6. Ceza Dairesi 2014/4136 E. , 2014/18153 K.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Suç örgütü kurma ve yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme, ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma, yağma, hakaret, tehdit, 6136 sayılı Yasaya muhalefet, mala zarar verme, suç eşyasının satın alınması, konut dokunulmazlığını bozma, hırsızlık, silah ticareti, kasten yaralama
HÜKÜM : Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, beraat, mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hüküm sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... savunmanları tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre tayin edilen günde yapılan duruşma sonunda dosya okunarak gereği görüşülüp düşünüldü;
Hükmedilen cezaların sürelerine göre, sanıklar ... ve ... ile sanık ... savunmanının, yasal süresinde ileri sürülmediği ve hükmedilen cezaların sürelerine göre de duruşmalı incelenmesi olanaklı bulunmadığı için sanıklar ... ve ... savunmanlarının duruşmalı inceleme istemlerinin 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi gereğince; 30.01.2013 günü tebliğ edilen hükme yönelik, yasal süresinden sonra 08.02.2013 tarihinde temyiz başvurusunda bulunan sanık ...'in bu konudaki isteğinin, 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK.nın 317. maddesi gereğince;
Maliye Hazinesinin suç örgütü kurma ve yönetme, suç örgütüne üye olma ve bilerek yardım etme suçlarından açılan kamu davalarına katılmaya hakkı bulunmadığından Hazine vekilinin bu hükümlere yönelik temyiz isteğinin, 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi gereğince REDDİNE,
Sanık ... hakkında örgüt üyeliği, sanık ... hakkında yakınan ...'a yönelik tehdit suçu ile ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK'nun 231. maddesinin 12. fıkrası uyarınca itirazı olanaklı kararlardan olup, temyiz olanağı bulunmadığından itirazı incelemeye yetkili ve görevli Mahkemeye iletilmek üzere, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE,
İhaleye fesat karıştırma suçu yönünden 5237 sayılı CMK'nın 237/2. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak 'Yakınan Maliye Hazinesi'nin kamu davasına katılan olarak kabulüne' karar verildi ve dosyanın esastan incelenmesine geçildi:
I-Sanık ... hakkında yakınan ...'a yönelik hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma; sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında ihaleye fesat karıştırma suçlarından kurulan beraat hükümlerinin incelemesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre o yer Cumhuriyet Savcısının ve katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,
II-Sanıklar ... ve ... hakkında suç örgütü kurma ve yönetme, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında suç işlemek amacı ile kurulan örgüte üye olma, sanıklar ... ve ... hakkında suç örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, sanık ... hakkında silahlı örgüte yardım etme ve görevi kötüye kullanma; sanık ... hakkında yakınanlar ... ve ...'na yönelik yağma, yakınan ...'e yönelik tehdit ve kasten yaralama, yakınanlar ... ve ...'a yönelik tehdit, katılan ...k'a yönelik tehdit ve hakaret, katılan ...'a yönelik güveni kötüye kullanma, sanıklar ... ve ... hakkında yakınan ...'e, sanık ... hakkında yakınan ...'ya yönelik, sanık ... hakkında yakınan ...'na yönelik tehdit, sanıklar ... ve ... hakkında yakınan ...'e yönelik konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme, sanık ... hakkında yakınan ...'e yönelik mala zarar verme, sanıklar ..., ... ve ... hakkında 6136 sayılı Yasa'ya aykırılık, sanıklar ..., ... ve ... hakkında yakınan ...'a yönelik hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma, sanık ... hakkında suç eşyasının satın alınması suçlarından kurulan hükümlerin incelemesine gelince;
Soruşturmanın sonuçlarını iç... tutanaklar, belgeler ile sanık ... hakkında yakınanlar ... ve ...'na karşı yağma suçu bakımından duruşmalı inceleme sırasında ileri sürülen savunma doğrultusunda yapılan incelemede;
Sanıklar ..., ... ve ... hakkında yakınan ...'a yönelik hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCY'nin 142/2-d maddesine uyan eyleme yönelik kurulan hükümde TCY'nin 142/2-d maddesi yanında aynı Yasa'nın 142/1-b maddesinin de gösterilmesi yerinde düzeltilmesi olanaklı yazım yanlışı olarak kabul edilmiş; örgüt adına suç işleyen sanıklar ... ve ... hakkında yakınan ...'e yönelik konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarında TCY'nin 58/9. maddesi uygulanmamış ise de, infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı görülmüş; sanıklar ... ve ...'ün yakınan ...'e, sanıklar ..., ... ve ...'ün yakınan ...'a yönelik konut dokunulmazlığını bozma suçunun geceleyin işlendiği anlaşılıp kabul edildiğine göre, anılan suçla ilgili olarak sanıklar hakkında 5237 sayılı TCY'nin 116/4. maddesi ile uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi, sanıklar ..., ... ve ... hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan hüküm kurulurken hapis cezası yanında adli para cezasına da hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Sanıklara yükletilen dava konusu eylemlerin yasada öngörülen suç tiplerine uygun olarak nitelendirildiği,
İddiaya, savunmalara ve toplanıp karar yerinde gösterilen yeterli kanıtlara göre belirtilen suçların sanıklar tarafından işlendiği,
Soruşturma aşamalarında ileri sürülen iddia, itiraz ve savunmaların incelenip tartışıldığı ve kanıtlara uygun olarak değerlendirildiği,
Yasal ve takdiri arttırıcı ve indirici nedenlerin gözetildiği,
Duruşma sonunda oluşan vicdani kanı ve uygulama maddeleri uyarınca cezaların eleştiriler dışında doğru olarak belirlendiği anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Kasten işlemiş oldukları suçlardan, hapis cezasıyla mahkumiyetlerinin yasal sonucu olarak sanıkların, 5237 sayılı TCY’nin 53/1.maddesinin “a,b,c,d,e” bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkum oldukları hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmalarına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2-Sanık ...'ın örgüt üyeliğinden hükümlülüğüne karar verilmediği halde, hakkında TCY'nin 58. maddesinin 9. fıkrasının uygulanmasına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş sanıklar ..., ..., ..., ... ve savunmanları ile sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... savunmanları, sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları ve kısmen tebliğnamedeki düşünce bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi aracılığıyla CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından 5237 sayılı TCY’nin 53/1. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkarılarak yerine 'Kasten işlemiş oldukları suçlardan, hapis cezasıyla mahkumiyetlerinin yasal sonucu olarak sanıkların, 5237 sayılı TCY’nin 53/1.maddesinin “a,b,c,d,e” bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkum oldukları hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmalarına,' tümcesinin eklenmesi, hükümden sanık ... hakkında tekerrür uygulanması ile ilgili bölümün çıkarılması suretiyle, eleştiri dışında, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan, yakınanlar ... ve ...'na yönelik eylemler nedeniyle sanık ... hakkında yağma suçu bakımından duruşmalı temyiz incelemesi yapılan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
III-Sanık ... hakkında yakınan ... ve ...'a yönelik tehdit, sanıklar ... ve ... hakkında yakınan ...'e yönelik hırsızlık, sanık ... hakkında silah ticareti suçlarından kurulan hükümlerin incelemesine gelince;
Örgüt adına suç işleyen sanıklar ... ve ... hakkında yakınan ...'e yönelik hırsızlık suçunda TCY'nin 58/9. maddesi uygulanmamış ise de; infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı görülmüş,
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; yakınanlar ..., ...'e yönelik suçlar ile 6136 sayılı Yasa'ya aykırılık suçunun ismi geçen sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Sanık ...'in tehdit ile yakınan ...'ın işyerini kapattırması biçimindeki eyleminin, 5237 sayılı TCY'nin 117/1, 119/1-d maddelerinde düzenlenen iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Yakınan ...'e yönelik hırsızlık eylemine ilişkin olaydan çok sonra düzenlenen olay yeri tespit tutanağında delil ve bulguya rastlanılmadığının belirtildiği, yakınanın, demir olan dış kapının kilit göbeğinin yerinde olmadığını, zorlanmak suretiyle sökülmüş olduğunu beyan ettiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar ... ve ... hakkında 5237 sayılı TCY’nin 142/1-b maddesiyle hüküm kurulması gerekirken, hem 142/1-b hem de 142/2-d maddeleriyle hüküm kurulması,
3-Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 31.05.1982 gün ve 146-252 sayılı kararında da belirtildiği üzere, bir adet tabancanın kişisel ilişkiye dayalı bireysel el değiştirmesi veya satışında silahları yayma, tehlikeyi genişleterek çoğaltma amacından söz edilemeyeceği vurgulanmış, eylemin 6136 sayılı Yasa'nın 13. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmış, somut olayda ise başkaca silah bulundurduğu ve sattığı belirlenemeyen sanık ...'un bir adet tabancayı başka birinden alıp başkasına satmayı planlarken ihbar üzerine işyerinde ele geçirilmesi eyleminde 6136 sayılı Yasa'nın 12. maddesinde öngörülen silah ticareti suçunun, yayma ve tehlikeyi genişleterek çoğaltma şeklinde ifade edilen unsurlarının oluşmadığı, eylemin 6136 sayılı Yasa'nın 13/1. maddesinde yazılı suçu oluşturduğunun gözetilmemesi,
4-Yakınan ...'ın 2010 yılı Şubat ayında bir ay sonra ödemek üzere sanık ...'den 2500 TL aldığı, aralarında senet düzenlemedikleri, tarihten bir ay sonra sanığın yakınanın annesi ...'a boş senede imza attırdığı, yirmi gün sonra '8000 TL borcunuz var ödemeniz gerekiyor' şeklinde ... Bankasından ihtarname geldiği, yakınanın 1500 TL ödeme yaptığı, iki hafta sonra bankadan 11.000 TL'lik ihtarname geldiği, daha sonra yapılan ödeme planına göre bir ay içerisinde borcu kapattığı, senedini aldığı, sanık ...'in daha sonra arayarak kredi kartından çektiğini söyleyerek 500 TL daha istediği, yakınanın parayı vermediği, ...'in yakınanı arayarak görüşmek istediğini söylediği, yakınanın 'tamam' dediği, sanık ...'in araba göndererek iki kişi ile yakınanı işyerine getirttiği, ...'e 500 TL daha borcunun olduğunu söylediği, yakınanın 'iki haftada ödeyeceğim' diyerek oradan ayrıldığı, daha sonra bu miktarı da ödediği, yakınanın aşamalardaki beyanlarında sanık ...'den bir baskı görmediğini belirttiğinin anlaşılması karşısında, aşamalarda yüklenen suçu kabul etmeyen sanık ...'in savunmasının aksine, hükümlülüğüne yeterli, yasal ve inandırıcı kanıt bulunmadığı gözetilmeden yakınan ...'a yönelik tehdit suçundan beraati yerine yazılı biçimde hükümlülüğüne karar verilmesi,
5-Kasten işlemiş oldukları suçtan, hapis cezasıyla mahkumiyetlerinin yasal sonucu olarak sanıkların, 5237 sayılı TCY’nin 53/1.maddesinin “a,b,c,d,e” bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkum oldukları hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmalarına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ..., ... savunmanları, sanık ... ve savunmanı ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle isteme uygun olarak BOZULMASINA, sanıklar ... yönünden yakınan ...'a yönelik eylemi yönünden 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 326/son. maddesinin gözetilmesine, ilişkin oyçokluğuyla verilen karar 30.10.2014 gününde Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayhan Aygün'ün katıldığı oturumda, sanık ... savunmanı Av.Mahmut Güler'in yüzüne karşı açıkça ve yöntemince okunup anlatıldı.
KARŞI OY :
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay'a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;
5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi 'kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi' ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay'da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
Şöyle ki;
1-Özel Yetkili Mahkemeler, 'Adil Yargılanma Hakkı' ve 'Ağır Ceza Mahkemeleri' arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
2-Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay'da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın 'Kanun önünde eşitlik' başlıklı 10; 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36; 'Kanunî Hâkim Güvencesi' başlıklı 37; 'Suç ve Cezalar' başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
Görüldüğü üzere;
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
Şöyle ki;
Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.