Ceza Genel Kurulu 2019/599 E. , 2021/541 K.
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 1-3
Katılma Talebi
Reddedilen : Adalet Bakanlığı
Temyiz Edenler : Sanıklar, katılma talebi reddedilen vekili ve katılan vekili
Sanıklar ... ve ...’in 3628 sayılı Kanun’da düzenlenen haksız mal edinme suçundan beraatlerine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince verilen 18.10.2019 tarihli ve 1-3 sayılı hükümlerin, sanıklar, katılan Hazine ve ... vekili ile katılma talebi reddedilen Adalet Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Red ve Onama” istemli 26.11.2019 tarihli ve 114779 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Dosya kapsamı, temyiz edenler ve nedenleri ile ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel Dairece verilen hükümler dikkate alındığında Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi sırasında özellikle;
1- 3628 sayılı Kanun’da düzenlenen haksız mal edinme suçundan katılma talebinin reddine karar verilen Adalet Bakanlığının, kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı,
2- Sanıklara atılı haksız mal edinme suçunun sabit olup olmadığı, sabit olmadığının kabulü hâlinde ise CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uyarınca mı yoksa (e) bendi uyarınca mı beraat kararı verilmesi gerektiği,
Hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
1- 3628 sayılı Kanun’da düzenlenen haksız mal edinme suçundan katılma talebinin reddine karar verilen Adalet Bakanlığının, kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel Dairece sanıklara atılı haksız mal edinme suçundan açılan kamu davası 3628 sayılı Kanun’un 17 ve 18. maddeleri uyarınca ... Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğüne bildirilmiş, suçtan zarar görme ihtimaline binaen vekili aracılığıyla katılma talebinde bulunan Hazine ve Maliye Bakanlığının haksız mal edinme suçuna yönelik isteği yerinde görülerek sanıklar hakkında açılan kamu davasına katılmasına, Hazine ve ... vekilinin Adalet Bakanlığı adına yaptığı katılma isteminin ise anılan Bakanlığın suçtan doğrudan zarar görmemesi ve Kanun’da Adalet Bakanlığının kamu davasına katılabileceği konusunda bir hüküm bulunmaması nedenleriyle reddine karar verilmiştir.
5271 sayılı CMK'nın 237. maddesinin birinci fıkrasında “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup hâlinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK'nın 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Malen sorumlu; yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen–M. Emin Alşahin–Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Adalet Yayınevi, ..., 2017, s.305; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, s.214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, s.106-107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, ..., 2010, s.7702-7703).
“Suçtan zarar görme” kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 12.06.2018 tarihli ve 1190-274 sayılı, 03.07.2018 tarihli ve 1191-328 sayılı, 08.11.2016 tarihli ve 830-412 sayılı, 03.05.2011 tarihli ve 155–80 sayılı, 04.07.2006 tarihli ve 127–180 sayılı, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 sayılı, 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 234-366; 03.05.2011 tarih ve 155-80 ile 21.02.2012 tarih ve 279–55 ve 15.04.2014 tarih ve 599-190 sayılı daha sonraki bir çok kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu kapsamda, 3628 sayılı Kanun'un “Bu Kanunda Yazılı Suçlar ile Bazı Suçlardan Dolayı Soruşturma Usulü” genel başlığını taşıyan 4. bölümünün “Soruşturma” başlıklı 17. maddesinde;
'Bu Kanunda ve 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz.
Yukarıdaki fıkra hükmü müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar hakkında uygulanamaz.
Görevleri veya sıfatları sebebi ile özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi olan sanıklarla ilgili kanun hükümleri saklıdır.',
“Suçun ihbarı” başlıklı 18. maddesinde ise;
“Yukarıdaki maddede yazılı suçlara ilişkin ihbarlar doğrudan Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılır. İhbar üzerine derhal bir ihbar tutanağı düzenlenir ve bir örneği muhbire verilir. Acele ve gecikmesinde sakınca umulan hallerde tutanak düzenlenmesi sonraya bırakılabilir. Muhbirlerin kimlikleri, rızaları olmadıkça açıklanmaz. İhbar asılsız çıktığında aleyhine takibat yapılanın istemi üzerine muhbirin kimliği açıklanır.
Yukarıdaki fıkraya göre yapılan ihbar veya takipsizlik kararı ve iddianame Cumhuriyet başsavcılığınca, ... Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü ile varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirilir. Hazine avukatının yazılı başvuruda bulunması hâlinde ..., başvuru tarihinde müdahil sıfatını kazanır.
Bu suçlardan dolayı müfettiş ve muhakkikler de soruşturma neticesinde delil veya emare elde ettikleri takdirde, işi yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi ederler. Cumhuriyet Başsavcılığı müfettiş ve muhakkikler tarafından kendisine tevdiine lüzum görülmediği halde dahi evrakın taalluk ettiği iş hakkında soruşturma yapmak üzere gerekçe göstererek evrakı ait olduğu merciden isteyebilir.
17 nci maddede yazılı suçlardan dolayı delil veya emare elde eden müfettiş ve muhakkikler durumu yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi etmedikleri takdirde bunlar hakkında da yapılacak takibattan dolayı Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat Hükümleri uygulanmaz.
İhbar konusu müsnet suç hakkında dava açılıncaya kadar bilgi vermek ve yayın yapmak yasaktır.”, şeklinde hükümlere yer verilmiş olup incelemeye konu haksız mal edinme suçuna ilişkin Hazine ve Maliye Bakanlığının davaya katılma hakkı açıkça düzenlenmiş, ayrıca ihbar veya takipsizlik kararı ile iddianamenin varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirileceği hüküm altına alınmıştır.
Yine Ceza Genel Kurulunca 25.03.2003 tarih ve 41-54 sayı ile; 'Tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılma, dolayısıyla verilen hüküm hakkında yasa yollarına başvurmanın olanaksız olduğu' şeklinde karar verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında, 3628 sayılı Kanun’da düzenlenen haksız mal edinme suçundan katılma talebinin reddine karar verilen Adalet Bakanlığının, kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde;
Sanıklar ... ve ...’in 1. sınıf hâkim olarak görev yaptıkları dönemde 3628 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan haksız mal edinme suçunu işlediklerinden bahisle haklarında kamu davası açıldığı anlaşılan olayda;
Adalet Bakanlığının doğrudan bir zarar görmemesi, dolaylı veya muhtemel zararların kamu davasına katılma hakkı vermemesi ve anılan Bakanlığın haksız mal edinme suçuna ilişkin olarak kamu davasına katılmasını özel olarak düzenleyen bir kanun hükmünün de bulunmaması karşısında, adı geçen Bakanlığın sanıklar hakkında haksız mal edinme suçundan açılan kamu davasına katılma hakkının bulunmadığının,
Sanıklar hakkında açılan kamu davasına konu haksız mal edinme suçunda korunan hukuki yarar hem devlete ve devlet görevlilerine karşı duyulan güveninin korunması olup 3628 sayılı Kanun’un 18. maddesinde, anılan Kanun’da sayılan suçlara ilişkin ihbar veya takipsizlik kararı ve iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığınca, ... Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğünün yanı sıra varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirileceği belirtilmiş ise de; Adalet Bakanlığının anılan yasal düzenleme anlamında “İlgili kamu kurumu” olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı ve haksız mal edinme suçu açısından Adalet Bakanlığı ile bağlı birimlerine 'Suçtan doğrudan zarar gören' ve 'Malen sorumlu' sıfatlarını kazandırmayacağı, tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanılarak kamu davasına katılma da mümkün olmadığından anılan Bakanlık ve bağlı birimlerinin yargılamaya konu haksız mal edinme suçu yönünden de kamu davasına katılma hak ve yetkisinin olmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, sanıklar hakkında 3628 sayılı Kanun’da düzenlenen haksız mal edinme suçundan açılan kamu davası nedeniyle suçtan doğrudan zarar görmeyen ve kanunlarda da kamu davasına katılabileceğine ilişkin hüküm bulunmayan ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince de katılma talebinin reddine karar verilen Adalet Bakanlığının, kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığından Hazine ve ... vekili aracılığıyla yaptığı temyiz isteminin CMK’nın 298. maddesi gereğince reddine, temyiz incelemesinin katılan Hazine ve ... vekili ve sanıkların temyiz istemleri ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmelidir.
2- Sanıklara atılı haksız mal edinme suçunun sabit olup olmadığı, sabit olmadığının kabulü hâlinde ise CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uyarınca mı yoksa (e) bendi uyarınca mı beraat kararı verilmesi gerektiği;
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...’in (40054) ... eski Hâkimi olduğu ve 30.04.2007 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı, sanık ...’in (37837) ... Bölge İdare Mahkemesi eski Üye Hâkimi olduğu ve 31.08.2006 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı, sanıkların HSYK Genel Kurulunun 24.08.2016 tarihli ve 2016/426 sayılı kararıyla meslekten çıkarıldıkları,
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığının 26.06.2015 tarihli yazı ekinde gönderilen kolluk görevlileri tarafından düzenlenen rapora göre; HSYK Başmüfettişliği tarafından 05/21-3 sayılı yazı kapsamında MASAK tarafından gönderilen EFT ve havale verileri incelenerek analiz çalışması yapıldığı, ...’in hesaplarından... Elektrik Enerjisi Toptan Satış AŞ firmasının hesabına “... Abone No: 10000074560” açıklamasıyla çeşitli tarihlerde ödeme yapıldığı, buradan ... adına bir elektrik aboneliği olduğu, bu aboneliğin de ticari bir işletme olabileceği, ...’in hesaplarına ... ve ... tarafından toplamda 143.700 TL gönderildiği, MASAK verileri üzerinde yapılan hesap hareketlerinin incelenmesi neticesinde, ... Tavukçuluk firması ile ... isimli şahıs arasında ticari faaliyet olabileceğinin değerlendirildiği,
Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının 20.02.2016 tarihli raporuna göre; ...’in annesi ...’e, babası ...’e ve kardeşi ...’e ... Tavukçuluk ve Tarım Ürünleri Tic. San. AŞ tarafından düzenli ve toplamda yüksek tutarlara ulaşan para havaleleri gerçekleştirildiği, ... ve ... tarafından da ...’e para havaleleri yapıldığı, kendilerine ... Tavukçuluk tarafından düzenli ve toplamda yüksek tutarda para havale edilen Başer ailesine mensup kişiler tarafından anılan şirkete mal/hizmet satışı gerçekleştirildiğine ilişkin beyanlar bulunduğu,
... Vergi Denetim Kurulunun 23.08.2016 tarihli raporuna göre; ... Tavukçuluk ve Tarım Ürünleri Tic. San. AŞ’nin 2011/6-2014/7 ayları arasında ..., ... ve ...’e gerçekleştirdiği havalelerin mahiyetine ilişkin yapılan ön inceleme çalışmaları neticesinde; adı geçen kişilerin kendi çiftliklerinde ... Tavukçuluk isimli şirkete tavuk yetiştiriciliği yaptıkları için anılan şirket tarafından bu kişilere yapılan ödemelerden ibaret olduğunun belirtildiği,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Müfettişliğinin talebi üzerine Dr. ...r (Bankacılık Uzmanı-Mali Müşavir-Bağımsız Denetçi) tarafından düzenlenen 01.06.2015 tarihli bilirkişi raporuna göre; hakkında soruşturma yürütülen ... ile eşinin giderlerinin gelirleriyle orantılı olduğu, mal varlığında kaynağını açıklayamadıkları önemli bir artış olmadığı, maaş geliri dışında ... ve eşi ... ile ilgili olarak dikkat çekici olduğu mütalaa edilen para hareketlerinin mahiyetinin ilgili bankalardan alınacak hesap ekstrelerinin incelenmesi ile anlaşılabileceği, ...’in annesi ... (751.614 TL), babası ... (103.581 TL) ve kardeşi ...’e (504.910 TL) ... Tavukçuluk’dan yüklü miktarda gelen havalelerin gerekçesinin kayıtlardan bilinemediği,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi Başkanlığına hitaben yazılan Teftiş Kurulu Başkanlığının 30.07.2015 tarihli yazısına göre; ... 29 ve 32. Asliye Ceza Mahkemesinin denetimi sırasında, (40054) Hâkim ... hakkındaki iddialarla ilgili, ticari faaliyette bulunduğuna ilişkin delil elde edildiğinden, soruşturmaya geçilmesi düşünüldüğü belirtilerek soruşturma izni istendiği,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesince 10.09.2015 tarih ve 7850-8178 sayı ile; 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 48/4. maddesinde, “Hâkim ve savcılar, kanunlarda belirlenenlerden başka, resmi ve özel hiçbir görev alamazlar, kazanç getirici faaliyetlerde bulunamazlar...” hükmüne aykırı olarak ticari faaliyette bulunduğu iddiasından dolayı soruşturmaya geçilmesinin uygun olacağı kanaatine varıldığından ... Hâkimi iken HSYK İkinci Dairesi tarafından 14.07.2015 tarihli kararla görevden uzaklaştırılan ... hakkında Kurul Müfettişi tarafından soruşturma yapılmak üzere 2802 sayılı Kanun’un 82 ve 83. maddeleri uyarınca soruşturma izni verilmesi hususunda Kurul Başkanına teklifte bulunulmasına karar verildiği, HSYK Başkanı tarafından da 09.10.2015 tarihinde bu hususta olur verildiği,
Soruşturma izni üzerine HSYK müfettişleri tarafından düzenlenen 12.11.2015 tarihli soruşturma raporunda; ... eski Hâkimi (40054) ... hakkında yürütülen soruşturma kapsamında aldırılan bilirkişi raporları ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; ...’in MASAK tarafından gönderilen EFT ve havale verilerinin yapılan analiz çalışması neticesinde ... Tavukçuluk AŞ tarafından ...'in ailesine para transferlerinin yapıldığı, yapılan bazı para havalelerinden ... adına bir elektrik aboneliği olduğu, ayrıca ...'in beyaz et gıda (tavukçuluk) alanında faaliyet gösteren bir firma ile ilgili yaptığı para transferinin de tespit edildiği, bu hâliyle ticari faaliyet için tahsis edilen elektrik sayaç aboneliği ... adına kayıtlı olan şirket ile ... Tavukçuluk AŞ'nin ticari faaliyet içerisinde bulunduğunun tespiti ile ... Tavukçuluk AŞ tarafından ilgilinin annesi, babası ve kardeşi hesabına yüklü miktarlarda para aktarılması, annesi, babası ve kardeşi tarafından da ...'e para gönderilmiş olması gibi hususlar ilgili yönünden şaibeli bulunmuş, bu nedenle ilgilinin savunmasına itibar edilmeyerek Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 48/4 maddesine aykırı olarak, mesleğin gerekleri ile bağdaşmayan kazanç getirici faaliyetlerde bulunduğu anlaşıldığından ... hakkında disiplin cezası uygulanması gerektiğinin belirtildiği,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesince 18.02.2016 tarih ve 22-77 sayı ile; ...’in mal beyannamelerinin ve HSYK’ya yaptığı bildirimlerin incelenerek, 01.06.2015 tarihli bilirkişi raporunda ilgilinin eşi ...’in vadeli ve vadesiz mevduat hesaplarında bulunan meblağlar ile yatırım fonu işlemlerine ilişkin olarak süresi içerisinde mal beyanı ya da kazanç getirici faaliyet kapsamında bildirimde bulunup bulunmadığının araştırılması, mal varlığının kaynağının sorulması ve ilgilinin eşinin de hâkim olarak görev yapması nedeniyle şüpheli bir para akışı ya da kuşkulu bir işlem olduğu kanaati hasıl olmuş ise, HSYK’ya bildirimde bulunularak soruşturma izni verilmesi durumunda ilgilinin ve eşinin hukuki durumlarının birlikte değerlendirilmesi ve delillerin tartışılması gerekirken, belirtilen eksiklikler giderilmeden 01.06.2015 tarihli bilirkişi raporuyla yetinilerek soruşturma raporu tanzim edildiği anlaşıldığından, ilgili hakkındaki soruşturma dosyasının HSYK 3. Dairesi kanalıyla Teftiş Kurulu Başkanlığına iadesine, soruşturma dosyasının tekemmülünden sonra Daireye gönderilmesine karar verildiği,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesince 14.04.2016 tarih ve 7850-4782 sayı ile; ... ve ...’in mal beyannamelerinin ve Kurula yaptıkları bildirimlerin incelenmesi, vadeli ve vadesiz mevduat hesaplarında bulunan meblağlar ile yatırım fonu işlemlerine ilişkin olarak süresi içerisinde mal beyanı ya da kazanç getirici faaliyet kapsamında bildirimde bulunup bulunmadıklarının araştırılması, mal varlıklarının kaynağının sorulması ile şüpheli bir para akışı ya da kuşkulu bir işlem olabileceği şüphesinin araştırılması için karar verilmesinin talep edilmesi üzerine ... Hâkimi iken görevden uzaklaştırılan (40054) ... ve ... Bölge İdare Mahkemesi Üye Hâkimi (37837) ... hakkında Kurul Müfettişi tarafından soruşturma yapılmak üzere 2802 sayılı Kanun’un 82. maddesi uyarınca soruşturma izni verilmesi hususunda Kurul Başkanına teklifte bulunulmasına karar verildiği, HSYK Başkanı tarafından da 22.04.2016 tarihinde bu hususta olur verildiği,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Müfettişliğinin talebi üzerine...(Serbest Muhasebeci-Mali Müşavir-Bağımsız Denetçi) tarafından düzenlenen 21.06.2017 tarihli bilirkişi raporuna göre; ... ve ...’in genel ve ek mal bildirimlerinin bir kısmını zamanında vermedikleri, bir kısmını noksan verdikleri, verdikleri bazı mal bildirimlerinde malların değerlerini belirtmedikleri, bazen de edindikleri malları değerlerinden az ya da fazla gösterdikleri, eş mallarına ilişkin, eşler tarafından verilen beyanlar arasında çelişkilerin çok olduğu, genelde edindikleri malların kaynağını belirtmedikleri, bazen de edindikleri malların kaynağını mükerrer olarak gösterdikleri, ... ile ...'in; mevduat ve yatırım hesaplarına yatırılan ve çekilen para tutarları ile para transferlerinin çok yüksek olduğu, bankalardaki mevduat, yatırım ve döviz mevduat hesaplarına toplam 41.471.354,62 TL yatırdıkları, bu hesaplarından toplam 41.019.975,27 TL çektikleri, buna göre hesapta 451.379,35 TL bakiyenin kaldığı, bakiyenin 445.845,74 TL’lik tutarının adı geçenlerin bireysel emeklilik sigortalarına (BES) yatırdıkları paradan kaynaklandığı, bu nedenle, mevduat hesaplarına yatırılan ve çekilen para tutarlarının çok yüksek ve para transferlerinin de fazla olmasının şüpheli olarak değerlendirildiği, adı geçenlere gelen ve adı geçenlerin gönderdiği şüpheli EFT işlemlerinin çok olduğu, 2013 ile 2014 yıllarına ilişkin gelirlerinin toplamı 335.184,03 TL olup, bundan 4 kişilik aile için TÜİK verilerine göre 2013-2014 yılları yoksulluk sınırı tutarı olan 93.912 TL çıkarıldığında, 241.272,03 TL kaldığı, sanıkların edindikleri mal varlığı tutarı olan 676.400,31 TL’den 241.272,03 TL çıkarıldığında 435.128,28 kaldığı, bu tutarın, sanıkların yoksulluk sınırında yaşadıkları kabul edilse bile, kaynağını açıklayamadıkları 435.128,28 TL mal varlıklarının olduğunu açık bir şekilde ortaya koyduğu, sanıkların belirlenen iş ve işlemleri, 3628 sayılı Yasa’ya göre hazırlanan ve 15.11.1990 tarihli ve 20696 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkındaki Yönetmelik'e aykırı olduğu, ...’in ailesi ile ... Tavukçuluk arasındaki iş ve işlemlerin, ... açısından ilgili kanunlara göre ticari faaliyet olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı,
Soruşturma izni üzerine HSYK müfettişleri tarafından düzenlenen 26.02.2018 tarihli soruşturma raporunda; Serbest Muhasebeci Mali Müşavir...tarafından tanzim edilen 21.06.2017 tarihli raporun ilgili kısımlarında belirtildiği üzere; eski Hâkim ... ve eşi ...'in genel ve ek mal bildirimlerinin bir kısmını zamanında vermedikleri, bir kısmını noksan verdikleri, verdikleri bazı mal bildirimlerinde malların değerlerini belirtmedikleri, bazen de edindikleri malları değerlerinden az ya da fazla gösterdikleri, eş mallarına ilişkin olarak ise; eşler tarafından verilen beyanlar arasında çelişkilerin çok olduğu, genelde edindikleri malların kaynağını belirtmedikleri, bazen de edindikleri malların kaynağını mükerrer olarak gösterdikleri, yine ... ve ...'in; mevduat ve yatırım hesaplarına yatırılan ve çekilen para tutarları ile para transferlerinin çok yüksek olduğu, bankalardaki mevduat, yatırım ve döviz mevduat hesaplarına toplam 41.471.354,62 TL yatırdıkları, bu hesaplarından toplam 41.019.975,27 TL çektikleri, buna göre hesapta 451.379,35 TL bakiyenin kaldığı, bakiyenin 445.845,74 TL’lik tutarının adı geçenlerin bireysel emeklilik sigortalarına (BES) yatırdıkları paradan kaynaklandığının belirlendiği, bu nedenle mevduat hesaplarına yatırılan ve çekilen para tutarlarının çok yüksek ve para transferlerinin de fazla olmasının şüpheli olarak değerlendirildiği, ayrıca adı geçenlere gelen ve adı geçenlerin gönderdiği şüpheli havale ve EFT işlemlerinin çok sayıda olduğunun belirlendiği, raporun III/1.11 maddesinde ve ekindeki 43 no’lu tabloda ayrıntılı olarak belirtildiği gibi, ilgililerin 2013 ile 2014 yıllarına ilişkin gelirlerinin toplamının 335.184,03 TL olup, bundan 4 kişilik aile için TÜİK verilerine göre 2013-2014 yılları yoksulluk sınırı tutarı olan 93.912,00 TL çıkarıldığında 241.272,03 TL kalacağı, ilgililerin edindikleri mal varlığı tutarı olan 676.400,31 TL’den 241.272,03 TL çıkarıldığında 435.128,28 TL kaldığı, bu tutarın ilgililerin yoksulluk sınırında yaşadıkları kabul edilse bile, kaynağını açıklayamadıkları 435.128,28 TL mal varlıklarının olduğunu açık bir şekilde ortaya koyduğu ve ilgililerin belirlenen iş ve işlemlerinin, 3628 sayılı Yasa’ya göre hazırlanan ve 15.11.1990 tarihli ve 20696 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkındaki Yönetmelik'e aykırı olduğu sonucuna varıldığı, ilgililerin 2013 ile 2014 yıllarına ilişkin gelirlerinin toplamının 335.184,03 TL olup bundan 4 kişilik aile için TÜİK verilerine göre 2013-2014 yılları yoksulluk sınırı tutarı olan 93.912,00 TL çıkarıldığında 241.272,03 TL kalacağı, ilgililerin edindikleri mal varlığı tutarı olan 676.400,31 TL’den 241.272,03 TL çıkarıldığında 435.128,28 TL kaldığı, bu tutarın ilgililerin yoksulluk sınırında yaşadıkları kabul edilse bile, kaynağını açıklayamadıkları 435.128.28 TL mal varlıklarının olduğunu açık bir şekilde ortaya koyduğu, buna göre mahiyeti ve kaynağı belli olmayan 435.128.28 TL’yi haksız mal edindiklerinin belirlendiği,
3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun “Haksız Mal Edinme” başlıklı 4. maddesinde “Kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışlar, bu Kanunun uygulanmasında haksız mal edinme sayılır.” madde hükmünü düzenlediği, bilirkişi raporu içeriğinden ilgililerin genel ve ek mal bildirimlerinin bir kısmını zamanında vermedikleri, bir kısmını noksan verdikleri, verdikleri bazı mal bildirimlerinde malların değerlerini belirtmedikleri, bazen de edindikleri malları değerlerinden az ya da fazla gösterdikleri, ayrıca kaynağı açıklanamayan 435.128.28 TL’lik tutarı da haksız mal edindiklerinin anlaşıldığı, ilgililerin bu eylemlerinin ise disiplin cezası yanında anılan Kanun hükümlerini ihlal eden suç niteliği taşıdığı ve haklarında ayrıca kovuşturma talebinde bulunulması gerektiği düşünülmüş, ayrıca anılan bilirkişi raporuna göre ilgililerin iş ve işlemlerinin ticari faaliyet olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığının bildirilmesi karşısında adı geçenlerin eylemlerinin bir bütün hâlinde haksız mal edinme fiili olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatine ulaşıldığı,
Soruşturma maddesi, MASAK ve bilirkişi raporu ile yapılan yazışmalar ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, haklarında inceleme - soruşturma izni verilen ilgililerin 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 48/4, 3628 sayılı Yasa’nın 4, 11, 12 ve 13. maddeleri ile Bangalore Yargı Etiğinin ilgili hükümlerine aykırı olarak gerçeğe aykırı mal beyanında bulundukları ve 435.128,28 TL tutarında haksız mal edinme niteliğinde eylemlerinin olduğu, nihayetinde 3628 sayılı Yasa’da suç olarak düzenlenen haksız mal edinme ve gerçeğe aykırı beyanda bulunma eylemlerinin ise mesleğin şeref ve onurunu bozan, mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte olduğu değerlendirildiğinde HSYK Genel Kurulunun 24.08.2016 tarihli ve 2016/426 sayılı kararıyla meslekten çıkarılan ... eski Hâkimi ... ve ... Bölge İdare Mahkemesi eski üye Hâkimi ... hakkında meslekten çıkarma cezasının uygulanması ve suç niteliği taşıyan faaliyetleriyle ilgili olarak da ayrıca kovuşturma yapılması gerektiği kanaatine varıldığı,
Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesince 18.10.2018 tarih ve 188-621 sayı ile; soruşturma izni verilmesine konu iddialar ile ilgili olarak kovuşturma yapılması gerekli görüldüğünden sanıklar hakkında kovuşturma izni verilmesine, düzenlenecek iddianame ile birlikte ... Ağır Ceza Mahkemesine verilmek üzere soruşturma evrakının 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 89. maddesi uyarınca ... Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verildiği,
... Cumhuriyet Başsavcılığının 20.12.2018 tarihli ve 12-12 sayılı iddianamesi ile; sanıkların 3628 sayılı Kanun’a muhalefet ettikleri belirtilerek son soruşturmanın açılmasına karar verilmek üzere dosyanın gönderildiği ... 18. Ağır Ceza Mahkemesince 15.01.2019 tarih ve 31-12 sayı ile; 3628 sayılı Kanun’un 13/1 ve TCK’nın 53/1. maddeleri gereğince kovuşturmanın (son soruşturmanın) Yargıtay ilgili Ceza Dairesine açılmasına karar verildiği,
Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince yargılama aşamasında alınan ... (Bankacı-Hukukçu-Mali Müşavir), ... (Hesap Bilirkişisi) ve ... (S.M. Mali Müşavir) tarafından düzenlenen 15.08.2019 tarihli bilirkişi kurulu raporuna göre; 12.11.2015 tarihli HSK soruşturması kapsamında Dr. ... tarafından düzenlenen 01.06.2015 tarihli bilirkişi raporunda “...'in aile bilgileri içerisinde görülmemekle birlikte yakını olabilecek ..., ... ve ...'in ne işle iştigal ettikleri bilinmediğinden, adlarına açılan mevduat hesapları ve gönderdikleri paraların gelir durumlarıyla orantılı olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılamamıştır.” ifadesinin yer aldığı, bu hususun açıklığa kavuşturulduğu, ...'e annesi ve babası tarafından gönderilen miktarların gelir durumlarıyla orantılı olduğu, ... tarafından düzenlenen 21.06.2017 tarihli bilirkişi raporunda; sanıkların 435.128,28 TL tutarında kaynağını açıklayamadıkları mal varlıklarının olduğu yönündeki tespitin hatalı olduğu, zira 676.400,31 TL tutarındaki mal varlığı 2013 ve 2014 yıllarında ulaşılan miktar olmakla birlikte, raporda bu varlıkların sanıkların sadece anılan yıllarda elde ettiği gelirle karşılaştırıldığı, örneğin ...'in 02.08.2007 tarihinde satın aldığı ve 13.11.2015 tarihinde 165.000 TL bedelle sattığını beyan ettiği dairenin bu varlık toplamı içinde yer aldığının dikkate alınmadığı, keza 160.000 TL değerindeki Audi marka ikinci el aracın alımından önce satılan 2012 yılında alınmış bulunan Mercedes marka aracın 99.000 TL olarak beyan edilen değerinin ve ... tarafından 2014 yılında alınan arsadan önce 15.05.2008 tarihinde sattığı ve değerinin 100.000 TL olduğunu beyan ettiği daire bedelinin dikkate alınmadığı, söz konusu rakamlar düşüldüğünde (435.128,28 - 100.000 - 99.000 - 165.000 =) geriye kalan rakamın 71.128,28 TL olduğu ve ...'in annesi ve babası tarafından kendisine 2012 ve 2013 yıllarında gönderilen 143.700 TL (25.03.2015 tarihinde gönderilen 10.000 TL ile toplam 153.700 TL) dikkate alındığında, sanıkların kaynağı belli olmayan tutarda bir mal varlığına sahip olmadıkları, sonuç olarak sanıkların gelirleri ile mal varlıklarının orantılı olduğu, kaynağı açıklanamayan bir mal varlıklarının bulunmadığı, sanıklardan ...'e, annesi ... ve babası ... tarafından gönderilen havalelerin gelirleri ile mütenasip ve kaynağının belli olduğu, adı geçenlerin 2009 yılından beri dava dışı ... Tavukçuluk ve Tarım Ürünleri Tic. San. AŞ firmasına et tavukçuluğu konusunda fason üretim yaptıkları, ...'e gönderdikleri havalelerin aile ilişkileri içerisinde değerlendirilmesi gerektiği, adı geçen sanıklar yönünden üstü örtülü bir ticari faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği,
Anlaşılmaktadır.
Sanık ...; son soruşturmanın açılmasına dair verilen kararın kesinleşmediğini, bu nedenle hakkında açılan bir dava olmadığını, soruşturmanın en başında bilirkişi tarafından hazırlanan 01.06.2015 tarihli raporda eşinin ve kendisinin gelirlerinin mal varlığına uygun olduğunun işaret edildiğini, ancak banka kayıtları araştırılırsa belki bir şeylerin çıkabileceği yönünde bir cümle kurulduğunu, bu tespitin çok manidar olduğunu, ancak sonradan hazırlanan 21.06.2017 tarihli raporda aksi yönde yapılan bir tespit nedeniyle eşi ve kendisine aleyhine HSK tarafından soruşturma izni verildiğini, ikinci bilirkişi raporunda adı geçen ... Holding, ..., Güvenilir Gıdalar veya ... gibi isimleri tanımadığını ve bilmediğini, babasının ve kardeşinin fason üretim çiftlikleri olduğunu, tavukçuluk işi ile uğraştıklarını, ailesinin ... Tavukçuluk isimli şirkete de tavuk üretip sattıklarını, ... Tavukçuluk isimli şirket ile ailesine ait üretim çiftlikleriyle kendisinin doğrudan bir ilgisi olmadığını, ancak suçlamaya konu edilen olayların sebebinin geçmişte vermiş olduğu bir karardan kaynaklandığını, kendisinin hiçbir şekilde ticaretle uğraşmadığını, zaten yoğun çalışan bir hâkim olarak bunun mümkün olmadığını, ilk bilirkişi raporunun da savunmalarını doğruladığını, ... Tavukçuluk adlı şirketin faaliyetlerine dair belgelerle uzaktan yakından ilgisinin olmadığını, 41 trilyon civarında bir parayı hiçbir yerden çekmediğini, kimseden karşılıksız bir yemek bile yemediğini, öğrenciyken de kendi arabası ve evinin olduğunu, kimsenin yurdunda kalmadığını, bunun sebebinin babasının ekonomik durumunun iyi olmasından kaynaklandığını, bu nedenle bilirkişi raporlarında aleyhine yapılan tespitlerin hiçbirini kabul etmediğini, örneğin mal beyanlarında eşine aldıkları arabanın bedeli 2009 yılında 16.500 TL iken bir sonraki mal beyanında edinme bedelini değil, arabanın değeri neyse örneğin 25.000,00 TL olarak gösterdiklerini, bunun bilgisizlikten kaynaklandığını, amacının sadece güncelleme yapmak olduğunu, bu olayın bile bilirkişi raporlarında gerçek dışı mal beyanında bulunmak olarak değerlendirildiğini, sahibi olduğu Mercedes marka aracını yenilemek için 2014 yılında sattığını, ancak daha güzel bir araba bulamayınca 250 tane Cumhuriyet altını aldığını, bunun değerinin 112.000 TL civarı olduğunu, ancak zaten geçmişte hakkıyla kazanmış olduğu bu değerin bildirilmesinin zorunlu olmadığını, raporlarda bu hususta yanlış tespitler bulunduğunu, manipülasyon yapıldığını, eşi ve kendi hesaplarında 41 trilyon lira bulunduğu tespitinin tamamen hatalı olduğunu, böyle bir paranın da zaten hesaplarında bulunmadığını, raporlarda kendisinin hâlihazırdaki ekonomik durumunun ve öğrencilik hayatından beri lüks yaşayan bir insan olduğunun göz ardı edildiğini, mezun oluncaya kadar kuyumculuk işine devam ettiğini, ancak rapor içeriklerinin maddi gerçeklikle bağdaşmadığını, 3628 sayılı Kanun’un 13/1 maddesinin rüşvet, yolsuzluk gibi somut bir eylemden elde edilen haksız kazançları suça konu ettiğini, fakat ortada böyle bir eylemi de olmadığını, bilirkişi raporlarında eşi ve kendisinin banka hesapları üzerinde olmayan para hareketlerinin kendileriyle ilgisi olmadığını, atılı suçu kabul etmediğini,
Sanık ...; son soruşturmanın açılmasına dair verilen kararın kesinleşmediğini, bu nedenle hakkında açılan bir dava olmadığını, soruşturmanın en başında bilirkişi tarafından hazırlanan raporda eşinin ve kendisinin gelirlerinin mal varlığına uygun olduğunun işaret edildiğini, ancak banka kayıtları araştırılırsa belki bir şeylerin çıkabileceği yönünde bir cümle kurulduğunu, ancak sonradan hazırlanan 21.06.2017 tarihli raporda aksi yönde yapılan bir tespit nedeniyle eşi ve kendisi aleyhine HSK tarafından soruşturma izni verildiğini, 3628 sayılı Kanun’a muhalefet suçunun oluşması için kast olmasının gerektiğini, kendisinin hiçbir kastının olmadığını, açıklanamayan hiçbir mal varlığı bulunmadığını, bu soruşturma kapsamına eşi ve ailesinin sahip oldukları şirket nedeniyle dahil edildiğini, soruşturmanın başladığından bile sonradan haberinin olduğunu, meslekten ihraç edildiğinde 23 yıllık 1. sınıf bir hâkim olduğunu, maaş ve diğer gelirlerini döviz ve altına yaptıkları yatırımlarla değerlendirdiklerini, eşinin ailesinin ekonomik durumunun çok iyi olduğunu, eşinin ailesi tarafından kendilerine ve torunlarına para gönderildiğini, yaptıkları mal bildirimlerinin eksiksiz ve süresinde olduğunu, ihraç edilene kadar da hiçbir şekilde bir hukuksuz girişiminin olmadığını, iddiaya konu suçlamayı kesinlikle kabul etmediğini, mal beyanlarının bildirilmesi sırasında rayiç değerler konusunda bilgisizlikten kaynaklı bir takım hataların yapılmış olabileceğini ancak bunların bir art niyet taşımadığını, kendisinin idari yargı hâkimi eşinin ise adli yargı hâkimi olduğunu, mal beyanında bulunurken birbirleri arasında iletişimsizlik olabileceğini, kendisi ve eşinin bireysel emeklilik hesaplarında hiçbir zaman bilirkişi raporunda belirtildiği miktarda bir para olmadığını, yine raporlarda yapılan tespitlerde ... Tavukçuluk adlı şirketle bağlantılı kişiler tarafından gönderilen EFT'lerin sanki kendisinin hesabına yapılmış gibi gösterildiğini, ancak hiçbir şekilde bu şirketle ve ticari faaliyetleri ile bir ilgilerinin bulunmadığını, eşi ve kendisinin hiçbir zaman 41 trilyon TL gibi bir rakama varan mal varlıklarının bulunmadığını, raporda belirtilen 435 bin TL'nin kaynağının ise tüm taşınır ve taşınmaz mal varlıklarının toplamı olduğunu, suçlamayı kabul etmediğini,
Savunmuşlardır.
Temyiz incelemesinin isabetli bir şekilde yapılabilmesi için haksız mal edinme suçu üzerinde durulmalıdır.
Haksız mal edinmenin tanımı 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun 4. maddesinde; “Kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışlar, bu Kanunun uygulanmasında haksız mal edinme sayılır” şeklinde yapılmış, yaptırımı da aynı Kanun'un “Haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme” başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasında; “Kanunun daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar adli para cezası verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
3628 sayılı Kanun'un 'Amaç' başlıklı 1. maddesindeki; 'Bu Kanunun amacı, rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele cümlesinden olarak; bu Kanunda sayılanların mal bildiriminde bulunmalarını, bildirimlerin yenilenmesini, mal edilmelerin denetimiyle, haksız mal edinme veya gerçeğe aykırı bildirimde bulunma halinde uygulanacak hükümleri, bu Kanunda belirlenen suçlarla bazı suçlardan dolayı kamu görevlileri ve suç ortakları hakkında takip ve muhakeme usulünü düzenlemektir' şeklindeki düzenleme uyarınca Kanun'un amacı, rüşvet ve yolsuzluğun önüne geçmektir. Kanun'da sayılan görevli kişilerle ilgili olarak; aynı Kanun'un 17. maddesine göre irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma gibi suçlardan dolayı sanık olanlar hakkında re'sen soruşturma işlemleri başlatılacaktır. Ancak bu suçlardan dolayı, kişinin yaptığı yolsuzluk fiilinin tam olarak ortaya çıkarılamamış veya kanıtlanamamış olması ihtimalinin oluştuğu durumlar için kanun koyucu, daha ağır bir cezayı gerektirmemesi şartıyla haksız olarak mal edinilmesini, ayrıca bu haksız edinilen malın kaçırılıp gizlenmesini de suç olarak düzenlemiştir.
Kanun'un 4. maddesi ile ilgiliye mal varlığını kanuna veya genel ahlaka uygun olarak elde ettiğini veya yaptığı harcamaların sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğunu ispat yükümlülüğü getirilmiştir. Ancak bu yükümlülük suçsuzluğunu ispat yükümlülüğü olarak değerlendirilemez. Diğer bir deyişle masumiyetini ispat edemediği gerekçesiyle sanığın doğrudan mahkûmiyeti cihetine gidilemez. Masumiyetini ispat yükünün şüpheli veya sanığa bırakılması ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı olup ceza muhakemesi hukuku açısından da şüpheli ya da sanığa suçsuzluğunu ispat külfeti yüklenemez.
Haksız mal edinme suçunun sabit olup olmadığının tespiti bakımından mahkemece, bir bankacı, bir yeminli mali müşavir veya hesap uzmanı, ayrıca sanığın aile fertleriyle birlikte yaşam tarzına, mesleki durumuna ve sosyal seviyesine göre (yiyecek, giyecek, kira, eğitim, telefon faturaları, kredi kartı gibi) temel harcamaları ile yasal gelirlerinin denkliği ile tasarruf edebileceği miktar yönünden karşılaştırma yapabilecek, sanıkla aynı veya benzer mesleki ve gelir durumuna sahip bir uzmandan oluşacak bilirkişi heyetinden rapor aldırılmalıdır.
Öte yandan, amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; 'suçsuzluk' ya da 'masumiyet karinesi' şeklinde, Latincede ise 'in dubio pro reo' olarak ifade edilen 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Diğer taraftan 5271 sayılı CMK'nın 'Duruşmanın sona ermesi ve hüküm' başlıklı 223. maddesinin 2. fıkrası;
“Beraat kararı;
a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,
b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,
c) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,
d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması,
Hallerinde verilir.” şeklinde düzenlenmiş olup fıkradaki bu hâllerden biri gerçekleştiğinde, mahkemece fıkranın hangi bendine de dayanıldığı belirtilmek suretiyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 24.08.2016 tarihli ve 2016/426 sayılı kararıyla meslekten çıkarılan ... eski Hâkimi ... ve ... Bölge İdare Mahkemesi eski üye Hâkimi ... hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesince 18.10.2018 tarih ve 188-621 sayı ile; haksız mal edindiklerine ilişkin iddialarla ilgili olarak kovuşturma izni verilmesi üzerine ... Cumhuriyet Başsavcılığının 20.12.2018 tarihli ve 12-12 sayılı iddianamesi ile son soruşturmanın açılmasına karar verilmesinin talep edildiği, ... 18. Ağır Ceza Mahkemesince 15.01.2019 tarih ve 65-31 sayı ile; 3628 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen haksız mal edinme suçundan son soruşturmanın açılmasına karar verildiği, iddianame ve son soruşturmanın açılması kararına dayanak olan ve HSK tarafından yapılan inceleme sırasında alınan 21.06.2017 tarihli bilirkişi raporuna göre sanıkların 2013-2014 yıllarındaki gelir ve giderleri dikkate alındığında 435.128,128 TL haksız mal edindiklerinin iddia edildiği, Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince yapılan yargılama sonucunda sanıkların suç tarihlerinde mal varlıklarındaki artışın haksız olduğuna dair mahkûmiyetlerine yeterli kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatlerine karar verildiği anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince alınan ve maddi gerçeğe ulaşma konusunda yeterli ve denetime elverişli olduğu anlaşılan 15.08.2019 tarihli bilirkişi kurulu raporunda; 21.06.2017 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen sanıkların 435.128,28 TL tutarında kaynağını açıklayamadıkları mal varlığının bulunduğuna ilişkin tespitin hatalı olduğunun, çünkü sadece 2013-2014 yıllarında edinilen gelirler üzerinden hesaplama yapıldığının, daha önceki yıllarda alınan taşınmaz ve araç satışı ile ailesi tarafından gönderilen paraların hesaba katılmadığının, bu tutarların da hesaba katılması durumunda sanıkların gelirleri ile mal varlıklarının orantılı olduğunun, kaynağı açıklanamayan bir mal varlıklarının bulunmadığının, sanık ...'e, anne ve babası tarafından gönderilen havalelerin gelirleri ile uygun ve kaynağının belli olduğunun, adı geçenlerin 2009 yılından beri ... Tavukçuluk firmasına et tavukçuluğu konusunda fason üretim yaptıklarının, ...'e gönderdikleri havalelerin aile ilişkileri içerisinde değerlendirilmesi gerektiğinin, sanıklar yönünden üstü örtülü bir ticari faaliyet olarak değerlendirilemeyeceğinin belirtilmesi ve sanıkların savunmaları karşısında; 3628 sayılı Kanun’un 4. maddesinde tanımlandığı şekilde Kanun’a veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen malların veya sanıkların sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışların varlığına ilişkin mahkûmiyetlerine yeterli kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinin, sanıklara atılı haksız mal edinme suçunun şüphe boyutunda kaldığının ve sabit olmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçesiyle CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraat kararı veren Özel Daire kararı isabetli olup hükümlerin onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; yüklenen suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin sabit olduğu gerekçesiyle CMK'nın 223/2-b maddesi uyarınca beraat kararı verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sanıklar hakkında 3628 sayılı Kanun’da düzenlenen haksız mal edinme suçundan açılan kamu davası nedeniyle suçtan doğrudan zarar görmeyen ve kanunlarda da kamu davasına katılabileceğine ilişkin hüküm bulunmayan ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince de katılma talebinin reddine karar verilen Adalet Bakanlığının, kamu davasına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığından Hazine ve ... vekili aracılığıyla yaptığı temyiz isteminin CMK’nın 298. maddesi gereğince REDDİNE, temyiz incelemesinin katılan Hazine ve ... vekili ve sanıkların temyiz istemleri ile sınırlı olarak YAPILMASINA,
2- a) Sanıklara atılı haksız mal edinme suçunun sabit olmadığına,
b) Sanıklar hakkında CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi uyarınca beraat kararı verilmesi gerektiğine,
3- Usul ve kanuna uygun olan Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesinin 18.10.2019 tarihli ve 1-3 sayılı sanıklar hakkında haksız mal edinme suçundan kurulan beraat hükümlerinin ONANMASINA,
4- Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı uyarınca Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 01.07.2021 tarihinden geçerli olarak kapatılmasına ve tüm işlerin Yargıtay 7. Ceza Dairesine devredilmesine karar verildiğinden, dosyanın Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.11.2021 tarihinde yapılan müzakerede birinci inceleme konusu yönünden oy birliğiyle, ikinci inceleme konusunun (a) bendi yönünden oy birliğiyle, (b) bendi yönünden ise oy çokluğuyla karar verildi.