Hukuk Genel Kurulu 2018/558 E. , 2021/1514 K.
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “mirasçılık belgesi verilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adalar Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; muris Yorgo Zannaki (Konstantinos oğlu, İstanbul 1927 doğumlu)'nin 11.03.1988 tarihinde Yunanistan'da vefat ettiğini, murisin mirasçısı olarak geriye eşi Ekaterini Zannaki ile çocukları ... (İstanbul, 1961 doğumlu) ile Eleni- Aliki Zannaki (İstanbul, 1964 doğumlu)'nin kaldığını, Ekaterini Zannaki'nin de 17.06.2009 tarihinde Yunanistan'da dul olarak vefat ettiğini ileri sürerek muris Yorgo Zannaki'ye ait mirasçılık belgesi düzenlenerek mirasçılarının ve miras paylarının belirlenmesini istemiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; davacının dayandığı belgelerin geçerli olabilmesi için tenfizinin gerekli olduğunu, davacının tabiiyetinde olduğu ülke ile Türkiye arasında hukukî ve fiili karşılıklılık bulunmadığını belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. İstanbul 16. Sulh Hukuk Mahkemesinin 10.09.2013 tarihli ve 2013/326 E., 2013/439 K. sayılı kararı ile; murisin Türkiye'de yerleşim yeri bulunmadığı, Adalar Tapu Müdürlüğünde kayıtlı gayrimenkulü bulunduğundan 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un (MÖHUK) 43 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 6. maddeleri gereğince mahkemenin yetkisizliğine, yetkili mahkemenin Adalar Sulh Hukuk Mahkemesi olduğuna karar verilmiş, kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi ve davacı vekilinin süresinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talebi üzerine dosya yetkili mahkemeye gönderilmiştir.
7. Adalar Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.05.2014 tarihli ve 2013/162 E., 2014/84 K. sayılı kararı ile; dava dilekçesi, taraf beyanları, Adalet Bakanlığı Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünden gelen bilgi yazısı, murisin ölümüne ilişkin nüfus kaydı belgesi, Atina Belediyesinin murisin mirasçılarını gösterir en yakın akraba belgesi, murisin eşi Ekaterini Zannaki'nin ölüm olayı, nüfus sicil kayıt örneği ve tüm dosya kapsamına göre; Chios ili, Lithio muhtarlığı erkek sicilinde 12 numara ile ve Attika ili, Atina Belediyesinde 123638/1 sayılı hanede kayıtlı olan Konstantinos ile Marika oğlu 1927 İstanbul doğumlu, Yunan vatandaşı Yorgo Zannaki (Yorgos Zannakis) 'nin 11.03.1988 tarihinde Yunanistan'da öldüğü; eşi Ekaterini Zannaki'nin de 17.06.2009 tarihinde Yunanistan'da ölmüş olması itibarı ile, geriye mirasçı olarak; kızı Maria Zannaki ile kızı Eleni-Aliki Zannaki'yi bırakmış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, miras meselesi 2 pay kabul edilerek; 1 payının kızı Yunan uyruklu Maria Zannaki 'ye, 1 payının kızı Yunan uyruklu Eleni-Aliki Zannaki'ye aidiyetine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 26.06.2015 tarihli ve 2015/2225 E., 2015/7147 K. sayılı kararı ile;
'…Mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin davalar çekişmesiz yargıya tabi olduğundan kural olarak hasımsız açılması gerekir. Hukuki yarar bulunması koşulu ile bu tür davaların uyuşmazlık çıkaran kişiler hasım gösterilerek hasımlı olarak açılması ve çekişmeli yargı yolu ile görülüp sonuçlandırılması da mümkündür. Yabancı uyruklu miras bırakanların Türkiye’de bulunan taşınmazlarının intikalini sağlama amacıyla açılan mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin davalarda Hazinenin mutlaka taraf olacağına ve davanın Hazine hasım gösterilerek açılacağına ilişkin olarak yasalarımızda zorlayıcı bir hüküm de bulunmamaktadır.
Somut olaya gelince, davacının davasını Hazineyi hasım göstererek hasımlı olarak açtığı, ne var ki Hazinenin dava açılmadan önce davacının mirasçılık sıfatı konusunda herhangi bir uyuşmazlık çıkarmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıda da açıklandığı gibi miras bırakan Yorgo Zannaki'nin Yunan uyruklu olması ve Türkiye’de bulunan taşınmazının intikalinin yaptırılabilmesi amacıyla görülen davanın açılmış olması Hazinenin davada taraf olmasını gerektirmediği gibi, dava açılmadan önce Hazinenin davacının mirasçılık sıfatı konusunda herhangi bir uyuşmazlık da çıkarmadığı gözetildiğinde hasımlı dava açmakta davacının hukuki yararı bulunduğundan da söz edilemez.
Hal böyle olunca, mahkemece uyuşmazlık çıkarmaması nedeniyle davada taraf olması gerekmediği halde aleyhine gereksiz yere dava açılan Hazine hakkında kesin hüküm oluşmaması için öncelikle 'Davalı hazine hakkında açılan davanın husumet nedeniyle reddine' şeklinde bir hüküm verildikten sonra, davanın hasımsız olarak karara bağlanması ve istenilen mirasçılık belgesinin verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
10. Adalar Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.10.2015 tarihli ve 2015/129 E., 2015/123 K. sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde; davalı Hazine hakkında açılan davanın husumet nedeniyle reddine, mirasçılık belgesi isteminin kabulü ile; Konstantinos ile Marika oğlu 1927 İstanbul d.lu, Yunan vatandaşı Yorgo Zannaki (Yorgos Zannakis) 'nin 11.03.1988 tarihinde Yunanistan'da ölümü ile; miras meselesi 2 pay kabul edilerek; 1 payının kızı Yunan uyruklu Maria Zannaki 'ye, 1 payının kızı Yunan uyruklu Eleni-Aliki Zannaki'ye aidiyetine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 31.10.2016 tarihli ve 2016/5219 E., 2016/8837 K. sayılı kararı ile;
'…Mirasçılık belgesi, mirasçıların murisle irs ilişkisini ve miras paylarını gösteren bir belgedir. Hukukumuzda mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin davaların kural olarak hasımsız olarak açılması ve çekişmesiz yargı yolu ile görülüp sonuçlandırılması gerekmekte ise de hukuki yarar bulunması koşulu ile bu tür davaların uyuşmazlık çıkaran kişiler hasım gösterilmek suretiyle hasımlı olarak açılması ve çekişmeli yargı yolu ile görülüp sonuçlandırılması da mümkün bulunmaktadır.
Yabancıların taşınmaz edinimi ve mirasçılığı Türk Hukukunda sıklıkla mevzuat değişikliklerine konu olmuş olup Cumhuriyet'ten önceki dönemde 1868 tarihine kadar Osmanlı Devletinde bir kısım istisnalar hariç yabancı gerçek kişilerin taşınmaz mal edinmelerine ilişkin bir hak tanınmamıştır. 08.06.1868 tarihinde kabul edilen 'Tebaa-i Ecnebiyenin Emlâke Mutasarrıf Olmaları Hakkında Kanun' (Safer Kanunu) ile buna dayalı imzalanan 09.06.1868 tarihli Protokol uyarınca Hicaz toprağı hariç Fransa, İsveç, Norveç, Belçika, İngiltere, Avusturya, Danimarka, Prusya, İspanya, Yunanistan, Rusya, İtalya, Felemenk, ABD, Portekiz, İran ve Romanya vatandaşlarının Osmanlı tebasıyla eşit durumda bulundukları kabul edilmiş ve bu durum kapitülasyonların kaldırılması hakkındaki kanunun yürürlüğe girdiği 1914 yılına kadar devam etmiştir. 24.07.1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile yabancıların taşınmaz edinmelerinde karşılıklılık aranacağı hükme bağlanmıştır. 22.12.1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 35. maddesinde sınırlamaya ilişkin diğer kanuni hükümler saklı kalmak üzere ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı gerçek kişilere Türkiye'de taşınmaz edinme ve miras hakkı tanınmıştır. 6302 sayılı yasa ile Tapu Kanununun 35. maddesinde değişiklik yapılarak yabancı uyruklu gerçek kişilerin edindikleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikteki sınırlı ayni hakların toplam alanının özel mülkiyete konu ilçe yüzölçümünün yüzde onunu ve kişi başına ülke genelinde otuz hektarı geçemeyeceği belirtilmiştir.
Türk Medeni Kanununun 598. maddesine göre başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere sulh mahkemesince veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir. 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 17. maddesine göre mirasçılık ve mirasın geçişi murisin ölümü tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir.
Somut olayda, mahkemece murisin ölüm tarihinde (mirasın intikal tarihinde) Türkiye ile Yunanistan arasında taşınmazların miras yoluyla intikaline ilişkin olarak karşılıklılık mevcut olup olmadığı konusunda Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü aracılığıyla Dış İşleri Bakanlığı'ndan sorularak gelecek yazı cevabına göre dosyadaki diğer deliller de birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir…' gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. Adalar Sulh Hukuk Mahkemesinin 02.05.2017 tarihli ve 2017/10 E., 2017/74 K. sayılı kararı ile; bozma kararında belirtilen evrakın dosya arasında bulunduğu, Adalet Bakanlığı Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün 24.02.2014 tarihli yazısında; ihtilafın hukukî açıdan tavsifi ve uygulanacak kuralların tespitinin yargı yetkisi dahilinde mahkemeye ait olduğunu bildirmekle birlikte yazı ekinde Dışişleri Bakanlığının 02 Mayıs 2011 tarih ve 2011/2916468 sayılı yazısı ile; yabancı uyrukluların Yunan vatandaşlarıyla aynı medeni haklara sahip olduğu, Türk vatandaşlarının Yunanistan'daki sınır bölgeleri dahil her yerde miras yolu ile taşınmaz mal edinmesinin mümkün olduğunun bildirildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mirasçılık belgesinin verilmesi isteğine ilişkin eldeki davada, murisin ölüm tarihinde (mirasın intikal tarihinde) Türkiye ile Yunanistan arasında taşınmazların miras yoluyla intikaline ilişkin olarak karşılıklılık mevcut olup olmadığı konusunda Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü aracılığıyla Dış İşleri Bakanlığından araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
16. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, direnme kararına ilişkin hükmün HMK’nın 297. maddesi uyarınca denetime ve hüküm kurmaya elverişli olarak, infazda tereddüt yaratmayacak şekilde kurulup kurulmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
17. Ön sorunun çözümünde mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesinde yarar vardır.
18. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. HMK'nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde:
“(1) Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklinde düzenleme mevcuttur.
19. Aynı Kanun'un “Hükmün yazılması” başlıklı 298. maddesi ise:
“(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.
(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.
(4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır” düzenlemesini içermektedir.
20. Anılan düzenlemeye göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
21. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
22. Diğer taraftan yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
23. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Bu itibarla hükmün sonuç kısmının özetlenerek açıklanmasına, karar ile taraflara yükletilen borç ve tanınan hakların bir kesiminin belirtilmemiş bulunmasına, bunun yanında tefhim edilen karara sonradan eklentiler yapılmasına ya da gerekçedeki ifadelerin tekrarı suretiyle hüküm sonucu gösterilmeden karar oluşturulmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
24. Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesi bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
25. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında ve hatta hükmün kendi içinde tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
26. Önemle vurgulanmalıdır ki, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozma kararına karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle ve kendi içinde tam uyumu ve buna bağlı olarak da kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
27. Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek, anlaşılır ve infazı kabil biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması, kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
28. Ayrıca belirtilmelidir ki, yerel mahkeme kararı, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkıp hukukî geçerliliğini yitirmektedir. Bozulan karar, sonraki kararın eki niteliğinde de değildir. İnfaz edilecek olan karar son karar olup, ilk karar da bunun eki niteliğinde olmadığından, yeni hükmün HMK'nın 297. maddesine uygun infazda tereddüt yaratmayacak açıklıkta kurulması gerekmektedir.
29. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 25.05.2021 tarihli ve 2017/3-2468 E., 2021/608 K., 11.11.2020 tarihli ve 2020/1-332 E., 2020/884 K. sayılı sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
30. Somut olaya gelince, mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin eldeki davada, mahkemenin davalı Hazine hakkında açılan davanın husumet nedeniyle reddine, mirasçılık belgesi isteminin kabulü ile, Konstantinos ile Marika oğlu 1927 doğumlu Yunan vatandaşı Yorgo Zannaki (Yorgos Zannakis)'nin 11.03.1988 tarihinde Yunanistan'da ölümü ile miras meselesi 2 pay kabul edilerek; 1 payının kızı Yunan uyruklu ..., 1 payının kızı Yunan uyruklu Eleni-Aliki Zannaki'ye aidiyetine dair kararı davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece bozulmuş, bozma kararı sonrasında mahkemece verilen direnme kararının hüküm fıkrasında '1-Mahkememizin 2015/129 esas, 2015/123 karar sayılı davalı Hazine adına açılan davanın husumet nedeniyle REDDİNE,
Mirasçılık belgesi isteminin kabulü ile, Muris Yorgo Zanniki miraçsıları, Mari Zannaki ve Eleni Zanniki'ye 1/2'şer pay olarak aidiyetine dair kararın Yargıtay bozma ilamında açılanan belgeler tamamlandıktan sonra verildiği anlaşıldığından önceki kararda direnilmesine' şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır.
31. Mahkemece verilen direnme kararının sonuç kısmında, hakkında mirasçılık belgesi düzenlenmesi istenilen muris Yorgos Zannakis'in nüfus kayıt bilgilerine yer verilmediği gibi, mirasçıları olarak belirtilen kişiler arasındaki soybağı ilişkisine ve bu kişilerin nüfus kayıt bilgilerine yer verilmediği, yine hükümde belirtilen isimlerin dosya arasında mevcut nüfus kayıt belgelerinde yazılı isimler ile uyumlu olmadığı, bu hâli ile mahkemenin mirasçılık istemine ilişkin talep hakkında açık, anlaşılır, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde ve usulün aradığı nitelikleri haiz şekilde hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda direnme kararının, HMK’nın 297. maddesine uygun oluşturulduğundan bahsedilemez.
32. O hâlde mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz hüküm oluşturulmasıdır.
33. Hâl böyle olunca, açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde usulünce oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmadığından, sair yönler incelenmeksizin direnme kararının salt usulî bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre davalı Hazine vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Aynı Kanun'un 440/III-2. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.