Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2019/9381 E. , 2021/2854 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/9381
Karar No : 2021/2854
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...İnşaat Sanayi Turizm Madencilik ve Ticaret Anonim Şirketi
VEKİLİ : Av. ...
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : ...Valiliği / ...
VEKİLİ : Av. ...
İSTEMLERİN KONUSU : ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirket tarafından, ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K: ...sayılı kararının İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca yerine getirilmesi talebiyle yapılan 10/10/2017 tarihli başvurunun reddine ilişkin Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığının 18/10/2017 tarih ve ...sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali ile mahkeme kararının yerine getirilmemesi nedeniyle 25.000,00 TL manevi tazminatın 20/02/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı idareden tahsiline, terör eylemleri ve terörden kaynaklı güvenlik sorunları nedeniyle uğradığı maddi zararların karşılığı olarak şimdilik 175.000,00 TL maddi tazminatın 12/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı idareden tahsiline karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: .... İdare Mahkemesinin kararıyla; uyuşmazlık konusu olayda; davacı şirketin anılan mahkeme kararlarının uygulanması talebi üzerine davalı idarece ilgili kurum ve kuruluşlardan bilgi ve belge temin edilmek suretiyle davacı şirket nezdinde bir zarar doğup doğmadığının araştırılması yoluna gidilmiş ise de; ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K: ...sayılı kararı ile ''davacı şirketin terör eylemleri nedeniyle uğradığını iddia ettiği ve 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmasını istediği zararlardan bir kısmının Kanun'un 7. maddesi kapsamında kaldığının anlaşıldığı'' hususunun açıkça hüküm altına alındığı, gerek bakılan dava dosyası gerekse de aynı konuya ilişkin farklı tarihlere yönelik zarar bedellerine dair davacı şirketçe Mahkemenin ...esasına kayden açılan dava dosyası birlikte incelendiğinde; davalı idarece yapılması gerekenin mahkeme kararını gerekçesiyle bir bütün olarak değerlendirerek Kanun'un 7. maddesi kapsamında kalan zarar kalemleri tespit edilip bu zarar kalemlerinin tazmin etmek olduğu açık iken; mahkeme kararı şeklen uygulanmak suretiyle tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı kanaatine varıldığı, davacı şirketin terör eylemleri ve terörden kaynaklı güvenlik sorunları nedeniyle uğradığı maddi zararların karşılığı olarak şimdilik 175.000,00 TL maddi tazminatın 12/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı idareden tahsiline yönelik talebine gelince; davalı idarece mahkeme kararı üzerine davacı şirkete ait defter ve belgeler, muhasebe kayıtları, harcamalara ilişkin fatura, dekont v.s gibi belgeler gerekse de re'sen talep edilecek diğer belgeler incelenmek suretiyle idarece bir değerlendirme yapılarak ve terör eylemleri sonucu işin sürdürülememesi, vaktinde tamamlanamaması nedeniyle doğan ve kesinleşen zarar kalemleri tespit edileceğinden; maddi tazminat talebi hakkında bu aşamada karar verilmesi olanak bulunmadığı, Mahkeme kararının uygulanmaması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca manevi tazminat talebine ilişkin olarak ise; manevi tazminatın, kişilik haklarının ihlali halinde meydana gelen eksilmenin, başka türlü giderim yolunun bulunmaması nedeniyle uğranılan manevi zararın kısmen de olsa giderilmesini sağlayan bir manevi tatmin aracı olduğu, Mahkeme kararının gereği gibi uygulanmadığı vak'a olarak ortada olmakla birlikte, olayda manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı hususunun ise ayrıca bir irdeleme gerektirdiği, tüzel kişilerin kişilik haklarını, saygınlık, ticari itibar, sosyal ilişkiler bakımından sahip olunan değer, diğer kurumlar nezdinde algılanış, mesleki çevrelerdeki konum, güvenilirlilik gibi değerlerin oluşturduğu, tüzel kişiliğin, saygınlığını yitirmesine, itibar kaybına uğramasına veya amaçlarını gerçekleştirmek bakımından zor duruma düşürülmesine yol açan hukuka aykırı tasarrufların manevi zarara yol açtığı kabul edilerek bu tür zararların tazmin edilmesi idare hukukunun temel prensiplerinden olup, uyuşmazlık konusu somut olayda ise manevi tazminat verilmesini gerektiren bu koşullar gerçekleşmediğinden, davacı şirketin manevi tazminat talebinin reddi gerektiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat istemi yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesince; bakılan davada, davacının 10/10/2017 tarihli dilekçesi ile uygulanmasını istediği yargı kararının Dairenin 26/12/2016 tarih ve E:2016/166, K:2016/569 sayılı kararı olduğu, anılan kararın gerekçesinde ise; 'davacı şirketin terör eylemleri nedeniyle uğradığını iddia ettiği ve 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmasını istediği zararlardan bir kısmının Kanunun 7. maddesi kapsamında kaldığı anlaşıldığından, komisyon tarafından, 5233 sayılı Kanun ve Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Yönetmelik hükümleri ile kendisine verilen görev ve yetki uyarınca davacı şirketin, Silvan Barajı İletim Kanalı 1.Kısım (Babakaya Tüneli + İletim Kanalı) Yapımı İşi ve Silvan Barajı İletim Kanalı 1.Kısım (Babakaya Tüneli + İletim Kanalı) Güvenlik Tesisleri Yapımı İşine ilişkin olarak terör olayları sebebiyle uğradığı ve Yasa kapsamında tazmini gereken bir zararının bulunup bulunmadığının detaylı bir inceleme ve araştırma yapılarak ve gerekirse bilirkişi görevlendirilmek suretiyle ortaya konulması ve varsa 5233 sayılı Yasa kapsamına giren zararlarının karşılanmasına karar verilmesi gerekirken, davacı şirketin başvurusunun muhtemel gelir kayıplarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceğinden bahisle eksik incelemeye dayalı olarak değerlendirilmesi sonucu reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı' belirtilerek işlemin iptaline karar verildiği, söz konusu Daire kararında dava konusu edilen işlemin gerekçesinin, 'davacının talep ettiği zararların kanun kapsamında olmadığı' gerekçesine dayandığı, Daire tarafından yapılan değerlendirmede de davacının talep ettiği zararların bir kısmının kanun kapsamında kaldığı belirtilerek varsa davacı zararının hesaplanmasının idareden istenildiği ve bu gerekçeyle işlemin iptaline karar verildiği, anılan kararın Anayasa ve 2577 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yasama, yürütme organları ile idareyi bağladığı gibi kesinleşmiş mahkeme kararlarının Daire açısından da bağlayıcı niteliği bulunduğu, bu kapsamda Dairenin mevcut içtihatları farklı olmakla birlikte kesinleşen önceki karar doğrultusunda idarece işlem tesis etmeye ve eylemde bulunulmaya mecbur olunduğu, bu kapsamda, davacının başvurusu üzerine idarece yapılan araştırma ve inceleme sonucu tesis edilen dava konusu işlemde; 'Mahkeme kararı gereği Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünden söz konusu şirketin işin sürdürülememesi ile ilgili ne tür zararının olduğu konusunda maliyet hesabının çıkarılarak gönderilmesinin talep edildiği, alınan cevabi yazıda, sözleşmeye göre işin bitim tarihinin 15/07/2015 olduğu ve 11/11/2016 tarihine kadar uzatıldığı, 2013 yılında firmaya hakedişleri karşılığı 6.973.042,34 TL ödendiği, 2012 yılından itibaren çalışamadığının gerçeği yansıtmadığı, 2013 yılında yapılan şantiye bölgesi güvenlik tesisleri yapım işi ihalesini de üstlendiği, söz konusu yapım işleri devam etmekte iken 21/04/2015 tarihinde yeraltında biriken gaz kaynaklı bir patlamanın meydana geldiği, patlama sonucu görevlendirilen müfettişler ile hizmet alım yoluyla yetkilendirilen tahliye uzmanlarınca hazırlanan rapor uyarınca çalışmaların geçici olarak durdurulduğu, yapım işi durdurulana kadar çalışmalarda herhangi bir sorun yaşanmadığı, projenin diğer kısımlarında çalışmalar devam etmekte iken 1. kısım inşaatının yüklenicisinin işi gerçekleştirememesi nedeniyle oluşan kamu zararına karşı cezadan kurtulmak amacıyla dava yoluna gidildiği, süre uzatımı ile ilgili herhangi bir talebin olmadığı, sözleşme hükümlerinin geçerliliğini koruduğu ve tazminat ödenmesini gerektirir bir durumun bulunmadığının belirtildiği, yine Türkiye Sigortalar Birliği ve Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi ile yapılan yazışmalar sonucu şantiyenin terör teminatlı sigortalandığı, yapım işinin tamamıyla sigorta kapsamına alındığının saptandığı, DSİ 10. Bölge Müdürlüğünden aynı bölgede başkaca çalışmaların olup olmadığının araştırıldığı ve gelen cevabi yazıdan, bu bölgede baraj inşaatı ile ilgili çalışmaların devam ettiği, terör eylemleri nedeniyle işe başlayamama, işi sürdürememe veya tamamlayamama konularında herhangi bir başvuru olmadığı ve 2012-2017 yılları arasında her yıl hakedişlerin düzenlendiği ve ödemelerin yapıldığı, bu kapsamda davacı şirkete de ödemeler yapıldığının ifade edildiği, İl Jandarma Komutanlığından yapılan araştıma sonucu, bölgede yapılan yapım ve ikmal işlerinin tamamlandığı, güvenlik olayları ve terör eylemleri nedeniyle oluşan bir gecikmenin söz konusu olmadığı, Silvan baraj inşaatının 2012 yılında bir jandarma komando bölüğü ve 70 güvenlik korucusuyla, 2013 yılında bir jandarma komando bölüğü ve 70 güvenlik korucusuyla, 2014 yılında bir jandarma asayiş komando bölüğü, (2015 yılında taşeron firmanın işi bırakması nedeniyle koruma yapılmadığı,) 2016 yılında bir asayiş komando bölüğü, 3 jandarma komando timi ve 160 güvenlik korucusu, 4 bekçi, 1 obüs ve 3 tankla güvenlik tedbirinin alındığı, Babakaya iletim kanalı 1.kısım inşatına yönelik olarak ise 2012 yılında 99 güvenlik korucusunun göreve başlatıldığı, 2013 yılında inşaatın başlaması ile birlikte 2 jandarma komando timi, 52 güvenlik korucusuyla güvenlik sağladığı, 2014 yılında firmanın işi bıraktığı ancak 2 jandarma komando timi, 99 güvenlik korucusu ve 2 taarruz tipi zırhlı araç kobra ile güvenlik tedbirlerinin devam ettiği, 2015 yılında inşaat çalışmalarına devam edildiği ve güvenliğin 2 jandarma komando timi, 180 güvenlik korucusu ve 2 taarruz tipi zırhlı araç kobrayla, 2016 ve 2017 yıllarında ise 2 jandarma komando timi, 60 güvenlik korucusu, 4 bekçi, 1 taarruz tipi zırhlı araç kobra ve 1 tankla sağlandığının bildirildiği, bu kapsamda davacı şirket tarafından yüklenilen yapım işinde terör eylemleri nedeniyle yaşanmış bir gecikme ve bu nedenle oluşmuş bir zararın bulunmadığı' gerekçesiyle davacı başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemin tesis edildiği, bu durumda, Daire iptal kararı üzerine ve iptal kararı gerekçelerine uygun bir şekilde davalı idarece yapılan araştırma ve değerlendirme sonucu, davacı tarafından yüklenilen Silvan Barajı İletim Kanalı 1. Kısım (Babakaya Tüneli + İletim Kanalı) Yapımı İşi ve Silvan Barajı İletim Kanalı 1. Kısım (Babakaya Tüneli + İletim Kanalı) Güvenlik Tesisleri Yapımı İşine ilişkin ihalelere ilişkin inşaatlarda gecikmeye yol açacak yoğunlukta terör olayları yaşanmadığı, söz konusu inşaatlarda herhangi bir gecikme, bundan kaynaklı süre uzatım talebi, herhangi bir cezai şart uygulaması olmadığı gibi davacının hak edişlerinin süresinde ödendiği ve aynı bölgede bulunan diğer inşaatların devam ettiği hususları birlikte gözetildiğinde, terör olayları nedeniyle davacının oluşmuş bir zararından söz etmeye olanak bulunmadığı açık olduğundan, davacının bu nedenle tarafına tazminat ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık, dava konusu işlemin iptali yolundaki idare mahkemesi kararında ise hukuki isabet görülmediğine, kararın maddi tazminat istemine ilişkin kısmına gelince; terör olayları nedeniyle yaşanmış bir gecikme ve zararın bulunmadığının idarece ortaya konulmuş ve başvurunun reddine ilişkin işleme karşı açılan davanın Dairece reddine karar verilmiş olması nedeniyle davacının maddi tazminat isteminin de reddine karar verilmesi gerektiğinden, kararın maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kısmında da hukuki isabet görülmediğine, kararın manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmına yönelik olarak ise; hukuk devletinde hukuka saygılı ve bağlı bir idare tarafından, mahkeme kararlarının şeklen uygulanarak hukuken etkili, fiilen etkisiz kılınması amacıyla kendisine tanınan başka yasal olanakların kullanılması kabul edilemez bir durum olduğu gibi yargı kararına rağmen hareketsiz kalınarak eski uygulamaların devam ettirilmesi ve bu doğrultuda iptal edilen işlemle aynı doğrultuda yeni işlemler tesis edilmeye devam edilmesi veya yargı kararının Kanunla belirlenen süre içinde yerine getirilmemesinin hukuk devleti ilkesine aykırı davranış oluşturacağı ve idare açısından ağır hizmet kusuru olacağı, yargı kararı gereği idarece bir takım araştırma ve incelemeler yapılmasına ihtiyaç duyulması ve bu araştırma ve incelemenin teknik olarak 30 gün içinde yapılmasına olanak bulunmaması halinde idareye kararın uygulanması için 30 günden daha uzun bir süre tanınabileceği kuşkusuz ise de, bu sürenin hiç bir zaman kişilerin mülkiyet hakkının ihlali sonucu doğuracak kadar uzun olmasına olanak bulunmadığı gibi araştırma ve incelemenin bitmesinden itibaren de hiç bir şekilde 30 günlük sürenin aşılmaması ve değerlendirmenin öncelikle yapılarak yargı kararının gereğinin yerine getirilmesi hukuk devletine olan inancı güçlendireceği, bakılan davada; İdare Mahkemesince davanın reddi yolunda verilen kararın Dairenin 26/12/2016 tarih ve E:2016/166, K:2016/569 sayılı kararı ile bozularak işlemin iptaline karar verildiği, bu kararın 20/01/2017 tarihinde davalı idareye tebliğ edildiği, dava konusu işlemin incelenmesinden, idarece bu kararın kendilerine tebliğinden önce davacının zararının bulunup bulunmadığı yolunda araştırmaya başlandığı ve ilk defa 18/01/2017 tarihli ara kararı yapılarak DSİ Genel Müdürlüğünden gerekli bilgi ve belgelerin getirtildiği, araştırmaya ilişkin en son ara kararının 13/03/2017 tarihli İl Jandarma Komutanlığı ile DSİ 10.Bölge Müdürlüğüne yapılan ara kararları olduğu, bu ara kararlarına DSİ 10.Bölge Müdürlüğü tarafından 22/03/2017 tarihinde, İl Jandarma Komutanlığı tarafından ise 04/04/2017 tarihinde yanıt verildiği ve araştırma ve incelemenin bittiği, ancak idarece bu tarihlerden itibaren 6 ay hareketsiz kalındığı ve davacının talebi ve yargı kararının gereği olarak hiç bir işlem tesis edilmediği, davacının 10/10/2017 tarihli başvurusu sonrası belge ve bilgilerin değerlendirilerek dava konusu işlemin tesis edildiği, hukuk devleti idealinin gerçekleştirilmesinin en önemli yolunun idarenin yargısal denetiminin yapılması olacağı, bu durumun da Anayasa ile güvence altına alınarak idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine açık olmasının asıl ilke olarak benimsendiği ve bu durumun istisnalarının da yine Anayasa ile çerçevesinin çizildiği, bu kapsamda 2577 sayılı Kanunda da bir takım düzenlemelere gidildiği, Kanunun 28. maddesi ile yargı kararlarının gereklerinin yerine getirilmesi için idareye 30 gün süre verildiği ve kararın gereklerinin yerine getirilmemesi durumunda idari, cezai ve tazminat sorumluluğuna ilişkin kurallara yer verildiği, bu durumda, ilgili mevzuat hükümleri uyarınca idare tarafından yargı kararının gereklerinin yerine getirilmesinin gerektiği açık olduğundan, davacının zararının 5233 sayılı Kanun kapsamında giderimi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin Daire kararı ile iptal edilmesi üzerine, iptal kararının gereği olarak yapılan ve 04/04/2017 tarihi itibarıyla bittiği anlaşılan araştırma ve incelemenin bittiği tarihten itibaren 30 gün içinde ve en son 04/05/2017 tarihine kadar davacı başvurusu hakkında bir işlem tesis edilmesi gerekirken, kararın gereklerinin yerine getirilmesi için 6 ay boyunca hareketsiz kalınarak davacının başvurusu sonrası dava konusu işlemin tesis edilmesi suretiyle karar gereklerinin yerine getirilmesinde anılan mevzuata ve hukuka uyarlık bulunmadığı, idarenin her hatalı işleminin ilgilinin manen zarara uğramasına, mahkeme tarafından verilen her iptal kararının da manevi tazminata yol açmayacağı, somut olayda, İdare Mahkemesince davacı şirketin ticari itibarının zarar görmediği belirtilerek manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş ise de, davacı tarafından bu nedenle manevi tazminat istenilmeyip salt yargı kararının geç uygulanması nedeniyle manevi tazminat istenildiği, idarece karar üzerine 3,5 ayda yapılan araştırma ve incelemenin bitmesine rağmen 6 ay boyunca hareketsiz kalınarak davacının mağdur edildiği ve hukuka olan inancının sarsılmasına yol açıldığı açık olduğundan, olayda ağır hizmet kusurunun bulunduğu ve salt bu nedenle takdiren 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı şirket vekili tarafından, temyize konu kararın İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesini açıkça ihlal ettiği, yargılama süreci ve devamının dikkate alınmadığı, terör ve terörden kaynaklı güvenlik sorunları nedeniyle müvekkilinin imalat faaliyetlerinin durduğunun mahkeme kararı ve bilirkişi raporu ile sabit olduğu, iptali istenen dava konusu işlemin dosya kapsamına ve hukuka tamamen aykırı olduğu, manevi tazminat istemlerinin eksik değerlendirildiği, talepleri gibi karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, temyize konu kararın işleme ve maddi tazminata ilişkin kısmının isabetli olduğu, manevi tazminata ilişkin kısmının ise usul ve yasaya aykırı olduğundan bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN SAVUNMALARI : Davacı şirket vekili tarafından, savunma verilmemiştir.
Davalı idare tarafından, davacı tarafın temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : Davacı şirketin temyiz isteminin reddi ile kararın işlem ve maddi tazminata ilişkin kısmının onanması, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile kararın manevi tazminata ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, tetkik hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
A- Temyize konu kararın dava konu işlemi yönünden davanın reddine, maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin kısımlarının incelenmesinden:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Öte yandan her ne kadar temyize konu kararda dava konusu işleme atıf yapılarak davacı şirketin terör olayları nedeniyle yaşanmış bir iş gecikmesi ve zararının bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem yönünden davanın reddine ve maddi tazminat istemlerinin reddine karar verilse de, davacı şirketin dava konusu olaya ilişkin ilki 25/06/2014 tarihinde ve sonuncusu da 04/09/2015 tarihinde olmak üzere toplam 7 ayrı işlem başvurusu ve bu başvurulara ait 7 dava dosyası olduğu, tüm dosyalarda aynı maddi tazminat taleplerine farklı dönemler ekleyerek talepte bulunduğu, sadece ilk başvuruda şirkete ait kaçırılan araç ve TBM parçalarına ait ayrı bir talebi olduğu, diğer dosyalardaki maddi tazminata ilişkin zarar kalemlerinin makine ve demirbaş amortisman kayıpları, kira ödemeleri, işçilik ödemeleri, şantiye genel giderleri, şirket merkez yönetim giderleri, kar kaybı, biriken kıdem tazminatları gibi gider kalemleri olduğu, ilk başvurudaki araç ve TBM parçalarına ait istemin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gereken bir istem olduğu ancak iddia edilen zarara sebebiyet veren olay hakkında araştırma inceleme yapılmadığı, bu nedenle diğer kararlarda da davacı şirkete ait zararların araştırılması gerektiği şeklinde hüküm kurulduğu, maddi tazminata ilişkin diğer zarar kalemlerinin ise muhtemel zararlar ve sözleşmeye dayalı ticari kayıplar olarak 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmasının mümkün olmadığı, bu taleplerin dava dışı ihale tarafı olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünden ihale sözleşmesi uyarınca adli yargıda dava konusu edilebileceği açık olduğundan reddedilmesi gerektiği, ancak kararlar da belirtilen bu hususun karışıklığa sebep olduğu, araç ve parçalara ilişkin değerlendirmenin ilk başvuru dosyasında yapılacağı anlaşıldığından temyize konu kararın dava konusu işlem yönünden davanın reddi ile maddi tazminat isteminin reddine ve manevi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin kısımlarında neticesi itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.
B- Temyize konu kararın manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmının incelenmesinden:
İLGİLİ MEVZUAT:
T.C. Anayasasının 138. maddesinin 4. fıkrasında; 'Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.' hükmüne yer verilmiş olup; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun “Kararların sonuçları” başlıklı 28. maddesi, 1. fıkrasında, Danıştayın, bölge idare mahkemelerinin, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği; 3. fıkrasında da, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıda lafzına yer verilen emredici hukuk kurallarına göre, idarelerin yargı kararlarını gecikmeksizin uygulaması bir yasal zorunluluk olup; ayrıca hukuk devleti olmanın da bir gereğidir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden; İdare Mahkemesi kararında, tüzel kişi olan davacı şirkete manevi tazminat ödenmesini gerektiren şartların oluşmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında ise; Zarar Tespit Komisyonu tarafından, iptal kararının gereği olarak hemen inceleme ve araştırmalara başlanıldığı, çeşitli kurum ve kuruluşlara yazılar yazıldığı, ancak 04/04/2017 tarihi itibarıyla bittiği anlaşılan araştırma ve incelemenin bittiği tarihten itibaren 30 gün içinde ve en son 04/05/2017 tarihine kadar davacı başvurusu hakkında bir işlem tesis edilmesi gerekirken, kararın gereklerinin yerine getirilmesi için 6 ay boyunca hareketsiz kalınarak davacının başvurusu sonrası dava konusu işlemin tesis edilmesi suretiyle karar gereklerinin yerine getirilmesinde anılan mevzuata ve hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle davacı şirkete 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verildiği görülmüştür.
Davacı şirket tarafından belirli dönemler halinde toplam 7 dava açıldığı, Zarar Tespit Komisyonu tarafından, ilk yargı kararından hemen sonra çeşitli kurum ve kuruluşlara yazılar yazılarak konuya ilişkin inceleme ve araştırmaya başlanıldığı, bu esnada söz konusu davalara ilişkin yargılama sürecinin farklı dosyalarda devam ettiği, davacı şirketin 10/10/2017 tarihindeki başvurusundan kısa bir süre sonra da 18/10/2017 tarihinde komisyonun kararını verdiği görülmektedir. Bu durumda davalının yargı kararını uygulamamak gibi bir tavrı olmadığı, her ne kadar incelemesi gereken hususları netleştiremediği görülse de, yargı kararlarındaki farklı ifadelerin bu hususa katkısı olduğu görülmüştür.
Kaldı ki dava konusu olaya ilişkin tüm dosyaların birlikte değerlendirilmesinden; terör olaylarına ilişkin 5233 sayılı Kanun kapsamında incelenen dosyalarda kural olarak yapılması gereken ilk araştırma ve incelemenin olayın bir terör veya terörle mücadele kapsamında bir olay, zarar...vs olup olmadığının incelenmesi olduğu, ancak dava konusu dosyalar kapsamında bu araştırmanın dava konusu işleme kadar ayrıntılı bir şekilde yapılmadığının anlaşıldığı, bu nedenle 5233 sayılı Kanun'a istinaden davacı şirket istemlerine dayalı dosyalarda yapılan komisyon incelemesinin yerinde, süresinin de devam eden yargılama süreci sebebiyle makul olduğu değerlendirilmiştir.
Yukarıda izah edilen nedenlerle davacı şirketin manevi tazminat isteminin reddi gerekirken kısmen kabulüne ilişkin kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
Davacının temyiz isteminin reddine, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne,
2. Temyize konu ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının dava konusu işlem yönünden davanın reddi ile maddi tazminat isteminin reddi ve manevi tazminat isteminin kısmen reddi yolundaki kısımlarının oy birliğiyle ONANMASINA, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmının oy çokluğuyla BOZULMASINA,
3. Kullanılmayan ...TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davacıya iadesine,
4. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 31/05/2021 tarihinde kesin olarak karar verildi.
(X)- KARŞI OY :
Temyize konu ...İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi kararı, usul ve yasaya uygun olduğundan, tarafların temyiz istemlerinin reddi ile kararın tamamının onanması gerektiği oyuyla Dairemiz kararının bozmaya ilişkin kısmına katılmıyorum.