6. Ceza Dairesi 2016/4554 E. , 2018/5181 K.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Yağma, Yağmaya teşebbüs, Görevi yaptırmamak için direnme, Kasten yaralama, 6136 sayılı Yasaya muhalefet, Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etmek
HÜKÜM : Beraat, Mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
İddianamede sanıklar ..., ..., ..., ..., ... hakkında 30.10.2005 tarihinde yakalandıkları sıradaki eylemleri nedeniyle görevi yaptırmamak için direnme suçundan kamu davası açıldığı; ... plakalı aracın müsaderesi talep edildiği halde bu suç ve müsadere talebi yönünden hüküm kurulmadığı anlaşılmış ise de; zamanaşımı süresi içerisinde karar verilmesi olanaklı görülmüştür.
Yakınanlar ..., ...,..., ...'ya yönelik eylemler sırasında yakınanların rızaları dışında bağevinde zorla tutulduklarının ileri sürülmesi karşısında; yakınanlar ..., ...'ya yönelik sanık ... hakkında, yakınanlar ..., ...'e yönelik sanık ... hakkında, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan zamanaşımı içerisinde yerinde işlem yapılması olanaklı kabul edilmiştir.
Hükmün, sanık ... savunmanının yüzüne karşı 18.03.2013 tarihinde açıklanmasına rağmen, sanık savunmanının yasal süresinden sonra, 26.03.2013 tarihinde temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmakla, sanık ... savunmanının temyiz talebinin 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi gereğince REDDİNE,
I-) Sanıklar ..., ... hakkında katılan ... ...'na yönelik yağmaya teşebbüs; sanık ... hakkında yakınan ...'e yönelik yağma; sanıklar ..., ..., ... hakkında yakınan ...'ya yönelik yağmaya teşebbüs; sanık ... hakkında yakınan ...'a yönelik yağmaya teşebbüs suçlarından kurulan beraat, sanıklar ..., ..., ... hakkında katılan ... ...'na yönelik yağmaya teşebbüs; sanık ... hakkında yakınanlar ... ve ...'e yönelik yağmaya teşebbüs; sanık ... hakkında 15.10.2005 tarihli görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Sanıklar ..., ..., ..., ... hakkında örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen yağma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden, 5237 sayılı TCK'nın 58/9. maddesi uygulamasının infazda gözetilmesi olanaklı görülmüştür.
Katılan ... ...'na yönelik yağmaya teşebbüs suçunun işyerinde işlendiğinin anlaşılması karşısında; sanıklar ..., ..., ... hakkında 5237 sayılı TCK'nın 149. maddesinin 1. fıkrasının (a), (c) ve (g) bentlerinin yanı sıra (d) bendinin değerlendirilmeye esas alınmaması,
Yakınanlar ... ve ...'e yönelik yağmaya teşebbüs suçunun geceleyin saat 23:00'te işlenmesine karşın, sanık ... hakkında aynı Yasanın 61. maddesi uyarınca, temel ceza belirlenirken, (h) bendinin değerlendirilmeye esas alınmaması ve alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği gözetilmeden yazılı biçimde hüküm kurulması, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanıklar ..., ..., ..., ... savunmanlarının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme kısmen uygun olarak ONANMASINA,
II-) Sanıklar ..., ..., ... hakkında katılan ... ...'na yönelik kasten yaralama; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında 6136 sayılı Yasaya muhalefet; sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak; sanıklar ..., ..., ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etmek suçlarından kurulan beraat, sanıklar ..., ... hakkında katılan ... ...'na yönelik kasten yaralama; sanıklar ..., ... hakkında 6136 sayılı Yasaya muhalefet; sanıklar ..., ..., ..., ..., ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Sanıklara yüklenen ve suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK'nın 86/3-e, 87/3-d, 62. maddelerinde düzenlenen kasten yaralama; 6136 sayılı yasanın 13/1, 15/1, TCK'nın 62, 53. maddelerinde düzenlenen 6136 sayılı yasaya muhalefet; TCK'nın 220/2-3-7. maddesinde düzenlenen suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etmek suçlarının gerektirdiği cezaların türü ve üst sınırına göre; aynı Yasanın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen 12 yıllık kesintili zamanaşımının suç tarihi olan 22.08.2005 ve 30.10.2005 tarihlerinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma sebebi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK'un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
III-) Yakınanlar..., ...'ya yönelik yağma suçundan sanık ... hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelemesine gelince;
Yakınanlar ... ve...'nin sanık ...'ın kendilerini kurtardığı ve olaya dahil olmadığına ilişkin beyanları ile yakınan ...'in babası tanık ...'in, oğlu ...'in bağevine götürülmesi üzerine sanık ...'ı yardımcı olması için bağevine kendisinin gönderdiğini söylemesi karşısında; sanık ...'ın yağma eylemine katıldığına ilişkin delillerin nelerden ibaret olduğu yeterli şekilde açıklanıp tartışılmadan yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanık ... savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak üye ...'un genel usule ilişkin muhalefetiyle BOZULMASINA, 09.07.2018 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY:
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay'a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;
5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi 'kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi' ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay'da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
Şöyle ki;
1- Özel Yetkili Mahkemeler, 'Adil Yargılanma Hakkı' ve 'Ağır Ceza Mahkemeleri' arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
2- Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay'da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın 'Kanun önünde eşitlik' başlıklı 10; 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36; 'Kanunî Hâkim Güvencesi' başlıklı 37; 'Suç ve Cezalar' başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
Görüldüğü üzere;
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
Şöyle ki;
Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.