Hukuk Genel Kurulu 2012/4-1646 E. , 2013/1373 K.KESİNLEŞEN KARAR YÖNÜNDEN YARGI YOLU BAKIMINDAN BOZMA KARARIYARGI YOLU BAKIMINDAN GÖREVSİZLİK İDARİ KARAR VE FİİLİN NETİCESİNDE MEYDANA GELEN ZARAR HİZMET KUSURU HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 361HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 115HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 114HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 1HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 440HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 427HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 7HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 1
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Polatlı 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen 19.06.2007 gün ve 2006/506 E -2007/379 K. sayılı kararın incelenmesi davalı TCDD Genel Müdürlüğü vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 15.01.2009 gün ve 2008/5864 E-2009/492 K. Sayılı ilamı ile önce onanmış; davalı TCDD Genel Müdürlüğü vekilinin karar düzeltme istemi üzerine, bu istem kabul edilerek 25.03.2009 gün ve 2009/2453 E-2009/4407 K. Sayılı ilamı ile;
(...Dava, davalı idare tarafından demiryolu yapılması sırasında taşınmaza verilen zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş, davalının temyizi üzerine Dairemizce karar onanmış ve davalının karar düzeltme istemi üzerine dosya yeniden incelenmiştir.
11.02.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının I.bendinde açıkça belirtildiği gibi, bir kamu kurumu tarafından verilen kararlar üzerine plan ve projesine göre bir yol yapılması dolayısıyla evinin duvarı yıkılan veya bodrum katını sel basan, bir su tesisi yapılması neticesinde tarlasındaki sular çekilip ağaçları ve mahsulleri kuruyan veya tarlası ekilemez hale gelen yahut tarlasının kenarından geçen derenin kuruması yüzünden tarlası susuz kalan veya su tesisinin bozukluğu yahut bakımındaki ihmal yüzünden tarlasını sular basıp bu suların getirdiği kumlardan dolayı tarlası artık ekilemeyecek duruma düşen kimsenin uğradığı zararlar gibi zararlar idari kararın ve fiilin neticesinde meydana gelen zararlardır. Zira bir kamu kurumunun görevlerinden olan bir işi yapmayı kararlaştırması idari bir karar olduğu gibi, bu kararı yerine getirmek üzere plan ve projeler yapıp o plan ve projeler gereğince işi görmesi de verilen kararın neticesi olan birer idari eylemdir. O halde sözü edilen kararda örnek olarak belirtilen bu eylemlerden doğan zararların ödettirilmesi istekleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2.maddesi hükmünce bir tam yargı davasıdır ve bu davalara bakma görevi idari yargı yerine aittir.
Temyize konu edilen olayda davacı, demiryolu yapımı nedeniyle taşınmazlarına taş, moloz ve toprak dökmek suretiyle taşınmazların kamulaştırılmayan kısımlarının amacına uygun olarak kullanılmasının engellendiğini, dökülen taş ve molozların taşınmazın kamulaştırılmayan kısımlarına yayılıp karıştığını, yağmur ve tuzlu taban suyunun akıtılması için bir menfez yapılmışsa da inşaat sırasında bu menfezin ağzına yaklaşık 40 kamyon toprak dökülerek menfezin görev yapmaz hale getirilmesi nedeniyle tuzlu ve çorak su gölü haline gelen taşınmazın tarım toprağı özelliğini kaybettiğini iddia ederek tazminat istediğine göre, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddedilmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekirken onanmış olduğundan davalının bu bölüme yönelik karar düzeltme istemi kabul edilmeli, Dairemizin onama kararı kaldırılmalı ve karar yukarıda açıklanan nedenle bozulmalıdır...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davalı idare tarafından demiryolu yapılması sırasında taşınmaza verilen zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 6.820 TL'nin davalıdan tahsilini istemiş, yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporunda toplam zarar miktarının 14.469,34 TL olduğunun tespiti üzerine, davacılar vekili bilirkişi raporunda belirtilen miktarı esas alarak, ıslah dilekçesiyle tazminat miktarını 7.649 TL arttırmak suretiyle dava değerini 14.469 TL'ye çıkarmıştır.
Yerel mahkemece, 5.374 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiş, fazlaya ilişkin istem (9.095 TL) ise, reddedilmiştir.
Hüküm davalı idarenin temyizi üzerine, Özel Daire'ce önce onanmış, daha sonra davalı idarenin karar düzeltme istemi kabul edilerek, yukarıda belirtilen gerekçelerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını taraf vekilleri temyiz etmişlerdir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı yolu ilişkin olup, eldeki davada adli yargı mercilerinin mi yoksa idari yargı mercilerinin mi görevli olduğu, noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşme sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, 2009 yılında karar düzeltme sınırının 8.510 TL olması karşısında, temyiz edenin sıfatı ve hüküm altına alınan miktar (5.374 TL) gözetildiğinde, Özel Daire'ce onama ilamının kaldırılıp, bozma yönünde karar verilmesine hukuken olanak bulunup bulunmadığı ön sorun ele alınıp değerlendirilmiştir.
Hemen burada Yargıtay’ca verilen hangi kararlar aleyhine karar düzeltme yoluna gidilemeyeceğinin açıklanmasında fayda bulunmaktadır. Şöyle ki;
6217 sayılı Kanun'un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 440/III-1. maddesi gereğince:
Miktar veya değeri altı milyar liradan az olan davalara ait hükümlerin onanması veya bozulmasına ait Yargıtay kararları hakkında karar düzeltme yoluna gidilemez (Bu miktar 2006 yılında 6.580,00 YTL.; 2007 yılında 7.090,00 YTL.; 2008 yılında 7.600,00 YTL.; 2009 yılında 8.510,00 YTL.; 2010 yılında 8.690 TL.; 2011 yılında 9350 TL.; 2012 yılında 10.300 TL.; 2013 yılında 11.100 TL).
Somut olay değerlendirildiğinde; yerel mahkemece, direnmeden önce işin esasına yönelik olarak davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen karar, Özel Daire'ce 15.01.2009 gün ve E:2008/5864, K:2009/492 sayılı ilam ile önce onanmış; daha sonra davalı TCDD Genel Müdürlüğü vekilinin karar düzeltme istemi üzerine, bu istem kabul edilerek 25.03.2009 gün ve E:2009/2453, K:2009/4407 sayılı ilamı ile onama kararı kaldırılarak, bozma kararı verilmiştir.
Ne var ki, mahkemece verilen ilk karar, temyiz edenin sıfatı dikkate alındığında Özel Daire'ce onanmakla HUMK'nun 440/III-1.maddesi gereğince kesinleşmiş olduğundan, bu aşamadan sonra Özel Daire'nin yasanın emredici hükmüne aykırı olarak karar düzeltme istemi üzerine onama kararını kaldırarak verdiği bozma kararı vermesi hukuken olanaklı değildir. Bozma içeriğinin kamu düzenine ilişkin olması da, varılan sonucu değiştirmemektedir.
Nitekim, Yargıtay'ın yerleşmiş görüşü de aynı yöndedir (Hukuk Genel Kurulu'nun 03.02.1993 gün ve E:1992/1-725, K:1933/25; 07.11.2012 gün ve E:2012/18-322, K:2012/762 sayılı ilamları).
Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmede bir kısım üyelerce, görev konusunun kamu düzenine ilişkin olduğu, bu nedenle de her aşamada bu hususun gözetilmesi gerektiği, Özel Daire'nin karar düzeltme aşamasında bozma kararı vermesinde usule bir aykırılığın bulunmadığı ileri sürülmüş ise de; çoğunlukça yukarıda belirtilen gerekçelerle bu görüş benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece verilen ilk karar, Özel Daire'ce onanarak kesinleştiğinden, sonucu itibariyle doğru olan direnme kararı yerinde olup, onanmalıdır.
S O N U Ç : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı (350,85) TL. ilam harcının temyiz edenlerden davalı idareden alınmasına, 6217 Sayılı Kanun'un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanun'un 440.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.09.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ''GÖREVİN BELİRLENMESİ VE NİTELİĞİ'' başlıklı 1.maddesinde '' Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.''denildiği, aynı kanunun ''DAVA ŞARTLARI'' başlıklı 114.maddesinin 1.fıkrasında '' Dava şartları şunlardır:'' denildikten sonra sırayla a) bendinde ''Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.'' b)bendinde ''Yargı yolunun caiz olması.'' c)bendinde '' Mahkemenin görevli olması'' denildiği, aynı kanunun ''DAVA ŞARTLARININ İNCELENMESİ'' başlıklı 115.maddesinin 1.fıkrasında ise ''Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.''denildiği görülmektedir.
Ne 1086 sayılı HUMK.'nun 427 ve 440.maddelerinde, ne de 6100 sayılı HMK.'nun 361 ve müteakip .maddelerinde temyiz sınırının kamu düzenine ilişkin olduğu beyan edilmemiştir.
6100 sayılı HMK.'nun 1.maddesinde göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu açıkça belirtilmiştir.
1086 sayılı HUMK.'nunda açıkça beyan edilmese de 1.maddesinde ''Mahkemelerin görevi kanunla belirlenir.'' demek suretiyle ve 7. maddesinde de ''...davanın her safhasında kendiliğinden görevli olmadığına da karar verir.'' demek suretiyle görev konusunun kamu düzenine ilişkin olduğu zimni olarak kabul edilmiştir.
Hem 1086 sayılı HUMK. hemde 6100 sayılı HMK. birlikte değerlendirildiğinde Mahkemeler önlerine gelen uyuşmazlıkları çözerken görev konusunda aşağıdaki şekilde bir yol takip etmeleri gerekir.
1-Öncelikle Türk Mahkemelerinin bu uyuşmazlığı çözme görevleri var mı? Sorunun cavabı evet ise;
2-İkinci olarak yargı yolu bakımından bu uyuşmazlığı çözme görevi var mı? (Adi Yargı,İdari Yargı,Askeri Yargı gibi),Bu sorunun cevabı da evet ise;,
3-Üçüncü olarak aynı yargı yolunun hangi mahkemesinde bu uyuşmazlığın çözülmesi gerekir.Bu davaya bakma görevi var mı? (Asliye Hukuk Mahkemesi, İcra Hukuk Mahkemesi ve Sulh Hukuk Mahkemesi gibi).Bu soruya da evet cevabı verilebiliyorsa uyuşmazlık doğru mahkeme önüne getirilmiş demektir.Aksi halde uyuşmazlık yanlış mahkemenin önüne getirilmiştir.
Temyiz de bir davadır ve gelen dosyaların önclikle bu sıralamaya uygun olarak görevli mahkeme tarafından karara bağlanıp bağlanmadığının denetlenmesi gerekir.Görev konusu kamu düzenine ilişkin olduğundan dolayı temyiz sınırından önce gelir.Görev incelemesi usule ilişkin olduğu için bu konu yasaya uygun olarak aşılmadan yargılamanın diğer aşamalara geçilemez, geçilmesi halinde HMK. açık bir şekilde ihlal edilmiş olur.Temyiz sınırı HUMK'na ve HMK'na göre belirlendiği için başka yargı yolunun görev alanına giren işlerde bu yasanın temyiz sınırı ile ilgili hükümleri uygulanamaz. HUMK. ve HMK'ya göre belirlenen temyiz sınırı adli yargının görev alanına giren ve kanunen o davaya bakma yetkisine sahip olan mahkeme tarfından verilen kararlar için geçerlidir.
Yargı yolunun söz konusu olduğu davalarda kesinlik sınırından dolayı temyiz talebinin reddine karar verilmesi halinde, uyuşmazlığın yasa gereğince bakması gereken mahkeme önüne götürülmesi ve dolaylı olarak uyuşmazlık mahkemesi yolu da kapanacağı için hak kaybına sebep olunacaktır.Ayrıca Adli yargıdaki usul hükümleri ile İdari yargıdaki usul hükümleri farklıdır. Adli yargıdaki mahkemeler arasında bile temyiz sınırı farklıdır.Mesela İcra hukuk mahkemelerinde 2013'deki temyiz sınırı 5.240.TL. iken genel mahkemelerde 1.820TL.'dir.Genel mahkemelerde açılması gereken bir dava (varsayalım nafaka davası) yanlışlıkla icra hukuk mahkemsinde açılarak karara bağlansa ve yıllık 5.100TL.'ye hükmedilse ne olacak? Çoğunluğun görüşüne göre icra mahkemelerinin temyiz incelemesini yapan Yargıtay dairesi temyiz talebinin reddine karar vermesi gerekir.Bu davaya Aile mahkemesinde bakılsa temyiz incelemesi yapılacaktı.Açık şekilde görüleceği üzere temyiz sınırı uyuşmazlığın yasa gereği bakması gereken mahkeme tarafından karara bağlanması halinde söz konusudur.
Temyiz sınırı nedeniyle temyiz talebinin reddi halinde dosyanın kapağının açılmadığı görüşüne de katılmiyorum.Çünkü dava değeri ancak dosyanın incelenmesi ile anlaşılır.Aynı çaptaki bir inceleme ile de görev konusu anlaşılır.Hatta yasaya göre kamu düzenine ilişkin olmasından dolayı daha da ileri gidilerek her aşamada göz önüne alınması gerekir.
Yukarıdaki gerekçelerle yüksek dairenin görev konusundaki görüşünün doğru olduğu ve yerel mahkeme kararının temyiz sınırı ile bağlı kalınmaksızın yargı yolu nedeniyle bozulması gerektiği düşüncesindeyim .