Hukuk Genel Kurulu 2017/1481 E. , 2021/1340 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Antalya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Sağlık Eğitim Merkezinde başhekim olarak görev yaptığını, davalının ise aynı kurumda doktor olarak çalıştığını, müvekkilinin 13.05.2004 tarihinde davalının görev yerini erken terk ettiğini görünce 'Her gün erken çıkmıyorsun değil mi Hikmet' diyerek uyardığını, davalının ise aldırış etmeden çekip gittiğini, aradan yarım saat kadar geçtikten sonra ise müvekkiline yönelik hakaret, tehdit ve yedi gün iş gücünden kalır şekilde darp eylemi gerçekleştirdiğini, Antalya Valiliği İl Disiplin Kurulunca davalıya kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verildiğini, Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/645 E. sayılı dosyasıyla yapılan yargılama sonucunda davalı ve müvekkili hakkında ayrı ayrı adli para cezasına hükmedildiğini ileri sürerek 25.000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı ve Karşı Dava:
5.1 Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; olay gününde davacı ile müvekkilinin tartıştığını, davacının müvekkiline yumruk vurmak suretiyle yaraladığını, ayrıca herkesin yanında “şerefsiz” demek suretiyle hakaret ettiğini belirterek davanın reddini savunmuş, ayrıca olayda asıl zarar gören kişinin kendi müvekkili olduğunu, müvekkilinin aldığı yumruk darbesi ile üst dudağından yaralandığını, diğer çalışanlar ve meslektaşları yanında küçük düşürüldüğünü, davacının sarf ettiği “ben o şerefsize daha neler yapacağım, burada çalıştırmayacağım, süründüreceğim” şeklindeki sözlerle davalının hakaret ve tehditlerine maruz kaldığını ileri sürerek, 25.000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
5.2 Davacı-karşı davalı vekili; karşı davada ileri sürülen hususların gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.02.2014 tarihli ve 2009/136 E., 2014/136 K. sayılı kararı ile; tarafların doktor oldukları, olay günü meydana gelen tartışmada davalının davacıya ‘'şerefsiz sen kim oluyorsun, sen bana karışamazsın’' diyerek hakaret ettiği ve yaraladığı, ayrıca davacının kendisine gıyapta hakaret ettiğinden bahisle manevi tazminat talep ettiği, fakat bu iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulü ile 4.000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10.06.2015 tarihli ve 2014/11205 E., 2015/7672 K. sayılı kararı ile;
“...1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı- karşı davalı ...'in tüm, davalı-karşı davacı ...'nun aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalı-karşı davacı ...'nun diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava ve karşı dava haksız eylem nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın ise reddine karar verilmiş; hüküm taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
Asıl davada davacı, Antalya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Sağlık Eğitim Merkezi'nde başhekim olarak görev yaptığını, merkezde uzman doktor olarak görev yapan davalının fiziki saldırısına ve hakaretine maruz kaldığını belirterek; uğradığı manevi zararın giderilmesini istemiştir.
Karşı davada ise davacı; Sağlık Eğitim Merkezi'nde başhekim olan davacı ile olay tarihinde aralarında çıkan tartışmada kendisini yaraladığını ve olaydan sonra yokluğunda Eğitim Merkezinde diğer hekim ve çalışanlar huzurunda ''şerefsiz'' demek suretiyle kendisine hakaret ettiğini belirterek, uğradığı manevi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davada ise, her ne kadar karşı davacının gıyabında tarafına hakaret edildiği hususu tanık beyanları ile desteklenmekte ise de, tanık beyanlarının yer ve zaman birliği oluşturacak ve olayı somutlaştıracak nitelikte olmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinde; aynı eğitim merkezinde görev yapan tarafların olay tarihinde tartıştıkları, birbirlerini basit tıbbi müdahale ile iyileşebilir şekilde darp ettikleri ve her iki tarafında yaralama eylemi nedeniyle Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2008/645 esas sayılı ceza dosyasında cezalandırılmalarına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca dava dosyası kapsamında; karşı davacı ...'nun, asıl davacı tarafından kendisine, meslektaşları ve eğitim merkezi çalışanları huzurunda gıyabında hakaret edildiği iddiasına yönelik olarak dinlenen tanıkların, ... tarafından karşı davacı ...'ya ''şerefsiz ''' demek suretiyle hakaret ettikleri şeklinde beyanda bulundukları anlaşılmaktadır.
Gerek dosya kapsamından, gerekse ceza dosyası kapsamından, davacı ve davalı tarafın olay tarihinde tartıştığı ve tarafların birbirlerini basit şekilde yaraladıkları, ayrıca karşı davacının karşı davalının hakaret eylemine maruz kaldığı sabittir. Mahkemece, sübut bulan karşı davalı ...'in eylemleri karşısında karşı davacı ... yararına uygun miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken istemin tümden reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.06.2016 tarihli ve 2016/180 E., 2016/322 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda; davacı-karşı davalı tarafından, davalı-karşı davacıya yönelik olarak gerçekleştirdiği iddia edilen kasten yaralama ve hakaret eyleminin sabit olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacı-karşı davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
13. İlke olarak borçların kaynakları sorumluluk hukuku olarak da adlandırılan borçlar hukukunda düzenlenmiştir.
14. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukukî anlamda sorumluluk ise taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
15. Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenmiştir. Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (Eren, Fikret.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 594). Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, Haluk.:Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara 1967, s. 89). Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “sübjektif sorumluluk” da denilmektedir.
16. Dava konusu olayın yaşandığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) borcun kaynakları, “Borçların teşekkülü” başlığı altında, sözleşmeden doğan borçlar (m. 1- 40), haksız fiilden doğan borçlar (m. 41- 60) olarak düzenlenmiş; yine aynı başlık altında, borçların üçüncü genel kaynağı olarak haksız (sebepsiz) iktisaba (m. 61–66) yer verilmiştir.
17. Borçlar Kanununun 41. maddesine göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar veren kimse bu zararı tazmine mecburdur. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır. Özel bir sorumluluk hükmüyle düzenlenmemiş bütün hâllerde bir kimse için haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olması, BK'nın 41. maddesindeki şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Bir başka deyişle, ayrık bir düzenleme bulunmayan kusur sorumluluğu hâllerinde, BK’nın 41. maddesi ve devamında yer alan esaslar uygulanır.
18. Borçlar Kanununun 41. maddesinde ifadesini bulan haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet, doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.
19. Hukuka aykırı fiiller, hukuk düzeninin tasvip etmediği fiillerdir. Bu gibi fiilleri gerçekleştirenlere hukuk düzeni fiilden meydana gelen zararı tazmin mükellefiyeti yükler. Şu hâlde hukuk düzeninde hukuka aykırı fiillere izafe edilen hukukî netice, fiilden meydana gelen zararı tazmin borcunun doğmasıdır.
20. Yargılama sırasında 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın “Sorumluluk” başlıklı 49. maddesi de; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür” hükmünü taşımaktadır.
21. Gerek BK’nın 41. maddesi gerekse TBK’nın 49. maddesi, hukuka aykırı kusurlu bir fiille başkasına zarar veren kimsenin bu zararı tazmine mecbur olduğunu belirtmektedir. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır.
22. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde ise “İspat yükü” başlığı altında, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü mevcuttur. Aynı yöndeki düzenleme 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir’’ şeklinde ifade edilmiştir.
23. Uyuşmazlığın çözümü açısından; ayrıca ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusunu düzenleyen kurallar üzerinde de durulması gerekmektedir.
24. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi davasına etkisi, hukukumuzda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmü ile yer almıştır.
25. Benzer düzenlemeyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74. maddesinde “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmü ile hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. İlkenin esası; bir ceza kuralı ile kamu hukuku yönünden yaptırım amaçlanmışken, aynı uyuşmazlığa ilişkin hukuk kuralı ile kişilerin birbirlerine karşı hak ve ödevlerini düzenleyen medeni hukuk alanında bir yaptırım amaçlanmasına dayanmaktadır.
26. Bu açık hüküm karşısında; ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı kararı ile de benimsenmiştir.
27. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olayda ispat yükünün karşı davacı üzerinde olduğu ve ileri sürdüğü vakıaları ispat etmesi gerektiği açıktır. Karşı davacı tarafından dayanılan Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 14.05.2014 tarihli raporu ile birlikte Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/645 E. Sayılı ceza dosyası incelendiğinde, davacı-karşı davalının gerçekleştirdiği ileri sürülen vakıaların ispat edildiği anlaşılmakta olup, yaralama ve hakaret eylemleri ceza mahkemesince sabit görülerek verilen mahkûmiyet hükmü kesinleşmiştir.
28. Bu durumda, davalı-karşı davacının iddiasını ceza dosyası kapsamıyla ispat ettiği ve davanın yasal dayanağı olan Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleştiği anlaşılmakla mahkemece davalı-karşı davacı ... yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken karşı davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiştir.
29. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.