Ceza Genel Kurulu 2018/599 E. , 2021/422 K.
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Temyiz Edenler : Sanık ... ve sanıklar müdafileri
Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanıklar ... ve ...’ın TCK’nın 81/1, 35/1, 29/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.03.2014 tarihli ve 86-28 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.06.2016 tarih ve 3004-3232 sayı ile;
“1- Teşebbüs nedeniyle 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 sayılı TCK'nın 35. maddesi uyarınca yapılan uygulamalar sırasında, zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirilerek makul bir oranda ceza tayini yerine yazılı şekilde 10'ar yıl hapis cezası belirlenmesi suretiyle eksik ceza tayini,
2- Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin iptal edilen bölümleri doğrultusunda sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
3- Sanık ... için baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafi ücretinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretlerin ... Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeksizin yazılı şekilde zorunlu müdafi ücretinin sanık ...'ten tahsiline karar verilmesi” gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
(2) ve (3) sayılı bozma nedenlerine uyan Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesi ise 25.10.2017 tarih ve 54-53 sayı ile; (1) sayılı bozma nedenine direnerek sanıkların önceki hükümlerdeki gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık ... ve sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.07.2018 tarihli ve 70202 sayılı 'bozma' istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 27.11.2018 tarih ve 4045-4951 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Direnme kararının kapsamına göre inceleme sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...’ya yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kasten öldürme suçuna teşebbüsten mahkûm olan sanıklar hakkında TCK'nın 35/2. maddesi uyarınca belirlenen ceza miktarının isabetli olup olmadığına ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla sanık ...’ın müdafisi hazır olmaksızın hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanıklar ... ve ... hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında, Yerel Mahkemece 09.09.2013 tarihli tensip ile; “...sanıklar ... ve ... arasında menfaat çatışması bulunduğu ancak kendilerini aynı müdafi ile temsil ettirdikleri, isnat edilen kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarının kanunda öngörülen cezasının alt sınırı nedeniyle CMK’nın 150. maddesi gereğince müdafinin yargılamaya katılmasının zorunlu olduğu anlaşıldığından bu sanıklardan birinin kendisine vekil tayin etmesi hususunun sanıklara tebliğ edildiğinin sanıklar müdafisine ihtarına, çağrı kağıdına iddianame ve tensip zaptının eklenmesine,” şeklinde karar verildiği,
Bozma sonrası yargılama sırasında sanık ...’ın müdafiliğini Av. ..., sanık ...’ın müdafiliğini ise Av. ...’in üstlendiği,
Yerel Mahkemece, sanık ... müdafisinin herhangi bir mazeret bildiriminde bulunmaksızın hazır olmadığı 25.10.2017 tarihli celsede, Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasına karşı sanık ... ve müdafisinden savunmalarının sorulduğu ardından sanık ... ve müdafisinin yokluğunda sanıklar hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten mahkûmiyet hükümleri kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü; ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan, hükmün doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içerir.
Savunma, Anayasa'nın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır.
Savunma hakkı, uluslararası belgelerde de değerine uygun yerini almıştır. Bunlardan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 11/I, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Antlaşma'nın 14/3-b-d, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi'nin 6/3-b-c maddeleri sanığın müdafiden yararlanması konusunda açık düzenlemeler getirmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinin 3. fıkrasında, üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın müdafisinin bulunmaması hâlinde talebi aranmaksızın kendisine müdafi atanacağı hüküm altına alınmış iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.
5271 sayılı CMK'nın “Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma” başlıklı 151. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) 150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara verebileceği gibi oturumun ertelenmesine de karar verebilir” düzenlemesi yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'da savunma hakkı konusunda oldukça hassas davranılmış, bunun bir sonucu olarak da isteğe bağlı müdafiliğin yanında, bazı hâllerde zorunlu müdafilik benimsenmiştir. Aynı Kanun'un 2. maddesindeki tanıma bakıldığında, Ceza Muhakemesi Kanunu anlamında zorunlu (veya istek üzerine atanan) müdafi ile vekâletnameli müdafi arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
5271 sayılı CMK'nın “Duruşmada hazır bulunacaklar” başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası;
'Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır' şeklinde düzenlenmiş olup, Kanun'un zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafinin karar oturumu dâhil tüm oturumlarda hazır bulunması şart koşulmuş; 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 5. maddesi ile bu fıkraya 'Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinde duruşmaya devam edilebilir' cümlesi, 24.12.2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 96. maddesi ile de 'mazeretsiz olarak' ibaresinden sonra gelmek üzere 'duruşmaya gelmemesi veya' ibaresi eklenmiştir.
Ceza muhakemesinde “derhal uygulama” kuralı geçerlidir. Bu ilke gereğince, bir usul işlemine o sırada yürürlükte bulunan hukuk kuralı uygulanır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, kanun yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler.
5271 sayılı CMK'nın 'Delillerin tartışılması' başlıklı 216. maddesi;
'(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir' biçiminde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya 'Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez' cümlesi eklenmiştir.
694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin madde gerekçesinde “Madde ile, 5271 sayılı Kanunun 216 ncı maddesinde yapılan değişiklikle hüküm aşamasına ulaşılmış yargılamalardaki son söz aşamasına zorunlu müdafiin katılmaması durumunda da hüküm verilebileceği kuralı getirilmektedir. Böylece hüküm aşamasına ulaşmış yargılamalarda kanunen duruşmada bulunması zorunlu müdafilerin sebepli veya sebepsiz olarak duruşmadan çekilmesi, duruşmaya katılmaması, azli veya istifası gibi sebeplerle duruşmanın taliki veya yargılamaların uzatılması sonucunun önüne geçilmesi engellenmektedir. Yapılan düzenleme, sanığın esas hakkındaki sorgusu ve savunması zorunlu müdafiin hukuki yardımından yararlandırılarak alınmış ve bütün usul işlemlerinin tamamlandığı dosyalarda sadece hüküm aşamasında müdafiin yokluğu nedeniyle celselerin ertelenmesinin önüne geçeçektir.” açıklamasına yer verilmiştir (..., Ceza Muhakemesi Kanunu, Seçkin, ..., 2018, C. 2, s. 2249.).
5271 sayılı CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca zorunlu müdafinin hazır bulunmadığı oturumda hükmün açıklanabilmesi için 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin madde gerekçesin de anlaşılacağı üzere sanığın esas hakkındaki sorgusunun ve savunmasının zorunlu müdafisinin hukuki yardımından yararlandırılarak alınmış ve bütün usuli işlemlerin tamamlanmış olması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâllerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması durumunda hukuka kesin aykırılık hâli bulunduğu kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla Kanun’un zorunlu müdafiliği kabul ettiği kasten öldürme suçuna teşebbüsten yapılan yargılamada, CMK’nın 188. maddesinin birinci fıkrası gereğince sanık müdafisinin duruşmaların yapıldığı sırada hazır bulunması zorunlu ise de daha sonra 676 sayılı KHK ile yapılan değişiklikle karar tarihinde sanık müdafisinin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinin bu zorunluluğun istisnası olarak düzenlendiği, somut olayda ise sanıklardan ... müdafisinin oturumu terk etmesi hâli söz konusu olmayıp karar oturumuna hiç katılmadığı, sanık ... müdafisinin hazır olmadığı karar oturumunda Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasına karşı sanık ... ve müdafisinin savunmalarının tespit edildiği, sanık ... ve müdafisinin yokluğunda her iki sanık hakkında mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, bu hâliyle CMK’nın 216. maddesi uyarınca da sanık ... müdafisinin yokluğunda hükmün açıklanamayacağı, duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık ... müdafisinin yokluğunda, yeni bir müdafi görevlendirilmeden ya da müdafi temini için oturum ertelenmeden yargılamaya devam edilerek hükmün tesis ve tefhim edilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde bulunduğu ve bu durumun 5271 sayılı CMK'nın 289/1-e maddesi uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden biri olduğu, bu usule aykırılık nedeniyle Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesince sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...’ya yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan hükümlerin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesinin 25.10.2017 tarihli ve 54-53 sayılı, sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...’ya yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükümlerinin; duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık ... müdafisinin yokluğunda, yeni bir müdafi görevlendirilmeden ya da müdafi temini için oturum ertelenmeden yargılamaya devam edilerek hükümlerin tesis ve tefhim edilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde bulunuşu, bu durumun 5271 sayılı CMK'nın 289/1-e maddesi uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden biri oluşu nedeniyle her iki sanık yönünden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.