19. Ceza Dairesi 2016/693 E. , 2016/14857 K.
.... Gazetesinin 24/01/2014 tarihli nüshasının birinci ve sekizinci sayfalarında “İspat etsinler amelelik yaparım ” başlıkları ile yayımlanan yazılar nedeniyle ilgilisi ...’ün vâki düzeltme ve cevap isteminin reddine dair ..... Sulh Ceza Mahkemesinin 19/03/2014 tarihli ve 2014/275 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulüne düzeltme metinlerinin yayımlanmasına ilişkin .... Asliye Ceza Mahkemesinin 27/03/2014 tarihli ve 2014/68 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 27/11/2014 gün ve 71098 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08/12/2014 gün ve KYB...... sayılı ihbarnamesi ile dairemize sunulmuştur.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre; .... Gazetesinin bir tüzel kişi olduğu, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 12/1. maddesine göre, “Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır”. Aynı Kanun’un 'Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mutat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.” kuralına aykırı olarak ve cevap ve düzeltme metninin, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca, adı geçen gazetelerin sorumlu müdürlerine gönderilmesi yerine, tebliğ evrakının sorumlu kişiye yapıldığını gösterir şekilde tebliğ mazbatası düzenlenmediği ve usulüne uygun tebliğ koşulu yerine getirilmediği gözetilmeden, itirazın bu yönden reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmiş olmasında, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmuştur.
Dairemizin 19/11/2015 tarih ve 2015/114 Esas, 2015/7453 sayılı kararı ile;
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 14/1. maddesinin “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” şeklindeki hüküm uyarınca kişilerin, süreli yayınlarda şeref ve haysiyetinin ihlal edildiği veya hakkında gerçeğe aykırı yayım yapıldığı iddiasıyla 5187 sayılı Kanun kapsamındaki düzeltme ve cevap yazısı yayımlanması taleplerinin doğrudan sorumlu müdüre gönderilmesinin gerektiği, düzeltme ve cevap yazılarının hükmi şahıs niteliğindeki gazeteye gönderilemeyeceğinden, kanun yararına bozma isteminde yer alan hükmi şahıslara tebligatı düzenleyen 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 12. maddesinin olayda uygulama yerinin bulunmadığı gibi somut olayda .... Gazetesinin 24/01/2014 tarihli nüshasının 1. ve 8. sayfasında yayımlanan haberler nedeniyle talep eden ... vekili tarafından gazetenin sorumlu müdürü ... adına gönderilen düzeltme ve cevap istemini içerir .... Noterliğinin 06/03/2014 tarih ve .... yevmiye nolu ihtarnamesinin 10/03/2014 tarihinde 'Muhatabın adreste daimi çalışanı
iletişim asistanı ... imzasına tebliğ edilmiştir.' şerhi ile tebliğ edilmesine karşın, gerek sorumlu müdür ... ve gerekse gazetenin sahibi şirket vekillerinin anılan tebligatın alınmadığına veya usulsüz olduğuna ilişkin bir iddianın da bulunmadığının anlaşılması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, sayın Dr.....'ün karşı oyuyla karar verilmiştir.
I- İTİRAZ NEDENLERİ :
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 26/02/2016 tarih ve KYB.2014/391651 sayılı yazısı ile;
Özel Daire ile aramızda oluşan uyuşmazlık; Gazete sorumlu yazı işleri müdürü olan sanığa cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın hukuka uygun olup olmadığının, dolayısıyla düzeltme ve cevap isteminin kabul edilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen “…sorumlu müdür…yazıyı aldığı tarihten itibaren” kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten, düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin süreçten bizzat “sorumlu müdür” mesul olup; bu süreçteki yükümlülüklere uymama Kanun’un 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Kuşkusuz, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına yapılması gereği, hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir (7. Ceza Dairesi, 25.02.1994, 1994/592-1450). Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir. Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu “kanundan doğan sorumluluk” niteliğinde olduğundan (Erman, Sahir/ Özek, Çetin: Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat: İstanbul 2000, s. 128-129); bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.
Açıklanan sebeplerle Basın Kanunu’nun söz edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da sorumlu müdür ... adına tebligatın çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta belirtilen şekildeki tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında; “muhatabın adreste daimi işçisi aşağıda ismi ve imzası bulunan ....i iletişim asistanı isimli çalışan imzasına tebliğ edilmiştir” şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukuken geçerliliğinin de tartışılması gereklidir. ..., Tebligat Kanunu anlamında “belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi” statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanun’un 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.”
Tebligat Kanunu’nun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve bu husus evraka derç edildikten sonra- tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.
Somut uyuşmazlıkta muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin “aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri” olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde “...” isimli çalışanın muhatabın özel iletişim asistanı mı; başka bir yöneticinin asistanı mı; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; gazetenin geçici temizlik veya güvenlik personeli mi olduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanun’un 17. maddesinin aradığı anlamda “muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi” olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir.
Yargıtay kararlarında Kanun’un 17. maddesine göre yapılacak tebligatlarda, tebliğ yapılan çalışanın “muhatabın daimi işçisi” olması gerektiğine önemle vurgu yapılmaktadır. Kısacası Yargıtay kararlarında tebliğ yapılacak şahsın muhataba doğrudan bağlı çalışan daimi işçi olması gerektiği; bu bağlamda sigortalı çalışmanın da “daimi çalışma” anlamında şart koşulduğu görülmektedir.
Yargıtay bir kararında “…gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap eder (Teb. K. md. 18).” (Yargıtay 2. HD. 9.7.2012, 2012/1416, 19282). Gerçekten somut olay bu örneğe birebir uymaktadır. Davalının çalıştığı işyeri adresinde davalı bulunamamıştır. Bu adres, bir gazetenin yönetim merkezi gibi yüzlerce kişinin çalıştığı, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerdendir. Bu durumda, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin gerçekleştirmesi; bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması gerekmektedir. Oysa uyuşmazlık konusu olayda bunlardan hiçbiri yerine getirilmeksizin tebliğ doğrudan “...” isimli çalışana yapılmıştır. Dolayısıyla yapılan tebligat, Kanunun 17. ve 18. maddesi hükümlerinden hiçbirine uygun değildir. Bu itibarla söz edilen tebligat, teslim ve bilgilendirme fonksiyonlarını yerine getirmemiştir. Cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına dair bir talebin de ancak usule uygun hukuken sonuç doğurmaya elverişli- bir tebligat ile yapılması gereklidir.
Açıklanan sebeplerle, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle Basın Kanunu’nun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunma için kanuni şartlar oluşmamıştır. Bu itibarla, kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği halde, kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı düşünülmektedir.
SONUÇ VE İSTEM:
“ Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-İtirazımızın kabulü ile,
2-Yüksek Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 19/11/2015 gün ve 2015/114 Esas, 2015/7453 Karar sayılı kanun yararına bozma isteminin REDDİNE dair kararının kaldırılması,
3-.... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/03/2014 gün ve 2014/68 Değişik İş sayılı hükmüne yönelik 'KANUN YARARINA BOZMA TALEBİNİN KABULÜNE' karar verilmesi,
4-İtirazımızın Yüksek Dairece yerinde görülmemesi halinde dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi, itirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
II- KARAR
.... Gazetesinin 24/01/2014 tarihli nüshasının 1. ve 8. sayfasında yayımlanan haberler nedeniyle talep eden ... vekili tarafından gazetenin sorumlu müdürü ... adına gönderilen düzeltme ve cevap istemini içerir ..... Noterliğinin 06/03/2014 tarih ve ... yevmiye nolu ihtarnamesinin 10/03/2014 tarihinde 'Muhatabın adreste daimi çalışanı iletişim asistanı ... imzasına tebliğ edilmiştir.' şerhi ile tebliğine dair işlemde gerek 5187 sayılı Kanun'un 14/1 maddesi gerekse Tebligat Kanunu hükümlerine aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından,
Dairemizin 19/11/2015 tarih ve 2015/114 Esas, 2015/7453 sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazları yerinde görülmediğinden, 6352 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı Kanun'un 308. maddesinin 3. fıkrası gereğince itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 11.04.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Sayın çoğunluk ile uyuşmazlık gazete yazı işleri müdürü olan sanığa cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın kanuna uygun olup olmadığına ilişkindir.
5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesinde cevap ve düzeltme hakkı şu şekilde düzenlenmiştir. ''sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.'' Görüldüğü üzere ''sorumlu müdür yazıyı aldığı tarihten itibaren'' denilmek suretiyle cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca belirtelimki düzeltme ve cevabın yayınlanmasıda bizzat yazı işleri müdürü sorumludur ve bu sorumluluğa aykırı davranmak 5187 sayılı Kanun'un 18. maddesinde suç olarak düzenlenmiştir. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Nitekim Yargıtay 7. Ceza Dairesi 25.02.1994 gün 1994/592-1450 sayılı kararında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir.
Diğer yandan 7201 sayılı Tebligat Kanununun 17.maddesinde tebliğ adresinde tebligat belgesinde ismi yazılı şahıs aranacak o bulunamadığı takdirde ve bu husus evraka şerh edildikten sonra tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir. Yargıtay 2. Hukuk dairesi 9.7.2012 gün 2012/1416, 19282 sayılı kararında gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap edeceğini belirtmiştir.
Somut olayımızda sorumlu müdür ... adına çıkarılan tebligatta “muhatabın adreste bulunmaması nedeniyle çalışanı ....i İmzasına tebliğ edilmiştir” şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Sorumlu yazı işleri müdürü ..., Tebligat Kanunu anlamında “belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi” statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanun’un 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.”
Tebligat Kanunu’nun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve -bu husus evraka derç edildikten sonra- tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.
Tebliğ yapılan işyeri adresinin onlarca kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde “....i” isimli çalışanın konumunun ne olduğu tebligat şerhinden anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanun’un 17. maddesinin aradığı anlamda “muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi” olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir.
Açıklanan sebeplerle, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle Basın Kanunu’nun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunma için kanuni şartlar oluşmamıştır. Bu itibarla, kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle Sayın Çoğunluğun kararına katılamıyoruz.