Hukuk Genel Kurulu 2012/13-23 E. , 2012/255 K.TÜKETİCİ MAHKEMESİNİN GÖREVİİPOTEĞİN FEKKİ MASRAFIKONUT KREDİSİ SÖZLEŞMESİHUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 151TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN (6502) Madde 5TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN(MÜLGA) (4077) Madde 6TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN(MÜLGA) (4077) Madde 22TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN(MÜLGA) (4077) Madde 23TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN(MÜLGA) (4077) Madde 25
Taraflar arasındaki “menfi tespit, haksız şartın iptali, ipoteğin fekki ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy Tüketici Mahkemesince davanın görevsizlik nedeniyle reddine dair verilen 16.03.2010 gün ve 2009/1208 E.,2010/128 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 05.05.2011 gün ve 2010/14508 E.,-2011/7290 K. sayılı ilamı ile;
('…Davacı, davalı bankadan 14/07/2008 tarihli konut kredisi finansman sözleşmesi ile kredi aldığını, kredinin teminatı olarak satın alınan taşınmaz üzerinde 15/07/2008 tarihinde 70.487- TL miktarlı 1.dereceden ipotek tesis edildiğini, kredi borcunu erkenden ödediğini ancak davalı bankanın hesabı bir türlü kapatmadığını, kredi sözleşmesinden kaynaklanan tüm borç (anapara, faiz, komisyon, sigorta primleri, erken ödeme cezaları vs.) tümüyle ödenmesine rağmen ipoteğin kaldırılması için 350-TL masraf istendiğini ileri sürerek, kredi sözleşmesinden kaynaklanan tüm borcun ödenmiş olması nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, sözleşmenin haksız şart niteliğindeki 3.maddesinin iptaline, ipoteğin varlığını ve devamını gerektirecek koşullar ortadan kalktığından ipoteğin fekkine, davalı tarafça sebep olunan 63,43- TL noter masrafının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, ipoteğin kaldırılması için gereken 350-TL masrafın davacı tarafından ödenmediğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 3.maddesine göre ipoteğin fekki için gereken masrafların davacı tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığını, miktar olarak Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvurulması gerektiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, 4077 sayılı Kanun’un 22.maddesine göre dava tarihi itibariyle Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvuru sınırının 936-TL olduğu, davacının talebini 350-TL borçlu olmadığının tespiti ile sınırladığı, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvurunun zorunlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş;hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Davacı, dava dilekçesinde, kredi sözleşmesinden kaynaklanan tüm borcun ödenmiş olması nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, sözleşmenin haksız şart niteliğindeki 3.maddesinin iptaline, ipoteğin varlığını ve devamını gerektirecek koşullar ortadan kalktığından ipoteğin fekkine, 63,43-TL noter masrafının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş;davacı vekili duruşmadaki beyanında, davanın, davacının davalı bankaya 350-TL borçlu olmadığının tespiti olduğunu bildirmiştir. Mahkemece, davacının davasını 350-TL borçlu olunmadığının tespiti ile sınırlandırdığı, 4077 sayılı Kanun’un 22.maddesine göre dava tarihi itibariyle Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvuru sınırının 936-TL olduğu, davacının talebine göre Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvurunun zorunlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, davacının talepleri dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olup, 350-TL ipoteğin kaldırılması masrafı nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti de bu taleplerden birisini oluşturmaktadır. Davacının talepleri davanın tarafları arasında muaraza çıkaracak nitelikte olup, talebin sadece 350-TL borçlu olunmadığının tespiti şeklinde açıklanması sonuca etkili değildir. Davanın muarazanın giderilmesine yönelik olması nedeniyle mahkemece verilen kararın da kesin olduğundan bahsedilemez. Hal böyle olunca mahkemenin hükmün kesin olduğuna dair kararının kaldırılarak temyiz incelemesinin yapılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
Kararın esastan incelenmesinde; Davacının talepleri davanın tarafları arasında muaraza çıkaracak nitelikte olup, davayı görmekle Tüketici Mahkemesi görevlidir. Mahkemece, işin esasına girilerek davacının her bir talebi hakkında hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, miktar itibariyle Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvurunun zorunlu olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektir.
2-Bozma nedenine göre davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir...')
gerekçesiyle yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hüküm davacı yararına bozularak, bozma nedenine göre davalının tüm, davacının temyiz itirazları incelenmeksizin dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı/tüketici vekili.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, borçlu olunmadığının tespitine, sözleşmenin haksız şart niteliğindeki 3.maddesinin iptaline, ipoteğin fekkine, 63,43 TL noter masrafının davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemenin, dava konusu uyuşmazlığın miktarının 350 TL olduğu ve bu nedenle dava tarihi itibariyle Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin görevli olduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü, davacı vekili, temyiz etmiştir.
Davanın tarafları arasındaki çekişmenin kaynağını, konut finansmanı sözleşmesi nedeniyle 4077 Sayılı Kanun kapsamında bir tüketici işlemi oluşturmaktadır. Anılan bu hususta, yerel mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın çözümünde görevli merciin Tüketici Mahkemesi mi yoksa Tüketici Sorunları Hakem Heyeti mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Göreve ilişkin yapılacak açıklamalardan önce somut uyuşmazlığı ilgilendirmesi nedeniyle “haksız şart” ve “genel işlem koşulları” hakkında genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır:
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Sözleşmedeki Haksız Şartlar” başlığı altında düzenlenen 6.maddesinin birinci fıkrasında:
“Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır” hükmüne yer verilmiş; aynı maddenin ikinci fıkrasında “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı değildir” hükmü öngörülmüş; üçüncü fıkrasında ise, “Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu açık hüküm karşısında, standart sözleşmelerde yer alan genel işlem şartlarından haksız olanlarının tüketici için bağlayıcı olmadığı kuşkusuzdur.
Şu halde hükmün uygulanması alanı, diğer bir ifadeyle haksız şartın tüketiciyi bağlamamasının koşulları, standart bir sözleşmede genel işlem şartının bulunması ve bunun tüketici aleyhine haksız şart içermesidir.
Genel işlem şartlarının unsurları ise, ekonomik açıdan daha güçlü olan tarafça önceden tek yanlı olarak hazırlanıp belirlenerek tüketiciyle müzakere edilmemesi, genel ve soyut nitelikte olması ve çok sayıda sözleşme için önceden hazırlanmasıdır.
Bu noktada, genel işlem şartlarının açık ve anlaşılır olmaması durumunda, ilke olarak tüketici aleyhine haksız şart olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır. Tüketici aleyhine haksız şart içeren böyle bir genel işlem şartının da, tüketiciyi bağlamayacağı her türlü duraksamadan uzaktır (Hukuk Genel Kurulu'nun 22.09.2010 gün ve E:2010/13-466, K:410 sayılı ilamı).
Bu kapsamda tüketici, imzaladığı bir sözleşmede yer alan haksız şartların iptalini dava edebileceği gibi, elbette, sözleşmenin haksız şartına dayanarak kendisinden talepte bulunan satıcı veya sağlayıcıya karşı şartın haksızlığını ve geçersizliğini def'i yoluyla her zaman ileri sürebilir. Tüketici haksız şart nedeniyle uğradığı zararları talep edebileceği gibi, bu haksız şartlar gereği ödemek zorunda kaldığı bedeli de, şartın haksızlığının ve geçersizliğinin mahkemece saptanması sonucu olarak geri alabilir (İlhan, Cengiz:Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara 2006, Sahife:112).
Buradaki mahkemenin, 4077 Sayılı Kanun kapsamında bulunan uyuşmazlıklar yönüyle tüketici mahkemesi olduğunun belirtilmesinde yarar vardır (Aslan, İ.Yılmaz:Tüketici Hukuku, Ekin Kitabevi, Bursa 2006, Sahife:316 vd.).
Öte yandan, 4077 Sayılı Kanun'dan doğan uyuşmazlıkların çözüm mercii konusuna da değinmek gerekir:
Bu bağlamda, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun(TKHK)un 6.3.2003 tarih ve 4822 Sayılı Kanunun 29.maddesiyle değişik ve “Tüketici Sorunları Hakem Heyeti(TSHH)” başlığını taşıyan 22/1.maddesi hükmünde, “...Bu Kanunun uygulamasından doğan uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla en az bir tüketici sorunları hakem heyeti oluşturulacağı” belirtilmiş; aynı maddenin 5.fıkrası ile, değeri beşyüz milyon liranın(dava tarihi itibariyle bu miktar 936 TL'dir.) altında bulunan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri'ne başvuru zorunluluğu getirilmiştir. Anılan maddenin 7.fıkrasında ise, “25 inci maddede cezai yaptırıma bağlanmış hususlar dışındaki tüm uyuşmazlıklar, tüketici sorunları hakem heyetlerinin görev ve yetkileri kapsamında...” bulunduğu belirtilmiştir.
Madde hükmünde göreve ilişkin parasal sınırın; her yılın Ekim ayı sonunda Devlet İstatistik Enstitüsü (Şimdi Türkiye İstatistik Kurumu)'nun Toptan Eşya Fiyatları Endeksi'nde meydana gelen yıllık ortalama fiyat artışı oranında artırılacağı ve bu durumun, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca her yıl Aralık ayı içinde Resmi Gazete'de ilan edileceği hükme bağlanmıştır (4077 Sayılı Kanunun 4822 Sayılı Kanunla Değişik 22. ve Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Yönetmeliğinin 5.maddesinde Yer Alan Parasal Sınırların Arttırılmasına İlişkin 2003/04 sayılı Tebliğ).
Görüldüğü üzere, 4077 Sayılı Kanunun 25.maddesinde cezai yaptırıma bağlanmış hususlar dışındaki ve değeri 2003 yılı itibariyle beşyüzmilyon TL(500 TL;dava tarihi itibariyle 936 TL)'nın altında bulunan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri(TSHH)'ne başvuru zorunludur.
TSHH'nin görevini düzenleyen 22.maddenin eski şeklindeki, “mal veya hizmet bedeli” kavramı, 4822 Sayılı Yasayla yapılan düzenleme sonucu “uyuşmazlık değeri” ile değiştirilmiştir.
Anılan bu yasal değişiklikle, 4077 Sayılı Yasanın amacı da gözetildiğinde, tüketici lehine bir düzenleme getirilmiştir. Zira, “uyuşmazlığın değeri” kavramını, “mal veya hizmet bedeli”ni de kapsayan bir üst kavram olarak kabul etmek gerekir.
Görev ile bağlantılı başka bir düzenlemeyi içeren, 4077 Sayılı TKHK'nun 6.3.2003 tarih ve 4822 Sayılı Kanunun 30.maddesiyle değişik ve “Tüketici Mahkemeleri” başlığını taşıyan 23.maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi;“Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır.” Hükmünü içermektedir.
Göreve ilişkin az yukarıda yer verilen kanun hükümlerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucu, 4077 Sayılı Kanun kapsamında bulunan bir uyuşmazlıkta, asıl olan tüketici mahkemesinin görevli olmasıdır. TSHH'ne zorunlu olarak başvuruyu düzenleyen kanun hükmü, uyuşmazlığın değeri bakımından bir sınırlamayı içermektedir. Bunun anlamı, TSHH'nin görev alanının dar, tersine tüketici mahkemelerinin görev alanının ise daha geniş olduğudur. Göreve ilişkin bir belirsizlik ve tereddüt halinde, istisnai kanun hükümlerinin dar yorumlanması gerektiğine ilişkin hukukun genel ilkesi uyarınca, tüketici lehine ve TSHH'nin görevinin sınırlı olduğu gözetilerek, tüketici mahkemesinin görevli olduğunu kabul etmek gerekir.
Diğer taraftan, mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (HUMK)'nun 151/son maddesi hükmü de, tarafların kendilerini bağlayıcı beyanlarının tutanağa geçirilmesini ve bu hususun okunarak beyan sahibine imzalattırılmasını düzenlemektedir. Buradan hareketle, kendisini bağlayıcı beyanı ilgilisince imzalanmaması halinde, mahkemece bu beyan esas alınarak, bir sonuca varılamaz.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu'nun 27.06.1962 gün ve E:7/52, K:60 sayılı kararında da, “Usulün 151/son fıkra uyarınca, imza ettirilmemiş zapta dayanılarak hüküm verilemez.” denilmek suretiyle, aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davacı/tüketici vekili, dava dilekçesiyle kredi sözleşmesinden kaynaklanan tüm borcun ödenmiş olması nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, sözleşmenin haksız şart niteliğindeki 3.maddesinin iptaline, ipoteğin varlığını ve devamını gerektirecek koşullar ortadan kalktığından ipoteğin fekkine, davalı tarafça sebep olunan 63,43 TL noter masrafının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş;dava dilekçesinde ipotek bedeli olarak, 70.487 TL gösterilmiştir.
Davacı tarafın isteklerine, davalı tarafça kısmen karşı çıkılmak suretiyle bir çekişmenin varlığı da belirgindir.
Anılan çekişmenin giderilmesi yargılamayı gerektirmekte, dolayısıyla ileri sürülen iddialar, hakim tarafından yargılama ilkelerine göre bir değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır.
Zira, ipoteğin fekki, tapu sicilinde işlem yapılmasını gerektirdiğinden, bu konuda karar verilmesi görevi Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri'ne değil, somut uyuşmazlık yönüyle tüketici mahkemesine ait bulunmaktadır. Ayrıca, ipoteğin fekki yönüyle dava değeri 350 TL masraf değil, dava dilekçesinde gösterilen ipotek bedeli olan 70.487 TL dir.
Yukarıda belirtildiği üzere, genel işlem koşulunun haksız şart oluşturduğunun tespiti ve buna yönelik sözleşme hükmünün iptali isteminde de, tüketici mahkemesi görevlidir. Bu kapsamda davacı/tüketici vekili, taraflar arasındaki sözleşmenin 3.maddesinin haksız şart niteliğinde olduğunu ve iptalini istediğine göre, somut uyuşmazlık yönüyle tüketici mahkemesinin görevli olduğunun kabulü zorunludur.
Öte yandan, davacı/tüketici vekilinin, 16.03.2010 tarihli duruşmada dava değerinin 350 TL olduğuna ilişkin beyanı aynı oturumda kendisine imzalattırılmadığı gibi, daha sonra bu beyana karşı çıkılması nedeniyle de, belirtilen bu olgunun mülga HUMK'nun151/son maddesi hükmü gereği davacı tarafı bağlamayacağı aşikardır.
Yapılan bu açıklamalar göstermektedir ki, davacı/tüketici vekilinin dava dilekçesindeki istemlerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucu anılan talepler yönüyle somut uyuşmazlıkta görevli merciin, “Tüketici Sorunları Hakem Heyeti” değil, “Tüketici Mahkemesi” olduğunun kabulü gerekir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da açıklanan ilave gerekçelerle benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, davanın esası hakkında hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın görevsizlik nedeniyle reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı/tüketici vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz edenin sıfatına göre harç alınmasına yer olmadığına, 28.03.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.