Hukuk Genel Kurulu 2017/49 E. , 2019/158 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.01.2014 tarihli ve 2013/180 E., 2014/18 K. sayılı kararın davalı vekilince temyizi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 30.06.2014 tarihli ve 2014/6708 E., 2014/12466 K. sayılı kararı ile:
“…Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankanın kredi müşterisi olduğunu, davalı bankanın müvekkilinden kredi tahsis komisyonu, yeniden yapılandırma ücreti ve erken ödeme ücreti adı altında toplam 44.210,88 TL tahsil ettiğini, alınan bu ücretlerin haksız şart niteliğinde olduğunu ve yasal dayanağının bulunmadığını ileri sürerek, anılan meblağın faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, TBK'nun 72. maddesi gereğince 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, dava konusu edilen komisyon ve ücretlerin davacı ile banka arasında imzalanan genel kredi sözleşmelerine ve yasal mevzuata uygun olarak tahsil edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacı her ne kadar tahsil edilen ücretlerin haksız şart niteliğinde olduğunu yani genel işlem şartı bulunduğunu iddia etmiş ise de, genel işlem şartlarının 6098 sayılı Borçlar Kanunu'da düzenlenmiş olup taraflar arasındaki sözleşmesinin bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce yapılmış olması nedeniyle davacının bu iddiasının yerinde olmadığı, davalı bankanın tahsis komisyonu ve erken ödeme ücretini taraflar arasındaki sözleşmeye göre tahsil ettiğinden davacının bu ücretlerin iadesini isteyemeyeceği, ancak taraflar arasındaki sözleşmede ödeme tablosu değişiklik ücretine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığından davalı bankanın bu sebeple yaptığı tahsilatın yerinde görülmediği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 14.142 TL'nın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı bankaca kredi müşterisinden tahsil edilen kredi tahsis komisyonu, yeniden yapılandırma ücreti ve erken kapama ücretinin iadesi istemine ilişkin olup mahkemece yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulü ile yeniden yapılandırma bedelinin iadesine karar verilmiştir.
Ancak, hükme esas alınan bilirkişi raporunda da, bu yönde bir bedel tahsil edileceğine dair taraflar arasındaki sözleşmede hüküm bulunmadığı belirtilmiş ve mahkemece bu rapora göre hüküm tesis edilmiş ise de, davalı banka savunmasında kredi müşterisinden tahsil edilen bu bedelin aralarındaki sözleşme hükümleri, yasal mevzuat ve bankacılık teamüllerine uygun olduğunu ileri sürmüştür. Bu durumda, mahkemece bu hususta emsal banka uygulamaları da araştırılıp uyuşmazlık konusu bedelin kredi müşterilerinden tahsiline dair teamül bulunup bulunmadığı, varsa hangi oranda yeniden yapılandırma bedeli tahakkuk ettirildiği hususları araştırılarak karar tesisi gerekirken bu yöne ilişkin davalı itirazları doğrultusunda ek rapor veya yeni bir rapor alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davalı bankaca kredi müşterisinden tahsil edilen kredi tahsis komisyonu, ödeme tablosu değişiklik ücreti (yeniden yapılandırma ücreti) ve erken kapama ücretinin iadesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı banka şubesi ile imzaladığı genel kredi sözleşmesine istinaden kredi kullanmış olduğunu, davalı bankanın müvekkilinden haksız olarak kredi tahsis komisyonu, ödeme tablosu değişikliği ücreti ve erken ödeme ücreti adı altında toplam 44.210,88TL tahsil ettiğini, alınan bu ücretlerin haksız şart niteliğinde olduğunu ve yasal dayanağının bulunmadığını ileri sürerek anılan meblağın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)'nun 72’nci maddesi gereğince 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, dava konusu edilen komisyon-ücretlerin davacı ile banka arasında imzalanan genel kredi sözleşmelerine ve yasal mevzuata uygun olarak tahsil edildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkemece, davalı bankanın tahsis komisyonu ve erken ödeme ücretini taraflar arasındaki sözleşmeye göre tahsil ettiğinden davacının bu ücretlerin iadesi talebinin yerinde görülmediği, ancak taraflar arasındaki sözleşmede ödeme tablosu değişiklik ücretine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığından davalı bankanın bu sebeple yaptığı tahsilatın yerinde olmadığı ve davacının bu bedelin iadesine ilişkin talebinin haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve 14.142TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan 16.07.2009 tarihli genel kredi sözleşmesinde erken ödeme hâlinde davacıdan ödeme tablosu değişiklik ücretinin (yeniden yapılandırma ücreti) tahsil edileceğine ilişkin hüküm bulunmadığı uyuşmazlık dışı olan eldeki davada, bu ücretin tahsili yönünde bir teamül bulunup bulunmadığının emsal banka uygulamaları da araştırılarak tespitinin ve varsa hangi oranda yeniden yapılandırma bedeli tahakkuk ettirildiği hususunun araştırılmasının gerekli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki genel ticari kredi sözleşmesine göre komisyon, bankanın sunacağı hizmetler nedeniyle veya üçüncü kişilere müşteri adına yaptıracağı hizmetler dolayısıyla alacağı her türlü komisyonu; masraf ise faiz komisyon ile mali yükümlülükler dışında kalan bankaca veya üçüncü kişiler tarafından yapılan veya yapılacak her türlü masrafları ifade etmektedir. Ayrıca belirtilen bu sözleşmeye göre müşteri, işbu kredi sözleşmesine göre açılacak kredilerle ilgili işlemlerin gerektirdiği ve gerektireceği her türlü masrafların ve halen mevcut ve ileride konulacak her türlü mali yükümlülükle tarh edilecek tüm cezaların, sigorta prim ve masraflarının, bunlarda vuku bulacak artışların kendisine ait olacağını, teşvik belgesine istinaden aldığı Kaynak Kullanımını Destekleme Primlerinin iadesini, bunları nakden veya Bankanın muvafakati ile hesaben ödemeyi peşinen kabul eder. Bu hüküm verilen ve verilecek her türlü teminatlar için de geçerlidir.
Bu genel açıklamadan sonra, uyuşmazlığın çözümü için öncelikle hangi kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği hususunda açıklama yapılması gerekmektedir.
Bilindiği üzere, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu’nun 'Eski Hukukun ve Türk Ticaret Kanununun Uygulanacağı Hâller' başlığı altında düzenlenen 2. maddesinin (a) bendinde 'Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukukî sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanır.' düzenlemesine yer verilmiştir. Ayrıca, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)'nun yürürlük tarihi olan 01.07.2012 tarihinden önce akdedilmiş olan sözleşmeler yönünden, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 1’inci maddesinde düzenlenen ''Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.'' hükmü uyarınca eldeki davaya sözleşme tarihi itibariyle (16.07.2009) yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK ile 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)'nun ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir.
Somut olayda davacı erken ödeme nedeniyle dava konusu ücretlerin haksız olarak tahsil edildiğini ileri sürdüğünden erken ödemeye ilişkin açıklamada bulunulmasında yarar vardır.
Borçlu kural olarak borçlanılan edimi muaccel olmadan da ifa edebilir. 818 sayılı BK’nın 80’inci maddesi, borçlunun vadesinden önce ifa yetkisini düzenlemiştir. 'Vaktinden Evvel İfa' başlığını taşıyan bu hükme göre, “Akdin hükmünden veya mahiyetinden veya hal icabından iki tarafın hilafını kast ettikleri anlaşılmadığı takdirde, borçlu borcunu vadesinden evvel ifa edebilir”. Bu madde hükmünden kanun koyucunun ifa zamanını genel olarak borçlu lehine düzenlediği anlaşılmaktadır. Borçlu, kendisine tanınan bu yetkiden vazgeçip vaktinden evvel ifa talebinde bulunabilir. Vaktinden evvel ifa veya erken ödeme talebine muhatap olan alacaklı bu talebi kabul etmezse alacaklının temerrüdüne düşer ( Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2003, s.912). Faizli borçların erken ödenmesiyle borçlu faiz borcundan da kurtulur. Öte yandan, borçlu kural olarak, erken ödemede bulunmasından dolayı alacaklıdan faiz indirimi isteyemez. Ancak, sözleşmede erken ödeme hâlinde faizden indirim yapılacağı kararlaştırılmışsa veya bu yönde bir adet varsa, borçtan bir miktar indirim yapılabilir (Topaloğlu, M.: Banka Kredilerinde Erken Ödeme, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Yıl:5, Sayı:50, Ekim 2010, s.53). Taraflar arasında imzalan genel kredi sözleşmesinin “Erken Ödeme” başlıklı 54’üncü maddesi “Alınan kredinin bakiye kısmının vadeden önce ödenmesi bankanın muvafakatine bağlıdır. Erken ödemeye muvafakat hâlinde, ödeme tarihine kadar Bankaca; kredi miktarına bu kredi sözleşmesinde belirtilen akdi faiz oranının uygulanacağını ve müşterinin erken yatırması nedeniyle borcundan bir indirim yapılmayacağını ve borcunu doğmuş bulunan faiz, komisyon, masraf ve mali yükümlülükler ile birlikte ödemeyi müşteri kabul ve taahhüt eder” hükmünü içermektedir.
Diğer yandan, 6762 sayılı TTK’nın “Ücret İsteme Hakkı” başlıklı 22’nci maddesine göre tacir olan veya olmayan bir kimseye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir, münasip bir ücret isteyebilir. Bundan başka, verdiği avanslar veya yaptığı masraflar için ödeme tarihinden itibaren faize de hak kazanır.
Bir tacirin bu madde hükmüne dayanarak ücret talep etmesi öncelikle ticarî işletmeyle ilgili bir iş veya hizmetin görülmesini düzenleyen sözleşmede, bu iş veya hizmet karşılığında ücret ödeneceğine ilişkin bir açıklığın bulunmadığı hâlde de söz konusu olur. Ayrıca aynı maddenin ikinci cümlesinde tacirin, ticari işletmesiyle ilgili olarak verdiği avanslar ve yaptığı masraflar için de ödeme tarihinden başlayarak faize hak kazanacağı gösterilmiştir (Arkan, S.: Ticarî İşletme Hukuku, Ankara 1998, s.132-135).
Buradan hareketle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun “Faiz oranları ile diğer menfaatler” başlığını taşıyan 144’üncü maddesine değinmek gerekir. Bu madde “Bakanlar Kurulu, bankaların ödünç para verme işlemleri ve mevduat kabulünde uygulanacak azamî faiz oranlarını, katılma hesaplarında kâr ve katılma oranlarını, özel cari hesaplar dahil bu maddede belirtilen işlemlerde sağlanacak diğer menfaatlerin nitelikleri ile azamî miktar ya da oranlarını tespit etmeye, bunları kısmen veya tamamen serbest bırakmaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu, bu yetkilerini Merkez Bankasına devredebilir” hükmünü içermektedir. Bakanlar Kurulu 2006/11188 sayılı kararı ile yetkisini Merkez Bankası’na devretmiştir
(Tekinalp, Ü.: Banka Hukukunun Esasları, İstanbul 2009, s.81-82). Merkez Bankası da bu yetkisine dayanarak, 09.12.2006 tarihli Resmî Gazete’de Mevduat ve Kredi Faiz Oranları ve Katılma Hesapları Kâr ve Zarara Katılma Oranları İle Kredi İşlemlerinde Faiz Dışında Sağlanacak Diğer Menfaatler Hakkında 2006/1 sayılı Tebliği yayımlamış olup, Tebliğ’in 4’üncü maddesi “Bankalarca, reeskont kaynaklı krediler dışındaki kredilere uygulanacak faiz oranları ile faiz dışında sağlanacak diğer menfaatlerin ve tahsil olunacak masrafların nitelikleri ve sınırları serbestçe belirlenir” ve 6’ncı maddesi “Bankalar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirdikleri azami oranları aşmamak kaydıyla, mevduat ve kredi işlemlerinde uygulayacakları faiz oranlarını ve katılma hesaplarında uygulayacakları kâr ve zarara katılma oranlarını vadelerine göre tüm şubelerinde halkın görebileceği şekilde ilan eder ve bu oranları internet sitelerinde yayımlar” hükümlerini içermektedir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa gelindiğinde, taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin 54’üncü maddesine göre erken ödeme hâlinde faiz, komisyon, masraf ve mali yükümlülüklerin ödeneceğinin müşteri tarafından taahhüt edildiği belirtilse de, davacıdan ödeme tablosu değişiklik ücreti (yeniden yapılandırma ücreti) tahsil edileceğine ilişkin açık bir hüküm ve oran bulunmadığı Özel Daire ve Yerel Mahkemenin kabulündedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 144’üncü maddesi ile yukarıda belirtilen Tebliğ’in 4. ve 6’ncı maddeleri gereğince ticari kredilerde bankalar tarafından alınacak olan masrafların hukukilik denetimi yapılırken öncelikle ilân ve yayım yapılmışsa, bankaların bu oranlar üzerinden masraf vb. alabileceğinin kabulü ile hüküm kurulması; şayet gerekli ilân ve yayımlar yapılmamış ise, 6762 sayılı TTK’nın 22’nci maddesi gereğince ve emsal banka uygulamaları araştırılarak oran belirlenmesi gerekir. Alınan masrafların emsal banka uygulamalarına göre orantılı olup olmadığının belirlenmesi bakımından ise mahkeme 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3’üncü maddesinin üçüncü bendinde belirtilen “Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” ilkesi de gözetilmek suretiyle 6100 sayılı HMK’nın 281’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için bilirkişiden yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, aynı maddenin üçüncü fıkrası gereğince gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme yaptırarak sonucuna göre bir karar vermesi gerekirken, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesi kapsamında kullanılan kredi bakımından yanılgılı değerlendirme ve eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Bu durumda direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30’uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesine göre kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.02.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.