1. Hukuk Dairesi 2016/2224 E. , 2016/2898 K.
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vasisi vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.12.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilenler vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, hile ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 1925 doğumlu olduğunu,erkek kardeşi olan davalı ... tarafından kandırılmak suretiyle maliki olduğu 387 ada 64 parsel sayılı taşınmazın intifa hakkı üzerinde bırakılmak suretiyle çıplak mülkiyetinin anılan davalı adına satış gösterilerek devredildiğini, bu satışın ivazsız olduğunu, oğulları tarafından kendisinin akıl hastalığı nedeniyle kısıtlanması amacıyla vesayet davası açıldığını, feragat beyanı ile daha önce üzerinde tutulan intifa hakkının terkin edildiğini ve davalı ...'ın taşınmazı muvazaalı olarak dünürü olan davalı ...'e satış aktiyle temlik ettiğini, vesayet davasında davanın reddine karar verilmesi üzerine maliki olduğu 65 parsel sayılı taşınmazın da yeğeni olan dava dışı ...'nun temin ettiği vekâletname ile vekâlet ilişkisini kötüye kullanarak ve muvazaalı olarak annesi olan davalı ...'ya, ...'nın da taşınmazı damadı ...'ye satış aktiyle temlik ettiklerini, tapuları geri almak için davalı ...'ın yanına gittiğinde kendisine belgeler imzalatıldığını ve video kaydı yapılmak suretiyle görüntülerinin alındığını, kendisine herhangi bir bedel de ödenmediğini ileri sürerek tapu iptali ile adına tescile karar verilmesini istemiş; yargılama sırasında kötü yönetim nedeniyle davacının 4721 sayılı TMK. nun 406. maddesi uyarınca kısıtlanmasına ve kendisine oğlu ...'nin vasi olarak atanmasına karar verilmiş, vasi de kendisini vekil ile temsil ettirmiş, davacı vekili eski beyanlarını tekrarlamıştır.
Davalılar, zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacının ... Bankası ... Şubesindeki hesabına '64 parselin satış bedeli bakiyesi' açıklaması ile davalı ...'ın 5.000,00 TL para yatırdığını, öncesinde ödediği 270.000,00 TL ile birlikte toplam 275.000,00 TL için davacı tarafından lehdarı davalı ... olan 125.000,00 TL ve 150.000,00 TL bedelli iki adet senet tanzim edildiğini, 65 parselin satış bedeli olarak ise davalı ... tarafından davalı ...'nın ... Bankası ... Şubesindeki hesabına 2.000,00 TL para yatırıldığını, iddiaların yersiz olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, 64 nolu parsel yönünden 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu gibi, hile iddiasının ispatlanamadığı, ayrıca davacının kendi muvazaasına dayanarak hak elde edemeyeceği; 65 parsel yönünden ise minnet duygusu ile temlikin yapıldığı gibi hile iddiasının da ispatlanamadığı,ayrıca davacının kendi muvazaasına dayanarak hak elde edemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden ve eksiğin tamamlanması suretiyle temin edilen belgelerden; 1925 doğumlu davacının maliki olduğu 387 ada 64 parsel sayılı taşınmazın intifa hakkını üzerinde bırakıp çıplak mülkiyetini erkek kardeşi olan davalı ...'a 01.09.2006 tarihli satış aktiyle temlik ettiği, oğulları tarafından davacının akıl hastalığı nedeniyle kısıtlanması amacıyla 27.03.2007 tarihinde ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/263 Esas sayılı dosyası ile vesayet davası açıldığı, davacının 16.04.2007 tarihli feragat beyanı ile intifa hakkının terkin edilmesi suretiyle davalı ...'ın taşınmazı dünürü (damadı ...'nin annesi) olan davalı ...'e 30.04.2007 tarihli satış aktiyle temlik ettiği, vesayet davasında ... Sulh Hukuk Mahkemesince yetkisizlik kararı verildiği dosyanın gönderildiği ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 12.03.2008 tarihli 2007/957 E. 2008/318 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, davacının 18.03.2008 tarihinde satış yetkisini de içerir şekilde verdiği vekâletname ile yeğeni (...'ın oğlu) olan dava dışı ...'nu vekil kıldığı, vekilin de anılan vekâletnameyi kullanarak davacının maliki olduğu 387 ada 65 parsel sayılı taşınmazı annesi (...'ın eşi) olan davalı ...'ya 18.07.2008, ...'nın da taşınmazı bizzat damadı ...'ye 08.10.2008 tarihli satış aktiyle temlik ettikleri, yargılama sırasında ise ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 16.01.2012 tarihli 2011/147 E.-1203 E. K. (bozma öncesi 2008/777E. 2010/126 K.) sayılı kararı ile kötü yönetim nedeniyle davacının 4721 sayılı TMK. nun 406. maddesi uyarınca kısıtlanmasına ve kendisine oğlu ...'nin vasi olarak atanmasına karar verildiği, davacının ... Bankası ... Şubesindeki hesabına '64 parselin satış bedeli bakiyesi' açıklaması ile davalı ...'ın 12.04.2007 tarihinde 5.000,00 TL para yatırdığı, davacı tarafından lehdarı davalı ... olan 125.000,00 TL ve 150.000,00 TL bedelli 29.09.2006 ödeme tarihli iki adet senet tanzim edildiği, 65 parselin satış bedeli olarak ise davalı ... tarafından davalı ...'nın ... Bankası ... Şubesindeki hesabına 08.10.2008 tarihinde 2.000,00 TL para yatırıldığı, davalılar ..., ..., ... ve ... ile dava dışı ...'in dolandırıcılık suçundan ... Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/246 E. 2012/562 K. sayılı kararı ile suçun işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle CMK. nun 223/2-e maddesi uyarınca beraat ettikleri, hükmün temyiz incelemesinde olduğu,12.05.2011 tarihli imar işlemi ile 387 ada 64 parselin 1642 ada 2 ve 4 ile 1644 ada 4 parsel; 387 ada 65 parselin ise 1642 ada 2 ve 3 ile 1644 ada 5 parsellere revizyon gördüğü ve 1642 ada 2 parselde 21564/43129 pay davalı ..., 21565/43129 pay ise davalı ... adına; 1642 ada 4 ve 1644 ada 4 parsel davalı ...; 1642 ada 3 ve 1644 ada 5 parselin ise davalı ... adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK. nun 26. ve 33. maddelerine göre; olayları bildirmek ve ileri sürmek taraflara, bu kapsamda nitelemeyi yapmak ve belirlenecek hukuki tavsifle ilgili olarak tatbik edilecek kanun hükümlerini tesbit ve tayin ederek uygulamak hâkime aittir.
Davacı 387 ada 64 parsel sayılı taşınmazın temlikine ilişkin işlemlerin kendisinin kandırılmak suretiyle gerçekleştirildiğini (hileye maruz bırakıldığını); 65 parsel sayılı taşınmazın ise kendisinden hile ile alınan vekâletname kullanılmak suretiyle temlikin yapıldığını iddia ederek eldeki davayı açmıştır. Vekâletnamenin hile ile alındığı iddiası, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerir.
Bilindiği üzere; aldatma (hile), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. maddesinde (881 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 28/l. maddesinde) açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Aldatmanın (hilenin) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. TBK'nin 39. (B.K'nin 31.) maddesine göre, aldatma (hile) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
6098 sayılı TBK. nun 39. maddesindeki 1 yıllık sürenin öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı, öğrenme tarihinin işlem tarihi olabileceği gibi, somut olayın özelliğine göre işlem tarihinden ileri bir tarihin de olabileceği, bir başka ifadeyle işlem tarihinde fark edilemeyen bir hilenin çeşitli nedenlerle sonraki bir tarihte öğrenilebileceği açıktır. Bu durumda, hak düşürücü sürenin hesabında davacının öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınması gerekir. Davalı tarafın bu tarihten daha önceki bir tarihte davacının hileyi öğrendiğini iddia etmesi durumunda bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğu da kuşkusuzdur.
Öte yandan; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun (BK) 390.) aynen; 'Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.' hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Diğer taraftan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacının 2008 yılının başına kadar davalı ... ve ailesi ile birlikte yaşadığı, davacının gerek ceza gerekse vesayet dosyasında taşınmaz satmadığını beyan ettiği, davacının ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 16.01.2012 tarihli 2011/147 E.-1203 K. (bozma öncesi 2008/777 E. 2010/126 K.) sayılı kararı ile vesayet altına alındığı, eldeki davanın da 31.10.2008 tarihinde açıldığı bu durumda hak düşürücü sürenin geçmediği dosya kapsamı ile sabittir.
Çekişme konusu 387 ada 64 parsel sayılı taşınmaz için uyuşmazlık, davalı ...'ın davacıyı hileye düşürüp düşürmediği konusunda, 387 ada 65 parsel sayılı taşınmaz yönünden ise uyuşmazlık, vekâleten temsil yetkisinin kötüye kullanılıp kullanılmadığı konusunda toplanmaktadır. Dosya içerisindeki belge ve kanıtlardan; davacı 1925 doğumlu yaşlı kandırılmaya yatkın bir kadın olup davalı ... davacının kardeşi, davalı ... davalı ...'ın eşi (davacının eltisi), davalı ... davalı ...'ın dünürü, davalı ... davalı ...'ın damadı ve dava dışı vekil ... davalı ...'ın oğlu (davacının yeğeni)'dir. Dosyadaki Adli Tıp Kurumu ve vesayet dosyasındaki hastane raporlarına göre davacının senilite ve demans olduğunun tespit edildiği, yaşlı bir kadının durup dururken üzerinde malvarlığının büyük bir bölümünü oluşturan taşınmazlarını kardeşi davalı ...'a ve eltisi ...'ya satış yoluyla devir ve temlik etmesinin olayların akışına ve yaşamın gerçeğine uygun düşen normal bir davranış olarak kabul etmek mümkün olmadığı ve yukarıda sözü edilen vesayet dosyasında kötü yönetim nedeniyle vesayet altına alınmış olmasının da davacının hiffet nedeniyle temlik yapmaya müsait olduğunu göstereceği gözetildiğinde temlikin iddia edildiği gibi davacının kandırılması ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması yolu ile gerçekleştiği sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan 64 parsel sayılı taşınmazın satış bedeli bakiyesi olarak ödeme savunmasına ilişkin 5.000.000 TL tutarında dekont ibraz edilmiş ise de satış tarihinden 7 ayı aşkın bir süre (ayrıca vesayet davası açıldıktan) sonra yapılan ödemenin taşınmazın satış bedeline karşılık olduğuna ilişkin yapıldığının inandırıcı olduğu söylenemeyeceği gibi senet metnini talil eden davalının teminat iddiasının 6100 sayılı HMK. nun 201. (1086 sayılı HUMK. nun 290.) maddesi uyarınca yazılı delille kanıtlamakla yükümlü olduğu, bir an için yapılan ödeme taşınmazların satış bedeli kabul edilse dahi bilirkişi tarafından satış tarihinde belirlenen taşınmazların değeri gözetildiğinde bu paranın temlike konu taşınmazların değerine uzak ve hile ile vekâlet görevinin kötüye kullanılması olgularını gizlemeye yönelik olduğu sonucuna varılmaktadır.
Diğer taraftan; davalılar ve dava dışı vekil hakkında açılan ceza davası sonucu verilen beraat kararında '... sanıkların davacının algılama yeteneğinin zayıflığından faydalanarak dolandırıcılık suçunun unsurları olan hileli hareketler ile kandırarak dava konusu işlemleri yaptıklarına ve dolayısıyla menfaat temin ettiklerine ilişkin her türlü şüpheden uzak kesin somut delil elde edilemediği ...' değinilmişse de, bu saptama hukuk hakimini bağlamaz (6098 sayılı TBK. nun 74. 818 sayılı BK. nun 53. m).
Ayrıca davalıların ceza davasındaki beyanlarında, son kayıt malikleri davalılar ... ve ...'ye taşınmazların bedelsiz olarak aktarıldığı bildirildiğine göre; anılan kayıt maliki davalıların Türk Medeni Kanunun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı konusunda da kuşku yoktur.
Hâl böyle olunca; belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde ve olayların değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek, yüzeysel ve biçimsel bir anlayışla yargıya varılıp yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Davacı vasisi vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 09.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.