Hukuk Genel Kurulu 2021/221 E. , 2022/561 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 3. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/543 E. sayılı dava dosyasında yargılama devam ederken davalı sıfatı bulunan müvekkilinin malvarlıklarına tedbir konulduğunu, yargılama sonunda davanın kabulüne karar verildiğini, bu kararın temyizi üzerine hükmün Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından bozulması üzerine yeniden yapılan yargılama neticesinde ise davanın reddine karar verildiğini ancak mahkemenin davanın kabulüne dair vermiş olduğu ilk kararı nedeniyle davacının ihtiyatî haciz talebinde bulunduğunu ve mahkemece ihtiyatî haciz kararı verildiğinden haciz tehdidi altında takip konusu borcun ödendiğini, yapılan ödemelerin geri alınamadığını, davacı hakkında yapılan takiplerin sonuçsuz kaldığını, bu nedenle zarara uğradığını, malvarlığı üzerinde asıl dava nedeniyle tedbir kararı bulunmakta iken ayrıca ihtiyati hacze karar verilmesinde hâkimin sorumluluğunun bulunduğunu, davayı reddeden hâkim ile ihtiyatî haciz talebini kabul eden hâkimin aynı olduğunu ileri sürerek hâkimin sorumluluğu nedeniyle 138.835,12TL maddi, 20.000TL manevi tazminatın asıl davanın kabulüne dair kararın verildiği tarih olan 15.06.2017 tarihi itibariyle işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, zamanaşımına uğradığını ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesindeki sorumluluk koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 16.10.2019 tarihli ve 2019/3 E., 2019/7 K. sayılı kararı ile;
“DAVA :
Davacı vekili vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/543 Esas sayılı dava dosyasında davalı sıfatının olduğunu; iş bu alacak davasının yargılaması sırasında davalının malvarlıklarına tedbir konulduğunu, yapılan yargılama neticesinde ise davanın kabulüne karar verildiğini, bu kararın temyizi üzerine hükmün Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından bozulduğunu, bozma kararı sonrası yapılan yargılama neticesinde ise davanın reddine karar verildiğini; ancak, mahkemenin davanın kabulüne dair vermiş olduğu ilk kararı nedeniyle davacının ihtiyati haciz talebinde bulunduğunu ve mahkemece ihtiyati haciz kararı verildiğinden, davalının haciz tehdidi altında takip konusu borcu ödemek zorunda kaldığını; ne varki, mahkemenin Yargıtay'ın bozma kararı sonrası vermiş olduğu red kararı üzerine yapmış olduğu ödemeleri davalıdan geri alamadığını; davacı hakkında yapmış olduğu takiplerin sonuçsuz kaldığını; bu nedenle, zarara uğradığını; malvarlığı üzerinde asıl dava nedeniyle tedbir kararı bulunmakta iken ayrıca ihtiyati hacze karar verilmesinde kararı veren hâkimin sorumluluğunun bulunduğunu, asıl davada ret kararı veren hâkim ile ihtiyati haciz talebini kabul eden hâkimin aynı hâkim olduğunu belirterek; hâkimin sorumluluğu nedeniyle 138.835,12 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminatın asıl davanın kabulüne dair kararın verildiği tarih olan 15/06/2017 tarihi itibariyle işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde, davanın süresinde açılmadığını, zamanaşımına uğradığını ve ...nın 46.maddesindeki sorumluluk koşullarının oluşmadığını savunarak; davanın reddini istemiştir.
İHBAR OLUNAN :
6100 sayılı Kanunun 48. maddesinin 2. fıkrasında yer alan; “Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder” emredici hükmü gereği, ihtiyati haciz kararını vermiş olan Hâkim ...'a davanın ihbarı yapılmış, ihbar olunan sunmuş olduğu dilekçesinde; hâkimin hukuki sorumluluğuna ilişkin koşulların oluşmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE DELİLLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dava ile ilgili Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/348 E., 2016/75 E. ve 2012/452 Değişik İş sayılı dosyaları getirtilip incelenmiştir.
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca hâkimin kararından dolayı Hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.07.2011 gün ve 2011/4 Esas 2011/4 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, hâkimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için HMK'nun 46. maddesinde sayılan hallerde haklarında tazminat davası açılabilecektir. Açıklanan hükümler, hâkimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa’ya konulmuştur.
T.C. Anayasasının 138/1-2. maddesi gereğince; “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Hâkimlerin Anayasa güvencesi altına alınan bağımsızlığı, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyladır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda, özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hâkimlerin diğer devlet memurlarının tâbi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin, aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.
Tabiidir ki; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46/1. maddesinde; Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri;
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması,
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması,
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması,
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.
Davacının verilen kararlardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Davacı yan alacak davasının kabulüne karar verilmesi ve taşınmaz üzerinde ihtiyati tedbir kararı bulunduğu halde ihtiyati haciz talebinin kabul edilmesi nedeniyle zarara uğradığını bildirerek iş bu tazminat davasını açmıştır.
Somut olayın incelenmesinde; davacı aleyhine açılmış olan alacak davasında öncelikle davanın kabulüne karar verildiği, bu kabul kararı gerekçe gösterilerek teminat aranmaksızın ihtiyati haciz kararının alınmış olduğu; ancak, daha sonra alacak davasının kabulüne ilişkin mahkeme kararının Dairemizce bozulmasına karar verildiği ve mahkemesince bozma kararına uyularak bu defa alacak davasının reddine dair hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
İlk derece mahkemesinin bu yöndeki kararları nispi birer değer yargısı niteliğindedir. Yargısal işlemlerin özünde mevcut bulunan farklı kabul ve yorumlar olağan sayılmalıdır. Nitekim, İcra İflas Kanunu m. 259/2, alacağın bir ilama bağlı olması halinde teminat aranmayacağını da düzenlemiş bulunmaktadır. Bununla birlikte, tazminat istemi yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir.
Anılan bu yasal düzenlemeler ve mevcut olgular karşısında; ihbar olunan hâkimin kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm vermiş olduğunu, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararları değiştirmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözü hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi göstermiş ve buna dayanılarak hüküm vermiş olduğunu, hakkın yerine getirilmesinden kaçınmış olduğunu, kasıtlı hareketle veya ağır ihmal sonucu, yasaya ve adalete aykırı karar verdiğini veya memuriyet görevini savsadığını kabule yeterli delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hatalı olduğu ileri sürülen yargısal işlemlerde, devletin sorumluluğu ve rücuyu gerektirir herhangi bir delil davacı tarafça ortaya konulamamıştır. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiçbirisi eldeki davada mevcut değildir. ...nın 46 ve devamı maddesindeki şartların hiçbirisi oluşmamıştır. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezası taktir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken artırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular gözönünde tutularak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-...nın 46. maddesinde öngörülen koşullar oluşmadığından davanın esastan REDDİNE;
2-6100 sayılı HMK m. 49 uyarınca davacıdan takdiren 1000 TL disiplin para cezası ALINMASINA,
3-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 44,40 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 2.712,51 TL'den düşümü ile kalan 2668,11 TL'nin karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davalı Hazine kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen manevi tazminat talebi açısından belirlenen 4.125 TL vekalet ücreti ile reddedilen maddi tazminat talebi üzerinden hesaplanan 13.856,81 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine;
5-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına;
6-Davacı tarafından yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 14.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.