19. Ceza Dairesi 2016/10427 E. , 2017/5576 K.
.. Gazetesinin 11/11/2014 tarihli sayısının 1 ve 19. sayfalarında “...’ya Kumpas Kasetlerinin Sırrı Çözüldü” başlığı ile yayımlanan yazılar nedeniyle ilgilisi ... vekili Avukat ...’un cevap ve düzeltme isteminin reddine dair Elazığ Sulh Ceza Hâkimliğinin 09/12/2014 tarihli ve 2014/1575 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın kabulü ile tekzip yazısının yayımlanmasına dair mercii Malatya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/12/2014 tarihli ve 2014/1494 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı'nın 15/05/2016 gün ve 1980 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07/06/2016 gün ve KYB. 2016/ 227720 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/07/2007 tarihli ve 2007-4-117 esas, 2007/175 sayılı ilamında da belirtildiği üzere; geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım hakların da tanındığı, bunların; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakları olduğu, temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde düzenlenen bu hakların, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturduğu, bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmamasının gerektiği nazara alındığında, somut olayda “Avcı’ya Kumpas Kasetlerinin Sırrı Çözüldü” başlıklı haberin niteliği itibariyle basın özgürlüğü kapsamında kaldığı gözetilmeden, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
5187 sayılı Kanun kapsamında düzeltme ve cevap metninin yayınlanması için, bu kriterlerin yanı sıra haberin 'basın özgürlüğü' kapsamında kalıp kalmadığının tespiti de gerekmektedir. Yapılan haber, niteliği itibariyle kişi haklarını ihlal edici boyutları aşıp, basın yoluyla işlenen bir suç oluştursa bile, A.İ.H.S., Anayasa ve Basın Kanunu kapsamında; mevzuata göre suç oluşturan eylemin (haberin) karşılığında kamu iktidarı tarafından cezalandırılmaması sonucunu doğuran hukuka uygunluk nedenleri de vardır. Basın yoluyla işlenen suçlar sonucunda haberi yapanların cezalandırılmaması için değerlendirilmesi gereken 'basın özgürlüğü' kavramının içeriği ve hukuka uygunluk nedenleri Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 tarihli, 2007/7-28 E. - 2007/34 K. sayılı kararında da belirtilmiştir. İfade ve basın özgürlüğü kapsamında basına, görevini yapması sırasında ihtiyaç duyacağı bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma gibi haklar tanınmıştır. Haber içeriğinde ilk bakışta suçun unsurları oluştuğuna dair bir izlenim olsa dahi, yukarıda belirtilen basın özgürlüğüne dair hak ve yetkilerin, haber yoluyla işlenen suçlar bakımından birer hukuka uygunluk nedeni sayılabilmesi için;
- Habere, açıklama ve eleştiriye konu olan bilginin gerçek olması,
- Haberin güncel ve toplumun ilgisi bakımından taze olması,
- Haberin yapılması ve bu bilginin açıklanması bakımından kamunun yararının bulunması,
- Haberin konusu, haberle amaçlanan hedef ile kullanılan ifadeler arasında bağ bulunması,
- Her hal ve şartta haberin konusu, haberde yer alan kişilerin eylemleriyle ilgisi olmayan derecede 'küçültücü, rencide edici, aşağılayıcı' ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Yukarıda izah edilen hukuka uygunluk nedenlerinin hep birlikte bir haberin yapılması ve yayınlanması sırasında bulunması, basın yoluyla işlenen suçlarda, haberi yapanların cezalandırılmamasında, dolayısıyla toplumun habere ulaşmasında daha yüksek bir kamu yararı olduğunu göstermektedir. Haberin yayınlanması eyleminin, suç olup olmadığı veya suç unsuru oluştursa dahi haberde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğundan bahisle haberi yapanların cezalandırılıp cezalandırılmaması, kuşkusuz bir yargılama sürecinden geçildikten sonra anlaşılacaktır. Ancak 5187 sayılı kanunda yazılı düzeltme ve cevap metni yayınlanması hakkı, zarar görenin acil olarak haberi düzeltmesi ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
Suç unsuru içeren bir haber yapılması halinde, bu eylemin cezalandırılmamasına yol açan 'basın özgürlüğü' ve 'hukuka uygunluk nedenleri' kavramlarının, basın kanununda yer alan 'düzeltme ve tekzip metni yayınlanması' kararında veya internet yoluyla yapılan yayınların düzenlenmesi sırasında verilen 'erişimin engellenmesi' kararında mutlak suretle gözetilmesi gerekmektedir. Çünkü söz konusu olan sadece basının değil, tüm toplumun temel hak ve özgürlükleridir. Dolayısıyla, düzeltme ve tekzip metni ile zarar gördüğü iddia edilen kişinin kişilik haklarının korunması amaçlanırken, tüm toplumun gerçeklere dair bilgiye, zamanında ulaşması hakkının ve genel kamu yararının engellenmemesi gerekmektedir.
Hal böyleyken, kendisinden düzeltme ve tekzip metni talep edilen mahkemece yapılması gereken, öncelikle tekzip metni yayınlanması talebiyle gelen dosyada mevcut haberin, (içeriğinde hakaret, iftira veya tahdit gibi başkaca atıflarda bulunulmasa, suç unsuru içermese bile) 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 14. maddesi kapsamında '...kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılıp yapılmadığı..'nın tespit edilmesi, bu yönde ifadeler yoksa talebin reddi, bu yönde bir ihlal varsa o halde haberde ikincil inceleme konusu olan hukuka uygunluk nedeninin olup olmadığıyla, haberin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesidir.
5187 sayılı Basın Kanunu'na göre, tekzip metni kararının alınması ve tekzibin yayınlanmasının sıkı şekil şartları ve kurallarına bağlanmasının amacı, kişinin haklarını ihlal ettiği okunduğu anda belli olan haberlerin acele biçimde haberi veren kişi tarafından geri alınması, düzeltilmesi ve saldırının daha fazla mağduriyete neden olmamasıdır. Bu hususta mahkemece verilecek kararda, haber içeriğinden açıkça anlaşılmıyorsa ayrıntılı şekilde haberin suç oluşturup oluşturmadığıyla ilgili bir inceleme veya değerlendirme yapılmasına gerek yoktur.
Kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal eden deyiminden; haberde, üstü örtülü de olsa toplumun geneli tarafından açıkça anlaşılabilen bir muhatabı olan bir kişi hakkında, hakaret, sövme gibi bir ifade, habere konu olan kişiden beklenmeyen ve toplumun değerleri karşısında kınanan bir eylem isnadı veya kişinin toplum içinde sahip olduğu şöhreti sarsacak, kişiyi açıkça küçük düşürücü ifadeler kullanılması, gerçeğe aykırı yayım deyiminden ise; okunduğu anda toplumun geneli tarafından bilinen, maddi gerçeklerle ilgisi olmadığı açıkça anlaşılabilen olgu ve eylemlerin habere konu olan kişi tarafından gerçekleştirildiğine dair haberler anlaşılmalıdır. Haberin gerçekliği, sadece haberin yapıldığı anda bilinen ve görünen maddi gerçekliğe göre değil, toplumun bilgi birikimi, duyarlılık düzeyi ve ilgi alanlarına, toplum hafızasındaki yanılgılı veya yönlendirilmiş algıya göre de değişir. Toplumun genelinin hafızasında, haberin yapıldığı sırada dünya ve ülke genelinde gerçek olduğu bilinen, yaşandığı varsayılan maddi olgulara ve konjonktüre bağlı olarak haberin gerçekliği de değişebilir. Basın özgürlüğü, kişilerin zaten bildiği gerçeklerle değil, henüz öğrenmediği, öğrenilmesinde kamu yararı olan gerçekleri kişilere sunmakla eşdeğer bir görev görür.
4 Kasım 1950 tarihli İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 10. maddesinin 1. fıkrasında; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir.”
Adı geçen sözleşmenin (AİHS) 10. maddesinin 2. fıkrasında; 'Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir.', 17. maddesinde ise; 'Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz' şeklinde düzenlemeler yapılarak devletlere kendi toplumlarını düzenlemeleri, bu açıdan da ifade özgürlüğünün sınırlarını sözleşmenin 10. maddesinde yer alan kriterleri gözeterek çizebilmeleri konusunda takdir yetkisi tanınmıştır.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ulusal makamların bu takdir yetkisini sözleşmenin 10. maddesiyle bağdaşır şekilde kullanıp kullanmadıklarını önüne gelen davalar aracılığıyla denetlemektedir. O halde, ulusal makamlar, ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili takdir yetkilerini kullanırken;
- önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması,
- sınırlamada aşırıya gidilmemesi (orantılı ve ölçülü olunması),
- sınırlamanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması,
- yasayla sınırlama getirilmesi, hususlarını gözetmek zorundadırlar.
Her ne kadar doktrinde bu konuda üye devletlerin aynı ölçüleri benimsemeleri gerektiği savunulmakta ise de değer yargıları ülkeden ülkeye değişmektedir. Çağdaş ülkelerin çoğunda; iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte, suç sayılmak suretiyle cezalandırılmaktadırlar.
Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir (Centro Europa 7 S.R.L. ve Di Stefano, § 131). Böylelikle, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür, diğer yönüyle ise, bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Bu şekilde basın kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından birincil derecede önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” görevini yapabilir.
Çoğunlukçu, özgürlükçü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü; sadece genel kabul gören ve zararsız veya önemsiz sayılan düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta rahatsız edici, endişe verici, sarsıcı düşünceler için de geçerlidir.
Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği unutulmamalıdır.
Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Şüphesiz ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin (gazeteciler vb...) bu özgürlüğü kullanırken “görev ve sorumlulukları” da vardır. Sözleşme'nin 10. maddesinin gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazeteci deontolojisine saygı içinde “doğru ve güvenilir” bilgiler sunmaları anlamında iyi niyetle hareket etmeleri koşuluna bağlıdır (Goodwin, § 39; Mc Vicar, § 83-86; Colombani, § 65).
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında kanun yararına bozmaya konu dosyadaki somut olay değerlendirildiğinde; zarar gören kişilerin, dönemin İstanbul emniyetinin istihbarat şube müdürleri, amirleri ve çalışan kamu görevlileri oldukları, haklarında 11/11/2014 tarihinde yapılan; 'o sırada terörle bağlantılı olduğu iddiasıyla cezaevine girmiş olan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı hakkında kaset ve dinleme eylemleri gerçekleştirdikleri' yönündeki haberlerle ilgili olarak Sulh Ceza Mahkemesine usulüne uygun biçimde başvurdukları, mahkemece yapılan haberin ilk bakışta başvuranlarla doğrudan ilgisi olduğunun ve başvuranların zarar görmesine neden olduğunun saptanamadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği, ancak itiraz üzerine verilen merci kararında ise haberde zarar görenlerin isimlerinin açıkça zikredildiği, haberde maddi hata olarak bir harf farklı olsa da, yaptıkları görevler itibariyle haberde geçen makam ve mevkilerinden kimliklerinin rahatlıkla anlaşılabileceği, bu bağlamda kamu görevlisi olan ve görevi gereği yapmaması gereken fiilleri işledikleri iddia edilen habere konu olan kişilerin, birbirleriyle irtibatlı şekilde yasa dışı dinleme ve kumpas eylemleri içinde olduklarının henüz haklarında bir yargılama süreci başlatılmamışken bir habere konu olmasının 'şeref ve haysiyetlerini' zedelediği ve (karar sırasında) gerçek dışı olan (ispatlanmamış, toplum tarafından gerçek olduğu henüz bilinmeyen) iddialar olduğu gerekçesiyle, itirazın kabulüyle tekzip metnini yayınlanmasına karar verildiği,
Ancak,
Haberde kullanılan ifadelerin, haberin yapılma amacının kişilerin şeref ve haysiyetini hedef alan sözcüklerden ziyade, bir dönem emniyet teşkilatı içinde gerçekleştiği bilinen yasa dışı dinleme iddialarına yönelik olduğu,
Haberin yapılmasından önce cezaevine giren ve haksız suçlamalarla kendisine kumpas kurulduğunu, bunu yapanların devlet içine yasa dışı şekilde yerleşen ve örgütlenen FETÖ/PDY örgütlenmesi olduğunu iddia eden, bu konuda kitaplar da yazan ve sonradan tahliye olan eski Emniyet müdürü ... hakkındaki dinlemelerin öyküsüyle aralarında bağlantı bulunduğuna dair iddiaların ise ayrı bir yargılama konusu olduğu, bu konuda değişik medya organları tarafından çok sayıda haberin yapıldığı,
Tekzip metni yayınlanmasını talep eden kişilerin, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube eski müdürü ... ve emrinde çalışan kamu görevlileri oldukları, tüm başvuranlar hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 2015 yılında FETÖ/PDY terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla kamu davası açıldığı, yargılamanın halen devam ettiği,
Dolayısıyla habere konu olan iddiaların kaynağının gösterilmesinin haberi yapanlardan beklenemeyeceği, somut olayda basın organlarının haberi toplumun bilgisine sunması görevinin basın özgürlüğü kapsamında kaldığı anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Malatya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/12/2014 tarihli ve 2014/1494 değişik iş sayılı kararının CMK'nın 309/4-a. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin, kararı veren mahkeme tarafından, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yerine getirilmesine, 12/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.