21. Hukuk Dairesi 2018/1387 E. , 2018/7955 K.
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 37. İş Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
A)Davacı İstemi :
Davacı, 08/05/2015 tarihli talebine istinaden davalı Kurumca 01/02/2010 tarihinden itibaren bağlanan yaşlılık aylığının kesilmeine ilişkin Kurum işleminin iptali ile 01/02/2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
B)Davalı Cevabı :
Davalı Kurum vekili dilekçesinde; yapılan işlemin 5510 sayılı Yasanın geçici 63. maddesi ile 2015/136 sayılı Genelgeye uygun olduğu, davacıya fazla ödenen 54.206,32 TL’nin faizsiz olarak geri istenildiğini, bu miktara 01/02/2010 - 20/12/2010 dönemi ödemelerine ilişkin 9.220,60 TL’nin dahil edilmediğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :
Mahkemenin , Dava , kurumun iptal edilen 01/02/2010 tarihli aylığı iptal işleminin iptali ve bu tarihten itibaren aylığa hak kazandığının tespitine ilişkindir. Bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere davacıya aylık bağlanırken daha sonra iptale gerekçe yapılan 27/02/2006-16/12/2009 dönem bağkur sigortalılık süresi dahil edilmeksizin diğer bağkur hizmetleri ve sSK lı çalışmaları üzerinden 5750 gün dikkate alınarak aylık bağlanmıştır. Daha sonra bu gerekçe ile iptal edilen aylık yeniden bağlanmış , ardından emeklilik hizmetleri genel müdürlüğünün 04/03/2016 tarihli yazısı gerekçe gösterilerek tekrar iptal edilmiş , hem ödenen aylıklar borç çıkartılmış, hem de davacıya 01/06/2015 den itibaren aylık bağlanmıştır. 5510 SY nın geçici 63. Maddesinde 23/04/2015 de yapılan düzenlemeyi sigortalılar aleyhine yorumlamak ve yasada olmayan kriterler üzerinden aylık iptali ve borç çıkartma işlemi hatalıdır. Bu itibarla anılan madde gereği davacının 27/02/2006-16/12/2009 dönemi prim borcunu ödemediği dikkate alınarak o dönem bağkurlu sayılmaması dolayısıyla bağkur borcunun da olmadığının kabulü gerekir. Bu hali ile davacı mevcut SSK lı süreleri ve primi ödenmiş bağkur hizmetleri gereği 01/02/2010 dan itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığı gerekçesine dayandığı anlaşılmıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
İstinaf başvurusu :
Davalı Kurum vekili; istinaf dilekçesinde; davacının kuruma başvurusu üzerine geçmiş dönem Bağ-Kur hizmet borcunun silindiğini, bu nedenle geçmiş dönem borcu silinenlere yasada geçmiş dönük maaş alma hakkı tanınmadığı, kurumca yapılan işlemlerde hata bulunmadığını, kurumun hangi işleminin iptal edildiğinin açıkça yazılmadığını belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi :
Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusu ;Dava, 506 sayılı Kanun (5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesi) ve 1479 sayılı Kanun kapsamındaki çalışmalarından dolayı 2829 ve 506 sayılı Kanunlar uyarınca 01/02/2010 tarihi itibari ile yaşlılık aylığı bağlanan davacının yaşlılık aylığının, aylık bağlandıktan sonra 27/02/2006 – 16/12/2009 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun (5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi) kapsamında sigortalılık süresinin ortaya çıkması nedeniyle, prim borcundan dolayı iptal ederek borç çıkaran Kurum işleminin iptali ve davacının 01/02/2010 tarihinden itibaren 2829 ve 506 sayılı Kanunlar uyarınca yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Somut olayda; 01/01/1964 doğumlu olan davacının, 04/01/2010 tarihli tahsis talebine istinaden, davacıya 01/02/2010 tarihi itibari ile, 3649 gün 5510 sayılı Yasanın 4/1-a bendi kapsamındaki sigortalılık ile 2101 gün 5510 sayılı Yasanın 4 /1 – b bendi kapsamındaki sigortalılık olmak üzere toplam 5750 gün üzerinden 506 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığı bağlandığı, Kurumca 19/04/2012 tarihinde, yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra Bağ-Kur borcu olduğu tespit edildiğinden, aylığının iptal edildiği ve yersiz ödenen aylıkların borç çıkarıldığı, davacının 06/08/2012 tarihinde Kuruma müracaat ederek, 16/12/2009 tarihinde sona eren Bağ-Kur sigortalığından dolayı durdurulan aylığının yeniden bağlanmasını istediği, Kurumun 12/09/2012 tarih ve 15.962.349 sayılı yazısında; davacının 27/02/2006 – 16/12/2009 tarihleri arasında 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında sigortalı olduğu ve 16.937.41 TL borcu olduğundan aylığının başlangıç tarihi itibariyle iptal edildiği ve 01/02/2010 – 20/12/2010 arasında 9.220.60 TL fuzuli ödeme yapıldığının, borcun 5510 sayılı Kanunun 96/1-a bendi uyarınca tahsil edilmesi gerektiğinin belirtildiği, bunun üzerine davacının 07/06/2011 tarihinde, “davacının SSK sigortalılığı ile Bağ-Kur sigortalılığının çakıştığı 27/02/2006 – 16/12/2009 döneminde sadece 01/10/2008 – 16/12/2009 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve 01/01/2010 tarihinden itibaren 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile yersiz aylık ödemesinden dolayı Kuruma borcu olmadığının tespiti” için dava açtığı, ... 4. İş Mahkemesinin 2011/733 E. sayılı dosyası üzerinde görülen davada Mahkemece 02/08/2012 tarihinde 2012/1438 K. numarası ile “sübut bulmadığından reddine” karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği, davacının 08/05/2015 tarihinde ve 716 sayılı dilekçesi ile “01/02/2010 tarihinde yaşlılık aylığı bağlandığını, 8 ay maaş aldığını, daha sonra Bağ-Kur borcundan dolayı maaşının durdurulduğunu, halen maaş almadığını, yeni çıkan Kanunla (4/b) Bağ-Kur borçlarının silindiğinin, maaşlarının tekrar bağlanmasını ve ödenmeyen maaşlarının ödenmesini” talep ettiği, Kurumun 22/03/2016 tarih, 4442095 sayılı İşleminde; 5510 sayılı Kanunun geçici 63. maddesi ile 2015/13 sayılı Genelge uyarınca, davacının 08/05/2015 tarihli dilekçesinin tahsis dilekçesi olarak dikkate alındığı ve aylıklarının 01/06/2015 tarihinden geçerli olmak üzere bağlandığı, 01/06/2015 – 19/04/2016 tarihleri arasında ödenmesi gereken aylıkla ile 20/01/2011 – 19/08/2015 arasında ödenen aylıkların karşılaştırıldığı ve fazla ödenen 54.206,32 TL’nin 5510 sayılı Kanunun 96/1-b maddesi kapsamında faizsiz olarak borç yazıldığı, 01/02/2010 – 20/12/2010 arasında ödenen 9.220,60 TL’nin borca dahil edilmediği tüm dosya kapsamından sabittir.
Uyuşmazlık, ... 4. İş Mahkemesinin 02/08/2012 tarih, 2011/733 E. - 2012/1438 K. numaralı kararının iş bu dava için kesin hüküm niteliğinde olup olmadığı ve kesinleşen mahkeme kararından sonra yapılan kanuni değişiklikler karşısında yeni oluşan duruma göre ne şekilde işlem yapılacağına ilişkindir.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Kesin hüküm bulunmaması bir dava şartıdır. Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Maddi anlamda kesin hükmün koşulları, HMK’nın 303/1. maddesinde “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde belirtilmiştir.
Buna göre, kesin hükmün varlığı için davanın taraflarının aynı olması, dava sebeplerinin aynı olması ve davanın konusunun aynı olması gerekir.
Dava konusunun aynı olup olmadığını tespit etmek için ilk davadaki kesinleşen hüküm fıkrası ile ikinci davadaki talep sonucunun karşılaştırılması gerekir. Eğer, ikinci davadaki talep sonucu ilk davada kesinleşen hüküm fıkrasını ortadan kaldıracak nitelikte ise, dava konusu aynı sayılır.
Ankara 4. İş Mahkemesinin, 2011/733 E. sayılı dosyasının incelenmesinde; “davacının 02/08/2012 tarihli dilekçesi ile, 30/09/1993 itibariyle 1479 sayılı Yasa kapsamında kuruma kayıt ve tescil edildiğini, 01/08/1999 tarihinde işini tasfiye ettiğini, bu tarihten sonra 506 sayılı Yasa kapsamında çalışmaya başladığını, 2829 sayılı yasa uyarınca hizmet birleştirmesi yaparak 01/01/2010 tarihinden itibaren kendisine 4a kapsamında 5510 sayılı Yasaya göre aylık bağlandığını, davacının 506 sayılı Yasa kapsamında çalışmaları devam ederken 27/02/2006 tarihinde kendi adına kamyon aldığını, ticari araç almış olması nedeniyle vergi mükellefi olduğunu, bu mükellefiyetin 19/02/2009 tarihinde sona erdiğini, bu vergi mükellefiyeti nedeniyle Bağ-Kur’a başvurmadığını, kayıt yaptırmadığını, davacının yaşlılık aylığının 2006 yılında başlayan vergi kaydına istinaden 4/b kapsamında geriye doğru tescilinin yapılarak yaşlılık aylığının iptal edildiğini, 5510 sayılı Yasa gereği 01/10/2008 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmayanların hak ve yükümlülüklerinin bu tarihte başlayacak olmasına rağmen Kurumun bu hükme aykırı olarak geriye yönelik tescil yaptığını, davacının vergi kaydının başladığı tarihte 506 sayılı Yasaya göre de hizmetinin bulunduğunu, çakışan sigortalılık için 6011 sayılı yasa gereği 4a statüsüne öncelik tanınması gerektiğini, bu Yasadan önce olan bu uyuşmazlığın da hakkaniyete göre çözümlenmesi gerektiğini ileri sürerek davacının 01/10/2008 – 16/12/2009 tarihleri arasında 5510 sayılı Yasanın 4b kapsamında sigortalı olduğunun ve 01/01/2010 tarihinden itibaren 4/a kapsamında yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespitine karar verilmesini” talep ettiği, Mahkemece uyuşmazlığın; “davacının 01/10/2008 – 16/12/2009 tarihleri arasında 5510 sayılı Yasanın 4/b statüsünde sigortalı olup olmadığı ve kendisine 01/01/2010 tarihinden geçerli 4/a statüde aylık bağlanması hususunda olduğu belirtildikten sonra 02/08/2012 tarihinde 2012/1438 K. numarası ile “sübut bulmadığından reddine” karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 13/08/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bu kararın kesinleşmesinden sonra, “04/04/2015 tarihli 6645 sayılı Kanunun 56. maddesi ile 5510 sayılı Yasa’ya eklenen ve 23/04/2015 tarihinde yürürlüğe giren Geçici 63. maddede, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlarla tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, Kuruma kayıt ve tescilleri yapıldığı hâlde, bu maddenin yayımlandığı ayın sonu itibarıyla 12 ay ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunanların, bu sürelere ilişkin prim borçlarını, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren üç ay içinde ödememeleri veya ilgili kanunları uyarınca yapılandırmamaları hâlinde, prim ödemesi bulunan sigortalıların daha önce ödedikleri primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibarıyla, prim ödemesi bulunmayan sigortalıların ise tescil tarihi itibarıyla sigortalılığı durdurulur. Durdurulan süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek bunlara Kurum alacakları arasında yer verilmez. Sigortalılıkları durdurulanlardan bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında çalışmaya devam edenlerin sigortalılıkları bu maddenin yayım tarihini takip eden aybaşı itibarıyla yeniden başlatılır.' şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Ancak yapılan bu düzenleme, düzenlemenin Resmi Gazete’de yayımlanmasından sonra meydana gelen olaylar ile kesin hüküm ile sonuçlandırılmamış olaylara uygulanır. İlgili Kanunda açıkça belirtilmediğinden kesinleşen olaylara uygulanması söz konusu olamaz. Aksi kargaşaya ve belirsizliğe sebep olur.
Bu açıklamalar ışığında dava konusu olayın irdelenmesinde; davacının, hem ... 4. İş Mahkemesinin 2011/733 E. - 2012/1438 K. sayılı dosyasındaki talebin, hem de iş bu davadaki talebinin; “Kurum işleminin iptali ile davacının 01/02/2010 tarihinden itibaren 506 ve 2829 sayılı Yasalara göre yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespiti” olduğu, her iki davadaki kararın bu taleplerle ilgili olduğu, her iki davanın tarafları ve konusunun aynı olduğu, buna göre ... 4. İş Mahkemesinin 02/08/2012 tarih ve 2011/733 E. - 2012/1438 K. sayılı kararının iş bu dava için kesin hüküm niteliğinde olduğunun anlaşılması karşısında, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girerek yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olduğu' gerekçesiyle
1- Davalı kurum vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.2 maddesi gereğince KABULÜNE,
Ankara 37. İş Mahkemesinin 2016/1183 E., 2017/308 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2)Davanın REDDİNE karar verilmiştir.
E)Temyiz :
Davacı vekili, her iki davada anlaşmazlık konusu olan tahsis ve iptal işlemleri incelendiğinde , her iki davada tartışılan Kurum işlemlerinin dayanak ve mahiyetleri itibariyle birbirinden tamamen farklı olduğu, kesin hüküm olduğu ileri sürülen ... 4. İş Mahkemesinin 201/733 E. 2012/1438 K. Sayılı 02/08/2012 tarihli kararından sonra , davalı Kurum tarafından 13/07/2015 ve 16/03/2016 tarihinde yapılan iki ayrı tahsis işlemi incelendiğinde , bu davada tartışılan önceki hususların önceki dava ile ilgisinin olmadığı , bu davaya konu edilen nihai işlemlerin yasal dayanağının 2015/13 sayılı kurum genelgesi olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasını talep etmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe :
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 01/01/1964 doğumlu olan davacının, 04/01/2010 tarihli tahsis talebine istinaden, davacıya 01/02/2010 tarihi itibari ile, 3649 gün 5510 sayılı Yasanın 4/1-a bendi kapsamındaki sigortalılık ile 30/09/1993-01/08/1999 tarihleri arasındaki 2101 gün Bağ-Kur sigortalılığı olmak üzere toplam 5750 gün üzerinden 506 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığı bağlandığı,davacının 14/02/2006-16/12/2009 tarihleri arasında vergi kaydının bulunduğunun anlaşılması üzerine davacı 27/02/2006-16/12/2009 tarihleri arasında 5510 sayılı Yasanın 4/1-b bendi kapsamında tescil edilerek Kurumca 19/04/2012 tarihinde, yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra Bağ-Kur borcu olduğu tespit edildiğinden, aylığının iptal edildiği ve yersiz ödenen aylıkların borç çıkarıldığı, davacının 07/06/2011 tarihinde, “davacının SSK sigortalılığı ile Bağ-Kur sigortalılığının çakıştığı 27/02/2006 – 16/12/2009 döneminde sadece 01/10/2008 – 16/12/2009 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve 01/01/2010 tarihinden itibaren 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile yersiz aylık ödemesinden dolayı Kuruma borcu olmadığının tespiti” için dava açtığı, ... 4. İş Mahkemesinin 2011/733 E. sayılı dosyası üzerinde görülen davada Mahkemece 02/08/2012 tarihinde 2012/1438 K. numarası ile “sübut bulmadığından reddine” karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği, davacının 08/05/2015 tarihli dilekçesi ile yeni çıkan yasa ile Bağ-Kur prim borçlarının silindiğini belirterek maaşının tekrar bağlanmasını talep ettiği, bunun üzerine davalı Kurumca davacının kesilen aylığı durdurulduğu tarihten itibaren aktifleştirildiği, 20/01/2011-19/08/2015 tarihleri arasındaki yaşlılık aylığı tutarının ödenmek üzere bankaya gönderildiği, ardından Kurumun 22/03/2016 tarih, 4442095 sayılı İşleminde; Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, ''5510 sayılı Kanunun geçici 63 üncü maddesi ile emeklilik uygulamalarında meydana gelen değişikliler' konulu 04/03/2016 tarihli Genel Yazısı uyarınca davacının 08/05/2015 tarihli dilekçesinin tahsis dilekçesi olarak dikkate alındığı ve aylıklarının 01/06/2015 tarihinden geçerli olmak üzere bağlandığı, 01/06/2015 – 19/04/2016 tarihleri arasında ödenmesi gereken aylıkla ile 20/01/2011 – 19/08/2015 arasında ödenen aylıkların karşılaştırıldığı ve fazla ödenen 54.206,32 TL’nin 5510 sayılı Kanunun 96/1-b maddesi kapsamında faizsiz olarak borç yazıldığı, anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davalı Kurumca davacıya 01/02/2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmış olup ... 4. İş Mahkemesinin 2011/733 E. 2012/1438 sayılı dosyasında görülen davada, dava konusu davacının 01/02/2010 tarihinde bağlanan yaşlılık aylığı kesen 19/04/2012 tarihli Kurum işleminin iptaline ve yaşlılık aylığının yeniden bağlanmasına yönelik iken davacının 5510 sayılı Yasanın geçici 63 üncü maddesi uyarınca 08/05/2015 tarihli dilekçesi yaşlılık aylığının yeniden bağlanması talebi üzerine davalı Kurumca davacının aylığı durdurulduğu tarihten itibaren aktifleştirilmiş ve 20/01/2011-19/08/2015 tarihleri arasındaki yaşlılık aylığı tutarının ödenmek üzere bankaya gönderilmiş,ardından Kurumun 22/03/2016 tarihli işlemi ile davacının 08/05/2015 tarihli dilekçesinin tahsis dilekçesi olarak dikkate alınmış , aylıklarının 01/06/2015 tarihinden geçerli olmak üzere bağlanmış ve fazla ödenen aylıklar davacıya borç çıkarılmış olup eldeki davada, dava konusu 22/03/2016 tarihli Kurum işleminin iptaline yönelik olduğuna göre kesin hükümden bahsedilemeyeceği açıktır.
O halde , bu maddi ve hukuki olgular nazara alınarak işin esasına girilerek toplanacak deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesi'nin kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASI gerekmiştir.
G)Sonuç :
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 06/11/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.