Hukuk Genel Kurulu 2015/3553 E. , 2017/1451 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Antalya 1. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 05.12.2012 gün ve 2011/598 E., 2012/647 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davacı vekilince istenilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 09.12.2014 gün ve 2013/4519 E., 2014/37820 K. sayılı kararı ile;
(...A) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, davacının fazla mesai yaptığını ancak ücretini alamadığını ileri sürerek fazla mesai ücreti alacağını istemiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, davacının iş aktinin sona erdirilmesine ilişkin protokol imzaladığını ve ibraname verdiğini, taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, sübut bulmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
D)Temyiz:
Karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe:
Davalı vekili, iş akti sonlandırılırken davacıya fazla mesailerine karşılık olmak üzere izin verildiğini, ancak davacının tüm iznini kullanmaması üzerine davacıya fazla mesai olarak “ek ödeme” adı altında Ağustos 2011 bordrosu ile fazla mesailerine karşılık olarak tahakkuk yapıldığını savunmuştur. İkale sözleşmesinde ise, davacının 4857 sayılı İş kanunu’nun 41. md., 42. md. ve 63. maddesi sınırlarını aşan fazla mesaisi olmadığı, bu nedenle fazla mesai alacağı olmadığı belirtilmiştir. İbranamede ise, davacının fazla mesailerinin karşılığı olan ücreti ya da serbest zamanı aldığı yazılıdır.
Belirtilen nedenlerle davalının belgeleri ve savunmaları çelişik olup, davacının fazla mesai ücretinin olmadığına yahut kalmadığına dair belgelerle bağlı kalınmaksızın davacının fazla mesai alacağı olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
Davacının fazla mesai ücreti alacağı hesaplanırken, iş aktine göre yıllık 270 saate kadar olan fazla mesai süresinin ücrete dahil olduğu hususu göz önüne alınmalıdır. Diğer taraftan, dosyadaki izin belgeleri taraflara açıklattırılarak, fazla mesaiye karşılık kullandırılıp kullandırılmadığı irdelenmelidir. Ayrıca Ağustos 2011 bordrosundaki 688,30 TL. ek ödeme davacı tarafa açıklattırılarak, fazla mesai alacağının hesabında gözetilip gözetilmeyeceği irdelenmelidir. Son olarak izinlerin fazla mesi karşılığı almadığı anlaşılırsa bu süreler hesapta dışlanmalıdır.
Açıklanan hususlar denetime elverişli şekilde ortaya konmadan, eksik inceleme ve araştırma ile davacının fazla mesai ücreti talebinin reddi hatalıdır...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava fazla çalışma ücreti alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalı işveren bünyesinde bulaşıkhane şefi olarak yılın her döneminde 06.30-19.30 saatleri arasında çalıştığını, işlerin yoğunluğuna göre akşam çıkış saatinin daha ileri saatlere de sarkabildiğini, fazla çalışma yaptığı halde karşılığı ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek fazla çalışma ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili davacının iş sözleşmesinin 03.08.2011 tarihinde karşılıklı anlaşma yoluyla feshedildiğini ve aralarında protokol yapıldığını, davacının bütün hak ve alacaklarını aldığına ilişkin ibra ve feragatname başlıklı belge imzalandığını, bunun sonucunda hesaplanan tazminat ve kullanmadığı yıllık izinlerin karşılığı olan ücretlerin kendisine ödendiğini, çalıştığı zaman zarfında yapmış olduğu ve fakat ne serbest zaman ne de ödeme şeklinde karşılığını alamadığı fazla çalışma ücreti alacağına ilişkin de kendisine ek ödeme yapıldığını, yine ayrılmadan önceki süreçte fazla çalışmalarına karşılık olarak kendisine izin kullandırıldığını, bahsi geçen protokolde davacının çalıştığı tüm süre boyunca hak ettiği ücret ve eklerini aldığını bildirdiği gibi ibra belgesi ile de yaptığı fazla çalışmalarının karşılığı olan ücreti aldığını ya da serbest zaman olarak kullandığını bildirerek müvekkil şirketi ibra ettiğini, davacının çalışma saatlerine ilişkin iddiasının da asılsız olduğunu, müvekkili şirketin otel olup yılın her döneminde aynı yoğunlukta çalışmasının mümkün olmadığını davacının hak ettiği halde ödenmeyen fazla çalışma alacağı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
Mahkemece, davacı tarafından imzalanan ibraname ve feragatname başlıklı belgede davacı, yapmış olduğu fazla çalışmaların karşılığı olan ücretlerini tam olarak aldığını bildirerek davalı şirketi ibra ettiği, davacının iradesinin fesada uğratıldığına dair herhangi bir iddiası bulunmadığı gibi dosyada buna ilişkin delil de bulunmadığı dolayısıyla ibranamenin geçerli olduğu ve davacının fazla çalışma ücreti alacağına hak kazanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; davacı işçinin fazla çalışma alacağının bulunmadığına dair “ibraname ve feragatname” başlıklı belgeye itibar edilip edilemeyeceği ve buradan varılacak sonuca göre de davacının anılı alacağa hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılama sonunda verilen kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm kısmında “Mahkememizin 2011/598 Esas-2012/647 Karar sayılı kararında direnilmesine ” karar verildiği halde, kararın gerekçesinin açıklandığı kısımda “usul ve yasaya uygun olan Yüksek Yargıtay bozma ilamına uyulmasına” ifadesinin yer almasının maddi hataya dayalı olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre usulüne uygun direnme kararı oluşturulup oluşturulmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış olup mahkemece kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm kısmında Özel Daire bozma kararına karşı direnildiğinin açıkça ifade edildiği, kararın gerekçesinin açıklandığı kısımda Özel Daire bozma kararına “uyulmasına” ifadesinin yer almasının maddi hatadan kaynaklandığının anlaşılır olduğu, bu nedenle direnme kararı usulüne uygun olup ön sorun bulunmadığı oybirliği ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Kanunun 132’inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420’inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420'inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19’uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O hâlde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun aynı maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.
Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler. Ayrıca Türk Borçlar Kanunu’nun 420’inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu üzerinde ayrıca durulmalıdır. İbranamenin, iş sözleşmesinin feshini izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun irade fesadını düzenleyen 23-31’inci maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesinden söz edilemez.
Bununla birlikte iş ilişkisi devam ederken alınan ibraname de geçersizdir. Ayrıca ibranamenin tarih içermemesi ya da içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz. Buna karşılık miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, 03.08.2011 tarihli ikale (bozma) sözleşmesi ile taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinin sonlandırıldığı, davacı tarafından itirazsız olarak imzalanan ve 03.08.2011 tarihinde iş sözleşmesinin son bulduğu açıklanan “ibra ve feragatname” başlıklı belgenin ücret, yıllık izin, kıdem ve ihbar tazminatı ile asgari geçim indirimi alacaklarına ilişkin miktar içerdiği anlaşılmıştır. Davacı işçi fazla çalışma alacağı talep etmiş olup, davalı vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında iş sözleşmesi sonlandırılırken davacıya fazla çalışmalarına karşılık olmak üzere izin verildiğini ancak davacının bütün iznini kullanmaması üzerine “ek ödeme” adı altında Ağustos 2011 bordrosu ile fazla çalışmalarına karşılık olarak tahakkuk yapıldığını savunmuştur. İkale (bozma) sözleşmesinde ise, davacının 4857 sayılı İş Kanunu’nun 41, 42 ve 63’üncü maddesi sınırlarını aşan fazla çalışması bulunmadığından fazla çalışma alacağının olmadığı belirtilmiştir. İbra ve feragatname başlıklı belgede ise, davacının fazla çalışmalarının karşılığı olan serbest zamanı ya da ücreti aldığı yazılıdır. Dolayısıyla ibraname bu yönüyle savunma ve işveren kayıtları ile çeliştiğinden fazla çalışma alacağı yönünden anılan ibranameye değer verilemez. Bu nedenle davacının fazla çalışma alacağının bulunmadığına ilişkin belgelerle bağlı kalınmaksızın fazla çalışmasının olup olmadığının araştırılması gerektiği, eksik inceleme ile talebin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu yönündeki bozma kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca, mahkemece fazla çalışma alacağı yönünden savunma ve davalı tarafından sunulan belgeler ile çelişen ibranameye değer verilerek sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 29.11.2017 gününde oy birliği ile karar verildi.