21. Ceza Dairesi 2015/10067 E. , 2016/7314 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Çocuğun soy bağını değiştirmeye teşebbüs
HÜKÜM : Mahkumiyet
TCK'nun 35. maddesinin birinci fıkrasında; 'kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur' şeklinde tanımlanan suça teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;
1- Fail ya da faillerde kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,
2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,
3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı veya amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.
Suça teşebbüste fail, eylemini tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.
Teşebbüs halinde hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçütlere göre temel cezayı belirleyecek, ardından da kanundaki sırayı takip ederek teşebbüs hükümlerini uygulayacaktır. Teşebbüs hükümleri tatbik edilirken, somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurularak teşebbüse ilişkin kanun maddesinde belirtilen sınırlar arasında bir ceza tayin edilecektir.
Maddenin gerekçesinde; 'Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde bulunmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememektedir. Bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir. ...
Teşebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik, icra hareketlerinin başlangıcına ilişkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirlenmesi kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık ve icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu haline getirmektedir. Diğer bir deyişle, suçun icrasıyla ilgisiz davranışlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir.
Açıklanan bu nedenlerle, tasarıdaki kastı şüpheye yer bırakmayacak ölçütü madde metninden çıkartılmış ve yerine ise doğrudan doğruya icraya başlama ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içerisindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs gibi, teşebbüs hareketlerinin bağımsız suç tipi olarak düzenlendiği suçlara teşebbüs mümkün değildir.
Suça teşebbüste kullanılan araç suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olmalıdır. Ancak elverişlilik sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dâhil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunmalıdır. Nitekim uygulamada da elverişlilik bu şekilde anlaşılmaktadır. Bu nedenle maddeye suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden 'uygun hareketler' kavramı dâhil edilmiştir.' denilmektedir.
Madde gerekçesinde önceki kanunda yer alan eksik teşebbüs-tam teşebbüs ayırımına son verildiği, bu ayırımın objektif ölçütünün bulunmaması nedeniyle uygulamada tereddütlere yol açtığı belirtildikten sonra, getirilen bir başka yeniliğin de icra hareketlerinin başlangıcına ilişkin olduğu, 'failin kastının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkması ile icranın başlayacağı' yolundaki sübjektif ölçütün kabul edilmesi halinde kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına imkân verebilecek uygulamalara yol açılabileceği, çünkü hazırlık hareketleri aşamasında kastın varlığının şüpheye mahal bırakmayacak biçimde tespit edilebilmesinin mümkün olduğu, suçun icrasıyla ilgisiz davranışların dahi suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabileceği, bu nedenle hükümet tasarısındaki 'kastı şüpheye yer bırakmayacak' kriterinin madde metninden çıkartılarak yerine; 'doğrudan doğruya icraya başlama' ölçütünün kabul edildiği, böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içerisindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacağı açıklanmış; ayrıca kullanılan aracın suçun yasal tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olması gerektiği, ancak elverişliliğin sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dâhil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunması gerektiği, bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden 'uygun hareketler' kavramının dâhil edildiği belirtilmiştir.
765 sayılı Türk Ceza Kanununda icra hareketlerinin başlangıcı konusunda açık bir düzenlemeye yer verilmezken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda 'doğrudan doğruya icraya başlama' ölçütü kabul edilmiştir. Ancak soyut olan bu kavramın nasıl anlaşılması gerektiği konusu açık bulunmayıp, cezalandırılabilen davranışın ne zaman başladığını belirleyebilmek her zaman kolay değildir.
Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç, 'hazırlık hareketleri' ve 'icra hareketleri' olmak üzere birbirinden farklı iki evreye ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak âletlerin üretilmesi ya da temini, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi, eylemle ilgili çeşitli bilgilerin toplanması, suç işlendikten sonra sorumlu tutulmayı önleyici tedbirler alınması, suçtan elde edilecek eşyalar için güvenli bir yer ayarlanması gibi fiiller de hazırlık hareketleri olup, suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır. Teşebbüs ise, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli evreyi ifade etmektedir. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanık ile ilgili olarak, ceza hukukunun hangi andan itibaren devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.
Öğretide; teşebbüs açısından 'doğrudan doğruya icraya başlama' ölçütünün kabul edilmesiyle 'objektif teori'nin benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketi sayılması gerektiği, ancak öldürmek için elverişli silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir niteliğe sahip olmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği belirtilmiştir. (Mahmut Koca–İlhan Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2015, s. 393)
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili bir değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna sübjektif unsur denir. Failin davranışı ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini tespit edebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçlarda da, işlenmek istenen suç tipindeki tüm unsurlar fail tarafından bilinmelidir. (Kayıhan İçel-Füsun Sokullu Akıncı-İzzet Özgenç-Adem Sözüer-Fatih Selami Mahmutoğlu-Yener Ünver, İçel Suç Teorisi, 2. Kitap, 2. Baskı, Sebat Yayınevi, ... 2000, s. 315)
Özetlemek gerekirse; bir kimsenin suça teşebbüsten dolayı cezalandırılabilmesi için, hareketlerinin objektif olarak suçun kanuni tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olması ile birlikte, aracın fail tarafından bu neticeyi gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerinin tamamlanamaması ya da tamamlanmasına karşın, istenilen sonucun gerçekleşmemesi gerekir.
Gelinen aşamada çocuğun soy bağını değiştirme suçunun üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
Çocuğun soybağının değiştirilmesi suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 'Topluma Karşı Suçlar” kısmının 'Aile düzenine karşı suçlar' bölümünde yer alan 231. maddesinde;
(1) Bir çocuğun soybağını değiştiren veya gizleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Özen yükümlülüğüne aykırı davranarak, sağlık kurumundaki bir çocuğun başka bir çocukla karışmasına neden olan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiştir.
Soybağı ailenin, aile de toplumun temelidir. Soybağının doğru olarak belirlenmesinde hem ilgili kişilere ait ferdi, hem de topluma ait genel fayda bulunmaktadır. Zira soybağına miras, velayet, nafaka, yurttaşlık, ceza sorumluluğu gibi bir çok konuda çok ciddi hukuki sonuçlar bağlanmıştır.
Bu nedenle maddenin birinci fıkrasında, bir çocuğun soybağının kasten değiştirilmesi veya gizlenmesi suç haline getirilmiş, ikinci fıkrasında ise bu fiillerin taksirle işlenmesi suç olarak tanımlanmıştır.
Çocuğun soybağının kasten değiştirilmesinde suçun faili, çocuğun gerçek annesi ve babası dahil herkes olabilir. Soybağının taksirle değiştirilmesi suçunda ise fail ancak bir sağlık kurumunda çalışan görevli personel olabilecektir. Suçun mağduru soybağı değiştirilen veya gizlenen çocuktur. Ancak bu çocuğun sağ doğmuş ve yaşı itibarıyla kişisel durumu hakkında yeterli bilgi ve tasavvura sahip olmayan soybağı değiştirilebilecek veya gizlenebilecek bir çocuk olması gerekmektedir.
Suçun konusu soybağıdır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 282. maddesi uyarınca çocuk ile ana arasında soybağı doğumla, çocuk ile baba arasında soybağı ise ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur. Soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulabilir. Bu suçun konusunu oluşturan soybağının doğumla meydana gelen yani kan bağına dayanan soybağı olarak anlaşılması gerekir. Ancak doğumun evlilik içi veya evlilik dışı oluşmasının bir önemi yoktur. Nitekim madde gerekçesinde de, kişilerin aileleriyle olan ilişkilerinin doğum, evlat edinme, tanıma veya babalığa hükmolunması yollarıyla hukuken oluştuğu belirtildikten sonra, doğumla meydana gelen ilişkinin maddede belirtilen suretlerle değiştirilmesinin suç haline getirildiği ifade edilmiştir.
Maddenin uyuşmazlık konusu olan birinci fıkrasındaki suç, seçimlik hareketli olup, bu hareketler çocuğun soybağının değiştirilmesi veya gizlenmesidir. Madde metninde soybağının değiştirilmesi veya gizlenmesinin ne tür hareketlerle işlenebileceği belirtilmemiştir. Buna karşılık maddenin gerekçesinde değiştirme veya gizlemenin, yetkili mercilere gerekli bilgileri vermemek veya yanlış bilgiler vermek suretiyle gerçekleştirilebileceği ifade edilmiştir. Ancak gerekçedeki bu açıklama örnek kabilinden olup soybağının değiştirilmesi veya gizlenmesini mümkün kılan elverişli her türlü hareketle bu suç işlenebilecektir. (Özlem Yenerer Çakmut, Soybağının Belirlenmesi ve Ceza Hukukunda Çocuğun Soybağını Değiştirme Suçu, Beta Basın Yayım Dağıtım, 1. Bası, ..., 2008, s.197-198)
Soybağının değiştirilmesi, bir çocuğun gerçek soybağından başka bir soybağında görünmesini sağlayan hareketlerin yapılmasıdır. Esasen bir çocuğun soybağı gerçek anlamda hiçbir zaman değiştirilemez. Çocuğun genetik anne ve babası baştan belli olup sonradan değiştirilmesi mümkün değildir. Değiştirilen husus, çocuğun hukuk düzeni içinde gözüken resmi soybağıdır. Bu nedenle soybağını değiştirme, mutlaka diğer kişilere karşı gerçek soybağı konusunda yanlış bilgi vermeye yönelik bir hareketin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle soybağının değiştirilmesi, genellikle yetkili makamlara karşı yanlış bilgiler vermek suretiyle yapılabilir. Ancak değiştirmenin bir çocuğun yerine başkasınının konulması gibi objektif olarak çocuğun soybağının resmi olarak tespitini tehlikeye düşüren aldatıcı başka hareketlerlerle de işlenmesi mümkündür. (Mahmut Koca, Soybağını Değiştirme Suçu, V. Türk-Alman Tıp Hukuku Sempozyumu, Tıp Ceza Hukukunun Güncel Sorunları, ... 28 Şubat-1 Mart 2008, Türkiye Barolar Birliği, Tıp Ceza Hukukunun Güncel Sorunları, TBB Yayınları, ..., 2008, s. 515)
Suçun diğer bir seçimlik hareketini soybağını gizlemek oluşturmaktadır. Soybağının gizlenmesi, bir çocuğun gerçek soybağının ortaya çıkmasını engelleyen veya esaslı şekilde zorlaştıran bir duruma sebebiyet vermek demektir. Bunun için soybağının değiştirilmesinden farklı olarak her zaman bir aldatmanın varlığı gerekmez. Örneğin; çocuk doğduktan sonra, onun doğum beyannamesinin düzenlenmesine ve nüfus kütüğüne yazılmasına engel olmak, yaşadığı bilinen bir çocuğun öldüğünü ileri sürmek soybağını gizlemektir. Gizlenmesi gereken soybağı olup, çocuğun maddi anlamda gizlenmesi bu suçu oluşturmaz.
Soybağının değiştirilmesi icrai bir hareketle gerçekleştirilebilir. Buna karşılık gizlemek, hem icrai hem de ihmali hareketlerle işlenebilir.
TCK'nun 231. maddesinin birinci fıkrasındaki suç kasten işlenebilen bir suç olup fail çocuğun gerçek soybağını bilmeli ve bunu değiştirmek veya gizlemek bilinci ile hareket etmelidir. Ancak failin hangi saikle veya amaçla hareket ettiğinin suçun manevi unsuru bakımından bir önemi yoktur.
Tüm bu açıklamalar ışığında, somut olaya gelince, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanık ... 'ın dava dışı ... ile evli olmasına rağmen, 21.08.2009 tarihinde dava dışı ... ile olan gayri resmi birlikteliğinden bir erkek çocuk dünyaya getirdiği, sanık ...'in çocuğu evlatlık vermek istediğini söylemesi üzerine, temyiz incelemesine konu dosyanın sanığı ...'ın bu durumu çocukları olmayan ve haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanıklar...'ya bildirdiği, adı geçenlerin çocuğu evlatlık almak istediklerini belirtmesi üzerine tarafların buluştuğu ve olayın hukuki boyutunu öğrenmek amacıyla Av....'ün bürosuna gittikleri, burada çocuğun biyolojik babası ... ile karşılaştıkları, akabinde sanık ...'in çocuğu alarak uzaklaştığı ve eylemin bu şekilde son bulduğu anlaşılmakla, yapılan incelemede, sanık ...'ın çocuğun soybağını değiştirme suçuna teşebbüsten dolayı cezalandırılabilmesi için, hareketlerinin objektif olarak suçun kanuni tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olması ile birlikte, aracın fail tarafından bu neticeyi gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerinin tamamlanamaması ya da tamamlanmasına karşın, istenilen sonucun gerçekleşmemesi gerektiği cihetle, tüm dosya kapsamından sanık ...'nin eyleminin diğer sanıklarla birlikte çocuğun evlatlık verilmesi hususunda bir araya gelerek konuşmalarından ibaret olduğu, ayrıca çocuğun soy bağının değiştirilmesine yönelik icrai hareketinin olmadığı, bu işlem için avukatın yetkili makam olmadığı, düşünce aşamasında olduğu kabul edilse bile bunun neticeye yönelik icrai hareket olmaması teşebbüs suçunun kanuni tanımında yer alan icrai hareketleri olarak değerlendirilemeyeceği gözetilerek unsurları oluşmayan suçtan sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Yasaya aykırı, sanık ...'ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30.11.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.