1. Hukuk Dairesi 2021/681 E. , 2021/2278 K.
MAHKEMESİ : ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istekli dava sonunda ilk derece mahkemesince iptal tescil isteğinin reddine, bedel isteğinin davalılar ... ve ... yönünden kabulüne dair verilen kararın davacılar ile davalı ... tarafından istinafı üzerine bölge adliye mahkemesinin, istinaf başvurularının esastan reddine dair kararı ile davalı ...’nın temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin 29.05.2019 tarihli ek kararı davacılar vekili ile davalı ... tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi. Dosya incelenerek gereği görüşülüp, düşünüldü:
-KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Davacılar mirasbırakan anneleri ...’nın, maliki olduğu dava konusu 5510 ada 12 parsel sayılı taşınmazda bulunan 15 numaralı bağımsız bölümü, bankadan kredi çekmesi için eşinin yeğeni olan davalı ...’ya satış göstermek suretiyle devrettiğini, kredi temini için yapılan temlikin gerçek bir satış olmayıp, davalı ... tarafından Aysun’a bu hususta verilmiş 25.09.2008 tarihli taahhütname bulunduğunu, kredi borcunun davalı ...’a ödendiği ve taşınmazın iade koşulları oluştuğu halde annelerinin ölümünden sonra davalı ...’ın kötüniyetli olarak taşınmazı iş ortağı ve arkadaşı olan davalı ...’a, onun da yine kötüniyetli olarak davalı ...’a satış yoluyla devrettiğini, davalılar arasında ticari ilişki olup el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek dava konusu 5510 ada 12 parsel sayılı taşınmazda bulunan 15 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile adlarına tescilini, olmazsa dava tarihindeki rayiç değerinin saptanarak şimdilik 150.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemişler; aşamalarda dava değerini 270.000 TL olarak yükseltmişlerdir.
Davalı ..., yengesi ...’nın krediye ihtiyacı olduğu için dava konusu taşınmazı satış gibi gösterip kendisine devrettiğini, bankadan çektiği kredinin ...tarafından ödendiğini, kredi borcu bitince taşınmazı Aysun’a geri vermesi gerektiğini ancak işleri bozulunca taşınmazın haczedilmemesi için arkadaşı ve şirket ortağı olan dava dışı ...’ın kardeşi davalı ...’a devrettiğini, herhangi bir satış bedeli almadığını, davalı ...’ın ise daha sonra taşınmazı davacılara devretmeye yanaşmadığını, dava açılacağını öğrenince diğer davalı ...’e hileli şekilde devrettiğini, açılan davayı kabul ettiğini beyan etmiş; davalı ... ile davalı ... ise tapu kaydına güvenen iyiniyetli 3. kişi olduklarını, taşınmazı bedeli mukabilinde satın aldıklarını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
İlk derece mahkemesince, davacıların mirasbırakanı ...ile davalı ... arasında inançlı işlemin bulunduğu, taşınmazı davalı ...’dan edinen davalı ...’ın ise durumu bilen kişi konumunda olup iyiniyetli olmadığı, ancak son kayıt maliki davalı ...’in iktisabının kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davacıların iptal tescil isteğinin reddine, bedelin davalılar Osman ile Serdar’dan müteselsilen tahsiline karar verilmiş; anılan kararın davacılar ile davalı ... tarafından istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş; bölge adliye mahkemesince 29.05.2019 tarihli ek karar ile davalı ...’nın temyiz harçlarını muhtıra tebliğine rağmen yatırmaması nedeniyle temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan ...’nın 26.02.2014 tarihinde ölümü üzerine davacı çocukları Gözde ve Gökhan’ın mirasçı kaldıkları, dava konusu 5510 ada 12 parsel sayılı taşınmazda bulunan 15 numaralı bağımsız bölümün mirasbırakan ...adına kayıtlı iken 24.09.2008 tarihinde 100.000,00 TL bedelle davalı ...’ya, adı geçenin de 23.09.2014 tarihinde 115.000,00 TL bedelle davalı ...’a, onun da 22.01.2015 tarihinde 150.000,00 TL bedelle davalı ...’a satış yoluyla temlik ettiği, davalı ...’a yapılan satış işleminde adı geçen davalıya vekaleten işleme dava dışı vekili ...’ın katıldığı, ilk temlikin yapıldığı 24.09.2008 tarihinde taşınmaz üzerinde dava dışı banka lehine 100.000,00 TL bedelli ipotek tesis edildiği, söz konusu ipoteğin 31.10.2013 tarihinde tapu kaydından terkin edildiği, 25.09.2008 tarihli adi yazılı “Taahhütname” başlıklı belgeye göre, dava konusu taşınmazın davalı ...’nın bankadan kullanacağı krediye teminat olmak üzere mirasbırakan ... tarafından davalı ...’ya satış gösterilmek suretiyle devredildiği, kredi borcunun ...tarafından ödenmesi halinde taşınmazın Aysun’a iade edileceğinin davalı ... tarafından taahhüt edildiği, davalı ...’nın cevap ve savunmalarında, protokol içeriğini doğrulayıp davayı kabul ettiği, dosya kapsamına göre, dava dışı ... Şölenim Gıda Tic. Ltd. Şirketinin ortaklarının davalılar ... ile ... ve Serdar’ın dava dışı kardeşi ... olduğu, dava dışı Yörükler Süt ve Süt Ürünleri Ltd. Şti.nin ortaklarının ise davalı ...’ın dava dışı kardeşi Şükrü Arlı ile davalı ...’ın dava dışı kardeşi ... olduğu, son kayıt maliki davalı ...’a vekaleten satış işlemine katılan dava dışı ...’ın SGK hizmet dökümüne göre 2013 yılı 1. ve 4. ayları arasında dava dışı Yörükler Süt ve Süt Ürünleri Ltd. Şirketinde çalıştığı, Bucak Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/40 Soruşturma sayılı dosyasının Uyapta kayıtlı evrak içeriğine göre, davalı ...’nın, davalı ...’ın dava dışı eşi Gürbüz Kartal ile aralarında ticari ilişki olduğu, ancak adı geçenin kendisini tehdit ettiği iddiasıyla dava dışı Gürbüz Kartal hakkında 06.01.2015 tarihinde şikayetçi olup, 16.01.2015 tarihinde şikayetinden vazgeçtiği, yapılan soruşturma neticesinde şikayetten vazgeçme nedeniyle ve delil de elde edilemediği gerekçesiyle dava dışı Gürbüz Kartal hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği, dava konusu taşınmazın değerinin ilk satış tarihi itibariyle 180.000,00 TL, ikinci satış tarihi itibariyle 250.000,00 TL, son satış tarihi itibariyle 265.000,00 TL olarak keşfen saptandığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, yazılı delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
Hemen belirtmek gerekir ki; davalı ...’nın muhtıra tebliğine rağmen temyiz harçlarını yatırmaması nedeniyle temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin bölge adliye mahkemesinin 29.05.2019 tarihli ek kararı her ne kadar davalı ... tarafından temyiz edilmiş ise de; adı geçen davalının muhtıra tebliğine rağmen temyiz harçlarını yatırmadığı anlaşılmakla, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, davalı ...’nın kararı temyizden vazgeçmiş sayılmasına ilişkin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 29.05.2019 tarihli ek kararının ONANMASINA.
Davacı tarafın temyiz itirazlarına gelince;
Somut olayda; ilk el davalı ...’dan sadır olup imzası inkar edilmeyen 25.09.2008 tarihli Taahhütname başlıklı belge ile davalı ...’ın davayı kabule yönelik savunması birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazı davacıların mirasbırakanı ...’dan edinen ilk el davalı ... ile davacıların mirasbırakanı ...arasında 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında inançlı işlemin varlığı kuşkusuzdur. Dava konusu taşınmazın inançlı işlem gereği davacıların mirasbırakanı ...tarafından davalı ...’a temlik edildiği sabittir.
Ne var ki; eldeki davada iptal tescil isteğinin reddine ilişkin karar davacı tarafça temyiz edilmiş olup, dava konusu taşınmazı ilk el davalı ...’dan satış yolu ile edinen ikinci el davalı ... ile son kayıt maliki davalı ...’ın iktisabının iyiniyetli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiği açıktır.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alışverişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen 'tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur' şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre 'Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz' biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, 'kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince; davalı ... ile davalı ... ve ...’ın dava dışı kardeşi ...un dava dışı ... Şölenim Gıda Ltd. Şirketinin ortakları ve iş arkadaşı oldukları, davalı ...’ın cevap dilekçesinde davalı ... ile samimi olduğunu beyan ettiği, davalı ...’ın ödemeye ilişkin herhangi bir belge sunmadığı gibi satış bedeline ilişkin bir miktar da telaffuz etmediği, resmi senetteki değer ile gerçek değer arasında fahiş fark olduğu, toplanan deliller ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde dava konusu taşınmazı davalı ...’dan satış yolu ile edinen ikinci el davalı ...’ın iktisabının iyiniyetli olmadığı açıktır. Son kayıt maliki davalı ...’in de herhangi bir ödeme belgesi sunmadığı, satış bedeline ilişkin miktar da telaffuz etmediği, resmi senetteki değer ile gerçek değer arasında fahiş fark olduğu, davalı ...’in dava konusu taşınmazı görmeden satın aldığı yönündeki beyanı, satış tarihleri arasındaki sürelerin kısalığı, davalı ...’e vekaleten satış işlemine katılan dava dışı vekil ...’ın, davalı ... ile davalı ...’ın dava dışı kardeşlerinin ortak oldukları şirkette bir dönem çalıştığı, davalı ...’in dava dışı eşi ... ile ilk el davalı ... arasında taşınmazın davalı ...’e devrinden önce tehdit suçundan dolayı soruşturma dosyası bulunduğu ve o dosyadaki beyanlara göre, davalı ... ile davalı ...’in eşi arasında ticari ilişkinin var olduğu, bilahare davalı ...’ın şikayetinden vazgeçtiği, davalı ...’in dava dışı eşi Gürbüz’ün, dava konusu taşınmazın davalı ... ile Serdar’ın borçlarına karşılık kendisine devredildiğini ifade ettiğine yönelik tanık beyanı birlikte değerlendirildiğinde son kayıt maliki davalı ...’in iktisabının da iyiniyetli olmadığı, diğer davalılarla el ve işbirliği içinde hareket ettiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, iptal tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde bedele hükmedilmesi doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenden dolayı 6100 sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz eden davacılara geri verilmesine, davalı ...'dan harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 14.04.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.