Hukuk Genel Kurulu 2015/2848 E. , 2019/618 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Manisa 1. İş Mahkemesince asıl davanın reddine, birleşen davanın ise kabulüne dair verilen 29.04.2014 tarihli ve 2011/1142 E., 2014/326 K. sayılı karar asıl dava davacısı ... vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16.06.2014 tarihli ve 2014/11926 E., 2014/14822 K. sayılı kararı ile;
(…Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi hükmü (6098 Sayılı Borçlar Kanunu Md. 74.) gereğince, hukuk hâkimi, ceza mahkemesinde verilen beraat ve ceza hukukunun kusur ve zarar sorumluluğuyla ilgili hükümleriyle bağlı değil ise de; kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hâkimini de bağlaması gerekir. Bu hal; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralın da doğal bir sonucudur.
Davaya Konu somut olayda; davacının, hizmet bildirimlerinin yapıldığı Kooperatif başkanı ve aralarında davacının da bulunduğu 27 kişi hakkında kooperatif üyeleri ve Kurum tarafından yapılan teftiş üzerine suç duyurusu sonrasında ceza mahkemesinde dava açıldığı ve bu davaların henüz derdest olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece davacı hakkında açılan ceza davası incelenmeksizin ve orada belirlenecek maddi olgular dikkate alınmaksızın, davacının çalışmasının bulunmadığına dair kabul eksik araştırmaya dayalıdır.
Diğer taraftan, 1996 yılında kanun kapsamına alınan Kooperatif inşaat işyerinde bir takım inşaatların ve sıva işlemlerinin yapıldığı, kurumca tutulan 03.02.2011 tarihli tutanağın ekinde yer alan fotoğraflardan anlaşılmaktadır. Kurumca yapılan teftiş sonrasında inşaat ustaları olduğu ve fiilen inşaatta çalıştığı kabul edilen kişilerin beyanlarına göre, inşaatta 2008 yılına kadar çalışmalarının olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, kurumca çalıştığı kabul edilen kişilerin hizmet bildirim cetvelleri de getirtildikten sonra, kooperatifteki belge ve defterler incelenmeli ve aktif olarak davacıya ait çalışmanın var olup olmadığı belirlenmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı-karşı davalı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava Kurum işleminin iptali ile yaşlılık aylığının kesildiği tarihten itibaren yeniden bağlanması, birleşen dava yersiz yapılan ödemelerin tahsili istemine ilişkindir.
Asıl dava davacısı ... vekili; müvekkiline 01.07.2010 tarihinde yaşlılık aylığı bağlandığını ve aylıkların 16.07.2011 tarihine kadar kesintisiz olarak ödendiğini, ancak Sosyal Güvenlik Kontrol Memurluğunun 18.05.2011 tarih ve 2011/AK-89 sayılı rapor ile S.S. Ebru Konut Yapı Kooperatifi unvanlı iş yerinde çalıştığı sürelerin iptal edilmesi ile gün sayısının düşmesi sonucu aylıklarının başlangıç tarihinden itibaren iptal edildiğini ve 01.01.2010-16.07.2011 tarihleri arasında ödenen yaşlılık aylıklarının yersiz ödendiğinden bahisle 8.863,85TL borç tahakkuk ettirildiğini, oysaki Kurum raporunun hatalı olduğunu, raporun kendi içerisinde çelişkili, somut dayanaktan yoksun ve birkaç kişinin soyut beyanlarına dayanılarak düzenlendiğini ileri sürerek Kurum işleminin iptali ile yaşlılık aylığının kesildiği tarihten itibaren tekrar bağlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl dava davalısı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili; Kurumca yapılan denetimlerde bahsi geçen kooperatifte yetkin isimlerden bilgi alındığını, etraflıca araştırma yapıldığını, yapılan kontrollerde de davacı tarafın fiilen çalışmadığının, hizmet akdine dayanan bildirimlerinin muvazaalı olduğunun, amacının 506 sayılı Kanun kapsamından erken emekli olabilmek ve 2926 sayılı Kanuna göre daha yüksek miktarda aylık alabilmek olduğunun tespit edildiğini, düzenlenen raporun usulüne uygun olarak tanzim edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen dava davacısı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili; Sosyal Güvenlik Kontrol Memurluğu tarafından düzenlenen 18.05.2011 tarih ve 201l/AK-89 sayılı raporda S.S Ebru Konut Yapı Kooperatifi ünvanlı işyerinde fiilen çalışmadığı halde sahte bildirim yapıldığı anlaşılan ...’un bu işyerinden 02.12.2003-31.01.2011 tarihleri arasında yapılan tüm bildirimleri iptal edildiğini, iptal edilen bildirimler üzerine, Bağ-Kur sonrası 1260 gün şartını yerine getirmediği belirlendiğinden yaşlılık aylığının kesildiği ve 01.07.2010-16.07.2011 tarihleri arasında 8.863,85TL yersiz ödeme yapıldığının tespit edildiğini belirterek 8.863,85TL Kurum zararının ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dava davalısı ... vekili; Kurum raporunun gerçeği yansıtmadığını, aylığının iptal edilmesinin yasal bir dayanağı bulunmadığını, bu nedenle tarafına yersiz bir ödeme yapılmadığını, aksine haksız yere ve hiç bir hukuki dayanağı yok iken emekli aylıkları kesilerek ve sağlık güvencesinden yoksun bırakılarak mağdur olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının sigortalı gösterilmesi halinde daha erken emekli olabileceği, işyerinde çalışan tüm işçilerin kum ve tuğla taşıdıklarını ifade ettikleri, yapılan keşif ile inşaatın yapılmaya başlandığı süre, yapılan inşaatın kat ve sayısı, savcılık sırasında alınan raporlar da inşaat içinde alınan tuğlaların sayısı da belirtilmekle arada bir oransızlık olduğunun anlaşıldığı, işyerinde çalışan herkesin kum ve tuğla taşıma dışında başka bir iş yapmadığı, yine dinlenen tanık beyanları ile bu dönemde inşaatta inşaat ustası varlığından söz edilmemesi, sadece bir ustadan bahsedilmesi ve bahsedilen ustanın vefat etmesi, bilirkişi raporları gereğince de bir ustaya hiç bir zaman 8-9 amelenin yardımcı olamayacağı, kooperatif yöneticisi ve kooperatife ilişkin soruşturmalarda alınan bilirkişi raporu ile 2011 yılına kadar kooperatifin herhangi bir faaliyetinin olmadığının belirtildiği, yine inşaatta fiilen çalışmadıkları halde sigortalı gösterilen ve aylıkları iptal edilen kişilerin çoğunluğunun aynı köy halkından tarım ile uğraşan kimseler olduğu ve sigortalılıkları iptal edilen kimselerin birbirlerine tanıklık ettikleri, yargılama sırasında dinlenen davacı tanıklarının soruşturma sırasında farklı ifade verip Mahkemede farklı beyanlarda bulundukları, bu kişilerin aynı nedenlerden dolayı sigortalılıkları iptal edilen ve bir kısmının aynı nedenlerden dolayı davası bulunan kişiler olduğu, haklarında Manisa 2. Ağır Ceza Mahkemesinde müdahil SGK'ya karşı nitelikli dolandırıcılık eylemlerinden dolayı kamu davası açıldığı dolayısıyla bu beyanların tek başına hükme esas alınamayacağı, dosya kapsamı, alınan bilirkişi raporları ve beyanlar da birlikte değerlendirildiğinde fiili çalışmanın ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın ise kabulüne karar verilmiştir.
Asıl dava davacısı ... vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, ceza dosyasında yer alan sanık, tanık ifade tutanakları ve iddianame örneğinin yargılamalar sırasında dosya arasına alındığı, ceza mahkemesi dosyasının sonucunun beklenmesinin sonuca herhangi bir katkı sağlamayacağı, ceza dosyasında olayın aydınlanmasına ilişkin başkaca delil bulunmadığı, bozma kararında ilgili kooperatifin defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılması yönünde eksiklik bildirilmiş ise de, dosya arasına alınmış olan ve Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan raporlarda kooperatifin defter ve kayıtları üzerinde detaylı incelemenin yapılmış olduğu, bozma kararında temas edilen yönlerde eksiklik bulunmadığı gerekçesiyle benzeri yönde açılan davalarda Manisa İş Mahkemelerince verilen kararların onandığı da belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı asıl dava davacısı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda ...’un S.S. Ebru Konut Yapı Kooperatifi unvanlı işyerinde geçen hizmet sürelerinin iptaline ilişkin Kurum işleminin yerinde bulunup bulunmadığına yönelik mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle ifade edilmelidir ki, mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının “a” bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet akdine dayanması, b) işin işverene ait yerde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanunun 3. maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 2.maddesine göre, bu Kanun anlamında sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, iş sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme iş sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde 506 sayılı Kanun anlamında sigortalıktan da söz edilemeyecektir.
İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de yürürlükten kalkan 1475 sayılı İş Kanunu ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanununda “Hizmet akdi” sözcüğü terkedilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
Hizmet akdi, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313/1. maddesinde ise “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı yeni İş Kanunu’nda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.
5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise hizmet akdinin 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini, ifade edeceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere 506 sayılı Kanun döneminde sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları 5510 sayılı Kanun döneminde de farklılık arz etmemektedir.
Hemen belirtilmelidir ki 5510 sayılı Kanun’un atıf yaptığı 818 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine göre hizmet sözleşmesi “işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” Bu hâliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Borçlar Kanunu’na yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.
Bu hâliyle iş sözleşmesi bir yanda işçinin iş görme borcunu, öte yanda işverenin ücret ödeme borcunu ihtiva eden; taraflardan her birinin öteki tarafın edimine karşı borç yüklendiği iki taraflı bir sözleşme olarak tanımlanabilir. Bu borç ilişkisi aynı zamanda sürekli niteliğe sahiptir. Zira iş sözleşmesinde işin yapılması ve bunun karşılığında ücret ödenmesi, süreklilik arz eden bir zaman dilimi içinde gerçekleşmektedir. Burada zaman diliminin belirli ya da belirsiz olmasının önemi yoktur. Bu nedenle işçi ve işveren, kısa süre bile olsa sürekli bir sözleşme ile bağlı olmakta; işçinin ve işverenin edimleri devamlılık göstermektedir.
Eldeki davada, asıl dava davacısı ...’un 04.06.2010 tarihinde yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu, ...’un 2006 yılına kadar 3778 gün Tarım Bağ-Kur sigortalılığının bulunduğu, 1291 gün 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalılığı olduğu, toplam 5069 gün üzerinden 506 sayılı Kanun’un Geçici 81/B-a maddesi kapsamında tarafına 01.07.2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı, daha sonra Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Kontrol Memurluğu tarafından dava dışı S.S. Ebru Yapı Konut Kooperatifinde denetim yapıldığı, yapılan denetim sonucunda düzenlenen 18.05.2011 tarih 2011/AK-89 sayılı rapor ile Kooperatifin “1025235” sicil numaralı dosyası üzerinden 02.12.2003-31.01.2011 tarihleri arasında sigortalı bildirimleri yapılanlardan Mustafa Uğuerlu, İlhan Vergül, İsmail Kirli ve Abdulkadir Tuncer dışındaki bildirimlerin hizmet akdine dayanmadığının ve bildirimlerin muvazaalı olduğundan iptal edilmesinin gerektiğinin belirtildiği, bunun üzerine Kurum tarafından davacının S.S. Ebru Yapı Konut Kooperatifinde 506 sayılı Kanun kapsamında 30.11.2006-31.05.2010 tarihleri arasında geçen hizmet süreleri iptal edilerek yaşlılık aylığının kesildiği ve 01.06.2010 ile 16.07.2011 tarihleri arasında yaşlılık aylığının yersiz ödendiğinden bahisle 8.863,85TL borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Kontrol Memurluğu tarafından düzenlenen 18.05.2011 tarih 2011/AK-89 sayılı rapor incelendiğinde, asıl dava davacısı ...’un S.S. Ebru Yapı Konut Kooperatifinde çalıştığına dair somut bir bilgi ve belgenin tespit edilemediği, raporda beyanına başvurulan Şerif Apak’ın sigortalı gösterilmesi karşısında ilgili Kooperatifin muhasebecisine para ödediğini kabul ettiği, ayrıca ...’un çiftçilikle uğraştığını, inşaat işinde çalıştığını duymadığını belirttiği, raporda S.S. Ebru Yapı Konut Kooperatifinde çalıştıkları kabul edilen İlhan Vergül, İsmail Kirli ve Abdulkadir Tuncer’in alınan ifadelerinde ...’un çalışmalarını doğrulamadıkları, diğer beyanı alınan kişilerden de ...’un çalışmalarını doğrulayan somut bir beyanın bulunmadığı görülmüştür.
Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan 27.05.2011 ve 24.11.2011 tarihli bilirkişi raporların tetkikinde, 2006 yılı gider belgeleri içerisinde kum nakliyesi, hazır beton, blok tuğla, inşaat demiri, kum bedeli, kireç ve nakliyesi, torba çimento, muhasebe ücret bordrolarından ibaret olduğu, çalışanlara ait bilgilerin incelenmesinde asgari ücret üzerinden tahakkukların çıkartıldığı, imzalı ücret bordrolarının olmadığı, ödenen ücretlerin bankaya yatırılmasına ilişkin herhangi bir kayda rastlanılmadığı, ancak ücret ödemelerinin kasadan nakit ödeme şeklinde yapılarak gider yazıldığı; 2006 yılı için 19000 adet tuğla alındığı görüldüğü, 19000 adet tuğlanın üç daire için alınan malzeme olduğu, 2006 yılı Ocak-Aralık içerisinde aralıksız işçi çalıştırıldığı ve ay bazında sigortalı sayısının 7, 6, 5, 4 gibi adet işçi olduğu, fatura alım tarihlerine bakıldığında ve alınan malzeme için çalıştırılan işçi sayısına ve yapılan işin şekline bakıldığında bu kadar ücretlinin uzun süre aralıksız çalışmasının uygun olmadığı, maliyet giderlerini fazlalaştırdığı, 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında ise ya hiç malzeme alınmadığı ya da alınan malzemenin inşaat yapmak için yeterli olmadığı, bu nedenle bu yıllarda inşaatın durduğunun kabulünün gerekeceği belirtilmiştir.
Mahkemece alınan tanık beyanlarının değerlendirilmesinde ise ifadesine başvurulan ..., ..., ... ve ...’in ilgili Kurum raporu ile hizmetleri iptal edilen ve Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı davası olan kişilerden oldukları bu nedenle beyanlarına itibar edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Sonuç itibariyle asıl dava davacısı ... ile dava dışı S.S. Ebru Yapı Konut Kooperatifi arasında işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği bir hizmet sözleşmesinin bulunduğuna dair hiçbir somut delil bulunmadığı dikkate alındığında ...’un çalışmalarının fiili olmadığı ve gerçeği yansıtmadığı sabittir.
Şu hâlde yukarıda açıklanan nedenler gözetildiğinde direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece asıl dava davacısı ... vekilinin esasa ilişkin diğer temyiz itirazlarına yönelik temyiz incelemesi yapılmamıştır.
Hâl böyle olunca, asıl dava davacısı ... vekilinin esasa dair diğer temyiz itirazları ile ilgili inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Direnme uygun bulunduğundan asıl dava davacı birleşen dava davalısı ... vekilinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 28.05.2019 tarihinde birliği ile kesin olarak karar verildi.