7. Ceza Dairesi 2021/20743 E. , 2021/16395 K.
Https://youtube.be/3n-CNh6LsQc?t=1653 URL adresinde yayınlanan içerikle ilgilisi ... vekili tarafından yapılan erişimin engellenmesi ve tekzip talebinin reddine dair Eskişehir 1. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 15/10/2020 tarihli ve 2020/4203 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin mercii ESKİŞEHİR 2. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 28/10/2020 tarihli ve 2020/4468 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı'ndan verilen 07/04/2021 tarihli kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 09.06.2021 tarihli ve KYB. 2021-50778 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Mezkür ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre,
1-2017 yılında Eskişehir Devlet Hastanesinde .. isimli bebeğin sezeryan ile doğum yaptırılması gerekirken normal doğum yaptırılarak % 98 oranında engelli doğduğuna ilişkin yukarıda belirtilen internet sitelerinde yapılan paylaşımlar sebebiyle ilgilisi vekili tarafından tekzip ve erişimin engellenmesi talebinde bulunulması üzerine, mahkemesince kişilik haklarının ihlal edilmediğinden bahisle talebin reddine karar verilmiş ise de; anılan paylaşım içeriklerindeki olaya ilişkin ilgilisi ... hakkında Odunpazarı Kaymakamlığı İlçe Hukuk İşleri Şefliğinin 31/01/2018 tarihli ve 5 sayılı kararı ile adı geçen ilgilinin olayla ilgili herhangi bir kusurunun bulunmadığından bahisle soruşturma izni verilmemesine dair verilen karara karşı yapılan itirazın, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi'nin 17/05/2018 tarihli ve 2018/179 Esas, 2018/466 sayılı kararı ile reddedilerek kesinleşmiş bulunduğunun anlaşıldığı,
Benzer bir olayla ilgili olarak Yargıtay 19. Ceza Dairesi'nin 05/06/2017 tarihli ve 2016/15510 Esas, 2017/5325 karar sayılı ilâmında yer alan, 'Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17/6/2015 tarihli ve E.2014/4-56, K.2015/1679 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: '...Unutulma hakkına gelince; unutulma hakkı ve bununla ilişkili olan gerektiği ölçüde ve en kısa süreliğine kişisel verilerin depolanması veya tutulması konuları, aslında kişisel verilerin korunması hakkının çatısını oluşturmaktadır. Her iki hakkın temelinde bireyin kişisel verileri üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesini, geçmişin engeline takılmaksızın geleceğe yönelik plan yapabilmesini, kişisel verilerin kişi aleyhine kullanılmasının engellenmesini sağlamak yatmaktadır. Unutulma hakkı ile geçmişinde kendi iradesi ile veya üçüncü kişinin neden olduğu bir olay nedeni ile kişinin geleceğinin olumsuz bir şekilde etkilenmesinin engellenmesi sağlanmaktadır. Bireyin geçmişinde yaşadığı olumsuz etkilerden kurtularak geleceğini şekillendirebilmesi bireyin yararına olduğu gibi toplumun kalitesinin gelişmişlik seviyesinin yükselmesine etkisi de tartışılmazdır. Unutulma hakkı; üstün bir kamu yararı olmadığı sürece, dijital hafızada yer alan geçmişte yaşanılan olumsuz olayların bir süre sonra unutulmasını, başkalarının bilmesini istemediği kişisel verilerin silinmesini ve yayılmasının önlemesini isteme hakkı olarak ifade edilebilir...' Yukarıda yapılan açıklamalar ve genel ilkeler bağlamında somut olay değerlendirildiğinde; başvuruya konu haberlerin ilk kez yayınlandıkları tarihte, her hangi bir eleştiri veya yorum yapılmaksızın internet üzerinde yorumsuz biçimde yayınlanmalarının, olay tarihinde kişilik haklarına karşı bir saldırı veya ihlal içermediği, bu hâliyle ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceği, başvuranların beraat etmeleri sonucu, aradan geçen dokuz yıl sonra, haberin 'güncellik' değerini yitirdiği, dolayısıyla
haberin o tarihte 'gerçeklik ve doğruluk' kriterlerini karşılamasının artık bir önemi kalmadığı, habere konu olan yargılama sürecinin tüm aşamalarıyla sona ermesiyle birlikte, habere konu olan kişiler için haksızlık içeren durumun, toplum tarafından öğrenilmesinin, geçmişte gerçeklik ve doğruluk payı varmış gibi ifşa edilmesi anlamına gelebileceği, dolayısıyla adı geçen habere istenildiği zaman ulaşılmasının, toplum açısından yanlış algılamaya yol açabileceği, başvuranların beraatle sonuçlanan bir yargı sürecinde gözaltına alınması ve tutuklanması süreçlerine dair haberin basının arşivinde bulunmasının, haberin kamu yararı için gelecekte hatırlanması veya istatistiki açıdan değerlendirilmeye alınması gibi işlevi de taşımadığı, dolayısıyla haberin yayında kalmasının, toplumun ilerlemesi, gelişmesi için bir katkı sağlamayacağı gibi, kamu yararına toplum hafızasında yer etmesi gibi bir etkisi de olmadığı, haberin içeriğini oluşturan kişilerin; toplumu temsil ve topluma hizmet etme gayesiyle seçilmiş veya atanmış siyasilerden olmadığı gibi, topluma kendini anlatma ve toplumu aydınlatma gayesiyle eser veren sanatçılardan veya aydınlardan da olmaması nedeniyle, suç geçmişlerine dair bilgilerin kamuyu ilgilendirmediği, ayrıca bu bilgilerin sadece devletin belirli organlarınca kayıt altında tutulabileceğinin, başvuranların isimlerinin ad ve soyadı şeklinde açıkça yazılması suretiyle 'örgüt, fuhuş ve insan ticareti' gibi kelimelerin yanında anılmaya devam etmesinin, şeref ve haysiyetlerine karşı bir eylem olduğu gibi, bu nedenle gözaltına alındıkları bilgisinin arşivlenmesinin kişisel verilerin izinsiz olarak işlenmesi ve yayınlanması anlamına geleceği, yukarıda yer alan değerlendirmeler karşısında, başvuranların istememesine rağmen, geçmişlerinde yer eden olumsuz tecrübelere dair haberlere, toplum tarafından istenen her anda kolaylıkla ulaşılmasının başvuranların kişilik haklarını zedelediği, sonuç ve kanaatine varıldığından ...' şeklindeki açıklamalar da nazara alındığında, ilgili paylaşım içeriğinde yer alan ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, başvurucunun unutulma hakkının bulunduğu, anılan paylaşımlarla ilgili yapılan tahkikatlar neticesinde de ilgilinin kusurunun bulunmadığının tespit edildiği, bu nedenle söz konusu paylaşımlarda yer alan ifadelerin kişilik haklarını zedelediği anlaşılmakla, erişimin engellenmesi talebi yönünden yapılan itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde,
2-6518 sayılı Kanunun 93. maddesi ile değişik 5651 sayılı Kanunun 9. maddesinde yer alan '(1)İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir.' şeklindeki hüküm gereğince, internet üzerinden yapılan kişilik haklarını ihlal edici yayınlara karşı tekzip talebinde bulunulamayacağı ancak, içerik sağlayıcısından ya da yer sağlayıcısından söz konusu içeriğin yayından çıkarılmasının istenebileceği gibi, doğrudan Sulh Ceza Hakimliği'nden 'erişimin engellenmesi' talebinde bulunulabileceğinin anlaşılması karşısında, adı geçen internet sitesinde yayınlanan yazıya karşı ilgilisi ... vekili tarafından anılan madde metnine nazaran yerine getirilmesi mümkün olmayan tekzip yazılarının yayınlanması talebinde bulunulmasını müteakip, mahkemesince bu yöndeki talebin usulden reddine karar verilmesi yerine, esastan incelenmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
I-Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin (1) numaralı bendi yönünden yapılan incelemede;
5651 sayılı 'İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 'içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi' başlıklı 9/(1). maddesinin uygulanma şartları;
- İnternet ortamında yapılan bir yayın olması,
-İnternet ortamında yapılan yayın içeriğinde, gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşların kişilik haklarının ihlal edilmesidir.
Kişilik Hakları; Özel hukukta kişinin doğumla birlikte kazandığı ve üzerine kişisel gelişimiyle birlikte her geçen gün yeni değerler kattığı kişiliğinin, maddi ve manevi bütünlüğünün, isminin, mesleki kariyerinin, ailesinin ve hatta sosyal çevresinin kişi üzerinde oluşturduğu, kısacası kendini gerçekleştirme yolunda elde ettiği tüm kazanımlarının ve menfaatlerinin, hukuk düzeni tarafından koruma altına alınan yönüdür. Medeni hukuk kapsamında kişilik hakları, kategorik anlamda mutlak haklar içinde yer alan, her zaman varolan, zamanla tükenmeyen, herkese karşı ileri sürülebilen, çoğu zaman kişiye sıkı sıkıya bağlı ve devredilemeyen haklardandır.
İfade özgürlüğü; insanın dilediği şekil, zaman ve koşulda, herhangi bir baskı, sınırlama veya zorlama altında kalmadan bilgi ve fikir sahibi olma, özgürce düşünme, düşüncelerini baskı altında kalmadan açıklama, muhatabına iletme ve yayma imkanının elinde bulunmasıdır.
O halde ifade özgürlüğünün temel unsurları;
- Bilgiye, yorum ve değerlendirmelere, mesaj veya habere özgürce erişebilme,
- Herhangi bir sınırlama, baskı veya yönlendirme olmaksızın özgürce kanaat ve fikir sahibi olma,
- Sahip olunan düşünce ve kanaati özgürce açıklayabilme ve yayma imkanının bulunması olarak sayılabilir.
Basın Özgürlüğü; ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olmak üzere, insanların bilgiye ulaşma ve fikir elde edebilme yönündeki en önemli araçlardan olan basının, yazılı, görsel veya işitsel araçlarla sunduğu ve kamu hizmetini gerçekleştirme yolunda sahip olduğu özgürlüktür. Basın özgürlüğünün var olması demek; başkalarından gelebilecek her türlü müdahaleye ve baskıya karşı sırf toplumu aydınlatmak amacıyla gerçekleştirdiği faaliyetleri sırasında öngörülemeyen bir takım olumsuz durumlarla karşılaşma veya haksız bir yaptırımla cezalandırılma endişesi duymadan, özgürce görevini yerine getirebilmesi demektir.
Basının, geniş imkanları olan bir organizasyon olması, ona bireylere nazaran daha büyük bir muhatap sayısı (kitlesi) sağlamaktadır. Bu nedenle basının ifade özgürlüğünü kullanırken muhatabı üzerinde meydana getirdiği etkinin boyutları da düşünülerek yaptığı işe bir kamu hizmeti ayrıcalığı tanınmış, bu ayrıcalıkla birlikte bahşedilen güvenilirliği, yapılan işten doğan sorumluluğun da büyük olmasını beraberinde getirmiştir.
Şüphesiz ifade ve basın özgürlüğü de diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. İfade ve Basın Özgürlüğünün sınırlanması, başta Anayasa ve AİHS'nin 10/2. maddesi olmak üzere uluslararası ve ulusal mevzuatta düzenleme altına alınmıştır.
Hemen her temel hak ve özgürlük için olduğu gibi ifade özgürlüğünün de sınırlanması açısından genel bir takım kriterlerin her somut olayda ayrı ayrı gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Hukuk tekniği açısından bir temel hak ve özgürlüğün sınırlandırılması için gözetilmesi gereken kriterler;
- Sınırlamanın kanunla yapılması (yasal bir dayanağı olması),
- Sınırlamanın meşru bir amaca hizmet etmesi (AİHS'de veya iç hukukta yer alan sınırlama sebeplerinin varlığı),
- Sınırlamanın demokratik toplum gereklerine uygun olması (demokratik ve bilinçli bir toplumda yapılacak sınırlamanın normal görülmesi ve saygıyla karşılanması)
- Sınırlamanın ölçülü olmasıdır.
AİHS'nin 10. maddesinde bir temel hak ve özgürlük olarak kabul edilen ifade özgürlüğünün de sınırsız olmadığı, objektif olarak belirlenmiş istisnai durumlarda sınırlanabileceği öngörülmüştür. AİHS'nin 10/2. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün sınırlama sebepleri;
- Ulusal güvenliğin, toprak bütünlünün veya kamu güvenliğinin korunması,
- Kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin engellenmesi,
- Sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
- Gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması olarak sayılmıştır.
Kanun yararına bozmaya konu uyuşmazlık bakımından; sınırlanması istenen ifadenin başkalarının şöhret ve haklarını ihlal etmeyecek derecede saygıdeğer olması gerektiği, aksi halde sınırlandırılmasının kaçınılmaz olduğu değerlendirilmektedir.
Kişilik haklarının ihlal edilip edilmediğine dair 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde düzenlenen çekişmesiz yargıya başvuru aşamasında, Sulh Ceza Hakimliklerince araştırılması gereken hususlar; sırf başvuruya konu ifadeden hareketle, ilk bakışta kişilik haklarını ihlal eden ifadelerin kullanılıp kullanılmadığı ve kişilik haklarının ihlal edildiği kabul edilebilirse, bu kez de ihlalde başkalarının 'ifade ve basın özgürlüğü' gibi bir hukuka uygunluk sebebinin bulunup bulunmadığının ortaya konulmasıdır. İnternet içeriğine erişimin engellenmesi tedbiri, başvuranın kişilik haklarını ihlal ettiği mahkeme kararıyla tespit edilen bir internet yayınına toplumun erişiminin derhal engellenmesi amacıyla düzenlenmiş bir tedbirdir. Erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanması için yayının içeriğinde kişilik hakkına yönelen bir suç unsuru bulunması şartı aranmadığı gibi yayın içeriğinde bir suç işlenmişse dahi yürütülecek ceza muhakemesinin sonucu beklenmeksizin erişimin engellenmesi tedbirine bir koruma tedbiri olarak hükmedilebilecektir. Erişimin engellenmesine konu edilen ve başvuranın kişilik hakkını ihlal ettiği tespit edilen internet yayınının 'bir an önce' internet ortamından kaldırılması, gerek kişilik haklarının gerekse kamu düzeninin korunması açısından elzemdir. Ancak verilecek kararlarda ifade ve basın özgürlüğünün zedelenmemesi de gözetilmesi gereken bir diğer husustur.
Dosya içeriğinde bulunan Adli Tıp Kurumu raporunda; doğum eyleminde ve doğum sonrası çocuğun tedavisi ile ilgilenen sağlık personelinin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, sağlık hizmetini sağlık personeli aracılığı ile yürüten idareye atfı kabil kusur bulunmadığının belirtildiği, ailenin kusursuz sorumluluk ilkesi çerçevesinde devlet hastanesi aleyhine idare yargıda açtığı davada tazminata hükmedildiği, yapılan istinaf başvurusunun kabul edilerek tazminata ilişkin kararın bozulduğu, Danıştay tarafından ise henüz bir karar verilmediği, yine olayda doktorun taksir boyutuna ulaşan bir kusuru olmadığı, bu nedenle doktor hakkında ceza soruşturması izni verilmediği gibi çocuğun vefatı sonrası taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan yapılan soruşturma sonucunda işleme konulmama kararı verildiği, çocuğun vefatı sonrası düzenlenen adli raporda ise ölümün kendisinde mevcut sistemik hastalıklara bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği kanaati bildirildiği anlaşılmıştır.
Kamu görevlileri, ifade ve basın özgürlüğü yönünden, görevlerini yerine getirmeleri nedeniyle, yaptıkları faaliyetlerin hukuk sınırları içinde kalması şartıyla, siyasetçilere veya kamuya mal olmuş ünlülere nazaran daha fazla; sıradan kişilere nazaran daha az korunmaya muhtaç kişilerdir. Keza erişimin engellenmesi talep edilen içeriğin yer aldığı videonun ilgili televizyon kanalının 04.10.2020 tarihli haber bülteninde başka içeriklerin de yer aldığı toplam 46 dakika 33 saniye süreli içeriklerden bir tanesi olduğu, içerikte; gerek doğum sırası ve sonrası yaşananları gerekse haberde yer verilen ailenin çocuklarının vefatı sonrasında düzenlenen adli raporu konu almakta olup haberde geçen ifadelerin tümünün somut bir olaya dayandığı, sırf başvuranı karalama veya kötüleme niyetiyle değil, yaşanan acıları ortaya koymak amacıyla yapıldığı, dolayısıyla haberin basın özgürlüğü sınırları içinde kaldığı, bununla birlikte haber içeriğinde başvuranın isim ve kimlik bilgilerine dahi yer verilmediği, bu hali ile başvuruya konu habere erişimin engellenmesinin hukuka uygun olmayacağı değerlendirilmekle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,
II-Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin (2) numaralı bendi yönünden yapılan incelemede;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriğindeki husus yerinde görüldüğünden ESKİŞEHİR 2. Sulh Ceza Hakimliği'nin 28/10/2020 tarihli ve 2020/4468 değişik iş sayılı kararının CMK'nun 309/4-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, 06.12.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.