Ceza Genel Kurulu 2016/964 E. , 2018/294 K.
Mahkemesi :Sulh Ceza
Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık ...'nın TCK'nun 89/1, 62, 52/2-4 ve 53/6. maddeleri gereğince 2.240 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve sürücü belgesinin 1 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin Denizli 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 27.11.2008 gün ve 653-1119 sayılı hükmün, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.02.2013 gün ve 7267-2730 sayı ile;
'A) Katılanlar vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
Katılanlar vekilinin, yokluğunda 27.11.2008 tarihinde verilen ve 25.12.2008 tarihinde tebliğ olunan hükmü, 1412 sayılı CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen yasal bir haftalık süre geçtikten sonra, 11.02.2009 tarihinde temyiz ettiğinin anlaşılması karşısında; 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi gereğince temyiz isteminin isteme aykırı olarak reddine,
B) Sanık müdafinin temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Hükmün 8. bendinde sanık hakkında takdiren hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmediği belirtildiği gibi, dosya içeriğine göre, taraflar arasında uzlaşmanın gerçekleşmemesi, katılanların şikayetinin devam etmekte olup, zararlarının giderilmemesi karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (c) bendinde düzenlenen zarar koşulunun gerçekleşmemesi sebebiyle sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği anlaşılmakla, mahkemece sanık hakkında 'hükmün açıklanmasının geri bırakılması'na ilişkin düzenlemenin uygulanmamasına karar verilmesine yönelik takdirde bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki 'Sanık müdafiinin lehe olan hükümlerin uygulanmasını talep etmesi karşısında, CMK'nun 231. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda herhangi bir karar verilmemesi' düşüncesiyle bozma öneren (1) numaralı; mağdura ait Denizli Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 22.05.2007 tarihli geçici doktor raporunda, mağdurun 5237 sayılı TCK'nın 89/2-b kapsamında 'femur kırığı' oluşacak şekilde yaralandığı ifade edilmiş olup, mağdurdaki yaralanmanın, 5237 sayılı TCK'nın 89/2. maddesinin diğer bentleri ve aynı Kanunun 89/3. maddesi kapsamında kalmasının, sanığa hükmolunacak ceza miktarı bakımından önem arz etmesi ve aleyhe temyiz bulunmaması karşısında, tebliğnamedeki 'Katılan mağdur ...'in tedavi gördüğü Pamukkale Üniversitesi Hastenesi ile Denizli Devlet Hastanesinde bulunan tüm tedavi evraklarının temini ile Adli Tıp Kurumundan kesin raporunun alınması gerektiğinin gözetilmemesi,' düşüncesiyle bozma öneren (2) numaralı; oluşa ve kabule göre, otomobil sürücüsü sanığın; gündüz vakti, meskun mahalde, bölünmüş caddenin sağ şeridini takiben geldiği yaya geçidinde, yolun karşısına geçmek için seyir şeridine giren mağdur yayaya çarpması şeklinde gelişen olayda; yaya geçidi ikaz levhasını dikkate alıp, ilk geçiş hakkını yaya geçidinden geçmekte olan yayaya bırakacak şekilde ve hız azaltarak yaya geçidine yaklaşmayan sanık, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 74/1. maddesi uyarınca asli kusurlu ise de, yaya geçidinde taşıtlara nazaran karşıya geçişte ilk geçiş hakkı bulunsa da, kendi can güvenliği açısından gelen aracı kontrol edip, tehlike ortamı doğuracak şekilde karşıya geçmemesi gereken mağdur yayanın da 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 47/1-d maddesi uyarınca tali kusurlu olduğu, trafik kazası tespit tutanağındaki mağdurun kusurunun bulunmadığına dair görüşe bu nedenle itibar edilemeyeceği anlaşılmakla, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda taraflara izafe edilen kusur durumunda dosya kapsamına göre bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki 'Trafik kazası tespit tutanağı ile keşif sonucu düzenlenen ve hükme esas alınan bilirkişi raporu arasında kusura ilişkin çelişki bulunması nedeniyle, Adli Tıp Kurum Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği' düşüncesiyle bozma öneren (3) numaralı görüşe iştirak edilmemiş; gerekçeli karar başlığında, davaya katılan olarak kabulüne karar verilen Ali Şimşek'in ad ve soyadına yer verilmemesi, suçun işlendiği zaman diliminin gösterilmemesi mahallinde ilavesi mümkün noksanlıklar olarak kabul edilmiş; taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde 5237 sayılı TCK'nın 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle 5237 sayılı TCK'nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın asli kusurlu olduğunun mahkemece de kabul edildiği somut olayda, sanığın taksirinin yoğunluğu gözetilerek, alt sınır aşılarak hak ve nasafete uygun bir ceza tayini yerine, asgari hadden ceza tayin edilmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi sayılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin bir nedene dayanmayan diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 07/07/2009 tarih, 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından 5237 sayılı TCK'nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan 'failin güttüğü amaç ve saik' kıstasının uygulanamayacağı dikkate alınmadan, temel cezanın belirlenmesinde 'failin güttüğü amaç ve saikin' gerekçe olarak gösterilmesi,
2- Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında, mağdurun yaşamını tehlikeye sokacak ve vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği kabul edilen sanığa hükmolunan temel cezada yarı oranında arttırım yapılırken, uygulanan kanun ve maddesinin gösterilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince bozulmasına, ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususların aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün 1. bendinde yer alan 'failin güttüğü amaç ve saik' ibaresinin hükümden çıkartılması, hükmün 2. bendi hükümden çıkartılarak yerine, 'Mağdurun vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı anlaşılmakla, sanığa hükmolunan cezada 5237 sayılı TCK’nın 89/2-(b) maddesi uyarınca yarı oranında arttırım yapılarak, sanığın 135 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına' paragrafının ilave edilmesi ve hükümdeki diğer hususların aynen bırakılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına' karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.03.2016 gün ve 58063 sayı ile;
'Katılanlar vekilinin Denizli 6. Noterliğinin 01.08.2007 tarih ve 12594 yevmiye nolu Genel Vekaletnamesi ile TC Kimlik No: ... nolu ...Yeni Adliye Karşısı Bayraklı/İzmir adresinde bulunan Av. ... ile aynı adreste ortak olarak çalışan Av. Murat Umutlu ve Av. ... olduğu, katılanlar vekilinin yokluğunda verilen gerekçeli kararın ise ... Merkez/Denizli adresine 29.12.2008 tarihinde tebliğ edildiği, ancak daha sonra gerekçeli kararın .... Yeni Adliye Karşısı Bayraklı/İzmir adresine katılan vekili Av. ...'ya 04.02.2009 tarihinde tebliğ edildiği ve bu adreste mukim gerçek katılanlar vekili Av. ... tarafından 11.02.2009 havale tarihli dilekçe ile temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla katılanlar vekilinin 1586/2 Sok., No:2, Kat:3/309 Gürel İş Merk., Yeni Adliye Karşısı Bayraklı/İzmir adresinde bulunan Av. ... ile aynı adreste ortak olarak çalışan Av. ... ve Av. ...olduğu, gerekçeli kararın da bu adrese katılan vekili Av.......'ya 04.02.2009 tarihinde tebliğ edildiği, gerekçeli kararın.../Denizli adresinde bulunan Av. ...'e 25.12.2008 tarihinde tebliğ edilmesine ilişkin tebligat usul ve yasaya aykırı olduğundan Yüksek Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 12.02.2013 gün ve 7267-2730 sayılı kararının 'Katılanlar vekilinin, yokluğunda 27.11.2008 tarihinde verilen ve 25.12.2008 tarihinde tebliğ olunan hükmü, 1412 sayılı CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen yasal bir haftalık süre geçtikten sonra, 11.02.2009 tarihinde temyiz ettiğinin anlaşılması karşısında; 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi gereğince temyiz isteminin isteme aykırı olarak reddine' ilişkin kısmının usul ve yasaya aykırı olduğundan gerçek katılanlar vekili ...Yeni Adliye Karşısı Bayraklı/İzmir adresinde bulunan Av. ...'in 11.02.2009 havale tarihli temyz isteminin süresinde olduğunun kabulü gerektiği düşünülmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenle, itirazın kabulü ile sanık hakkında Yüksek Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 12.02.2013 gün ve 7267-2730 sayılı kararı ilamının kaldırılarak, Denizli 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.11.2008 gün ve 653-1119 sayılı mahkûmiyet hükmünün;
-Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde 5237 sayılı TCK'nın 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle 5237 sayılı TCK'nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın asli kusurlu olduğunun mahkemece de kabul edildiği somut olayda, sanığın taksirinin yoğunluğu gözetilerek, alt sınır aşılarak hak ve nasafete uygun bir ceza tayini yerine, asgari hadden ceza tayin edilmesi,
-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.07.2009 gün ve 62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından 5237 sayılı TCK'nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan 'failin güttüğü amaç ve saik' kıstasının uygulanamayacağı dikkate alınmadan, temel cezanın belirlenmesinde 'failin güttüğü amaç ve saikin' gerekçe olarak gösterilmesi,
-Sanık hakkında tayin edilen temel cezanın mağdurun hayati tehlike geçirmesi ve vücudunda kemik kırılması nedeniyle arttırılması sırasında uygulanan kanun maddelerinin gösterilmemesi,
Nedenleriyle 'bozulmasına' karar verilmesi' düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 20.04.2016 gün ve 3761-6866 sayı ile, itirazın süresinde yapılmadığından bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılanlar vekilinin süresinde temyiz talebinde bulunup bulunmadığının buna bağlı olarak sanık hakkında aleyhe bozma yapılıp yapılamayacağının tespit edilmesine ilişkin ise de öncelikle itirazın süresinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
İncelenen dosyada;
Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından 12.02.2013 gün ve 7267-2730 sayı ile düzeltilerek onanmasına karar verildiği, Özel Daire düzeltilerek onama ilamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 17.03.2013 tarihinde teslim edildiği, Özel Daire düzeltilerek onama ilamına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.03.2016 tarihinde itiraz kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, 5271 sayılı CMK'nun olağanüstü kanun yollarının yer aldığı “Altıncı Kitap', 'Üçüncü Kısım', 'Birinci Bölüm”de 308. maddede düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasında, “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, resen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” hükmüne yer verilmiştir.
Bu düzenleme ile, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde ceza daireleri kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurabileceği öngörülmüş, ancak sanık lehine itirazlarda süre aranmayacağı kuralı benimsenmiştir. Buna göre, sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde belirlenen aykırılıklarla ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınan ve olağanüstü bir kanun yolu olan itiraz 30 günlük süre ile sınırlandırılmış olup, bu süre Özel Daire kararının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verildiği tarihten itibaren başlayacak, süre geçtikten sonra sanık aleyhine itiraz yoluna gidilemeyecektir.
Bu bilgiler ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Sanığın taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan mahkûmiyetine ilişkin hükmün, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine inceleme yapan Özel Dairece, katılanlar vekilinin temyiz talebinin yasal süre içinde yapılmadığı gerekçesi ile reddine, sanık müdafiinin temyiz talebinin incelenmesinde asgari hadden ceza tayin edilmesi eleştiri nedeni yapılarak, taksirli suçlar açısından ceza belirlenirken “failin güttüğü ve saik”in gerekçe olarak gösterilemeyeceği ve temel ceza arttırılırken uygulama maddesinin gösterilmemesi nedenleriyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesinden sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, eleştiri ve düzeltilerek onama nedeni yapılan bu hususların bozma nedenleri yapılması gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır. Katılanlar vekilinin temyizinin süresinde kabul edilerek hükmün bozulmasına ilişkin olan ve sanık aleyhine olduğunda şüphe bulunmayan itirazın 5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca 30 günlük süreye tâbi olduğu, dosya içeriğine göre 18.03.2013 tarihinde başlayan itiraz süresi 16.04.2013 tarihinde sona erdiği halde, itiraz kanun yoluna Özel Daire ilamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiinden yaklaşık 3 yıl sonra 07.03.2016 tarihinde başvurulduğu görülmektedir. Bu nedenle 30 günlük kanuni süreden sonra yapılan sanık aleyhindeki itirazın Ceza Genel Kurulunca görüşülmesi mümkün değildir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kanunun öngördüğü 30 günlük süre içinde yapılmaması nedeniyle reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının süre yönünden REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.