Ceza Genel Kurulu 2017/63 E. , 2018/314 K.
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 10.10.2013
Sayısı : 533-543
Hırsızlık suçundan sanık ...'ın TCK'nun 142/1-b, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.06.2010 gün ve 327-579 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 06.05.2013 gün ve 26800-13076 sayı ile;
'Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Oluşa ve dosya içeriğine göre, şikâyetçiye ait mağazadan toplam 50 Lira değerinde iki adet parfüm çalan sanık hakkında TCK'nın 145. maddesinin uygulanmaması' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 10.10.2013 gün ve 533-543 sayı ile;
'5237 sayılı TCK'nun 145. maddesinde düzenlenen malın değerinin azlığı kavramının 5237 sayılı TCK'ya özgü ayrı ve yeni bir kavram olup yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi ve olayın özelliği de gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar alınması ve değer olarak da gerekiyorsa ceza vermekten vazgeçilebilecek ölçüde düşük miktarlar esas alınarak hırsızlık eyleminin gerçekleştirilmesi durumunda bu maddenin uygulanabileceği, sanık ...'ın şikâyetçiye ait iş yerine müşteri olarak girdiği, daha fazla parfüm çalma imkânının bulunmadığı, iki adet parfümün gereksiniminden fazla olduğu, sadece değerin hafif olmasının indirim nedeni olamayacağı' gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.12.2014 gün ve 36618 sayılı 'onama' istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 gün ve 838-1261 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 13.02.2017 gün ve 187-1151 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK'nun 145. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
04.04.2007 tarihli yakalama tutanağında; başka bir hırsızlık olayı nedeniyle yakalanan sanığın ikrarda bulunarak daha önce işlemiş olduğu hırsızlık suçlarını itiraf ettiği, bu kapsamda 2007 yılı Mart ayı içinde Erdağ Market isimli iş yerinden gündüzleyin iki adet parfüm çaldığını beyan ettiği bilgilerine yer verildiği,
Değer tespit tutanağında; suça konu iki adet Dunlop marka parfümün toplam değerinin 50 Lira olduğunun bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi ...; hırsızlık fiilinin gerçekleştirildiği marketin müdürü olduğunu, hırsızlık olayını görmediğini güvenlik güçlerinin söylemesi üzerine olayı öğrendiğini, çalınan parfümlerin toplam değerinin 50 Lira değerinde olduğunu beyan etmiştir.
Sanık ...; Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinin altında faaliyet gösteren Erdağ Market isimli iş yerine girdiğini, içerisinin kalabalık olduğunu görünce iki adet parfümü koynuna saklayarak dışarı çıktığını, sonradan tanesi 12 Liraya bu parfümleri sattığını, pişman olduğunu savunmuştur.
5237 sayılı TCK’nun 145. maddesinde; “(1) Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir” hükmü yer almakta iken, anılan hüküm, 29.06.2005 gün ve 5377 sayılı Kanunun 16. maddesi ile; “(1) Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde ile hırsızlık suçlarında, suça konu değerin azlığı nedeniyle hâkime, cezada indirim yapma veya ceza vermeme yönünde geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır.
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin, “değer azlığı” ile ilgili olan ve bu konudaki içtihada “daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak az olan şeyi alma” şeklinde yansıtılan görüşünün, TCK'nun 145. maddesi uygulamasında bütünüyle reddedilmesi mümkün görülmemekte ve maddenin uygulanabileceği hâllerden biri olarak kabul edilmekte ise de, maddenin sadece bu tanımlamayla sınırlandırılması mümkün değildir. TCK'nun 145. maddesinin gerek ilk şekli, gerekse değiştirilmiş biçimi; ortak tanımlama ile, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Ne var ki, kanun koyucu, hâkimin takdirini, soyut ve farklı bir disiplinle sınırlandırmıştır. O da; “az olarak kabul edilecek değerin” hâkimin takdirinde, ceza vermekten vazgeçmesini gerektirecek ehemmiyetsiz ölçüde olması, başka bir ifade ile değere dayalı ihlalin ceza verilmemeyi nasafeten haklı saydıracak alt düzeyde bulunmasıdır. Hâkim, çalınan veya çalınmaya kalkışılan bu değerin azlığını ya indirimli bir cezayla ya da suçun işlenmesindeki özellikler itibarıyla ceza vermemekle değerlendirebilecektir.
Maddenin ilk metninden sonraki değişiklikte; “suçun işleniş şekli ve özellikleri göz önünde bulundurularak” ibaresinin, “cezada indirim” seçeneğinden sonra ve “ceza vermekten vazgeçilebilir” seçeneğinden önce yazılmasının, suça konu malın değerini farklılaştırmayacağı açıktır. Bu nedenle; “az ceza verme” seçeneğinde daha yüksek değerin aranacağı, “ceza vermekten vazgeçme” hâlinde ise daha az bir değerin aranmasının gerekli olduğu sonucuna ulaşılmamalıdır.
Bu itibarla, 5237 sayılı TCK'nun 145. maddesinin uygulanmasında, 765 sayılı TCK'nun 522. maddesinde öngörülen “hafif” ya da “pek hafif” kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtay’dan, anılan maddenin uygulanması sürecindeki içtihatlarına paralel şekilde, yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir. 5237 sayılı TCK'nun 145. maddesinin düzenleniş amacı gözetilmeli, belirtilen hükmün 765 sayılı TCK'nun 522. maddesinden farklı olduğu kabul edilmelidir.
Hâkim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, suçun işleniş şekli, mağdur veya sanığın konumu, olayın gerçekleştiği yer ve zamanı dikkate almalı, 5237 sayılı TCK’nun 3. maddesinde öngörüldüğü üzere, “işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde ceza adaletini sağlamalıdır. Görüldüğü gibi madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim veya ceza verilmemesinden ibaret değildir. Olayın özelliği, mağdurun konumu, failin kişiliği ve suçun işleniş şekli, her olayda değerlendirmeye konu edilmeli, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, maddenin uygulanıp uygulanmaması ve özellikle ceza verilmeme hâliyle ilgili seçeneğin, eylemin failine uygun düşüp düşmeyeceği belirlenmeli ve şekillenen takdirin gerekçesi kararda gösterilmelidir.
Ancak burada 5237 sayılı TCK’nun 147. maddesinde düzenlenen “ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için hırsızlık suçunun işlenmesi” hâli ile 145. maddede öngörülen “değer azlığı” kavramı karıştırılmamalıdır. 145. maddede öngörülen değer azlığı ile zorunluluk hâlini düzenleyen 147. maddenin uygulanma şartları birbirinden farklı olup, 147. maddenin ayırıcı ölçütü hırsızlığın ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için yapılmasıdır. Burada hırsızlığın konusu olan malın değerinin az veya çok olmasının herhangi bir önemi yoktur. Örneğin, ölümcül bir hasta için eczaneden çok pahalı bir ilacın çalınması söz konusu olabilir. Buradaki ölçüt değer değil, ağır ve acil bir ihtiyaç için bu malın çalınmasıdır.
Buna karşılık 145. maddenin uygulanmasındaki en önemli kriter, kuşkusuz değer ölçüsüdür ve bu değerin “ceza vermeme” ya da 'belirlenecek bir oranda indirim uygulama' hâlini haklı saydıracak düzeyde az olması gerekir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 16.09.2014 gün ve 73-384, 09.05.2017 gün ve 156-256, 20.06.2017 gün ve 733-341 sayılı kararlarında da anılan hususlara işaret edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, şikâyetçinin müdürü olduğu marketten, toplam değeri 50 Lira olan iki adet parfüm çaldığı olayda; suç tarihinde paranın satın alma gücü ve ekonomik şartlar gözetildiğinde, hırsızlığa konu eşyanın değer bakımından az olması, suçun işleniş biçimi ile hak ve nasafet kuralları göz önüne alındığında, sanığın cezasından TCK'nun 145. maddesi uyarınca belirlenecek oranda indirim yapılması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararı isabetli olup yerel mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Öte yandan, TCK'nun 53. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendindeki 'Velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun' sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoy haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden “altsoy ayrımı yapılmaksızın” diğer kişiler açısından da koşullu salıverme tarihine kadar sürmesine karar verilmesi kanuna aykırı olup, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı uyarınca, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında da zorunluluk bulunmaktadır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
'Yargıtay Özel Dairelerinin 'değer azlığı' ile ilgili olan ve bu konudaki içtihada 'daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak az olan şeyi alma' şeklinde yansıtılan görüşünün, TCK'nun 145. maddesi uygulamasında bütünüyle reddedilmesi mümkün görülmemekte ve maddenin uygulanabileceği hâllerden biri olarak kabul edilmekte ise de, maddenin sadece bu tanımlamayla sınırlandırılması mümkün değildir. TCK'nun 145. maddesinin gerek ilk şekli, gerekse değiştirilmiş biçimi; ortak tanımlama ile, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek şekilde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş ve fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Ne var ki, kanun koyucu, hâkimin takdirini, soyut ve farklı bir disiplinle sınırlandırmıştır. O da; 'az olarak kabul edilecek değerin' hâkimin takdirinde, ceza vermekten vazgeçmesini gerektirecek ehemmiyetsiz ölçüde olması, başka bir ifade ile değere dayalı ihlalin ceza verilmemeyi nasafeten haklı saydıracak alt düzeyde bulunmasıdır. Hâkim, çalınan veya çalınmaya teşebbüs edilen bu değerin azlığını ya indirimli bir cezayla ya da suçun işlenmesindeki özellikler itibarıyla ceza vermemekle değerlendirebilecektir.
Maddenin ilk metninde yapılan değişiklikte; 'suçun işleniş şekli ve özellikleri göz önünde bulundurularak' ibaresinin, 'cezada indirim' seçeneğinden sonra ve 'ceza vermekten vazgeçilebilir' seçeneğinden önce yazılmasının, suça konu malın değerine ilişkin cezada indirim ve ceza vermekten vazgeçme hâllerinde farklı değerlendirme yapılmasını gerektirmeyeceği açıktır. Bu nedenle; 'az ceza verme' seçeneğinde daha yüksek değerin aranacağı, 'ceza vermekten vazgeçme' hâlinde ise daha az bir değerin aranmasının gerekli olduğu sonucuna ulaşılmamalıdır.
Bu itibarla, 5237 sayılı TCK'nun 145. maddesinin uygulanmasında, 765 sayılı TCK'nun 522. maddesinde öngörülen 'hafif' ya da 'pek hafif' kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtay'dan, sözü edilen maddenin uygulanması sürecindeki içtihatları doğrultusunda, yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir. 5237 sayılı TCK'nun 145. maddesinin düzenleniş amacı gözetilmeli, belirtilen hükmün 765 sayılı TCK'nun 522. maddesinden farklı olduğu kabul edilmelidir.
Hâkim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, suçun işleniş şekli, mağdur veya sanığın konumu, olayın gerçekleştiği yer ve zamanı dikkate almalı, 5237 sayılı TCK'nun 3. maddesinde öngörüldüğü üzere, 'işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı' olacak şekilde ceza adaletini sağlamalıdır. Görüldüğü gibi madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek, cezadan indirim veya ceza verilmemesinden ibaret değildir. Olayın özelliği, mağdurun konumu, failin kişiliği ve suçun işleniş şekli, her olayda değerlendirmeye konu edilmeli, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilmeli, maddenin uygulanıp uygulanmaması ve özellikle ceza verilmeme hâliyle ilgili seçeneğin, eylemin failine uygun düşüp düşmeyeceği belirlenmeli ve muhakkak ki şekillenen takdirin gerekçesi kararda gösterilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın olay tarihinde müştekiye ait iş yerinde etrafın kalabalık olmasından faydalanarak 2 adet parfümü alıp koynuna koyduktan sonra ayrılmak şeklindeki eyleminde mahkemenin kararında belirtildiği üzere suçun işleniş biçimi ve özelliği dikkate alındığında sanık yönünden TCK’nun 145. maddesinin uygulanma koşulları oluşmadığından, mahkemenin direnme kararının onanmasına karar verilmesi kanaatinde bulunduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyorum.' açıklamasıyla,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.10.2013 gün ve 533-543 sayılı direnme kararına konu hükmünün,
a) Sanık hakkında TCK'nun 145. maddesinin uygulanma şartlarının gerçekleştiğinin gözetilmemesi,
b) TCK'nun 53. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendindeki 'Velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun' sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoy haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden “altsoy ayrımı yapılmaksızın” diğer kişiler açısından da koşullu salıverme tarihine kadar sürmesine karar verilmesi kanuna aykırı olup, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı uyarınca, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında da zorunluluk bulunması,
Nedenlerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.