10. Hukuk Dairesi 2021/9901 E. , 2021/14123 K.
Mahkemesi : Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu
No : 2021/2-2021/2
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ
UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE DAİR KARAR
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu’nun talep yazıları dairemize gönderilmekle, Dairemizce 15.11.2021 tarihinde bir araya gelinerek yapılan görüşmeler neticesinde, Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor incelenerek, aşağıdaki şekilde uyuşmazlığın giderilmesine dair karar verilmesi uygun bulunmuştur.
I-BAŞVURU
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 12.07.2021 tarihli yazıları ile '6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 76. maddesinde 'Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir. Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir.' düzenlemesi bulunduğu, belirtilerek, iş kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat davalarında zarar gören işçi tarafın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 76. maddesi uyarınca geçici ödeme talep etmekte, mahkemelerin de söz konusu talep konusunda kabul veya red kararları verdiğini, bu kararların istinafa kanun yoluna tabi olup olmadığı konusunda, Bölge Adliye Mahkemelerinin işçi işveren ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklara bakan daireleri arasında uyuşmazlık bulunduğunu, Nitekim ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin 04.03.2021 tarih ve 2021/325 esas, 2021/498 karar sayılı ilamında geçici ödemeye ilişkin mahkeme kararlarının ara karar niteliğinde olduğu, geçici koruma tedbiri niteliğinde olmadığı dolayısı ile istinaf kanun yoluna tabi olmadığı yönünde karar verilmişken ( ... Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi'nin 24/12/2020 tarih ve 2020/2644 esas, 2020/1779 karar, ... Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi'nin 02/12/2020 tarih ve 2020/2483 esas, 2020/2414 karar, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi'nin 25/02/2021 tarih ve 2021/310 esas, 2021/303 karar, ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin 12/01/2021 tarih ve 2021/31 esas, 2021/44 sayılı ilamları da aynı yöndedir) ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'nin 16.07.2020 tarih ve 2020/1492 esas, 2020/1634 karar sayılı ilamında geçici ödemeye ilişkin kararın istinaf kanun yoluna tabi olduğu kabul edilerek istinaf talebinin esastan incelendiğini, (... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi'nin 13/04/2021 tarih ve 2021/690 esas, 2021/1101 karar sayılı, ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi'nin 12/12/2019 tarih, 2019/3936 esas, 2019/3264 karar sayılı, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi'nin 12/02/2021 tarih ve 2020/1710 esas, 2021/384 karar ilamları da aynı yöndedir) Sonuç olarak ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nin 04.03.2021 tarih ve 2021/325 esas, 2021/498 karar sayılı kararı ile ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'nin 16.07.2020 tarih ve 2020/1492 esas, 2020/1634 karar sayılı kararı arasında uyuşmazlık ortaya çıktığı belirtilerek, çıkan uyuşmazlığın giderilmesi için Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nden bu konuda bir karar verilmesinin Başkanlar Kurulundan talepte bulunulduğu anlaşılmıştır.
II-DİYARBAKIR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULUNUN 13.07.2021 TARİH ve 2021/2-2 E-K SAYILI KARARI
Talep eden Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi tarafından aynı konudaki ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 04/03/2021 tarih, 2021/325 Esas ve 2021/498 Karar sayılı kararı ile ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 16/07/2021 tarih, 2020/1492 Esas ve 2020/1634 Karar sayılı kesin kararları arasında uyuşmazlık ileri sürüldüğünden, Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunda yapılan değerlendirmeler sonucu, İş kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat davalarında zarar gören işçi taraf 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 76. maddesi uyarınca geçici ödeme talep etmekte, mahkemeler de söz konusu talep konusunda kabul veya red kararları vermektedir. Bu kararların istinafa kanun yoluna tabi olup olmadığı konusunda kesin kararlar arasında uyuşmazlık bulunduğu tespit edildiğinden bu uyuşmazlığın giderilmesi için 7079 sayılı kanunun 87. maddesi ile kanunlaşan 696 sayılı kanun Hükmünde Kararnamenin 92. maddesi ile değişik 5235 sayılı kanunun 35/3. maddesi uyarınca Yargıtay 10.Hukuk Dairesine başvurulmasına, Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinin kesin kararları arasındaki uyuşmazlığın, ' Geçici ödemeye ilişkin kararın ara karar niteliğinde olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341. Maddesinde belirtilen istinaf yoluna başvurulabilen kararlar arasında sayılmadığı dikkate alınarak geçici ödemeye ilişkin karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacağının ' Başkanlar Kurulunun görüşü olarak bildirilmesine karar verilmiştir.
III-UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR
1-BAŞVURU KONUSU ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİNİN 2021/325 - 2021/498E.K. SAYILI DOSYASI:
İSTEM: Dava, iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminatın tahsiline karar verilmesi isteğine ilişkindir. Davacı vekili tarafından, müvekkilinin davalı işyerinde geçirdiği iş kazası nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların tahsili isteğiyle açılan davada, dava dilekçesiyle, davanın niteliği ve müvekkilinin mağdur durumda olduğu gözetilerek Türk Borçlar Kanununun 76. maddesi uyarınca dava sonunda hükmedilecek tazminattan mahsup edilmek üzere geçici ödemeye karar verilmesi talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece, 17.11.2020 tarihli ara kararı ile Türk Borçlar Kanununun 76. maddesi gereği, davalıdan 15.000 TL geçici ödeme alınmasına karar verilmiş, davalı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmekle incelendi.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:
Türk Borçlar Kanununun 76. maddesi gereği hükmedilebilen geçici ödeme müessesesi, geçici koruma tedbirlerinden değildir. İlk derece mahkemesinin buna yönelik kararları ara kararı niteliğinde olup ancak nihai kararla birlikte istinaf edilebilir, diğer bir deyişle geçici ödeme talebinin reddine yönelik ara kararı, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341/1 ve 352. maddeleri düzenlemesine göre istinafı kabil kararlardan değildir.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında;
Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, hükümde kamu düzenine aykırılık da görülmediği anlaşılmış, davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341/1, 352 ve 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine Davalı tarafından yatırılan peşin istinaf karar ve ilam harcı yeterli olduğundan ayrıca harç alınmasına yer olmadığına, İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından ücreti vekalete hükmedilmesine yer olmadığına,Kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 391/3. maddesi gereği kesin olmak üzere 04.03.2021 oy birliği ile karar verildiği anlaşılmıştır.
2-BAŞVURU KONUSU ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİNİN 16.07.2021 tarih ve 2020/1492 -1634 E.K. SAYILI DOSYASI:
İSTEM: Davacı işçi, iş kazası sebebiyle uğranılan maddi zararın giderilmesi için açılmış davada maddi tazminatı talebinin davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama aşamasında geçici ödeme talebinde bulunmuştur.
SAVUNMA: Davalı işveren, geçici ödeme ve ihtiyati haciz talebinin reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesi tarafından, geçici ödeme talebinin kabulü ile 50.000,00 TL geçici ödemenin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ihtiyati haciz talebinin koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURUSU
Karara karşı taraflar yasal süresi içinde istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili 10.04.2020 tarihli istinaf dilekçesinde, “ Davacı tarafın TBK 76. Maddeye göre geçici ödeme talebinin kısmen kabulü yerinde değildir. Zira bu düzenlemeye göre zarar görenin iddiasının haklılığını inandırıcı kanıtlarla ispatlaması ve ekonomik durumunun da gerektirdiğini (Hiçbir sosyal güvenceden yararlanamayacak durumda bulunmak, acilen parasal desteğe ihtiyacı olmak) ispatlaması halinde geçici ödeme mümkün olmaktadır. Davacı Sosyal güvenceden yararlanmakta olup, acilen parasal desteğe ihtiyacı olduğunu ve ihtiyacı olan miktarı ortaya koyamamış, ispatı yönünde herhangi bir delil bildirmemiştir. Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesinin Kaldırma kararı, usulü eksiklikler yönünden değil, tüm dosyada ki araştırmalar en baştan yapılması, tüm deliller toplandıktan sonra yeniden kusur ve zarar raporlarının alınması ve çıkacak sonuca göre karar verilmesi yönünde yani esasa yönelik olup; dosyanın mevcut hali ile davacının alacak hakkı kazanıp kazanamayacağı, kazanırsa miktarı ancak yargılama sonucunda ortaya çıkacağı gözetildiğinde dosya itibari ile davacı lehine tazminata hükmedilip hükmedilmeyeceği ve ne kadar hükmedilmeyeceği belirlenebilir durumda değildir. Aksinin düşünülmesi ve geçici ödemeye hükmedilmesi yargılama yapılmadan karar verilmesi sonucunu yaratmıştır. Zira bu şekilde Mahkeme henüz kusura yönelik rapor alınmadan müvekkili kusurlu ve sorumlu konumuna yerleştirmiştir.” İçerikli dilekçesi ile verilen geçici ödeme kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Davacı vekili 28.05.2020 tarihli istinaf dilekçesinde, “Davalı işverenin ticaret sicil kayıtlarında şirket yetkililerinin değişmesi, kaldırılan ilamın takibinde davalı hakkında yapılmış malvarlığı sorgulamasında ve 17.03.2020 tarihli ihtiyati haciz talebi dilekçemizde sunmuş olduğumuz deliller de göstermektedir ki davalının tüm taşınmaz ve taşınır mallarının kaçırılmış olması, şirket faaliyet merkezinin dahi olmaması sebepleriyle 2004 Sayılı İcra İflas Kanununun 257. maddesi gereğince ihtiyati haczin koşulları mevcuttur. İhtiyati haciz için yaklaşık ispat koşulu aranmaktadır. Somut olayda ise yerel mahkemenin 2010/185 E. sayılı dosyasında yıllarca yargılama yapılmış ve maddi vakıaya dair tespitte bulunulmuş ancak bu karar usulen bozulmuştur. Dolayısıyla yaklaşık ispat koşulları zaten sağlanmış bulunmaktadır. Vadesi gelmiş bir para borcu herhangi bir şekilde teminat altına alınmamış, davalı tarafça önceki istinaf incelemesi aşamasında da tehir-i icra zaten yapılmamış hatta şirket aktifleri bir şekilde kaçırılmıştır.Buna göre; davacının, dava konusu iş kazası sebebiyle %98 oranında malul vaziyette ve emekli maaşı ile geçiniyor olması, kaza tarihinin 2008 senesi olması ve işlemiş faiz dikkate alındığında teminat yatırma gücü olmayan davacı bakımından terdiden teminatsız bu mümkün olmadığı takdirde cüz'i nispette teminatla harca esas değer nispetinde ihtiyati haciz kararı verilmesi doğrultusunda yerel mahkeme kararının yalnızca ihtiyati haciz talebinin reddi kısmı bakımından istinaf talebimizin kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.” içerikli dilekçesi ile mahkeme kararının kaldırılarak ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmesini
EK KARAR: İlk derece mahkemesince 30.04.2020 tarihli ek karar ile, ara kararı niteliğindeki geçici ödeme kararının istinaf yoluna ancak asıl kararla birlikte gidilebileceği” gerekçesiyle istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiştir. Bu ek kararın kendisine 05.05.2020 tarihinde tebliği üzerine davalı yasal süresi içinde ek karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
EK KARARIN İSTİNAFI:
Davalı işveren ek kararın istinafına dair dilekçesinde “1-İstinafa konu istinaf talebimizin reddine ilişkin karar usul ve yasaya aykırıdır. Borçlar Kanunun 76. Maddesi uyarınca verilen geçici ödeme kararı ihtiyati tedbir nitelindedir. “”geçici ödeme ihtiyati tedbir niteliğindedir Bu nedenle; ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararın, 6100 sayılı HMK. nun yürürlükte olduğu dönemde ittihaz olunduğu açıktır. HMK. nun 341. maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmünü içermektedir. ….”3.HD 2019/5486 E, 2019/10060K, 12.12.2019. Dolayısıyla Mahkemenin vermiş olduğu geçici ödeme kararı ara karar değil, ihtiyati tedbir niteliğinde olduğundan istinafa tabidir ve istinaf talebimizin reddi açıkça kanuna aykırıdır. 2-Bu nedenlerle istinaf talebimizin reddine dair verilen karar yönünden süresi içerisinde istinaf yasa yoluna başvurmak zorunda kalıyoruz.” içerikli dilekçesi ile ek kararın kaldırılarak istinaf talebinin incelenerek geçici ödemenin de kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:
Taraflar arasındaki davalının istinaf dilekçesinin reddine dair ek kararın yerinde olup olmadığı, bunun ardından geçici ödemenin ve ihtiyati haczin koşullarının oluşup oluşmadığı konularındadır.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, iş kazası maluliyet nedeniyle maddi tazminat talebinde bulunmuş; mahkemece yapılan yargılama sonucunda 30/03/2018 tarih ve 2010/185 Esas 2018/83 Karar sayılı kararı ile “meydana gelen iş kazasında davalının %75 oranında kusurlu olduğu, davacının maddi zararının oluştuğu gerekçesiyle iş kazasından kaynaklı 875.878,14 TL maddi tazminatı tahsiline karar verilmiş; Dairemizin 10.09.2018 tarih 2018/3601 Esas- 2018/2192 Karar “Bakım giderleri hesaplanırken kural olarak olay tarihinden itibaren hesaplama yapılmalıdır. Ancak, yargılama sırasında kazalının maruz kaldığı iş kazası sonrasında hastanede geçirdiği bir sürenin varlığı anlaşılıyor ise, bu sürelerin bakım giderinin hesaplanması sırasında gözetilmesi ve giderek kazalının bakım zararın hastaneden taburcu olduğu tarihe göre yapılması hakkaniyet gereğidir. Zira bu sürelerde kazalı işçi bakımı tedavi gördüğü kurum tarafından gerçekleştirilmektedir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgulara göre, davacının hastaneden taburcu edildiği tarih dikkate alınmaksızın olay tarihinden itibaren hesaplanan bakıcı giderine hükmedilmesi ve bakıcı giderinden hakkaniyet indirimi yapılıp yapılmayacağı tartışılmaksızın karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır. Ayrıca hükme esas alınan hesap bilirkişi raporunda, dosya içerisinde davacıya ait hizmet döküm cetveli bulunmadığından, davacının davalı işyerinde 28.08.1977 tarihli işe giriş bildirgesi ile işe başladığı daha sonra aynı işyerinde 01.11.1989, 15.11.1993, 29.01.1997, 30.11.2001, 24.08.2004, 20.05.2005 tarihli işe giriş bildirgeleri ile çalışmaya devam ettiği kabul edilerek tazminat hesabı yapılmıştır. Davacının çalıştığı tam sürelerin, hizmet döküm cetveli celp edilerek tespiti gerekmekte iken, davacının tüm yıl boyunca sürekli çalıştığının varsayımsal olarak kabulü de doğru olmamıştır. Tüm bu açıklamalar sonrasında yapılması gereken iş öncelikle, maden-iş güvenlik uzmanı bilirkişilerden oluşan bilirkişi heyetine olayı yeniden inceletmek, davacının Sosyal Güvenlik Kurumundan hizmet döküm cetvelini celp ederek, çalıştığı süreleri tespit etmek, bu sırada davacının yaş ve kıdemi de belirtilerek olay tarihinde alabileceği günlük net ücretini Türkiye İstatistik Kurumu ve ilgili meslek kuruluşlarından ayrı ayrı sormak, yine benzer işyerlerinde çalışan ve emsal işi yapanların ücretlerini araştırmak, buralardan gelecek cevaplara göre, davacının durumuna en uygun ücreti belirleyip, yukarıda anlatılan ilkelere göre davacının bilinen ve bilinmeyen aktif dönem zararını bu ücretten, pasif dönem zararını ise asgari geçim indirimsiz asgari ücretten olacak şekilde yeniden hesaplatmak, çıkacak sonuca göre tüm delilleri değerlendirerek, taraflar yararına oluşan kazanılmış haklara da riayet edilerek neticeye varmaktan ibarettir.” gerekçesiyle kararı kaldırarak mahkemesine gönderilmiştir.
Gönderme kararı sonrasında davacının talebi üzerine mahkemece 20/03/2020 tarihli ara kararı ile “Tüm dosya kapsamı, önceki mahkeme kararı, bilirkişi raporları, Bölge Adliye Mahkemesi Kararı hep birlikte değerlendirildiğinde davacı yanın yargılama sonucunda tazminata hak kazanabileceği ihtimalinin mevcudiyetinden, tazminat miktarının henüz belirli olmaması ve yargılamanın devamında netlik kazanacağı düşünülerek davacı tarafın ekonomik durumu ve hakkaniyet gereği davacı yanın geçici ödeme talebinin kısmen kabulü ile 50.000,00 TL geçici ödemenin davalıdan alınarak davacıya verilesine karar verilmiştir.
Davacı vekili 10.04.2020 tarihli istinaf dilekçesinde, davacı tarafın TBK 76. Maddeye göre geçici ödeme talebinin kısmen kabulü yerinde olmadığını ileri sürerek verilen geçici ödeme kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince 30.04.2020 tarihli ek karar ile, ara kararı niteliğindeki geçici ödeme kararının istinaf yoluna ancak asıl kararla birlikte gidilebileceği” gerekçesiyle istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
Bu ek kararın kendilerine 05.05.2020 tarihinde tebliği üzerine davacı ilk karara karşı davalı ek karara karşı yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunmuştur,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.12.2019 tarih ve 2019/5486 Esas, 2019/10060 Karar sayılı ilamında “Geçici ödeme, 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 76. maddesinde ,”Zarar gören iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği taktirde hakim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir. Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminattan mahsup edilir. Tazminata hükmedilmezse hakim davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir' şeklinde düzenlenmiştir.
HMK'nın 389. maddesinde '' Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
Geçici ödeme ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bu nedenle; ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararın, 6100 sayılı HMK. nun yürürlükte olduğu dönemde ittihaz olunduğu açıktır. HMK. nun 341. maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmünü içermektedir.” Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 18/11/2013 tarihli 2013/15667 Esas ve 2013/20940 Karar sayılı ilamın da aynı mahiyettedir. Bölge Adliye Mahkemeleri kararlarından ihtiyati tedbir benzeri bir kurum olarak kabul edilen geçici ödemenin istinaf yolunun açık olduğu kabul edilmiştir. ... Bölge Adliye Mahkemesi 8.Hukuk Dairesi 28/02/2019 tarihli 2018/608 Esas, 2019/544 Karar sayılı kararı ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 11/08/2017 tarihli 2017/3188 Esas, 2017/1045 Karar sayılı ilamları da istinaf incelemesine tabi olduğunu kabul etmiştir.
Bu düzenlemeler ve uygulamalar karşısında mahkemenin 30.04.2020 tarihli ek kararının kaldırılması ile tarafların istinaf talebinin esastan incelenmesine geçilmesi gerekmiştir.
Hükümde geçen ekonomik durumdan kastedilen, ekonomik olarak bir zaruret halinde bulunması gerekli değildir. Zarar görenin ekonomik durumunun zararın sonuçlarını telafi edecek şekliyle ön ödemenin “gerekli” olması yeterlidir. Gereklilik zaruret hali olarak anlaşılmamalıdır. Ancak zaruret haline ön ödemeye ihtiyacı olan zarar gören için zaten ön ödeme gereklidir.
Dairemizce dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda davacının 07/03/2008 tarihinde maden işyerinde kazmacı ustası olarak çalışırken, maden ocağında iş saati içerisinde irice bir taşın sırtına düşmesi sonucunda iş kazası geçirdiğini ve belden aşağı kısmının felç olduğunu, ilelebet yürüyemez şekilde yaralandığı, davacının bu kaza sebebiyle malul olduğu sabittir.
Mahkemece bu durumlar göz önünde tutularak davacının geçici ödeme talebini kabul etmiş, ihtiyati haciz talebini ise koşulları oluşmadığından reddedilmiş olup, aynı olay için hem ihtiyati haciz hem de geçici ödeme talebinin kabulü, yasa koyucunun amacını aşar bir uygulama olacağından talebin reddi yerindedir.
Davacının, yasanın aradığı yaklaşık zararını usulünce ispatladığı, davacının ekonomik durumunun kötü olduğunun dosya kapsamı ispatlandığı, davacının felç olup kendi başına hareket edemediği ve çalışamadığı göz önüne alındığında, TBK'nın 76. maddesindeki şartların oluştuğu anlaşılmakla davalının ve davacının istinaf talebinin esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile 30.04.2020 tarihli ek kararın kaldırılmasına, işin esasının incelenmesine, Davalı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, Davalı tarafından ek karar yönünden yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, Tarafların esasa yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine, Davacıdan alınması gereken 54,40 TL istinaf karar peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, Davalıdan alınması gereken 54,40 TL istinaf karar peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, kalan gider avansının davalıya iadesine, Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, kalan gider avansının davacıya iadesine, İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Kararın tebliği, kesinleşme şerhi ve harç işlemlerinin ilk derece Mahkemesi tarafından yapılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 16.07.2020 tarihinde, 6100 sayılı Yasa’nın 362. maddesi gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere karar verildiği anlaşılmıştır.
IV-GEREKÇE
5235 sayılı Kanun m.35/1-(3) uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri arasındaki çelişkili kararların giderilmesini isteyen ... Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu’nun 13.07.2021 gün 2020/2-2 esas ve karar sayılı yazısı ve ekindeki ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. ve 9. Hukuk Dairelerinin kararları incelendi:
Her iki Bölge Adliye Mahkemesi kararında da ilk derece mahkemelerinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 76. Maddesi kapsamında verdiği geçici ödeme niteliğindeki ara kararlarının istinaf edildiği, ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi kararı ara karar niteliğinde olup esas kararla beraber istinafı kabil olduğunun istinaf isteminin esastan reddine karar verilmişken, ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin, aynı nitelikteki ara kararın ihtiyati tedbir niteliğinde olduğu kabul edilerek istinaf incelemesinin esası hakkında inceleme yapılarak karar verildiği bu şekilde uygulamada kararların çelişkili olduğu görülmüştür.
5235 sayılı Kanun m.35/1-(3) bendinde, Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu’nun görevleri içinde; resen veya Bölge Adliye Mahkemesinin ilgili dairesinin yahut Cumhuriyet Başsavcısının veya istinaf yoluna başvurma hakkı olan tarafların başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi daireleri arasında verilen kararlarda uyuşmazlık bulunduğu takdirde uyuşmazlığın giderilmesinin Yargıtay’dan isteneceği düzenlenmiştir. Somut olayda da başvuru bu nedenle yapılmıştır.
Somut olaya uygulanması açısından mevzuat hükümleri incelenmiş olup;
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Geçici Ödeme Başlığını Taşıyan 76. Maddesinde “Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir.
Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir.” Düzenlemesine yer verilmiştir.
Anılan Kanunun Maddesinin Gerekçesinde “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “III. Geçici ödemeler” kenar başlıklı yeni bir maddedir. Tasarının iki fıkradan oluşan 75 inci maddesinde, geçici ödemeler düzenlenmektedir. Bu yeni düzenlemeyle, meselâ, hiçbir sosyal güvenceden yararlanamayacak durumda bulunmakla birlikte, somut olayda uğradığı zararın giderilmesi için âcilen parasal bir desteğe ihtiyaç duyan ve tazminat yükümlüsünün, uğradığı zarardan sorumluluğunu hâkime sunduğu inandırıcı kanıtlarla ortaya koyan zarar görenlerin korunması amaçlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, zarar görenin iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunması ve ekonomik durumunun da gerektirmesi koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, hâkime, istem üzerine tazminat yükümlüsünün zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verme yetkisi tanınmıştır. Ancak, fıkrada yapılan düzenlemeyle, geçici ödeme kararıyla kesin hüküm sonucunun, eda amaçlı bir ihtiyati tedbir aracılığıyla elde edilmesi amaçlanma maktadır. Maddenin ikinci fıkrasında ise, aynı maddenin birinci fıkrası uyarınca zarar görene yapılan geçici ödemelerin nihaî kararda hükmedilmiş olan tazminata mahsup edileceği; zarar görenin açtığı davanın reddine karar verilmesi durumunda ise hâkim tarafından, aynı davada, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine hükmedileceği öngörülmektedir.” yer almaktadır.
Öte yandan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Geçici Hukuki Korumalar Başlığını Taşıyan 10. Kısım altında İhtiyati Tedbir Düzenlenmiştir.
İhtiyati Tedbirin Şartlarını düzenleyen 389. Maddede: “(1) Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır.”
İhtiyati Tedbir Talebini düzenleyen 390.maddede “ (1) İhtiyati tedbir, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir.
(2) Talep edenin haklarının derhâl korunmasında zorunluluk bulunan hâllerde, hâkim karşı tarafı dinlemeden de tedbire karar verebilir.
(3) Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” Düzenlemesi yer almaktadır.
İhtiyati Tedbir Kararını düzenleyen 391.maddesinde “(1) Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir.
(2) İhtiyati tedbir kararında;
a) İhtiyati tedbir talep edenin, varsa kanuni temsilcisi ve vekilinin ve karşı tarafın adı, soyadı ve yerleşim yeri ile talep edenin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası,
b) Tedbirin, açık ve somut olarak hangi sebebe ve delillere dayandığı,
c) Tereddüde yer vermeyecek şekilde, neyin üzerinde ve ne tür bir tedbire karar verildiği,
ç) Talepte bulunanın, ne tutarda ve ne türde bir teminat göstereceği,
yazılır.
(3) (Değişik fıkra: 22.07.2020 - 7251 S.K./40. md) İhtiyati tedbir talebinin reddi kararı gerekçeli olarak verilir ve bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. Yüzüne karşı aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf da kanun yoluna başvurabilir. Bu başvurular öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.” Düzenlemesi yer almaktadır.
İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi başlığını taşıyan 392.maddesinde “(1) İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmez.
(2) Asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren bir ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine teminat iade edilir.” Düzenlemesi yer almaktadır.
İhtiyati Tedbir Kararının Uygulanması başlığını taşıyan 393. Maddesinde: (1) İhtiyati tedbir kararının uygulanması,bu kararın, tedbir isteyen tarafa tefhim veya tebliğinden itibaren bir hafta içinde talep edilmek zorundadır. Aksi hâlde, kanuni süre içinde dava açılmış olsa dahi, tedbir kararı kendiliğinden kalkar.
2) Tedbir kararının uygulanması, kararı veren mahkemenin yargı çevresinde bulunan veya tedbir konusu mal ya da hakkın bulunduğu yer icra dairesinden talep edilir. Mahkeme, kararında belirtmek suretiyle, tedbirin uygulanmasında, yazı işleri müdürünü de görevlendirebilir.
(3) İhtiyati tedbir kararının uygulanması için, gerekirse zor kullanılabilir. Zor kullanmak hususunda, bütün kolluk kuvvetleri ve köylerde muhtarlar, uygulamayı gerçekleştirecek memurun yazılı başvurusu üzerine, kendisine yardım etmek ve emirlerine uymakla yükümlüdürler.
(4) İhtiyati tedbiri uygulayan memur, bir tutanak düzenler. Bu tutanakta, tedbir konusu ve bulunduğu yer gösterilir; tedbir konusu ile ilgili her türlü iddia bu tutanağa geçirilir. Tedbiri uygulayan memur, bu tutanağın bir örneğini tedbir sırasında hazır bulunmayan taraflara ve duruma göre üçüncü kişiye tebliğ eder.
(5) İhtiyati tedbir kararları hakkında kanun yoluna başvurulması hâlinde, tedbire ilişkin dosya ve delillerin sadece örnekleri ilgili mahkemeye gönderilir.” Düzenlemesi yer almaktadır.
İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz başlığını taşıyan 394. Maddesinde: “(1) Karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir kararlarına itiraz edilebilir. Aksine karar verilmedikçe, itiraz icrayı durdurmaz.
(2) İhtiyati tedbirin uygulanması sırasında karşı taraf hazır bulunuyorsa, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır bulunmuyorsa tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebilir. Esas hakkında dava açıldıktan sonra, itiraz hakkında, bu davaya bakan mahkemece karar verilir. (Ek cümle: 22.07.2020 - 7251 S.K./42. md)
(3) İhtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler.
(4) İtiraz dilekçeyle yapılır. İtiraz eden, itiraz sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder; gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir.
(5) İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz.” Düzenlemesi yer almaktadır.
Aynı Kanunun 341.maddesinde İstinaf Yoluna Başvurulabilen Kararlar düzenlenmiş olup:
(1)(Değişik fıkra: 22.07.2020 - 7251 S.K./34. md) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
a) Nihai kararlar.
b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.
(2) Miktar veya değeri üç bin *1* Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763 S.K./41. md)
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin *1* Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin *1* Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.” Düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayla ilgili Dairemizin 19.01.2021 Tarih ve 2020/8678 E- 2021/412 K sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere, “Geçici ödeme, haksız fiil sebebiyle meydana gelen zararın karşılanması için açılan tazminat davalarında hükmedilen ve yargılama sonucunda hükmedilecek zarara mahsuben yapılan bir ön ödemedir. Ön ödeme geçici bir karardır. Bu geçici ödemenin miktarı, geçici ödemeler ne HMK.’da düzenlenmiş olan ihtiyati tedbir niteliğindedir, ne de İİK.’nda düzenlenmiş olan ihtiyati haciz niteliğindedir. Tam tersine, aynı ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi ayrı bir geçici hukuki koruma türüdür. Çünkü HMK’nın 389. maddesi gereğince ihtiyati tedbir, sadece dava konusu uyuşmazlıklar hakkında verilebilen bir geçici hukuki koruma türüdür. Dava konusunun para alacağı olması halinde ise kural olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesi mümkün değildir.( Kuru/Arslan/Yılmaz (Usul), s. 580-581; Pekcanıtez/Özekes/Atalay (Usul), s. 711- 713.)
Geçici ödemelerin Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan diğer geçici hukuki korumalardan biri olması sebebiyle, geçici ödeme kararları bir ara karar mahiyetindedir. Bu sebeple de mahkeme iş bu ara kararından yargılama sonuçlanmadan önce her zaman dönebilir. Çünkü mahkemenin vermiş olduğu ara kararlar ile kural olarak taraflardan birisi lehine herhangi bir usuli kazanılmış hak oluşmaz. Yine geçici ödeme ara kararı yargılamayı sona erdirmediği için bu karara karşı doğrudan kanun yoluna gidilmesi de mümkün değildir. Ancak asıl karar ile birlikte kanun yoluna gidilebilir.” (Aynı mahiyette görüş için Bkz: Battal Şener, Türk Borçlar Hukukunda Geçici Ödemeler, Makale, D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Şeref ERTAŞ’a Armağan, C. 19, Özel Sayı-2017, s. 1623-1690sf )
Bu açıklamalar doğrultusunda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 76. Maddesi kapsamında ilk derece mahkemesince verilen kararların, ara karar niteliğinde olması nedeniyle, uyuşmazlığı çözüme ulaştıran esas karar ile beraber istinafı kabil olduğu ve esas karardan bağımsız olarak istinafının mümkün olmadığının açık olmasına göre başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemeleri kararları arasındaki uyuşmazlığın açıklanan gerekçeler doğrultusunda giderilmesinin uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
SONUÇ: Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, “6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 76. maddesi kapsamında ilk derece mahkemesince verilen kararların, ara karar mahiyetinde olup, esas karar ile beraber istinafı kabil olduğundan; esas kararın verilmesinden önce bu ara kararın istinafı kabil olmadığına”
Bölge Adliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki çelişkili kararların bu şekilde giderilmesi gerektiği 5235 sayılı Kanun m.35/1-(3) bendi uyarınca, Üye ...'ın muhalefetlerine karşı, Başkan ... ile Üyeler ..., ... ve ...'nın oyları ve oy çokluğuyla, 15/11/2021 gününde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Temel uyuşmazlık “6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 76. Maddesi uyarınca açılan tazminat davasında ilk derece mahkemesince geçici ödemeye ilişkin kararının esasa ilişkin karar verilmeden verildiği anda kanun yoluna tabi olup olmayacağı” noktasında olup, bu konuda 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanunu’nun 35/3 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemeleri arasındaki uyuşmazlığın çözümlenmesine ilişkindir.
2. Çoğunluk görüşü ile “6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 76. Maddesi kapsamında ilk derece mahkemesince verilen kararların, ara karar niteliğinde olması nedeniyle, uyuşmazlığı çözüme ulaştıran esas karar ile beraber istinafı kabil olduğu ve esas karardan bağımsız olarak istinafının mümkün olmadığının açık olmasına göre başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemeleri kararları arasındaki uyuşmazlığın açıklanan gerekçeler doğrultusunda giderilmesinin uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
3. Belirtmek gerekir ki çoğunluğun da kabul ettiği ve Dairemizin 9.01.2021 Tarih ve 2020/8678 E- 2021/412 K sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere, “Geçici ödeme, haksız fiil sebebiyle meydana gelen zararın karşılanması için açılan tazminat davalarında hükmedilen ve yargılama sonucunda hükmedilecek zarara mahsuben yapılan bir ön ödemedir. Ön ödeme geçici bir karardır. Bu geçici ödemenin miktarı, geçici ödemeler ne HMK.’da düzenlenmiş olan ihtiyati tedbir niteliğindedir, ne de İİK.’nda düzenlenmiş olan ihtiyati haciz niteliğindedir. Tam tersine, aynı ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi ayrı bir geçici hukuki koruma türüdür. Çünkü HMK’nın 389. maddesi gereğince ihtiyati tedbir, sadece dava konusu uyuşmazlıklar hakkında verilebilen bir geçici hukuki koruma türüdür. Dava konusunun para alacağı olması halinde ise kural olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesi mümkün değildir.( Kuru/Arslan/Yılmaz (Usul), s. 580-581; Pekcanıtez/Özekes/Atalay (Usul), s. 711- 713.).
4. O halde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 76. Maddesinde düzenlenen geçici ödeme, ihtiyati tedbir ve ihtiyatı haciz gibi geçici hukuki koruma niteliğindedir. İki tarafın talebi üzerine yargı organlarınca karar verilen, geçici niteliği olan, asıl talebi sonuçlandırmayan geçici hukuki korumaya ilişkin kararlar bağlayıcı ve zorlayıcı özellik taşırlar. Geçici hukuki korumaya karar verilirken, kural olarak yaklaşık ispatla yetinilir. Her ne kadar karşı taraf dinlenmeden karar verilirse de karardan sonra dinlenme hakkı tanınmalıdır.
5. Geçici hukuki koruma kapsamında geçici ödemeye karar verildiğinde, bu kararın bağlayıcılığı ve zorlayıcılığı nedeni ile karşı taraf yerine getirmez ise diğer taraf ihtiyati haciz isteminde bulunabilir ve icra yolu ile infazını sağlayabilir. Bu niteliği itibari ile geçici ödeme kararı, ne bir ara kararı ne de nihai karar niteliğindedir. İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararı benzeri bir karardır.
6. Çoğunluk kararında da belirtildiği gibi 6100 sayılı HMK.’un 341/1.b maddesi uyarınca
a) Nihai kararlara
b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlara, ….karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir.
7. Çoğunluk görüşü ile 6098 sayılı TBK.’un 76. Maddesindeki geçici ödeme kararının, nihai karar olmadığı, 6100 sayılı HMK.’un 341. Maddesinde ise ihityati tedbir ve ihtiyati haciz kararı gibi sayılmadığı, bu nedenle nihai niteliği olmayan geçici ödeme kararına karşı kanun yolunun kapalı olduğu, ancak esas hükümle birlikte kanun yoluna tabi olacağı belirtilmiştir.
8. Belirtmek gerekir ki usul hukukunda asıl olan kanun yolunun açık olmasıdır. Zira bu mahkemeye erişim hakkı olup, temel bir haktır. Temel haklar ise ancak kanunla sınırlanır. Dolayısı ile geçici ödemeye ilişkin kararın kanun yoluna tek başına tabi olmadığının açıkça düzenlenmesi gerekir. Açıkça düzenlenmediği belirtilerek, kanun yolunun kapalı tutulması, mahkemeye erişim hakkının ihlali olduğu gibi hukuki dinlenilme hakkının da ihlali olacaktır.
9. Geçici ödeme kararının, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi geçici hukuki koruma kararı olduğu açıktır. Kanun koyucu, geçici hukuki koruma kararlarına karşı en azından istinaf kanun yolunu açık tutmuştur. Geçici ödeme kararının kanun yolunu kapatılsa bile bu kararın infazı için ihtiyati haciz kararı alındığında, bu karar kanun yoluna tabi olacaktır. Alınan kararı kanun yoluna kapatırken, infazına ilişkin kararın kanun yoluna açık tutmak bir çelişki olacaktır.
10. Diğer taraftan hukuki geçici koruma kararı niteliğindeki geçici ödemeye ilişkin karara karşı, kanun yolunu kapatmak keyfi kararların verilmesini sağlayacaktır. Esas hakkındaki karar verildikten sonra ise bir anlam ifade etmeyecektir. Bu nedenle özellikle hukuki dinlenilme hakkı kapsamında yokluğunda karar verilen taraf için itiraz ve kanun yolunun açık tutulması gerekir.
11. Sonuç itibari ile 6098 sayılı TBK.’un 76. Maddesindeki geçici ödemeye ilişkin karar, ara kararı niteliğinde olmadığından, diğer geçici hukuki koruma kararları ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi kanun yoluna tabi tutulması gerektiğinden, çoğunluğun aksi yöndeki gerekçesine katılınmamıştır.