1) b maddesi gereği dava şartı olduğundan, yargı yolunun caiz olmaması ve talep konusunda karar verme görevinin idari yargıya ait olduğu ...” gerekçesiyle davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1.Davacı vekili istinaf dilekçesinde; müvekkili davacı ile davalı arasında iş ilişkisi bulunduğunu, tefrik kararı verilerek talep hakkında idare mahkemesinin görevli olduğu yönünde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacının kadroya atanması gerektiği talebin kabul edilmemesinin hatalı olduğunu, dosya kapsamına göre muvazaa tespiti çok açık olduğu hâlde bu konuda yanılgıya düşüldüğünü, bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu; ancak bu yetersiz raporun dahi muvazaa tespitini çözmeye imkân tanıdığını, davacının bakım işçisi olarak asli işte çalıştığını, asıl işte çalıştırmak için sadece işçi temini yönünde ihaleli işçi çalıştırılmasının muvazaanın kabulü için yeterli olduğunu, davacının Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) “9622.02” kodla genel beden işçisi olarak bildirildiğini, ancak davacının işyerinde bakım, onarım, tamirat, güvenlik, şoför, makine operatörü gibi birçok teknik ve asli işte çalıştığını, dolayısıyla “9312.07” kodla karayolu bakım işçisi olarak bildirilmesi gerektiğini, bu hususun bile muvazaa ispatına yeterli olduğunu, öncelikle birinci talep üzerinden davanın kabul edilmesi gerektiğini; bu taleplerinin kabul edilmemesi hâlinde ikinci talepleri üzerinden davanın kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
2. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemenin yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile davanın reddine karar vermesi nedeni ile lehlerine vekâlet ücreti ve ayrıca yargılama giderine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; taşeron işçi olarak görev yapan davacının isteminin tarafına kadro tahsis edilmesine ilişkin olması, davacının kadroya alınmama işleminin de idari bir merci tarafından tesis edilmiş bulunması ve uyuşmazlığın kamu kurum ve kuruluşlarına ait kadroların ihdası, iptali ve kullanılmasına dair esas ve usulleri düzenleyen mevzuattan doğduğu, idare hukuku esaslarına göre kadro kullanımına ilişkin olarak tesis edilen işlemin, kamu görevlileri mevzuatından kaynaklanan bir uyuşmazlık olarak değerlendirilmesi gerektiği, İlk Derece Mahkemesinin bu yöndeki değerlendirmesinin yerinde olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
2. Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden ise yargı yolu bakımından görevsizlik kararlarında, davaya başka bir mahkemede devam edilmesi söz konusu olmayıp kendine has usul kuralları bulunan farklı yargı yerinde yeniden açılan bir davanın söz konusu olduğu, bu davanın adli yargı yerindeki davanın devamı niteliğinde olmadığı, bu nedenle İlk Derece Mahkemesince davanın yargı yolu caiz olmadığından usulden reddine karar verilmesinden sonra davalı vekili lehine vekâlet ücreti takdir edilmemesi ve yargılama giderlerinin hüküm altına alınmamış olmasının hatalı olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın dava şartı olan yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile usulden reddine ve davalı lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde, istinaf dilekçesinde belirttiği gerekçelere yer vermekle birlikte; ayrıca Bölge Adliye Mahkemesince davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını ve terditli taleplerinin belirtilen şekilde kabulüne karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, uyuşmazlığın çözümünde görevli yargı yolunun tespiti ile davalı lehine hükmedilen vekâlet ücretinin yerinde olup olmadığı hususlarına ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Kanun'un 'Dava şartları' kenar başlıklı 114 üncü maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
'Dava şartları şunlardır:
a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.
b) Yargı yolunun caiz olması.
...'
2. 6100 sayılı Kanun'un 'Dava şartlarının incelenmesi' kenar başlıklı 115 inci maddesine göre;
'Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.'
3. 6100 sayılı Kanun'un 'Esastan sonuçlanmayan davada yargılama gideri' kenar başlıklı 331 inci maddesinin ikinci fıkrası ise şu şekildedir:
'Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi hâlinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm eder.'
4. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun (7036 sayılı Kanun) 'Görev' kenar başlıklı 5 inci maddesi şöyledir:
'İş mahkemeleri;
5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara,
ilişkin dava ve işlere bakar.'
3. Değerlendirme
1. Hukukumuzda yargı yolu için de görev tabiri kullanılmaktadır. Görev gibi, yargı yolu da kamu düzenine ilişkindir. Bu sebeple yargılamanın her aşamasında mahkemenin davada yargı yolunun caiz olup olmadığını kendiliğinden gözetmesi gerekir.
2. İş mahkemelerinin görev alanını hâkim, tarafların iddia ve savunmalarına göre değil; 7036 sayılı Kanun'a göre belirleyecektir.
3. Uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında kalmaması hâlinde iş mahkemesine açılan davada, dava dilekçesinin görev nedeni ile reddi ve adli yargı görevli ise davanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
4. İdari yargının görevli olması hâlinde ise “dava dilekçesinin yargı yolu yanlışlığı nedeni ile reddine” karar verilmesi gerekir. İdari yargı görevli ise gönderme kararı verilemez.
5. Somut uyuşmazlıkta; davacı, Karayolları Genel Müdürlüğünün üyesi bulunduğu TÜHİS, Türk-İş Konfederasyonu Başkanı, Yol- İş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı tarafından imzalanan 29.04.2015 tarihli ve devamı protokollerde sürekli işçi kadrosuna geçiş hakkının düzenlendiğini, protokol hükümlerine göre kendisinin şartları taşıdığını ancak başvurusuna rağmen sürekli işçi kadrosuna alınma talebinin reddedildiğini ileri sürere, sürekli işçi kadrosuna hak kazandığının tespiti ile buna bağlı alacak talebinde bulunmuştur. Uyuşmazlığa konu sürekli işçi kadrosuna geçiş işlemi, idari işlem olup işveren ile işçi arasında çıkan uyuşmazlık niteliğinde değildir. Buna göre uyuşmazlığın idari yargıda çözüme bağlanması gerektiği açıktır. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesince, yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi yerindedir.
7. Öte yandan, yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi hâlinde, farklı yargı yolunda görülecek dava adli yargı yerindeki davanın devamı niteliğinde olmayıp kendine has ilke ve kurallara göre yürütülmesi gereken yeni bir dava söz konusudur. Bu anlamda da mahkemece verilen karar, gönderme kararından farklılık arz etmektedir. 6100 sayılı Kanun'un yukarıda belirtilen 331 inci maddesi ise adli yargı içerisindeki “görevsizlik, yetkisizlik ve gönderme kararlarına' ilişkindir. Belirtilen gerekçelerle yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilen işbu davada, davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
30.05.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.